Anlayamama Sorunsalı Üzerine 3 Şiiri - Y ...

Bayram Kaya
2927

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Aslında başörtüsünün toplum kurumcu işlevi burada bitmiyor. Ama konumuz bu değil onun için tarihi gelişmesine değinmeyeceğim. Burada şunu da belirteyim. Doğan çocuğun toteme ait velayeti şiddetli tartışmaları ön görüyordu. Doğan çocuklar baba belli olmadığından tapınakta kaldı. Kutsal doğumla doğan bu çocuklar ileride hem tapınak görevini yapar oldular hem din adamları sınıfının doğmasını ortaya çıkardılar (leviler gibi) . Tapınak sembolizmi iki etnik grubu kardeşleştirerek ittifak içine sokmuştu.

Toplumsal ittifaklar ve toplumsal yapılar yavaş yavaş hale yola konduktan itibaren köleci toplumların ortaya çıkması ile örtülülük yine bir tanım ve statü değişmesi ortaya çıkardı. Kimi yerde hür kadın erkek efendiler açık giyinip, asla başlarını örtmezlerken, baş açıklığı toplumsal özgürlük kimliğinizi belirtiyordu. Köleler ise başları kapalı gezerek kölelik kimliğini takınıyorlardı. Bir köle açık giyindiği zaman suç işlemiş oluyor ve öldürülüyordu. Siz Uruk ya da Babil kenti sokağına çıktığınızda, kimin hür, kimin, köle olduğunu bu kafa kâğıdından tanıyordunuz. Daha sonraları bu kimliğin hileci kullanımından doğan, yanıltmalarını en aza indirmek için kölelere damgalar da vurulmaya başlandı.

Gerek Hamurabi kanunlarından, gerek Tevratın Yakup peygamberin gelini olan Rebekanın meselelerinin anlatılarında, başörtüsü kullanmanın, üçüncü bir anlam evresini görüyoruz Ki Rebeka kayın atasına kızar. Başını örter, Enam kapısına gider. Orada hile ile kayın atası ile yatar. Bu olay, o günün sosyal konjonktüründeki, sıradan bir sosyal vakayı adiceden olan olayı, anlatmaktadır. Yani Tevrat bu olayı övme ve yermenin içinde değildir. Sadece aktüel olanı, aktüel çevrenin bildiği bir yaşam şeklini çevrenin bildiği şekilde anlatıyordu. Tevrat yaklaşık M.Ö. 1200lerde tebliğ edildiğine göre; M.Ö 1900lerle M.Ö.1200ler aralığındaki bir zaman dilimi içinde İsrail toplumunda sokak kadınları, kapalı giyinip, kendilerinin çevreye tanıtımını bu şekilde gösterebiliyorlarmış. Başörtüsü bir sosyal yaşantının kuralı olmuştur. Hiçbir yerde, hiçbir olay, bir türden gelişmez. Okur bunu bile.

İslam dini de, içine doğduğu toplumunun yaşantısında da köleler asla örtünemezdi. Hürlük belirtisi olacaktan kadınlar ve erkekler örtünürdü. Bir kölenin kefiye giymesi olanaksızdı. Bu onun için ölüm demekti. Bir köle kadın Müslüman da olsa, açık giyinirdi. Kadın kölelerin göğüsleri dahi açıkta olabiliyordu.

Tamamını Oku
  • Bayram Kaya
    Bayram Kaya 30.04.2012 - 06:15

    Hak Şahini tarafından yazılmış yorumdur.

    Bayram bey; bu kadar detaya girmeye hiç gerek yoktu! (Neden?) Çünkü bazı detayların içeriği masal olmaktan veya yanlış bilgi birikimi kalmaktan öteye geçemiyor! (hangileri?) Sizin anlattığınız detaylar muharref ve mensuh kitaplardan alıntılar ve bazı felsefi kırpıntılardan müteşekkildir. [Hangi muharref ve mensuh kitaplar ve kimlerden alıntıdır? Dilin kemiği yok ya çalakalem yazılmış.]

    Bunların hiç birisi sıhhatli birer kaynak olamayacağı gibi [hangi kaynaklar], bizi ilgilendiren ve bilgilendiren manada gerekçeler de değildir (Peki nedir sizi ilgilendiren ve bilgilendiren gerçekler? dendiğinde).
    Bizim dinimiz islamdır ve onun kaynağı, düsturu, kaidesi, kanunu; kitap ve sünnette münderiçtir! [Bir tabu ve totemi algılama.] Bu kaynaklar ise hiç bir tahrife uğramadan terü taze olarak bütün özellikleri ve güzellikleriyle bizi aydınlatmaya devam etmektedir (Acaba).

    Bizler tarihi masallardan ve muharref kitaplardan ve de felsefi söylemlerden irşadi bir söylem beklemiyoruz! Bu gayretleriniz boşuna emek efendim! Hiç zahmet buyurmayın! Biz bize kimler mürşitlik edecek bunu çoktan tespit etmişiz [Yolunuz açık olsun. Mürşit olmak gibi bir niyetim yok]. Teşekkürler.

