Müslüman olmak bu dünyada,
Kerem’in deldiği dağları sırtında taşımaktan,
Susuzluktan kavrulurken peygamber torunları
Fırat’ın kahpeye kan kusmasından,
‘Ben niye öldürüldüm’ derken kız çocuğu,
Utançla cevap verememekten daha zordur
Onurlu olmak bu dünyada,
‘Ben nasıl doğurabilirim’ diye soran Meryem’in,
Aşağılamalara boğun eğmesinden,
‘Rabbim bir Allah’ dediği için Asiye
Göğüslerinden çivilenirken çarmıha
Kızgın güneşte acıya inat gülümserken Cebrail’e
Özgür olmak bu dünyada,
Ayın koynunda yatıp, güneşe sarılmaktan,
Gezinirken Filistin yollarında,
Ansızın toprağı koklamaktan,
Bir değil, binlerce Fidanı devirirlerken yerlere,
Kalbine saplanan ihanetin ucunu
Gözümden yaş yerine kan geliyor
Gönül kan oldu gözümden geliyor
Gönül kan oldu bu hüzünden, efsun
Ezgisi aşk öyküsünden geliyor
Sendin
Hakikat varlığın deryasında bir haykırış
baharı birlikte getiren zemheri yaşamın
umudun arkasındaki yanan mum
çöl gecelerinin gizeminde
Aşk, görme engelli bir coşku, görmezlikten kaynaklanan bir bağdır. Oysa sevgi, bilinçlice bir bağ; apaçık, duru bir görmenin sonucudur. Aşk genellikle içgüdüden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün olgular değersizdir. Oysa sevgi ruhun içinden doğar, bir ruhun yükselebileceği bütün yerlere, sevgi de onunla birlikte doruğa tırmanır.
Aşk, gönüllerin genelinde benzer biçimler ve renklerde gözlenmekte olup, ortak nitelik, durum ve görünümler taşır. Oysa sevgi her ruhta kendine özgü bir albeni taşır. Ruhun kendisinden rengini alır. Ruhlar da içgüdülerin tersine kendilerine özgü ayrı ayrı renk, tırmanış, boyut, tat ve kokular taşıdığından; ruhların sayısınca sevgiler olduğu söylenebilir.
Aşk, kimlikle ilişkisiz değildir. dönemlerin ve yılların ilerleyişinden etkilenir. Oysa sevgi; yaş, zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar. Onun yüksek yuvasına günün, çağın eli yetişmez.
“İhsan:
Anladığım kadarı ile sona doğru gidiyorum. Kendimde ihtiyarlık ve zayıflığı daha çok hissediyorum. Bu durumum beni kafesten çıkmaya zorluyor. Buna girişince de kanatlarım kırılıyor vücudum kan ve yara içinde kalıyor, nefesim kesilerek düşüyorum. Duvarlar daralıp, tavanlar alçalıp pencereler sıkıştırdıkça, kaygan bir çukura düşmüş bir karınca gibi oluyorum. Dertler çok ağırlaşmış, benim harikulade gücüm tahammül edemez olmuş, dert tanelerini toplamak için sabrım kalmamış ve yine iç dünyamın dışında her şey, bir takım hederler, siyahlıklar, kirlilikler, kötülükler, facialar, musibetler, düşüşler, harabeler, sel, deprem, kıtlık, kölelik, yabancılık, kendinden kopmalık, vesvese…”
“Her neyse şimdilik, yazmak, söylemek, çalışma, sorumluluk, araştırma, önderlik, fikir, ilim, ıslah ve irşad benim için söz konusu değildir. Böyle olunca da yaşamak benim için olanaksızdır. Şimdilik benim için sorun “olmaktır” ki, onda öyle bir sıkışmışım ki, nefes almak bile zor oluyor bana. Yaşadığım her gün bana büyük bir dert olmuştur ki, sadece onu gidermek için uğraşıyorum.
Sorumlu olmak bu dünyada,
Evladının mezarını tırnaklarıyla kazarken anne,
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun diyememekten,
Prangalar vurulurken dillerimize
Uzatıp ellerimizi,
Dikenli güllere sarılmaktan daha zordur.
O “en büyük leke”ye takılıp kalmadım, dünyaya
bulaşmadım Öğretmenliği ve sessizliği seçtim, hale
bakıp sözlere aldırmadım diye, ALLAH’a hamdediyorum;
içim içime sığmıyor Onlar altın topladılar, ben
hazine buldum Onlar saraylar inşa edip bir kaç koltuk
elde ettiler, ben tapınak inşa ettim ve iyilik
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!