ALLAH KURTARSIN
Yazan: SEDAT ERDOĞDU
SAHNE 1: GÜNDÜZ VAKTİ – AVLUDA FİZİKİ İÇTİMA
İ.K.B.M FEDAKAR KALAS – İ.K.M ŞAHİN – İK.M NEDİM – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKUM YUSUF DÜMBELEK – MAHKUM GUBİDİK OSMAN – MAHKUM NADİR GÖSTERİR – MAHKUM SATILMIŞ ÖRDEK – MAHKUM RÜŞTÜ PERVANE
İnfaz Koruma Başmemuru sayım için girdikleri koğuş avlusunda yüksek sesle bağırır:
İ.K.B.M FEDAKAR KALAS: Dinle burayı… Fiziki içtima için sayım düzeni al ve Sağ baştan say!..
Koğuştaki mahkûmlar saymaya başlarlar:
MAHKÛMLAR: “Bir, iki, üjjj…”
İnfaz Kor. Başmemuru Fedakâr Kalas kızar:
İ.K.B.M FEDAKÂR KALAS: “Üjjj ne demek yahu. Yeniden sayın…”
Mahkûmlar yeniden saymaya başlarlar:
MAHKÛMLAR: “Bir, iki, üç, dört, beş, altı son…”
İ.K.B.M FEDAKÂR KALAS: “Arkadaşlar kurallara uyalım, uymayanları da uyaralım. Avluda izmaritleri yere atmayalım, tutanağı yersiniz… Allah kurtarsın…”
SAHNE 2: GÜNDÜZ VAKTİ – ALTI KİŞİLİK KOĞUŞ İÇİ – 3 ADET ÇİFT KİŞİLİK RANZA – ORTADA YEMEK MASASI – 6 ÇAY BARDAĞI – 6 YEMEK TABAĞI – 6 KAŞIK - ÇAYDANLIK
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MAHKÛM GUBİDİK OSMAN – MAHKÛM RÜŞTÜ PERVANE
Koğuş kapısı vurulur. İ.K.M sesi duyulur:
İ.K.M SESİ: “Sabah kahvaltısı hazır…”
Koğuşun içine bir karavana çorba bırakılır.
MAHKÛM DURAN: “Beyler kahvaltımız geldi, mercimek…”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Of ya… Canım çok sıkılıyor… Yine kahvaltıda mercimek çorbası. Şöyle olacaktı işkembe, kelle paça…”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Canı sıkılıyormuş, iyidir iyi… Sıkı candan can çıkmaz…”
Nadir’in yüzü asılır. Sert bir ifadeyle seslenir:
MAHKÛM NADİR: “Canımı sıkma seyyar kokoreç…”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Kokoreç dedin de aklıma geldi keşke cezaevinde de kokoreç çıkarsalar… Yediğimiz yemekler hep aynı, hep aynı… Pazartesi kuru fasulye, Salı tavuk, Çarşamba etli sebze, Perşembe balık, Cuma makarna veya börek. Sanki otomatiğe bağlamışlar. Hep hazır gıda…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Sen Allah’tan belanı mı istiyon. Et var, tavuk var, balık var… Hanımgöbeği, dilberdudağı… Daha ne olsun? Dışarıda et, balık, tavuk yiyemeyen insanlar var. Emekliler kafayı yemiş durumdalar. Hem burası kocaman kampus alanı. Oldu olacak balığın yanında rakı, rakının yanında da gacı verelim kucağına otursun.”
Duran Azgın, Satılmış Ördek’e öfkelenir ve onun omzunu iter:
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Sen her şeye ketçap, mayonez olma…”
YUSUF DÜMBELEK: “Oha be oha… Hiç yakışmıyor, ayrılın…”
GUBİDİK OSMAN: “Fesuphanallah bre zındıklar Cezaevini tımarhaneye çevirdiniz. Sizde hiç Allah korkusu yok mu? Sizler şükür bilmiyorsunuz. Sizin dedeleriniz hoşafla, çorbayla, kuru ekmekle bu vatanı kurtardı. Burası alakart restoran mı? Müdüre söyleyin de portakallı ördek, kalamar, karides, ıstakoz yaptırsın bari…”
Mahkûmlar hep bir ağızdan seslenir:
MAHKÛMLAR: “Ooooooo…”
NADİR: “Hay diline sağlık Gubidik Osman…”
Mahkûm Nadir, Yusuf’a bakışlarını diker sitemli bir ifade ile söylenir:
MAHKÛM NADİR: Biz senle heç anlaşamıyoruz… Televizyonda haberleri bile sayende izleyemiyorum. Elinde komando ha bire Türk filmi izliyorsun. Dünyadan bi haber yaşar olduk sayende belgesel izleyemiyoruz. Keşke beni bu koğuşa vermeselerdi.
Yusuf elinin kafasının üstüne götürür daire çizerek sert bir tavırla seslenir:
MAHKÛM YUSUF: Eskiden olsaydı zor koğuş değiştirirdin. Eskiden koğuşlar yüz kişilikti. Koğuş ağasından izinsiz dilekçe bile yazamazdın. Şimdi ne var oh…”
DURAN AZGIN: “Görüntülü arama bile var.”
YUSUF DÜMBELEK: “Duran senin görüntülün kapalı değil mi?”
NADİR GÖSTERİR: “Görüntülüde film izleyen tek kişisin…”
YUSUF DÜMBELEK: “Bütün koğuşları dolaşıp fink atıyorsun. Dünyadan bi haber yaşıyorsun sen. Koğuş değişikliği için yeniden dilekçe yaz, git bu koğuştan. Hem Yaşın kaç senin?”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Bilmem… Her yıl değişiyor...”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Peki biz şimdi nerdeyiz?”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Hapisteyim hapiste hapiste. Aklım fikrim bir güzel işte… Hayır mı şer mi bilmem ama… Hapisteyim ben hapiste…”
Mahkûm Satılmış Ördek yellenir. Diğer mahkûmlar buna alışmıştır. Koğuşa yeni gelen Nadir burnunu tıkar:
MAHKÛM NADİR: “Çok ayıp çok... Ortalıkta gaz kaçırdığına göre sen kesin tüp bebeksin… Sayım başlamadan önce şu camları açayım da ortalık havalansın…”
MAHKÛM YUSUF: “Ulan amma cins adamsın be. Huzurumuz kalmadı moruk, sen bir gitsen de kurtulsak. Bir film bile izlettirmiyorsun…”
Mahkûm Nadir ayağa kalkar ve söylenmeye başlar:
MAHKÛM NADİR: “Eğer şahsımla ilgili bir probleminiz varsa bu sizin şahsi probleminiz. Beyin bir donanımdır herkeste vardır ama akıl bir yazılımdır herkeste yoktur.”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Yusuf uğraşma şu adamla, hadi kahvaltımızı yapalım. ‘Yumurtalarınızı saha da mı istersiniz deplasmanda mı?’ diye sormuyorum. Bugünkü menümüzde haşlanmış yumurta yok, Kahvaltıda yine mercimek çorbası var…”
MAHKÛM OSMAN: “Çabuk olalım, birazdan sayım için damlarlar…”
YUSUF: “Şu masanın üzerindeki sigara karton kutulardan hazırladığımız 52 lik deste oyun kâğıtlarını kaldırın, görmesinler…”
Satılmış Ördek el çabukluğu ile masanın üzerindeki kâğıtları eline alır:
SATILMIŞ ÖRDEK: “Tamam ben kaldırırım…”
Karavana içindeki çorba dört tabağa konur. Yemeğini hızla yiyen Duran Azgın:
DURAN AZGIN: “Varsa ben bir tabak daha çorba alayım…”
YUSUF DÜMBELEK: “Fil gibi yiyorsun, biraz oruç tut. Hem fark ettin mi sen çok kilo aldın?”
NADİR GÖSTERİR: “Görünen göbek kılavuz istemez…”
DURAN: “Evet, karantinadan önce yatarken göbeğime bir çay bardağı koyabiliyordum, şimdi çay bardağının yanına kocaman bir bisküvi tabağı Sığdırabiliyorum… Hem doktor sırtımda çıkan yara için krem verdi, tok karnına sürecekmişim…”
Gubidik Osman uyuşturucu suçundan ranzasında yatan Rüştü’yü eliyle dürter:
GUBİDİK OSMAN: “Kalk hemşerim biraz yemek ye… Açlıktan öleceksin. Balina gibi yatıyorsun.”
Rüştü oralı olmaz, uyumaya devam eder:
RÜŞTÜ PERVANE: “Uğraşma benimle dayı…”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Bundan balina değil, zargana bile olmaz…”
YUSUF DÜMBELEK: “Arkadaşlar biraz sessiz olun. İki dakika televizyon izletmediniz…”
Mahkûm Nadir Yusuf’un gözlerinin içine bakar, alaysı bir tavırla sorar:
NADİR GÖSTERİR: “Senin kan gurubun ne?”
YUSUF DÜMBELEK: “A gurubu RH pozitif…”
NADİR: “Şu hayatta pozitif olduğun tek şey sadece kan gurubun. Benim kan gurubumda aynı. Zıt guruplar birbirini çeker. Aynı gurup olunca itici oluyorsun…”
Yusuf kafasını iki yana sallar elinin birini kaldırır: “
YUSUF DÜMBELEK: “Ya bi git ya… Bela mısın başıma?”
NADİR GÖSTERİR: “Dışarda sevdiğin filan biri var mı senin, varsa bile terk etmiştir kesin?”
YUSUF DÜMBELEK: “Yıldız, yanıldınız… Sevgilim Vardı fakat onu zirvede ben terk ettim?”
NADİR GÖSTERİR: “Nasıl yani?”
YUSUF DÜMBELEK: “Dağın en zirvesinde, bırakıp gittim…”
Koğuştakiler “Oooooo”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Oğlum sen kiminle dans ettiğini bilmiyorsun. Yusuf abimiz mafya babasıdır…”
NADİR GÖSTERİR: “Nasıl yani?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Oğlum olursa ismini “Mafya” koyacağım demiş, oğlu olmuş ismini “Mafya” koymuş… Arada bir ziyaretine gelir “Mafya”, babasını…”
Koğuştakiler gülüşür “vayyyyyyy”.
Yusuf elinde tespihe takla attırır. Nadir’in omzunu sıvazlar:
YUSUF: “Aynı hataları tekrarlama…”
NADİR: “Nedenmiş o? Aynı hatayı dört beş kere yaparım ki yaptığım hatadan emin olayım…”
Koğuşta yeniden bir gülme başlar. Yusuf iyice çileden çıkmıştır. Yusuf Nadir’in yakasından tutar:
YUSUF: “Bana bak, dalga geçme. Elimde kalacaksın şimdi…”
NADİR: “Dalga geçmiyorum, hayat koşulları beni buraya zorladı…”
YUSUF: “Sen cezaevi psikoloğuna görünüp profesyonel bir destek almalısın. Problemlisin...”
NADİR: “Görüşmediğimi kim söyledi. Psikoloğa gittim, “sorunlarım var” dedim. O da bana, “Eeee ne var bunda, zaten herkesin sorunu var, kesin senin çocukluk travman var… Sorunlarının üstesinden gelirsen, hayatta var olursun…” dedi.
RÜŞTÜ PERVANE: “Psikoloğa benim de görünmem lazım fakat psikoloğun bekar bir bayan olduğunu söylediler görüşmekten vazgeçtim…”
YUSUF: “Allah Allah… Neden vazgeçtin?”
Rüştü eline tükürür ve saçlarının yanlarını eliyle düzeltir:
RÜŞTÜ PERVANE: “Cazibeme dayanamaz, psikolog olduğunu filan unutur, ondan… Bana köyde yakışıklı Reşo derler.”
ÖRDEK: “Rüştü rüştünü ispat edememiş. Suçu neymiş biliyor musunuz? Köyde adı çıkmış ondan gelmiş…”
NADİR. “Çok narsist bir adamsın Rüştüüüü.”
Rüştü bu söze bozulur:
RÜŞTÜ: “Bak kötü bir şey demedin de mi… Kavga etmeyelim sonra…”
YUSUF: “Nar gibi kızarmışsın diyor, iyidir iyi…”
RÜŞTÜ: “Ha tamam o zaman… Teşekkür ederim sende çok egzotiksin, yani gizemlisin… Yani … anlama”
SAHNE 3: GÜNDÜZ VAKTİ – SAYIM – KOĞUŞ İÇİ – ÜÇ RANZA - MASA – ÇAYDANLIK – ÇAY BARDAKLARI
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MÜDÜR CAFER CORT – İNFAZ KORUMA BAŞ MEMURU FEDAKÂR KALAS – MAHKÛM RÜŞTÜ PERVANE – MAHKÛM OSMAN GUBİDİK – İ.K.M ŞAHİN – İ.K.M NEDİM
Müdür Cafer Bey, sabah sayımına altı kişilik koğuşa girer. Yanında İnfaz koruma Baş memuru Fedakar Kalas, İ.K.M Nedim ve İ.K.M Şahin vardır. İ.K.M Nedim bağırır:
İ.K.B. NEDİM: “Kalk kalk kalk… Müdür geliyor…”
Mahkûmlar ranzaları başında ayağa kalkarlar:
MÜDÜR CAFER CORT: “Arkadaşlar ben bu kuruma geleli altı ay oldu. Bugünkü sayımı arkadaşlarla birlikte yapmak istedim. Nasılsınız, var mı bir şikâyetiniz?”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Allah devletimizden razı olsun, ekmek elden su gölden geçinip gidiyoz müdürüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Her şey bedava zannetmeyin, çıkınca devlet sizden yediğinizin, içtiğinizin iaşe tutarını elbet geri ister…”
İnfaz memuru Şahin elindeki listeye bakar koğuşu sayar. Müdüre yüzünü döner:
İ.K.M. ŞAHİN: “Koğuş sayısı tamam müdürüm…”
Müdür ranzanın birinin etrafına gerilmiş örtüyü, kafasını içeri uzatınca yatağın düzensiz olduğunu görür:
MÜDÜR CAFER BEY: “Bu ranzada kim yatıyor?
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Ben yatıyorum müdürüm…”
MÜDÜR CAFER BEY: “Adın ne senin?”
MAHKUM DURAN AZGIN: “Duran Azgın müdürüm…”
Müdür Bey öfkeli bir ses tonuyla sesini yükseltir:
MÜDÜR CAFER BEY: “Azgın herif. Ben size yatağın etrafını kapatmayın demedim mi? Yatağın etrafını çarşafla gerip kim bilir ne dümenler çeviriyorsun gizli gizli… Hemen kaldır şu etrafa gerdiğin çarşafı, bi daha görmeyeyim… Yataklarınızı da düzenli tutun, dağınık olmasın.”
DURAN AZGIN: “Emredersiniz müdürüm…”
Koğuşta mahkûm Nadir elinde tuttuğu dilekçeyi müdür beye uzatır. Koğuş değişikliği için idareye dilekçe yazmıştır. Müdür dilekçeyi okur:
MÜDÜR CAFER CORT: “Yine koğuş değişikliği için dilekçe yazmışsın?”
NADİR GÖSTERİR: “Biraz öyle oldu sayın müdürüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Dolaşmadığın koğuş kalmamış. Bu kaçıncı değişiklik. Semaverde tost yapıp satıyormuşsun. Kantinci “Benden çok tost satıyor” diye seni bana şikâyet etti. Televizyon kablosuyla dövme yapıyormuşsun. Koğuştaki arkadaşın sana eşinin baş harflerini yazmanı söylemiş, sen adamın koluna kendi adının baş harflerini yazmışsın…
Nadir Gösterir, ellerini önüne bağlar, mahcup bir ifadeyle müdürün gözlerinin içine bakar:
MAHKUM NADİR GÖSTERİR: “Reklamsız olmuyor müdürüm. Hem benim yaptığım tostlar daha ucuz ve lezzetli…”
Müdür Cafer Bey alaysı bir ifadeyle mahkûma göz gezdirir. Dudaklarını büker:
MÜDÜR CAFER BEY: “Sigara içilmeyen koğuş” demişsin seni buraya vermişler. Şimdi de fikir uyuşmazlığından başka koğuşa geçmek istiyormuşsun, neden arkadaşınla geçinemiyorsun?
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Yusuf’la düşünce yapılarımız çok farklı, uyuşamıyoruz da ondan sayın amirim.
MÜDÜR CAFER BEY: “Hıh… Fikir uyuşmazlığıymış… Sanki sen Aristo, o da Edison…”
MAHKÛM NADİR: “Aman sayın amirim, Ediz Hun benden daha yakışıklı…”
MÜDÜR CAFER: “Oğlum ne Ediz Hun’u… EDİSON Edison… Hani şu ampulü bulan…”
Bu söze diğer mahkûmlar da gülmeye başlarlar. Buna bozulan Nadir cevabı yapıştırır:
MAHKÛM NADİR: “Vallah ampülü kimin bulduğundan haberim yoktur müdürüm.
MÜDÜR CAFER: “Senin suçun ne, buraya neden düştün?”
Mahkûm Nadir sarhoş taklidi yaparak sallanır:
MAHKÛM NADİR: “Sahte rakı imalatçılığından sayın amirim müdürüm…”
MÜDÜR CAFER: “Halinden belli… Zamanında çok içip şimdi içmeden kafayı bulanlardansın. Peki, nasıl yakalandın?”
Mahkûm Nadir iki elinin parmaklarını havaya kaldırır, açıp kapar açıp kapar:
MAHKÛM NADİR: “Mahzendeki şişelerin üzerinde parmak izlerim kalmış…”
MÜDÜR CAFER: “Tu pis herif, bi de millete pis pis rakı içiriyordun demek… Neden ellerini yıkamadan içki hazırlıyorsun?”
MAHKÛM NADİR: “Vallahi de billahi de ben satıcı değil, içiciyim…”
İnfaz Koruma Baş Memuru Fedakâr Kalas konuşmayı duyunca söze girer:
İ.K.M FEDAKÂR KALAS: “Suç dosyası öyle demiyor ama müdürüm. Bir mahzen dolusu kaçak içki yakalatmış?”
MÜDÜR CAFER: “Bir de içiciyim diyorsun, satıcıyım demiyorsun… Koca mahzendeki rakıyı tek başına mı içecektin? Yazık değil mi dışarıda zehirlediğin insanlara. ”
MAHKÛM NADİR: “Evet… Kış günü üretiyorum, yaz günleri içiyorum müdürüm…”
Bu söze diğer mahkûmlar yeniden kahkahayla gülmeye başlar. Müdür sinirlenir:
MÜDÜR CAFER CORT: “Güldürme beni, kapatırım seni o mahzene, bütün şişeleri tek başına içiririm… Bitiremezsen, disiplin cezasını boynuna takarım.”
Mahkûm ellerini ovuşturur, yalvarır gözlerle bakar:
MAHKÛM NADİR: “Bundan böyle, Vallahi de billahi içki içmeye tövbe müdürüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Yemin et, başın ağrımasın. Zaten hapishanede içkiyi nerden bulacaksın?”
MAHKÛM NADİR: “Verdiğiniz üzümleri biriktirip, ekmekle mayalandırıyoruz. Al sana şarap… Kahvaltıda verdiğiniz peynirle iyi gidiyor…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Nasıl tadı güzel mi?”
DURAN AZGIN “Bir dansözümüz eksik müdürüm
MÜDÜR: “Sus ayyaş herif. Bari dilekçe ile bir de dansöz isteyin. Ne büyük eksiklik. Gelip ben oynarım lannn…”
Müdür kaşlarını çatar ve emme basma tulumba gibi kafasını öne arkaya sallar:
MÜDÜR CAFER CORT: “Bak sen, neler yapıyormuş neler… Sana disiplin cezası takayım da aklın başına gelsin, sarhoş herif…”
Mahkûm Nadir müdürün elini zorla öpmek için uzanır:
MAHKÛM NADİR: “5 gün hücre cezasına razıyım, ne olur bana ziyaretten men cezası vermeyin müdürüm…”
MÜDÜR CAFER: “Sana kınama cezası veriyorum. Kınıyorum, otur yerine…”
Müdür Cafer Cort diğer mahkûma bakışlarını diker:
MÜDÜR CAFER: “Şimdi de seni tanıyalım. Senin suçun ne evladım?”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Adım Yusuf Dümbelek… Tarihi eser kaçakçılığından buradaymışım…”
MÜDÜR: “Buradaymışım derken? Sen de mi suçsuzsun? Yusuf Yusuf ötüyorsun…”
MAHKÛM YUSUF: “Tarlamı sürerken bir de ne göreyim, pulluğa iki tane mermer kelle takıldı. İki mermer kelleyi müzeye götürürken jandarma yolda arabamı durdurdu. Hâkimin karşısına çıkardılar, oradan buraya düştüm… Ben masumum, tahliyemi istiyorum… Sonuçta iki kelle…”
İNFAZ KORUMA BAŞ MEMURU FEDAKÂR KALAS: “Kelle kelle… Kelleyi biraz yelle… Anlat anlat heyecanlı oluyor. Tevkif müzekkereni okudum, Aydın’da bulduğun kafaları, Ankara’ya satmaya götürürken yakalanmışsın. Bir de utanmadan bulduğun mermer kafalara başörtüsü takıp, “nenem hasta Ankara’ya yetiştirmem lazım…” demişsin. Kafalama bizi Yusuf…”
MAHKÛM YUSUF: “Ya müdürüm… Aslında ben tarihi eser kaçakçısı değil, ozanım. Size bir şiir okuyabilir miyim sayın müdürüm?
