ASRIN TOZLARI
Çok eski bir tapınağın duvarında ismin geçmiş,
Asrın tozu silememiş hatıranı.
Nerde denk gelsem kalbime işledim kutsal diye seni.
Ve sana denk olabilmek adına verilmiş savaşlarım.
Çamura battım; gökyüzünü unuttum derken,
Gidişin bir devrin sonu,
Bir devrimin rahmine düşen bereket.
Sen giderken yolunu buldun;
Ben ise bana bıraktığın bilgeliği.
Şimdi teslimiyet, yeni cenklere gebedir,
Sevgili,
Üç kez lez tavaf etti cihan güneşi,
Ve üç milyar kez çırpındı yürek.
Üç koca asır ağladı sürmeli gözler.
Halbuki biz keşfetmiştik baharı,
Biz devirmiştik terazisi bozuk,
Bir yaz akşamı geldim sana
Binlerce savaştan, sağ çıkıp,
Yaralı kalbimle geldim sana,
Umudum, yarınım ve ruhumla geldim.
Sana dirildim de geldim Siti,
Aç bağrını, yara bere acılarımı dindir,
Unutulmaya yüz tutmuş Suretine
şiirler yazıyorum hala.
Kayıp gemilerin feneriydi gözlerin
Limanları meçhul deryalarda.
Menzilini şaşırmış müritlerin semaha dönüşüydü saçların.
Ve sakin bir mezarı özlemekti bedenin.
Ne zaman kalbime tebessüm düşse
Bir deri bir kemik kalır vicdanım.
Ne zaman ilim deryasına dalsam,
Cehalet dehlizlerinde bulurum kendimi.
Ve ne zaman mevsimleri sorsalar,
Sonbaharı sayıklarım.
Kökleri paslı,sisli, ve eski bir ailenin,
En avutulmamış,
En kimsesiz,
En sessiz sakiniydim ben.
Kaderimin yazıcıları bile kayıp.
Kalbim,
Yolculuklar .
Muştularla doğar Nur topu gibi aşklar.
Sonra yolculuklar,
Daha bluğ çağına ermeden,
Otobüs terminallerinin paslanmaz çelik oturaklarında alır kellesini delikanlı aşkların.
Oysa Daha demin çıkmıştı,
Unutulmuş bir masaldır bu.
Sen şimdi başka bir diyarda,
Ben ise aşkla mezarımda.
Ömrümüzün kemirgen telaşlarıyla
Ruhumuzun gözyaşlarıyla dalıp gideriz
Mazi denen tozlu nushalara.
Yazgım çok eski benim
Gözyaşlarına kazınmış gibi sırılsıklam.
Her nereye baksam,
kötücül hançerli Gölgelerde
nefes nefese bir ömür.
Kanatlarım mecalsiz,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!