İçim hiç olmadığı kadar ürkek şu sıralar
Önemli olan yanımda kalman değil artık
Yitip gitmen ruhumdan...
Hey sen!
Ne haddine senin?
Gelip ortak oluyorsun tüm saatlerime
Şafağın ilk saatleriydi…
Göresim geldi seni
Metrisin avlusu büyüdü ölesim geldi
Duvarlar bir bir geliyor üstüme
Baharın sevincini düşlüyorum ölesiye
Ama mayısın…
Melankolik yanlarım var benim
Bebeğim ben şizofrenim
Ruhumu karartıp
Karartıp gecelerce
Seriyorum
Anımsa,
Yüreğimi hiçe sayıp
Yaşam gücümü umarsızca satıp
İçtiğim yaşantındaki tavırlarımı hatırla
Dönülmezlik olarak adlandırılan
İnce çizgide
Kabası dökülüyor ellerimin
İstemem artık avucun terini
Nemlenmese de olur yüreğim
Basma zile
Bu gece yokum evde
Dudakların tadını son kez almak için gidiyorum
Sanki bir danışıklı dövüş içindeyiz
Ellerimiz kenetlenmiş
Sinirliyiz
Sanki cephelerde biz savaşmışız
Yükü ağır gelmiş
Yorgunuz
İçtenlikle örülü bir nisan akşamında
Yüreğimizle çizdiğimiz
Yıllarımıza…
Avuçlarımızın terinde
Şahitlik yapacak ay kadar
Aydınlıktı içimiz
Herkes eşittir bu dünyada
Yoktur ırkçılık aslında
Pis emperyalist düşünce
Herkesi sardı kendince
Annem arkamdan ağlıyor
Niye oğlum?
O şafağın ilk saatleri
Bize küsmüş ak elleri
Yarınlara koşar gibi
Sevinç dolmuş gözleri
Benim kastım yalnız sana
Çeyrek geçiyordu kaybettiğimde seni
Ve bir saat kulesiydi zindan
Kuşanmıştı yokluğunu
Akrepti yüreğimi sokan
Yatağımda sen olmadığın zaman
Soğuktu tenindeki taş kaplama
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!