MÜDÜR CAFER: “E… Oku bakalım…”
MAHKÛM YUSUF: "Kollarım kopsun haberim varsa/ozan bu olayı bilmez müdür bey/ozanlar dediğin halkın özüdür/ ozanlar kafayı satmaz müdür bey"
MÜDÜR CAFER BEY: Şimdi de ben sana bir şiir okuyayım. "Hayat zor, şartlar zor, paradır ihtiyaç/amma Âşık oğlu salak, kafaya muhtaç/işte yolda yakaladılar, müzelik kafaları/ Savcı kelam etmiş mütalaayı, mahkeme vermiş sana en uygun cezayı…"
Müdür bey elini havada sallar, başının üzerinde daire çizer:
MÜDÜR CAFER CORT : “Senin tarihe saygın olsa, bulduğun antika kafaları müzeye götürürdün. Senin geçmişe saygın yok ki geleceğe olsun…”
MAHKÛM YUSUF: “Çilekeş mahkûm diyorlar bize/güvendim hukuka, güvendim size/Belki de af vurur, çıkarım bu yasayla güze, çekmeyen derdimi bilmez müdür bey..."
İ.K.B. M FEDAKÂR KALAS: “Müdürüm amirim müdürüm… Daha evvel de aynı suçtan girip çıkmışlığı var müdürüm…”
MÜDÜR CAFER: “İyice kaşarlanmışsın. İyi bir avukat tutsaydın, burada olmazdın…”
MAHKÛM YUSUF: “İyi bir avukata gittim. Kapısında “DANIŞMADAN ÜCRET ALINMAZ” diye yazıyordu. Ben de olanları anlattım. Tam çıkıyordum beni durdurdu: “Ücreti ödemediniz?” dedi. Ben de Danışmadan ücret alınmaz yazısını gösterdim. Bana demesin mi… ”E… siz danıştınız…” danıştım, danışmaz olaydım, yine buraya düştüm müdürüm.”
MÜDÜR CAFER: “Adamın parasını ödedin mi?”
MAHKÛM YUSUF: “Avukat sordu: Parayı nasıl ödeyeceksin? Ben de elimde olan iki antika eşyayı verme karşılığı dedim. Suçun ne? Diye sordu, Antika kaçakçılığı dedim, beni kapıdan kovdu…”
Müdür Cafer Cort üçüncü mahkûma yüzünü döner:
CAFER CORT: “Senin suçun ne, sen neden buradasın?”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Hırsızlıktan suçladılar, oysa ben bir şey çalmadım ki…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Neden burdasın o zaman? Seni Camiden mi yakalayıp getirdiler?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Yolda giderken camı yarı açık bir arabanın ön tarafında çanta gördüm, kös kös oturmuş bana bakıyordu. Cam da üstten az açıktı. Merak ettim içinde ne var diye. Sadece kolumu sokup arabadan çantayı aldım. Aslında kolum suçlu, vücudum komple suçsuzdu. Beni olduğu gibi buraya attılar…”
MÜDÜR: “Doğru söylüyorsun, sadece kolunu içeri atabilirlerdi, sen de koluna refakat etmişsin anlaşılan… İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir zaten. ”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Çantanın içinden de bir şey çıksa bari…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Ne çıktı, şimdi bende çok merak ettim doğrusu…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Para mafiş… Sadece iki kredi kartı ve bir şişme bebek… Şişme bebeğin üzerine not yazmışlar… “Fazla şişirme patlar…” diye. Sanki beşinci kattan atlayacam, pezevenk… Dayanamadım bir ay boyunca iki kredi kartıyla alışverişler yaptım. Yedim, içtim, gezdim… Rugan ayakkabı, rugan kemer, deri ceketle çok kız tavladım…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Ne diyorsun… Yaptığın hırsızlığa değdi mi?”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Burada bir günüm bile bir ömre bedel. Çekilmiyor geceler. Dört duvar arasında mevsimleri, bayramları unuttum müdürüm. Değmezmiş…”
İnfaz Koruma memuru Nedim, Satılmış Ördek’in gözlerinin içine bakar ve söylenir:
İ.K.M NEDİM : “Hişt hişt sakin ol, eline koluna hâkim ol… Evinde yapılan aramada 250 adet marka çalıntı saat yakalamışlar…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Kimisi kelebek koleksiyonu, kimisi pul koleksiyonu yapar. Bende saat koleksiyonu tutkusu var müdürüm. Param yok ki onları alabileyim. Vitrinlerde görünce koleksiyonuma katmak istedim.”
Mahkûm Satılmış Ördek, Sol eliyle sağ eline şamar atar:
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Ah şu benim vefakâr ve de cefakâr kör olasıca koleksiyoner elim… Saat görünce dayanamıyor… Burdan çıkarsam söz Belediye başkanı ile Zabıta Amirinin saatleri var size hediye edeceğim…”
MÜDÜR CAFER CORT: “İstemez evladım. Hırsızlık malı bilerek almak suç teşkil eder. Beni de suça teşvik ediyorsun. Evli misin Bekâr mısın?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Bekârım. Dışarıda Safiye’m beni bekler…”
MÜDÜR CAFER BEY: “Safiye senin nişanlın mı?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Yok müdürüm şişme kancıktır…”
MÜDÜR CAFER BEY: “Bak senin daha yaşın genç... Hırsızlık iyi bir şey değil. Çalış, alnının teriyle para kazan, evlenip iyi bir aile kur…”
MUHKUM SATILMIŞ ÖRDEK: “Her gün cezaevi din görevlisinden görüş alıyorum. Burada iki rekât namaza da başladım. Hiç aksatmıyorum müdürüm…”
İ.K.M ŞAHİN: “Buraya gelenlerin çoğu senin gibi namaza başlarlar… İnşallah çıkınca bu iki rekât yarıya inmez…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Haşa zümme haşa… Günah… Olur mu öyle şey. Bundan böyle tövbe, alnımı secdeden kaldırmıycam…”
İ.K.B.M FEDAKÂR KALAS: “Çıkınca umreye de gidersin, anladık…”
Mahkûm Duran Azgın merak eder sorar:
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Şişme kadın duruyor mu?
SATILMIŞ ÖRDEK: “Girişte depoya aldılar. İnşallah başına bir şey gelmez…”
Müdür Cafer Cort bakışlarını Duran Azgın’ın üstünde gezdirir:
MÜDÜR CAFER ÇORT: “Sahi sormayı unuttum. Senin suçun neydi?”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “FemiNazi…”
MÜDÜR CAFER: “O da neymiş öyle? Böyle bir suçu ilk kez duyuyorum…”
MAHKÛM DURAN: “”Kadına şiddet” demek istemiştim müdürüm…”
CAFER CORT: “Kadınlar çiçektir, dövülmez, sevilir. Kadına el uzatırken hiç utanmadın mı kendinden?”
MAHKÛM DURAN: “El uzatmadım ki, dil uzattım…”
İ,K,M.FEDAKAR KALAS: “Müdür beyle dalga geçmeyi bırak, düzgün konuş, Dil uzatmak da neyin nesi?”
