Neyzen Tevfik soğuk bir kış günü aç sefil ortada kalır..
Sığınır bir caminin şadırvanına ve bekler ki birisi onu görsün ve yardım etsin. Fakat hava soğuk gelen giden yok...
Çaresiz kalkar yerinden ve perperişan, kalacağı yere doğru yürümeye başlar..
O dönemin varlıklı ailelerinden birinin oğlu, askerden yeni gelmiştir. Yolda onu görür ve halini anlar.
Genç adam, o günün en büyük parasını cebinden çıkartır, takdim edecektir.. Ama bir an düşünür, karşısındaki koskoca Neyzen Tevfik’tir, Allah'ın deli ve veli cinsinden bir kulu..!
Neyzen'in sağı solu belli olmaz ki, bir bakarsın devlet başkanlarına kafa tutar, bir bakarsın zamanın en zengin adamlarını yerin dibine batırır.
Delikanlı parayı buruşturup Neyzen'in ayaklarının dibine doğru hafifçe atar. Sonra da omzuna dokunup;
'Efendim, paranızı düşürmüşsünüz! " der.
Neyzen gözlerini zar zor açıp çocuğa bakar. Anlar tabii ki inceliği ve zerafeti...
- Ah be çocuk, ah be evladım... O düşen sizin pırlanta kalbinizdir !...
Nezaket, insanlık ne güzel şey. .
Demek ki almanın da, vermenin de bir âdâbı varmış.
Biriktirmenin değil, vermenin zenginlik olduğunu bilenlere ve karşılıksız sevenlere selâm olsun...
Biriktirirsen senin olmaz, çünkü sen zaten mülkün sahibi değilsin, senden sonrakiler de senden şikayetçi olacaklar.
Diyecekler ki: “Bu nasıl ata? Bu kadar mı biriktirmiş? Bu kime yeter ki? Bize bu kadarcık mı miras bıraktı?”
En iyisi mi sen kiracı olarak, konuk olarak dünyaya geldin, vererek ebedi dünyanı kurtar.
Bu dünyadan hiç bir şeyi diğer tarafa götürmiyeceksin.
Çok bilen olma, infak edenlerden ol....
Kayıt Tarihi : 8.1.2024 12:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!