Yoktun sen,
belki de hiç var olmadın aslında.
Gözlerin
görmedi beni bir kez bile.
Bir rüyanın ucuna takılı kaldım,
uyanamadım.
Bir sızıydı orada duran,
gün aşırı kabaran bir yara gibi…
İçe dönüyorum her defasında.
Kendimi değil,
seni çıkarıyorum öykülerimden.
Bir sokağın çizgisini çizerken,
bir gülüş kayıyor parmaklarımdan —
utangaç, geçmişe çivilenmiş.
Sonra üstünü karalıyorum,
sildikçe daha çok beliriyorsun.
Adını bir çiçeğe veriyorum:
o andan sonra her bahar
sen kokuyor kelimelerim.
Ve ben
susuyorum.
Konuşan sadece
yanan içim.
Bir rüzgâr çıkıyor,
adın gibi serin.
Öpüşler kalıyor havada —
sen yokken bile
dudaklarımda iz bırakmışsın.
Bir bulut geçiyor bakışlarından,
sonrası yağmur.
Sonrası,
o karşı mahalledeki eviniz.
Hatırlıyorum:
duvarlarını, camını,
gizlice kapanan kapısını.
Sokak,
bizim adımlarımızı hâlâ ezberliyor.
Ve zaman…
o çoktan gitmiş.
Sen masalları sevmezdin.
Ben sana anlatırdım
kırık saatler eşliğinde,
bir öyküyü
başını hiç getirmeden.
Gidersin derdim.
Yine de anlardım gidişini,
hiçbir şey söylemeden.
Topladım sana sessiz çiçekler,
yitip giden sabahların içinden.
Sense
başını başka yana çevirirdin hep,
bir gölge gibi sızardı içime
geçmişin solgun yüzü.
Yoktun sen,
aslında hiç var olmadın.
Ne sesin değdi geceme,
ne ışığın vurdu yüzüme.
Ben seni hiç yaşamadım belki —
ama ne gariptir,
en çok da seni unutamıyorum.
Sana dair bildiğim her şey
bir söylentiden ibaret.
Ve ben
hepsine inanmayı seçiyorum.
Kayıt Tarihi : 29.7.2025 12:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!