MAHKÛM DURAN: “Boğazda yüzüyorken bir kadının suda çırpınarak boğulmakta olduğunu gördüm. Kadını kurtarıp kıyıda suni teneffüs yaptım. Suni teneffüs yaparken yanlışlıkla dudağını ısırmışım. Dudağı silikonluymuş patlayıverdi. Silikonlara çok para harcamış. Ayılınca teşekkür edeceğine benden silikon parasını istedi, vermeyince davacı oldu. Kadına şiddetten buraya düştüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “İyi ki başka bir yerine silikon taktırmamış. Şimdi pişman mısın?”
MAHKÛM DURAN: “Oruçluydum, şaşırmışım. Ah dilim kırılsaydı da dudağını ısırmasaydım. Şimdi çok pişmanım müdürüm. İyilik de yaramıyor insanoğluna diyeceğim de kızdı. İnsankızına…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Ramazan ayında seni bir Jinekoloğa göndermek lazım evladım. Çok üzüldüm senin bu abaza hallerine…”
Müdür Cafer Bey koğuştaki diğer mahkûma bakışlarını diker ve sorar:
CAFER CORT: “Ooooo… Seni tanıyoruz. Gazetelerde ve televizyonda boy boy resimlerin çıkmıştı. Şu ünlü dolandırıcı Osman GUBİDİK…”
GUBİDİK OSMAN: “Bana kısaca “Gubidik” de diyebilirsiniz müdürüm. Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum…”
Gubidik Osman Müdür Beyle tokalaşmak için elini uzatır. Müdür toka yapmaz:
CAFER CORT: “Biz senle tanıştığımıza hiç memnun olmadık Gubi. Birçok insanı dolandırmışsın, çok canlar yakmışsın… En son düğün salonunda evleneceğin kızın altınlarını alıp kaçmışsın… Kıydığın nikâhta sahteymiş…”
GUBİDİK OSMAN: “İnanmayın müdürüm, hepsi iftira, kupkuru iftira…”
İ.K.B.M. FEDAKÂR KALAS: “Arabam bozuldu” diye çekiciyi arayıp, başkalarının arabalarını çekiciyle çektirip hurdacıya sattığında mı yalan?”
Mahkum Gubidik Osman eliyle saçlarının yanlarını düzeltir. Havalı bakışlarla bakar:
GUBİDİK OSMAN: “Ne yapayım müdürüm amirim Çok çekiciyim… No mafya no kolpaçino…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Sadece kadınlar olsa iyi, insanları umreye götüreceğim diye dolandırmış, onları Konya avasında bırakıp kaçmışsın. Paraları da İtalya’da yemişsin. İtalya’da çapkınlıktan yatmışsın…”
GUBİDİK OSMAN: “Si… si… Komandenta bella İtalya. Pizza Napoli no Ornella Mutti no pompinera… Adımız çıkmış dokuza inmez sekize… Yapmadığım suçları da üzerime yıktılar, ondan burdayım müdürüm.”
MÜDÜR CAFER CORT: “Bırak bu abidik Gubidik işleri Osman… Biz de seni komple pompinera…”
Müdür Bey Bakışlarını Baş memur Fedakar Kalas’a yöneltir:
MÜDÜR CAFER CORT: “Ne diyor bu Başefendi?
İ.K.B.M FEDAKAR KALAS: “Müdürüm sanırsam, “Ornella Mutti ve Pizza çok güzeldi…” diyor.”
Müdür merak edip Başmemura sorar:
MÜDÜR: “Sen Türkçeyi zor konuşuyorsun, İtalyancayı nerden biliyorsun?”
İ.K. B.M FEDAKAR KALAS: “Anlıyorum ama konuşamıyorum müdürüm…”
GUBİDİK OSMAN: “Müdürüm siz beni yanlış anladınız. “Tünel kazmak yok” demek istemiştim. Yakında af çıkıyore, biz gidiyore…”
Müdür Cafer Cort ayakta titreyen mahkûm Rüştü Pervane’ye bakışlarını diker. Uyuşturucu krizi nöbeti geçirmektedir.
MÜDÜR CAFER CORT: “Buna ne oldu?”
Mahkûm Rüştü bir anda müdüre tutunarak yere yığılır. İ.K.B.M saldırı yapıyor sanır:
İ.K.B.M FEDAKÂR KALAS: “Müdüre saldırıyorlar…”
İ.K.M NEDİM: “Saldırı değil, adam bayıldı…”
DURAN AZGIN: “Suni teneffüs yapalım…”
İ.K.M NEDİM: “Sen bir dur. İyi alıştın bu suni teneffüse…”
Mahkûm Yusuf soğanı ikiye böler, Rüştü’nün burnuna tutar, mahkûm ayılır. Müdür Beye yüzünü döner:
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Alıştık müdürüm bunun ayılıp bayılmalarına… Dışarıdayken uyuşturucu kullanıyormuş, hastanede tedavi görmüş. Koğuşumuza bir hafta oldu geleli…”
Müdür Cafer Cort kafasını öne arkaya sallar. Rüştü’nün gözlerini içine bakar:
CAFER CORT: “Muhakkak sen de içicisindir. Hiç kimse “satıcıyım” demez ki. Evladım yazık… Senin ailen yok mu? Biri çıkıp senin kardeşini zehirlese. Yazıktır çocuklarımıza, gençlerimize ailelerimize. Bir dur diyebilsek uyuşturucuya ne mutlu bizi. Vücuduna çektirdiğin eziyete değer mi?”
Rüştü olduğu yerde titreyerek cevap verir:
RÜŞTÜ PERVANE: “Valla müdürüm, arkadaş kurbanı oldum. Sigaramın içine benden habersiz ot koymuş. O günden beri içiciyim…”
İ.K.B.M FEDAKÂR KALAS: “Tevkif müzekkeresinde öyle demiyor ama. Uyuşturucu satmaktan ceza almışsın. Hem içici hem de satıcısın… Lise önlerinde dolanıp gençlere uyuşturucu satıyormuşsun. Yazık değil mi bu zehirlediğin gencecik insanlara…”
RÜŞTÜ: “Artık tövbe ettim. Burdan çıkarsam düzgün bir adam olacağım. İçince kendimi kaybediyorum hayal âleminde dolaşıyorum. Ailemi, sevdiklerimi herkesi kaybettim. İnsanlardan uzaklaştım. Düzgün bir insan olup topluma yararlı, ayaklarım yere sağlam bassın istiyorum.”
Müdür Cafer Cort bakışlarını mahkûmlarının üzerinde gezdirir:
MÜDÜR CAFER: “Var mı bir şikâyeti olan?”
MAHKÛM NADİR: ”Yemeklerden şikâyetçiyim amirim. Ben vagonum. Bana herkesle bir aynı yemek geliyor.”
MÜDÜR: “Ne vagonu, Trencilik mi oynuyoruz burda?
İ.K.M ŞAHİN: “Vegan demek istiyor müdürüm…”
MAHKÛM NADİR: ”Glütensiz ekmek de istiyorum...”
MÜDÜR CAFER CORT: “Hapishane neredeyse her zaman çok sıkıcı bir yerdir. Burada kim olduğunuz veya ne yaptığınız önemli değildir. Hapishanede geçirdiğiniz zamana bağlı olarak, hapishane ya yeryüzünde cehennem olabilir ya da birçok yararlı şey öğrenme fırsatları olan düzgün bir şekilde yapılandırılmış bir toplumsal yaşam durumu olabilir. Ancak bu size kalmış.”
