2000 yılında Van'da doğmuştur. Ortaokul öğrenimini Van'da, lise öğrenimini ise İzmir Karşıyaka'da tamamlamıştır. Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet Bölümü ve Anadolu üniversitesi Çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri bölümü mezunudur. Küçük yaşlarda şiir yazmaya başlayan Ali Gaffar Bilican, "Ruhumun Serzenişi" adlı çalışması altında, çeşitli yazılar ve şiirler yazmaktadır. Arayış, toplumsal hafıza ve eleştiri çoğunlukta olmak üzere birçok şiiri vardır.Bu şiirlere antoloji.com üzerinden ulaşabiliriniz.
Ah Sevdam..
bir çift yeşil göze bir ömür verilirmi bilmem,
Ömre tâmah etsen bile ben bu gönülden silmem..
Ah Sevdam..
Hiç bir önemi kalmazdı belki de kazanmış olsan bile kaybettiğin onca savaşlarının,
Sevdasından bir şey eksilmezdi belki de farketmemiş olsan bile dört parmak kısaldığını saçlarının...
Hissiz duygularımın pençesindeyim bu gece.
Sabaha ulaşırmı umutlarım,
aydınlığa kavuşurmu karanlıklarım,
tamamlar mı geceyi, yarıda bıraktıklarım?
Ağlamak yok bu gece.
Hep direnecek umutlarım,gözyaşlarım.
Yine sisteme söveceğim!
Umut kredimi doldurup, hüzne boğulduğum saatlerde.
Çıldıracağım,
renginin aşinası olduğum kanı görünce.
Kanlı coğrafyaya sitemimdir;
Siz yaşıyorsunuz, bu ne sükut ?
Mavi çağa tanıklık ediyor Van.
Koyu bir maviliğin eşliğinde yaşamın onulmaz hengamesi durgunluk buluyor,inci kefalinin göç etmesiyle.
Muş ovasından bir dengbejin bağrından yükseliyor ayrılık acısı.
Bingöl dağlarında bir çoban, gurbette sevdiğinin kokusunu içine çekerek başlıyor kavalını çalmaya, bin yıllık destan oluyor nağmesi,yankılanıyor dağlarda pervasızca.
Hasankeyf'te son demlerini yaşamaktadır tarih,
boğulmanın acısını iliklerine kadar hissetmektedir. Kanispi'de sular sisteme baş kaldırmış durumda,
Ve hüznün birinci yılı..
Eskimemiş, eksilmemiş bir hüzün.
Her günün her saatinde sessiz ama acı bir çığlık,
Sensizliğin ve sessizliğin öfkesidir bu belli.
Bir sene evvel yandı ya bağrımız, bugün yine harlandı ateş sönmedi, sönmeyecek.
Sen gittikten sonra güneş yeniden doğdu, mevsimler değişti, çiçekler açtı.
Senin doğduğun gün,
güneş en tatlı yüzünü göstermiş,geceden kalma bir yağmur kokusu kaplamış her tarafı.
Hafif çamurlu yollarda koşturanlar varmış. Kimisi kahramanlık türküleri söylermiş.
Çocuklar tahtadan yaptıkları silahlarla savaşçılık ! Oynarlarmış. Biri ölünce tekbir getirirlermiş "Şehitler Ölmez" diye.
Ölen çocuk oyundan çıkarmış, aslında ölmezmiş.Şehitler ölmez ki zaten.
Senin doğduğun gün,
Üşüyorum,
çıplak ayak umutlarım, sırtı açık düşlerim
donmak üzere.
Isınmak için kaç kat hayalle örtünsem nafile,
hayallerimin sonunda bir soğuk mevsim.
Yüreğim üşüyor,
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli!
Duy şimdi şairimin söylediklerini.
Duy ki elleri kırılasıcalar, çeksinler ellerini!
Duysunlar ayak seslerimizi,
arşı titreten hür sadamızı.
Kudüs semaları, ağıtlar yakıyor,
Oysa sen veda etmeden gitmezdin.
Ama sık sık bahsederdin birgün vedasız gideceğinden.
Veda etmeden gittin...
Ey yüce şehidim,
Selam söyle komşu olduğun peygambere.
Bedr'in Aslanları kadar şanlı yiğidim, bizide nail eyle şefaatine.
Ne hikmetse oturmuş bağrımda sevdam,gözü yaşlı dinlenmekte.
Hissinin hissesinden alıp bir avuç, defâten dilenmekte.
Bir acı hîtap, şekl-i mağrur,mağdur kaldı olmazlara.
Bir fena hâl, bir kötü söz, beddua eder gibi oldu; dilşîkest olan doymazlara.
Şiirleriniz çok güzel üstad