- 
 
22.08.2002 
- 
 
09.04.2003 
- 
 
23.07.2002 
- 
 
17.07.2002 
- 
 
23.07.2002 
- 
 
04.10.2007 
- 
 
17.12.2007 
- 
 
02.12.2002 
- 
 
23.07.2002 
- 
 
07.01.2004 
- 
 
19.02.2004 
- 
 
02.04.2003 
- 
 
25.04.2003 
- 
 
25.10.2002 
- 
 
04.11.2002 
- 
 
24.07.2002 
- 
 
17.02.2003 
- 
 
17.04.2003 
- 
 
19.07.2002 
- 
 
09.04.2004 
- 
 
16.07.2002 
- 
 
22.10.2002 
- 
 
23.07.2002 
- 
 
25.07.2002 
- 
 
19.07.2002 
- 
 
27.08.2012 
- 
 
08.01.2008 
- 
 
23.07.2002 
- 
 
19.02.2004 
- 
 
07.01.2004 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...
Aksarayı geçtiğiniz zaman Torosların serin rüzgârı karşılar önce sizi. İçinize işler, titretir, yürekten çok çenenizi. 
Gülekten aşağı sallandınız mı işte o Çukurova'nın ılık esintisi çarpar yüzünüze. Kemikleriniz ısınır, oh be dersiniz deriiin bir nefes sonrasında. Ciğerlerinize dolan aslında kekik kokusudur bilmediğiniz, daha önce duymadığınız o şey. 
'Bu öten kuş ta ne? ' dediğiniz şeyse kınalı kekliktir türkülerde duyduğunuz, düz ovada avlayıp kanadını kanadına bağladığınız... 
Ü ... 