MAHKÛM YUSUF: “Ben burada çok kitap okudum. Besicilik, arıcılık, mantarcılık kurslarına gittim, faydalı bilgiler öğrendim…”
MAHKÛM DURAN: ”Geceler uzundur burada, hayallerim ise bir o kadar kısa. Her sabah bir parça daha eksilirim, ama yine de hayata dair umutlarım var. Çünkü karanlık ne kadar yoğun olursa olsun, içimde hep bir sabah saklıdır.”
MAHKÛM NADİR: “Bu zindan, bedenimi hapsedebilir ama ruhumu asla. Dört duvar arasında olsam da, hayallerim uçsuz bucaksız bir gökyüzünde özgürce süzülür.”
Mahkûm Yusuf Nadir’e bakıp söylenir:
MAHKÛM YUSUF: “Sen zaten bu dünyada yaşamıyorsun ki, uzay boşluğunda yaşıyorsun…”
Bu söze herkes gülüşür. Satılmış Ördek elinde çay tepsisi, Müdür beye gülümseyerek bakar ve sorar:
SATILMIŞ ÖRDEK: “Müdürüm gitmeden önce bir çayımızı içseydiniz. Kaçak çayımız var, yeni demledim…”
Müdür Cafer Cort hiddetle söylenmeye başlar:
MÜDÜR CAFER CORT: “Ne? Sen kaçak çay mı dedin? Nasıl girdi o bu koğuşa?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Adı üstünde kaçak yollardan girdi sayın müdürüm amirim…”
Müdür yanında duran İ.K.B. M Fedakâr Bey’e bakışlarını diker:
MÜDÜR CAFER CORT: “Derhal bu koğuşta arama yapılsın. Kaçak yollardan çay girdiğine göre kim bilir içerden kaçak daha neler neler çıkacaktır…”
İ.K.B. M FEDAKÂR KALAS: “Emredersiniz müdürüm…”
SAHNE 4: GÜNDÜZ VAKTİ – KOĞUŞ – 3 ADET ÇİFTLİ RANZA - MASA
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MAHKÛM RÜŞTÜ PERVANE – MAHKÛM OSMAN GUBİDİK - MÜDÜR CAFER CORT – İNFAZ KORUMA MEMURU FEDAKÂR KALAS – İ.K.M NEDİM – İ.K.M ŞAHİN - JANDARMA
Arama yapmak için bir jandarma eri, İ.K.B.M Fedakar KALAS, İ.K.M Nedim, İ.K.M Şahin ve cezaevi müdürü Cafer Bey koğuştan içeriye girerler. Müdür İ.K.M. lere ve Jandarma ere bakıp sorar:
MÜDÜR CAFER CORT: “Ne aradığınızı biliyorsunuz değil mi?”
İ.K.M NEDİM: “Hiç bilme miyiz müdürüm. Kesici, delici, cep telefonu, yasaklı madde ve uyuşturucu hap gibi içeri girmemesi gereken maddeleri arıyoruz…”
Sonra mahkûmlara doğru yüzünü çevirir:
MÜDÜR CAFER: “Öncelikle, içeride sakladığınız yasak madde veya eşya varsa çıkarıp teslim edin. Eğer biz bulursak hepiniz ceza alırsınız…”
MAHKÛM YUSUF: “Aylardır bu koğuşta kalıyorum, bizim koğuş temiz müdürüm…”
İ.K.M Şahin elindeki el detektörü ile mahkûmların üzerine tutar. Sonra belindeki ucu lastik tokmakla duvarlara vurur:
MÜDÜR CAFER CORT: “Elindeki tokmağı zemine de vur. Zeminde tünel varsa tok bir ses çıkar…”
MAHKÛM YUSUF: “Bizim tünelle filan işimiz olmaz müdürüm. Gönlünü ferah tut.”
Mahkûm Nadir, Satılmış Ördek’e bakar ve söylenmeye başlar:
MAHKÛM NADİR: “Hep bu şom ağızlının yüzünden oldu. “Kaçak çay yaptım” demeseydi bunlar başımıza gelmezdi…”
İnfaz koruma memurları yatakların altını üstüne getirirler, detaylı bir arama yaparlar. Uzun bir aramadan sonra Fedakâr Kalas sigara kutularından elde yapılmış 52 adet deste kâğıdı bulur, müdüre uzatır:
İ. K. M NEDİM: “İçeri girmesi yasak madde buldum müdürüm…”
MAHKÛM YUSUF: “Ama bu dışardan girmedi, içerde biz yaptık sayın müdürüm. Suç sayılmaz…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Bununla kumar mı oynuyorsunuz…”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Sadece fal bakıyorduk müdürüm. “Af çıkacak mı, çıkmayacak mı?…” diye…”
Müdür İ.K.M. Nedim’e bakar:
CAFER CORT: “At şu kâğıtları dışarı… Kumar oynamak yasak, bir daha böyle şeyler yapmayın!..”
İ.K.M. NEDİM: “Sayın müdürüm kumar oynayacak olsalar, bir avucuna çöp kor, “Hangi elimde bil bakalım?” diye sorar. Veya avlu kaç adım diye iddiaya girerler yine kumar olur. Doğru karar verdiniz, sizi alkışlıyorum…”
CAFER CORT: “Senden icazet alacak değilim…”
İ.K. B.M. Fedakâr Kalas, Duran Azgın’ın yatağının altından mayolu bir kadın resmi bulur:
FEDAKÂR KALAS: “Müdürüm Duran Azgın’ın yatağının altından bakın ne buldum. Bu suç sayılır mı?”
Müdür Cafer Bey gözünü resimden alamaz, çok etkilenmiştir. Sonra birden kendine gelir:
MÜDÜR CAFER: “Böyle müstehcen şeylerin girmesi de yasak, getir bakayım o resmi bana…”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Fakat müdürüm o resmi Tan Gazetesi’nden kesmiştim…”
Müdür resmi özenle katlar ceketinin yan cebine kor:
MÜDÜR CAFER CORT: “Arkadaşlar… Kimsenin umutsuzluğa kapılmasın istemem. Hapiste umut, mutluluk ve sevinç olmazsa yaşanılmaz. Yaşamak asildir. Usanmadan Yaşamak sevincine tutunun, hem de sıkı sıkı. Siz zaten bardağın boş tarafını oluşturuyorsunuz. Sevinci paylaşın, büyütün… Sevgi, saygı, hoşgörü en büyük silahtır…”
Bakışlarını Yusuf’un üzerine diker ve sorar:
MÜDÜR CAFER BEY: “Bana hapishaneyi dört kelime ile anlat desem nasıl anlatırdın?”
Yusuf kısa bir süre düşünür ve cevaplar:
MAHKÛM YUSUF: “Tespih, Çay, Kitap, Volta… Tespih, sabrın, inancın sembolü. Çay, muhabbetin, dayanışmanın, hatırın! Kitap, yaşamın. Volta, hayalin, düşüncenin: Sevdanın, hasretin sembolü… Dudakların değil gözlerin konuştuğu, gülüşlerin değil dökülürken yürekleri sızlatan gözyaşlarının mekânıdır hapishane…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Ortak alanlarda saygılı ve sevgili davranın. Buyrukçu, kibirli, saygısız oldunuz mu canınıza okunur: Kaybedersiniz. Fiziki müdahalecilerle yolları ayırın…”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Müdürüm “af çıkacak” diye söylentiler duyuyoruz, bu doğru mu?”