    Hak şahini

    Sevgili Hak Şahini, Benim bizim dinimizi açıklamakla ya da açıklamamakla, kaynaklarıyla ilgili en ufak bir ilgim ve imam yok . Bunları değerli ilahiyatçılarımız, gerektiği gibi yapmaktalar, bunlar kısmen de olsa bu sevgili insanlarımızın işi.

    Yazının birinci bölümünü okumamış olmalısınız ki ana temam olan 'okur yazar paradoksu' burada da oluşmuş.

    İkinci olaraktan felsefik ve tarihi süreç bağlamında, bir bilginin, okuyan ve yazan açısından sınırlı oluşunun paradoksunu, herkesin en yaygın olaraktan bildiği, bilinebilir ortak payda olan, genel inançlar (asla islam değil) üzerindeki örneklerlen tarihi analizi ile verdim.

    Söz gelimi cihat bir dinin özel açıklamasında özel anlamalar taşır. Ben buna ne karşıyım ne tarafım. Ama her din, kendi savaşını (cihadını) yapmıştır. Cihat genel bir inançsal içerikli tanımdır. Eğer yazımda cihat sözcüğü geçiyorsa lütfen bunu kimse islama indirgemesin. Kimse bu tip kavramları kendi inanç değerlerine göre yorumlamasın, diye konu örnekleri verdim.

    Peşinen kaynaklar ön yargısı takıntısı yapmışsınız. Benim anlatımım bir hırıstıyanlık ya da islam inancı olsa idi elbette o dinlerin meşru kaynaklarına inerdim. Bundan doğal ne olabilir ki. Ama ben böyle bir şey yapmıyorum. Genel inançların, özelliklede ön Asya, Mezopotamya, Mısır, Anadolu gibi uygarlıklar içindeki; izileri sürdüm.

    Bunlar da; M.Ö 6000, 4000, 3500 yıl öncelerinden beri oluşmuş, sözlü anlatımların, M.Ö 3200'lerden itibaren yazıya geçirilmiş olan metinleridirler.

    Üstelik antropolojik ve evrimsel sosyolojik, evrimsel fizik ve evrimsel kimya; ha keza dünyanın evrimi, organiklerin evrim gibi bir yığın meteryallerin, fosil kalıt tarihi, bunlara dek buluntu enformasyonları, gibi verilere dayanıyor.

    Sizde takdir edersiniz ki, bu veriler bizim dini veya diğer özelleşmiş dinleri tarif eder kaynak olacak halleri yok, her halde! Zaten yukarıda da dedim, konumuz özel dinler ve onların kaynakları değildir. Dünya genel kültürüdür. Dünya genelci, sosyal ve toplumsal kültürün seyrine bakıştır.

    Değinir olduğum konuya dek bir özel inanç, bu genel seyirlerin ritüelci motiflerinin yansımasını; ne kadar çok taşıyorsa, bu benim kabahatım ve hedefim olamaz değil mi?

    Acı olan toksit maddedir. Zehir etkisi gösterir. Bir canlı, acı olan toksit maddede ölür. Tespiti ve deneyi yapılmışsa, eğer toksitler de acıysa; biber de, kurşun asetatta, hidrojen siyanür de söz gelimi bu acı oluşu taşıyor ise ve insanın öldürüyorlarsa; ben bunları mı suçlamış olurum?

    Yoksa bunlar bir ortak köken, toksit maddeyi mi bünyelerinde barındırır oluyorlar?

    Bu eleştiri yazı başlığı gibi tam bir anlayamama sorunsalı olmuş gibi.

    Saygılarımla...

    Bayram Kaya 1

    24.06.2010

    Cevap Yaz
  • Cihat Şahin
    Cihat Şahin 24.06.2010 - 12:05

    Bayram bey; bu kadar detaya girmeye hiç gerek yoktu! çünkü bazı detayların içeriği masal olmaktan veya yanlış bilgi birikimi kalmaktan öteye geçemiyor!
    Sizin anlattığınız detaylar muharref ve mensuh kitaplardan alıntılar ve bazı felsefi kırpıntılardan müteşekkildir. Bunların hiç birisi sıhhatli birer kaynak olamayacağı gibi, bizi ilgilendiren ve bilgilendiren manada gerekçeler de değildir.
    Bizim dinimiz islamdır ve onun kaynağı, düsturu, kaidesi, kanunu; kitap ve sünnette münderiçtir! Bu kaynaklar ise hiç bir tahrife uğramadan terü taze olarak bütün özellikleri ve güzellikleriyle bizi aydınlatmaya devam etmektedir.Bizler tarihi masallardan ve muharref kitaplardan ve de felsefi söylemlerden irşadi bir söylem beklemiyoruz! Bu gayretleriniz boşuna emek efendim! Hiç zahmet buyurmayın! Biz bize kimler mürşitlik edecek bunu çoktan tespit etmişiz.
    Teşekkürler.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta