Hüzünlüyken ve bir şeyler anlatırken ağlamak huyum değildir. İlk oluyor belki de ikinci, hatırlamıyorum. Yağmurun da etkili olduğunu söylersem yalan olmaz. Hani sigaranın dumanı da kaçtı desem, gülersin ikircikli. Bilsen, sen ağlarken, seni güldürmekten ne kadar keyif aldığımı. Gözlerinden yaşlar boşanırken birden iç çekip gülümsemeye sonra da gülmeye başladığın o anlarda görürdüm, sulu gözlerinin içinden olağanca masumiyetiyle ışıldayan çocukluğunu, belki korkmuşluğunu. Gayri ihtiyari bir koruma içgüdüsüyle sarılmak isterdim sana. Saçlarına dokunmak.
Orada o an bilirdim, ruhunun fırtınalarında çırpınan teknenin sakin uysal bir limana sığınmak istediğini oysa ikimiz de bile bile çıkardık fırtınalı yolculuklara. Seksen günde devri alem’den yadigar bir serüven şarkısı mırıldarken haritaları yoklardık. Sen yol haritasını şaşırmış sarhoş bir kaptandın hep. Arada bir uzak bir ülkenin limanında karşılaşırdık seninle. Saçım sakalım uzamıştır, gözlerim ışıldamaktadır hala ve bilirsin durup dinlenmeksizin konuşmaya başlarım ta ki senin kara gölgelerin uzamaya başlayıp güneşimi de üşütene kadar. Uzun bir suskunluk olurdu az önce olduğu veya biraz sonra olacağı gibi. Kestiremiyorum suskunluklarımızı artık, her yeni anı değiştiriyor zamanı.
Evet, gizlerdim senden, kapıldığım girdapları, büyük dehşetengiz fırtınaların korkularını, çığlıklarımla delirdiğim kutup karanlıklarını. Belki de en büyük hatamdı bu benim. Sen yaralarını anlatırken benim derin korunaklı “gözüken” sessizliklerim olurdu. Senin hikayende bir sen acımıştın, sen korkmuştun sen yalnız kalıp ağlamıştın. Oysa bende kıyametler kopardı her seferinde. Gever’de uykuları korkularla dolu çocukların seslerini işitirdim hep. Afganistan’da bir ayağı mayında parçalanan annenin acısı yerleşirdi kimi zaman yüzüme. Cilo’da cudi’de yaralı, yalnız bir kartal olurdum. Ve bazen Zap’ta öfkeli bir kurdun dişlerini hissederdim, kafatasımı zorlardı öfkem.
Ama artık öyle bir limandayız ki tekrarı olmayacak. Ve başka hiçbir gemi yanaşamayacak kıyılarımıza. Ve burada aklımda milyon acı varken hüzünlenip gevezeliğe başlamamı hoş gör, son defa. Bilemedim masalların mutluluğunu. Romantik meltemlerinden sonra acının toplumsal gerçekçi poyrazları var damarlarımda. Ve farkında mısın nasıl da soğuk hala haziran? Bunu Titanikteki john’a sormuştum bir kez. Ondan öğrenmiştim zıt sıcaklıktaki akınların olağanüstü hezeyanlarını.
Evvelce biz bu tenhalarda
Ziyade gülüşürdük
Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
Zamanlar değişti
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta