Bir kuş gökyüzünde değil de toprağın üzerinde belirince başlıyor her şey,
çünkü bazen hayat, önce gölgesi düşenlerin hikâyesiyle başlar—
kanat hâlâ havada, ama biz çoktan yere bakmaya başlamışızdır.
Çoğu kez bir bakış, bir susuş ya da usulca kapanan bir kapı
gölgelerden önce gelir hayata dair sezgilere.
Sevmenin ilk hâli, belki de dokunmadan önce görmeyi öğrenmekti.
Gecenin içinden gelen uğultuda yanmakta olan lambayı değil,
camın titrek yüzeyinde dolaşan sineği izler gözlerimiz.
Çünkü ışık her zaman bir neden değil, sadece bir alan yaratır,
bizse nedene değil, nedenin etrafında dolanan izlere tutuluruz çoğu zaman.
İz, sebepten daha kalıcıdır bazı gecelerde.
Bir çaydanlığın içinden çıkan buharın sessizliği
bir dağın yamacından çıkılan yollar kadar yorgun bir iç çekiştir.
Ve o buhar gibi yükselir içimizde yalnızlık,
ne sesi vardır ne rengi—sadece tükenmeyen bir tırmanış gibi.
Bazılarımız o buhar gibi yok olur gider,
bazılarımız çay gibi içeriden ısıtır, sonra yavaşça soğur, unutulur,
ama her hâl bir geçiciliğe varır sonunda.
Bazen pencerenin ardından değil,
pencerenin kendisinden düşeriz hayata;
rüzgârla değil de içeriden bir iç çekişle titreyen o eski tül perde,
herkesin bakıp kimsenin göremediği, geçit gibi bir yer açar
ve biz o geçitte durur, ne ileri ne geri gideriz.
Kimi zaman bakmakla görmek arasına sıkışır bütün geçmiş.
Bir kadın pazar filesini taşırken eğilir,
ve o anda sadece omuzlarına değil,
dünyanın da ağırlığına eğilir farkında olmadan.
Bir çocuk salıncağı geriye çekerken,
aslında hepimizin geçmişini ileriye fırlatır bir anlığına—
her hareket bir başka zamanın yükünü taşır sırtında.
Zaman artık bir zincir değil;
bazı anlar bir parmak ucuna, bazıları bozuk bir düğmeye,
yarım kalmış bir cümlenin ortasına,
ve belki en çok da sessizce işleyen yalnızlık saatlerine sıkışır.
Bir günü tamamlayan artık akrep ve yelkovan değil,
birine içten “keşke” diyebildiğimiz saniyelerdir.
Ve belki hiçbir şey yaşanmadı gerçekten.
Sadece üzerimizde bir iz kaldı,
bir elin hafif teması ama sımsıkı tutamamışız,
bir söz yankılandı ama anlamı hep biraz eksik kaldı.
Bir geceydi belki her şey,
ve biz o geceden sabaha uyanamadan geçtik.
Şimdi—
bir albümdeki silik yüzler gibi kadraj dışındayız,
ismi silinmiş ama hissi kalan duyguların gölgesindeyiz.
Ve başkalarının ışığında hâlâ kendi gölgemizi arıyoruz,
çünkü kimse gökyüzüne bakarken yere düşen gölgeyi
ilk biz gördük demiyor.
Kayıt Tarihi : 16.4.2025 22:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!