Ben,
kendi adıyla mühürlenmiş sağır bir taştım.
Duvarlarım vardı benim, gökyüzünü kendine göre yontan
ve her yabancı rüzgâra kapılarını kilitleyen.
İçimde, kendi yankısından yorulmuş bir kalabalığın gürültüsü
ve susuzluktan çatlamış bir dilin duası vardı sadece.
Sonra sen geldin.
Ne bir orduyla kapılarımı yıktın,
ne de bir fermanla adımı sildin.
Bir kar tanesi gibi usulca kondun en kaskatı gururuma,
erittin.
Bir damla ışık gibi sızdın en karanlık korkuma,
aydınlattın.
O gün unuttum ezberimdeki bütün yolları.
Yandım.
Kelimelerim yandı önce, sonra sıfatlarım, sonra "ben" diyen her şeyim.
Küllerim savruldu kâinatın dört bir yanına
ve her bir zerrem, başka bir yüzde, başka bir canda kendine baktı.
Anladım ki,
ayrılık, gören gözün değil, bakan gözün perdesiymiş.
Şimdi ne o sağır taşım,
ne de küllerini arayan bir hiç.
Ben,
herkesin ısındığı o ortak ateşin sıcaklığı,
herkesin içtiği o aynı ırmağın sessizliğiyim.
Gönlüm, yedi milyar kapısı olan bir han
ve her kapıdan giren, kendi yüzünü bulur içerdeki aynada.
Adımı sorma artık,
o çoktan rüzgâra karıştı.
Bana "Biz" de.
Çünkü ben, sana çarpan kalbin her atışıyım şimdi...
Hasan Belek
04 09 25
Akçay
Kayıt Tarihi : 4.9.2025 12:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
"Vicdan..."
Her arayan biraz kendini bulur
Kendini görür,
Kaldıysa böyle insanlar!
Tebrikler Hasan Bey..
TÜM YORUMLAR (2)