Onur BİLGE
"Frezya,
Aniden hava bozar, bembeyaz köpüğe keser baştan başa Aşkdeniz. Başımda geçten geçe esmeye başlayan kavak yellerinin buruk tadı... Parmaklarım, çoktan ağarmaya başlamış saçlarımın arasında... Düşünürüm ne kadar boş geçtiğini hayatımın. Cansızlaşan saçlarımın arasında gezinirken parmaklarım, mazinin derinliklerine dalarım, sevgili hayaller ararım. Kalmaz kararım.
Üveyikler uçardı etrafımda bir zamanlar. Konar kalkar giderlerdi. Anlatırlardı kendi dillerince dertlerini, sevinçlerini, kederlerini. Çare bulunur ya da bulunmazdı ama anında, rahatlamış olarak ayrılırlardı yanımdan.
Bir gün bambaşka bir kuş kondu omzuma. Ansızın çıkageldi. Öyle bir konuş kondu ki omzuma! Uçacak kaçacak diye put kesildim. Bir sıcaklık akmaya başladı kalbime. O günden bu güne bir daha hiç kesilmedi. Kesileceğinden de ümidim kesildi.
Ne umdun ne buldun o maceradan! Kula kul oldun, rızanla tutuklu, hücre hapsine mahkûm. O kadar uyarmama rağmen nasıl da yakalandın o ökseye! Senin narin bedenin ne kadar dayanabilirdi ki örselenmeye! Hassas ruhunun incinmemesi mümkün müydü! Kendinle birlikte beni de mahvettin!
Ben senin kötülüğünü ister miydim! Gözümden esirgedim, üstüne titredim! Hiç mi hissetmedin? Bakışlarımda eşsiz bir aşkın romanı yazılıydı. Okumayı bilebilseydin! Becerebilseydin, birbirinden güzel sözlerle dolu yüzlerce aşk mektubunu art arda okurdun, hazdan ve mutluluktan sarhoş olurdun! Parfüm kokmazdı onlar ama aşk kokardı, ihtiras tüterdi buram buram.
Keşke yıllar önce çıkmış olsaydın karşıma! O zaman bakışlarıma yüklenmezdi aşkımın dili. Sözcüklerimin yerini sükût, cesaretimin yerini içe atış almazdı. Tutulup kalmazdı dilim. Elim kolum bağlı olmazdı.
Böyle olmazdı Güzelim, o zaman. Her şey başka, bambaşka olurdu yanında. Nasıl sevinirdim, hasret yerine yakınlığın yaktıkça yaktığına, yandıkça haz alırdım hayattan!
Küçük şeylerle mutlu olmaya alışmışım ben. Büyük mutlulukları hiç tatmadım ki! Mavi bir dünyam vardı topu topu. Altım deniz, üstüm gök... Bir de bembeyaz hayallerim... Deryada köpük köpük, havada bulut bulut... Dalgalar vururdu kıyılarıma, kalbime kalbime, aşkın değil. Başka sevdam yoktu ki benim.
Aynı gök kubbe altındaydık ya! Beraber sayılırdık. Aynı şeyleri görüyorduk ya… Bakışlarımız birleşiyordu ya yıldızlarda, ayda… Ayda yılda bir gelme ihtimali de yeterdi bana. Neticede öyle bir ümit de vardı ya…
O sular binlerce yıllık sular değil miydi, döne döne kullandığımız! O hava aynı hava değil miydi! Köşeyi döndüğünde Ege olmuyor muydu Akdeniz! O zaman ben Antalya’da olmuşum, sen İzmir’de, ne fark ederdi ki! Aynı kıyıda değil miydik, ne gam!
Falımın güneşiydin. Gelişin düğün bayram olacaktı. Ey Gülüşü Ömre Bedel! Nasıl bir bereketli topraktan yaratılmışsın! Öyle muhteşem bir bahar fışkırıyor ki bedeninden! Tenin ipeksi, kadifemsi, parlak ve gergin, sesin su şırıltısından, bülbül şakımasından güzel… Her yer çiğdem çiçek, yeşillik, renk renk olacaktı, geldiğinde.
Kucağında bir yaşında bir bebeyle prangayı kırıp kaçtın. Kırgın ve bitkin bir vaziyette annenin evine döndün. Gönlün dolu olarak... Neye yarar! Daha bir felaketten kurtulmadan diğerine niyetle...
O bilecek mi değerini? Kabul edecek, bağrına basacak mı bebeğini? Onun parasına turasına tamah etmiştin, yaşına başına, hovardalığına bakmadan, bunun boyuna bosuna... Doğru dürüst işi gücü de yok. Sen mi çalışıp da bakacaksın ona da çocuğuna da?
"Kimin kimsen var mı sana arka çıkacak?" diye sormuştum da: "Sen varsın!" demiştim. Ne kadar da sevinmiştim, tek dayanağın olduğuma! Şimdi esefle görüyorum, bir işe yaramadığımı. Ne desem boş!
Önce imtihan eder hayat, sonra ders verir. İlk dersi bu şekilde aldın, bu ikincisi... O güzel kafanı taşlara vura vura parçalayacaksın! Yazık olacak gençliğine, güzelliğine!
Yetmedi mi gaddar ve yaşlı bir adamın elinde örselendiğin? Benim bakmaya doyamadığım, koklamaya kıyamadığım narin çiçeğim, Frezya’m!
Eli kolu bağlı olanları izlemek, hiçbir şey yapamamak, olacakları tahmin edebilmek ve sadece seyirci kalmak ne kadar zor! Anan değilim baban değilim. Kaldı ki reşitsin. Onlar da bir şey yapamaz senin kararını değiştirmek için.
Bari en zayıf olduğun zamanda yamulmasaydın. Biraz bekleseydin karar almak için. Denize düşenin yılana sarıldığı gibi böyle, hemen... Bir ayağını sağlam bir yere basmadan diğerini kaldırdın. Muallakta da kalabilirsin öyle. O zaman düşmen kaçınılmaz!
Sadece yardımcı olmak istedim sana. Bana gelmeni istemedim. Zaten senin için asla olmaması gereken bir şey olurdu bu. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi...
Sen bakma bana da hayatıma da... Bu yaşamakta olduğum hayat değil, bayat, benim gibi. Yaşamıyorum ki ben. Sürünüyorum. Halen nefes almakta olduğum için sürüklüyorum, arkalarına bastığım pabuçlarım gibi hayatı. Günü kurtardığıma şükrediyorum.
Neyim var ki ne vereceğim sana! Ne vaat edebilirim! Nasıl bir gelecek? Sen saraylara layıksın, Frezya. Hükümdarlara... Bense ihtiyar bir fukara...
Fukara"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 582
Kayıt Tarihi : 9.10.2020 22:44:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!