MÜDÜR: “Var… Sevindirici haberi vereyim af çıktı bile…”
Bu habere mahkûmlar sevinir. Oynamaya başlarlar. Müdürün keskin sesi duyulur:
MÜDÜR CAFER CORT: “Ben de size bir Şaka yaptım… Arama bittiyse çıkalım arkadaşlar…”
Çıkarken İ.K.M ler ve Müdür Cafer Bey hep bir ağızdan:
“ALLAH KURTARSIN…”
SAHNE 5: GÜNDÜZ VAKTİ – KOĞUŞ – 3 ADET ÇİFTLİ RANZA - MASA
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MAHKÛM RÜŞTÜ PERVANE – MAHKÛM OSMAN GUBİDİK - MÜDÜR CAFER CORT – İNFAZ KORUMA MEMURU FEDAKÂR KALAS – İ.K.M NEDİM – İ.K.M ŞAHİN -
İ.K.M NEDİM: “Nadir Gösterir, hazırlan bugün hastanede randevun var… Duran Azgın senin de telefonla yarım saat görüşme hakkın var. Satılmış Ördek, Bugün Halk Eğitimden öğretmen geldi, sen de hazırlan dershaneye İngilizce kursuna. Yusuf Dümbelek, mutfağa malzeme gelmiş indirmeye yardım et. Osman Gubidik sen de el işi atölyesine çıkacaksın…”
Uyuşturucu suçundan giren Rüştü Pervane koğuşta tek başına kalmıştır. Yatağına uzanır ve kendi kendine konuşmaya başlar:
RÜŞTÜ PERVANE: “Ah be baba. Bugüne kadar hep siz konuştunuz ben dinledim. Şimdi ben konuşacağım siz beni dinleyeceksiniz. Sizin gibi sevgiden eksik, kaba, tartışan, devamlı kavga eden biri olmam için uğraştınız. Hiç beni düşünmediniz. Kafanıza göre bir yol çizdiniz. Bana hiçbir zaman sevginizi göstermediniz. Bağırdınız, çağırdınız, dövdünüz. Kendinizi düşünürken beni unuttunuz. Kimdim ben, ne gibi sorunlarım vardı, nelerden hoşlanıyordum, ne olmak istiyordum, bunları hiç düşünmediniz. Bir gün okuldaki arkadaş bana, “Hey Rüştü, sigara içmek ister misin?” diye sordu. Ben ne olduğunu bilmeden içtim. Önceleri kafam güzeldi, hayal âlemine sürüklenmiştim. Daha sonra eroin, kokain derken, bilincimi kaybetmeye, kâbuslar görmeye başladım. Bunu öğrendiğinizde çok tepki vermiştiniz ama alışmıştım artık. Cebinden çaldığım paraları uyuşturucuya yatırıyordum. Kriz anlarımda çekilmez oluyordum. Sizin gözünden düşmüş, gereksiz bir varlıktım artık. Asil hayatınıza düşen bir bomba gibiydim. Şimdi bu dünyadan gitmek istiyorum, affet beni baba…”
Rüştü yastığının içine sakladığı hapları avucuna alır ve yatağından kalkıp masadaki bir bardağa su doldurur:
RÜŞTÜ PERVANE: “Bu hapları sağlık memurunun gözünün önünde “içiyorum” diyerek dilimin altında sakladım, yutmadım. Günlerce biriktirdim. Şimdi bu hayattan kopma zamanı…”
Rüştü avucunun içinde aldığı hapları suyla içer, yatağına uzanıp ağlamaya başlar:
RÜŞTÜ PERVANE: “Hapisteyken ziyaretime geldin, yıllar sonra bana “oğlum…” dedin. Neden bu kadar geç baba? Neden zamanında sevgi ve şefkatinizi benden esirgediniz? Keşke uyuşturucuya hiç başlamasaydım. Bende mutlu bir Yuva kurmak, işi gücü olan bir insan olmak isterdim. Her şey için çok geç, hoşça kal dünya…”
Telefon görüşmesinden sonra memur Nedim nezaretinde koğuşuna geri dönen Duran Azgın, yerde yarı baygın yatan Rüştü Pervane’yi görünce bağırmaya başlar:
DURAN AZGIN: “Yetişin Rüştü intihar etmiş…”
İnfaz Koruma Memuru Nedim koşarak dışarı çıkar. Önce revirdekilere sonra İ.K.B.M Fedakâr Kalas’a durumu bildirir. Ellerinde bir sedye ile İ.K.M Şahin ve İ.K.M Nedim, Fedakâr Kalas koğuşa girerler:
Yerde yatan Rüştü Pervane’yi sedyeye yatıran memurlar. Onu koğuştan dışarı çıkarırlar.
İ.K.B.M FEDAKÂR KALAS: “Nedim Bey 155 Ambulansa haber verdin mi?”
İ.K.M NEDİM: “Sağlık memurlarına haber verdim, Telefonla 155’i aradılar.”
İ.K.B.M FEDAKÂR KALAS: “Hastayı çabuk revire taşıyalım, ambulans gelene kadar kurum doktoru bir muayene etsin…”
SAHNE 6: GÜNDÜZ VAKTİ – KOĞUŞ – 3 ADET ÇİFTLİ RANZA - MASA
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MAHKÛM RÜŞTÜ PERVANE – MAHKÛM OSMAN GUBİDİK - MÜDÜR CAFER CORT – İNFAZ KORUMA BAŞMEMURU FEDAKÂR KALAS – İ.K.M NEDİM – İ.K.M ŞAHİN – DİN GÖREVLİSİ
Koğuşa geri dönen mahkûmlar Rüştü’nün intihar girişiminde bulunduğunu Duran’dan öğrenirler:
DURAN AZGIN: “Telefon görüşmesinden gelip koğuşa girdiğimde Rüştü Pervane’nin yere uzanmış yarı baygın halde gördüm. Hemen beni koğuşa getiren İ.K.M Nedim Bey’e bildirdim. Sedye ile alıp, revire çıkardılar…”
Mahkûmları koğuşa getiren İ.K.M Şahin elindeki anahtarları sallar:
İ.K.M ŞAHİN: “Hapı yutmuş. Onu acil Servis gelip hastaneye götürdü. Midesi yıkanmış, Şu an durumu iyiymiş. Birazdan koğuşa damlar…”
DURAN AZGIN: “Oh… Çok şükür.”
Bu sırada İ.K.M Nedim ile birlikte Rüştü Pervane koğuştan içeri girerler. Koğuştakiler Rüştü’nün etrafını sarar:
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Moruk, Allah’tan telefon görüşmesi erken bitti de koğuşa erken geldim. Biraz geç gelsem mortiş oluyordun…”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Neden ölmek istedin be kardeşim, bu kadar aciz misin?”
