Sana yazdığım şiirler,
hiçbir posta kutusuna uğramadı.
Zarfı yok, pulu yok, ama içi yanık.
Biraz Yusuf gibi,
biraz Züleyha gibi…
Ve en çok, senin olmadığın gibi.
Gözlerinle başlıyor her gece,
düşlerinle bitiyor.
Ama sen yoksun.
Oysa en çok
gözlerinle uyumak istiyordum
ve sevginle uyanmak.
Biraz çay demledim az önce,
içinde sen yoktun,
o yüzden demine bile üzülmedim.
Eskiden şiirler yazardım,
şimdi yazdığım her satır,
yavaş yavaş seni unutmaya çalışıyor.
Ama olmuyor.
Şiir değil bu artık,
bir tür unutamama ritüeli.
Sen gelmedikçe
ben çoğaldım.
Bir yanım seni beklemeye devam ederken,
diğer yanım sana dair ne varsa
gömüyor gecelere,
sessizce…
İsyan edemiyor artık.
Sevmek,
biraz da susmakmış meğer.
Bir fotoğrafın vardı,
köşesi kıvrılmış bir sonbahar gibi.
Bakınca içim üşüyor,
ama yine de saklıyorum…
Çünkü silmek seni öldürmek gibi geliyor,
ve ben hâlâ katil değilim.
Bir gün bir sokakta yürürken
ansızın adını duysam,
adımı unutacak kadar yanarım.
Çünkü sen,
benim en güzel unutamadığımsın.
Şimdi rüzgâr esiyor dışarıda,
adı bile sensizlik.
Camı kapatmıyorum...
Belki üşürüm de
senin kollarını hatırlarım.
Artık seni sevmek,
yalnızca içimdeki yankıya dokunmak gibi.
Sen susuyorsun,
ben duymaya devam ediyorum.
Bir aşk biterken konuşmazmış zaten kimse.
Biz de öyle sustuk…
Sen,
yarım bırakılmış bir hikâyenin
en çok özlenen kahramanı oldun.
Ben ise
son sayfası boş kalmış bir kitap gibi,
rafına iade edildim hayatın.
Belki de
en doğru sevmeyi
en yanlış zamanda öğrendim.
Ama ne fark eder,
sen çoktan başka bir zamanın
içinden geçip gittin…
Ve biliyorum,
sen hiçbir zaman gelmeyeceksin.
Ama ben,
her sabah sen geliyormuşsun gibi
giyinmeye devam edeceğim.
Kayıt Tarihi : 16.5.2025 13:30:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!