Ali Yaralı Muaviye Gölgesinde

Dünya Yükünün Hamalı
846

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ali Yaralı Muaviye Gölgesinde

Ali Aşkıyla Değil, Muaviye Nefretiyle Kazandı

(Tarihin Gölgelerinde Bir Yara)

Sevda ile başlardı yol,
Bir nur doğardı Bedir’den, Uhud’dan,
Gözler sözü tanırdı o vakit,
Ve söz, Hakk’a varan bir nehir olurdu.

Ali sustu çoğu zaman,
Çünkü suskunluk, bazen en yüksek haykırıştır.
Kılıcı adaletti, eli merhamet,
Gönlü ise aşkın secdesindeydi.

Ama sonra…
Sonra yollar ayrıldı kalpten.
Bir yanda nurdan sarkıtlar,
Bir yanda taht için dönen çarklar.

Muaviye,
Kinle ördü duvarları,
Siyasetle eğdi kalpleri,
Ve kazandı.
Ama Ali gibi değil…
Aşkla değil…
Hakk'la değil…

Kazandı,
Çünkü insanlar sevgiden çok
Nefreti kolay ezberlerdi.
Çünkü bir düşmanı olmak,
Bir dostu sevmekten kolaydı.

Ali aşkıyla yanmayanlar,
Muaviye’den korkarak saf tuttu.
Ve tarih,
Bu gönülsüzlerin yazdığı mürekkep oldu.

Ama yine de
Bil ki ey gönül,
Kılıç hükmünü yitirir bir gün,
Ve sevda kalır satırların ardında.

Ali kaybetmedi aslında,
Sadece bir çağ ona kör doğdu.
Muaviye kazandıysa,
Bu, kalplerin nefrete meyli yüzündendir.

Dünya Yükünün Hamalı
Kayıt Tarihi : 5.9.2025 18:09:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Tarihi bir acıyı romantize etmeden, derinlikli bir felsefeyle işliyorum. “Ali ve Muaviye” isimlerini sadece kişiler olarak değil, ahlâkî iki yolun alegorisi olarak sunuyorum. Söz ile suskunluğun, aşk ile siyasetin, nur ile kinin savaşında, gerçek kazananın zamanla ortaya çıkacağına dair bir teselli sunuyorum. Şiirin sonunda gelen, “Kılıç hükmünü yitirir bir gün, Ve sevda kalır satırların ardında.” ifadeleriyle Ali’nin kaybetmediğini, sadece “bir çağın kör doğduğu” vurguluyorum. Bu, ezelî hakikatin er geç zuhur edeceğine dair bir iman cümlesi kuruyorum. Sosyolojik olarak eleştirel yaklaşımı tercih ediyorum. “Çünkü insanlar sevgiden çok Nefreti kolay ezberlerdi.” toplumun kolayca nefrete yönelmesini, hâlâ geçerliliğini koruyan bir toplumsal yara olarak sunuyorum. Bu kıta, günümüz siyasetine, sosyal medyasına bile taşınabilir: insanlar ne yazık ki aşkı öğrenmek yerine düşman edinmeyi tercih ediyorum. Tasavvufi Boyut kazandırmak istiyorum: Ali’nin “aşkın secdesinde” tanımlanması yapıyorum, onu sadece bir tarihi şahsiyet değil, bir velayet makamı, kalbî hakikatin temsilcisi haline getiriyorum. “Ali sustu çoğu zaman, Çünkü suskunluk, bazen en yüksek haykırıştır.” dizesiyle, tasavvufta susmanın tefekkür ve teslimiyetle ilişkisini hatırlatıyorum. Bu mısralar, Mevlânâ’nın “sükûtumdan anlayan gelsin” deyişini çağrıştırıyorum. Tematik Derinlik vermeyi amaçlıyorum: Şiirim, “Ali”yi aşkın, adaletin ve hakikatin sembolü olarak çiziyor; “Muaviye”yi nefretin, siyasetin ve korkunun simgesi yapıyor. Bu zıtlıkla sadece tarihsel bir olay değil, insanlığın her çağda yaşadığı ahlâkî bir çatallaşmadır olduğunu vurguluyorum. “Kazandı, Ama Ali gibi değil… Aşkla değil… Hakk'la değil…” bu kıtayla; görünürdeki başarıların aslında hakikatte ne kadar boş olduğunu haykırıyorum. Bu şiirimde, tarihî bir yarayı sadece anlatmakla kalmıyorum, aynı zamanda derin tasavvufi ve insani bir yüzleşmeye davet ediyorum. "Ali Aşkıyla Değil, Muaviye Nefretiyle Kazandı" ifadesiyle, zahirde galibin değil, bâtında mağlubun kim olduğunu sorgulayan güçlü bir ana tema taşıyor olmasını istiyorum.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!