MAHKÛM OSMAN GUBİDİK: “Usta sen ne yaptın böyle? Yazık değil mi ailene. Duysalar şimdi çok üzülürler.”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Sende hiijjj mi Allah korkusu yoktur be ya…”
YUSUF DÜMBELEK: “Bi daha böyle şeyler yapıp bizi korkutma. Aramıza hoş geldin…”
Rüştü Pervane bakışlarını yere diker. Sessizce arkadaşlarını dinler. Bu sırada kapıdan içeri din görevlisi girer:
DİN GÖREVLİSİ: “Selamın Aleyküm arkadaşlar…”
MAHKÛMLAR HEP BİR AĞIZDAN: “Aleyküm selam hocam…”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Koğuşumuza hoş geldiniz hocam… Sizi hangi rüzgâr attı böyle?”
HOCA: “Arkadaşlarınızdan Rüştü Pervane’nin intihar girişiminde olduğunu öğrendim… Hanginiz?”
RÜŞTÜ PERVANE: “Evet, benim hocam. Bir boşluk anımda hayatıma son vermek istedim…”
HOCA: “Uyuşturucuya kaç yaşında başladın?”
RÜŞTÜ PERVANE: “19 yaşında bir arkadaşımın sigara arasına koyduğu ot sayesinde başladım. Masal gibi bir şey. Maddeyi kullanınca beynimde sihirli bir lamba yanıyor, damarlarımda sanki peri kızları uçuşuyordu. İçince kendimi mutlu hissediyordum. Fakat uyuşturucu etkisi geçince gerçek dünyayla yüz yüze geliyor, bocalıyordum. Ailem zengindi bana para dışında hiç sevgi vermedi. Sevgisizlik ve ilgisizlik beni sahte mutluluklara itti. Bir gün sınıfta ağladığım gören bir arkadaş bana neden ağladığımı sordu. Bende ona içinde bulunduğum aile durumunu anlattım. Cebinden bir hap çıkarıp verdi. Ottan sonra hap denedim. Gün geçtikçe dozu artırdım. Önceleri bedava verdiği hapları daha sonra parayla almaya başladım. En sonunda polis baskınında yakalanıp hapse düştüm…”
HOCA: “Dinimiz, insanın kendi kendisini öldürmesini, başkasını öldürmesinden daha vahim ve daha büyük bir günah saymıştır. İnsana canı veren Allah olduğu gibi, onu almaya yetkili olan da odur. Canına kıyan kimse, ruhunu Allah'ın azabına atmış olur, kendi ahiretini mahveder…”
DURAN AZGIN: “Hocam intihar edenin cenaze namazı kılınır mı?”
Din görevlisi mahkûmlara gülümseyerek bakar ve soruyu cevaplar:
HOCA: “Beden Cenâb-ı Hakkın insanoğluna verdiği en büyük emanettir. Bu emaneti, ruh bedenden kişinin kendi müdahalesi olmaksızın ayrılıncaya kadar korumak gerekir. Bir cinnet anında veya akıl sağlığını yitirenler haricinde kişinin rûhî ve fizikî sıkıntılara sonuna kadar sabır göstermesi İslam’ın amacıdır. Hayat, en kötü şartlar altında bile güzeldir. Çünkü, ruh bedende kaldıkça Allah’tan ümit kesilmez. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah’a yönelmesi ve ondan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce yaratıcı umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter. Allah’a dayanan da güç kazanır…”
GUBİDİK OSMAN: “Hocam intihar eden insan, kendi kendinin katili mi oluyor?”
HOCA: “Dinimiz, insanın kendi kendisini öldürmesini, başkasını öldürmesinden daha vahim ve daha büyük bir günah saymıştır. İnsanın canı kendisine emanettir. Hiç kimse kendi canının sahibi değildir. Hiç kimse kendisi üzerinde dilediği şekilde tasarruf etmeye yetkili de değildir. Kelime-i şehâdet getiren herkesin cenaze namazı kılınır.”
YUSUF DÜMBELEK: “Allah razı olsun hocam bizi aydınlattınız…”
RÜŞTÜ PERVANE: “Hocam herkesten özür diliyorum. Bir boşluk anımda canıma son vermek istedim. Şimdi yaptığımdan çok utanıyorum. Bir daha tövbe…”
SAHNE 7: GÜNDÜZ VAKTİ – KOĞUŞ – 3 ADET ÇİFTLİ RANZA - MASA
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MAHKÛM RÜŞTÜ PERVANE – MAHKÛM OSMAN GUBİDİK - İNFAZ KORUMA MEMURU NEDİM – İ.K.M ŞAHİN
Yusuf Dümbelek her işe burnunu sokan temizlik hastası Nadir Gösterir’e yine sinirli bir şekilde takılır:
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Ulan hırt, koğuşu temizleyeceğim diye yine coşmuşsun? Bitine negatif kan bulundu galiba? Senin bu temizlik hastalığından bıktık be. Koğuşu temizlerken benim yazdığım şiirleri de çöpe atmışsın. Düşünce özgürlüğümüz bile kalmadı. Ben şimdi o şiirleri yeniden nasıl yazacağım?”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Ben nerden bileyim, karalama kâğıtları sandım. Duvarlara bile şiir yazıyorsun. Temizlemekten bıktım.”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Bak seni mermi manyağı değil, roketatarla şiir sempatizanı yaparım. Yapmaz mıyım lan Satılmış Ördek?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Yaparsın be ya…”
YUSUF DÜMBELEK: “Bi kere soyadın gösterir de ne gösterdiğin belli değil… Bi daha ıvır zıvır işlerle çıkma karşıma…”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Sanki senin soyadın çok özel… Dümbelek, dümbük gibi bir soyadın var. Mahkeme kararıyla değiştir.”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Bak hala konuşuyor. Bu koğuş ikimize dar. Kendini başka bir koğuşa aldır, fazla hoplayıp zıplama…”
Mahkûm Satılmış Ördek arkadaşlarının tartışmalarını görünce ayırmak ister:
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Arkadaşla yetiverin be ya. Tartışıp durmayın, tansiyonum hop hop zıplıyo…”
Yusuf’un kan iyece beynine sıçramış sinirden ne yapacağını bilmez halde masadan kalkar ve Nadir’in üstüne yürür:
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Nadir Gösterir, sen dışarıda kısa donla gezerken biz bu âlemin koordinatlarıyla oynadık…”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Seni gidi kaşar taslağı, satanist düşünceli kolpacı Yusuf. Yeraltı dünyasının enlemlerini sen değiştirdin sanırım, boylamlarını da biz değiştirdik ooooluuummm… Öyle değil mi lan Gubidik?”
MAHKÛM GUBİDİK OSMAN: “Valla benim kimseye güvenim yok. Sihirli lambadan çıkan cini bile çarparsınız siz… Biriniz şerbeti katmerli şambabası, diğeriniz hala Emel Sayın şarkıları dinleyen koftiden hıyar ağası…”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Duydun mu? Abartılmış Baron, dijital külhanbeyi… Potansiyel ruhsuz, likit jel... Sen ancak serada marul olursun…”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Heyyyytttt. Yeter ulan senden çektiğim…”
Koğuşun yarısı Yusuf’u tutar, yarısı Nadir’i tutar. Kavgayı ayırmaya çalışırlar. Gubidik Osman kapıdan bağırır:
MAHKÛM GUBİDİK OSMAN: “Yetişin kavga var…”
İki infaz koruma memuru kapıdan içeri girer, kavga eden Yusuf Dümbelek ve Nadir Gösterir’i dışarı çıkarır.
Yazan:Sedat ERDOĞDU
Kayıt Tarihi : 6.3.2025 16:37:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!