28)ana Meryem’in Yeni Balkara Göçü

Ekrem Parlak
86

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

28)ana Meryem’in Yeni Balkara Göçü

O kış, Balkar Köyü’ne çöken sis sıradan değildi. Meryem, geceleri göğsünü ezen bir ağırlıkla uyanıyor, gözlerinde geçmişin pusuyla pencereye dikiliyordu. Derinlerden gelen bir uğultu, bir haykırış gibi duyuluyordu rüyalarında: “Yıkılacak bu yurt, taşınacak bu kader!” Ve bir gece, o bildik rüya… Allı Kadın’ın gölgesinde, Balkar’ın toprakları çatlıyor, gökyüzünden inen sel azgın bir ejderha gibi her yeri yutuyordu.

İlkbahar geldiğinde rüya, gerçeğe döndü. Karlar eridi, yağmurlar dinmedi… Dağlardan kopan yamaçlar Balkar’ı sarsmaya başladı. Toprak, kendi içinde kırıldı. Heyelan, evleri yuttu. Devlet geldi. Aşağıda göl kıyısında, rüzgârla sedef gibi parlayan düz bir alanda afet evleri inşa etti. Göç başladı… Ama bu göç başka bir göçtü. Atlar, kanılar, eşekler… Ama her şeyden çok, yürekler taşındı.

Göğveli içinse bu yeni köy, bir mezar gibi çöktü omuzlarına. Zeynep’ten ve Ayşe’den geriye kalan yetim torunlar yedi kişilik bir hüzün sofrası kurmuştu. Vakkas, Deveci, Cıvık damatların arasında tek içini ısıtan Hasan’dı. Ona “evlat” dediği günler geçmişti, ama artık Hasan yoktu. Almanya’ya gitmiş, mektupları susmuştu. Aylar değil, yıl olmuştu.

Bu sırada Ekrem altı, Ali henüz bir yaşındaydı. Ama Ekrem’in çocukluğu, oyunlarla değil dikenli yollarla işaretlenmişti. Her sabah Göğveli, kuşluk vakti kaldırırdı Ekrem’i. Yüzünde sevgi değil, öfke… Sözlerinde umut değil, hakaret… Ekrem, bağlarda çalışır, dağlarda yürür, her sabah başka bir yorgunlukla büyürdü.

Bir mart sabahı, odun bitince tomruk sökmeye gittiler. Ekrem öğlen yalnızca çantasını almak için eve uğradı. Sonra okula… Eller mor, dudaklar çatlak. Cuma Öğretmen bir şeyler soruyor ama Ekrem duymuyordu. Soğuk bedenini işgal etmişti. Cevap veremeyince dayağı yedi.

Ertesi gün yine dağ… Ama Ekrem’in içinde artık bir başka ses vardı. Öfkenin sessizce büyüyen dili… Bayırdan topladığı sütleğen bitkisinin zehirli sütünü, su kabına damlattı. Göğveli’ye verdi. Fakat Göğveli yılların kurduydu, fark etti. Bastonla Ekrem’in sırtına vurdu.

Ekrem kaçtı… Kaçarken kızıl arı yuvasına bastı. Tüm vücudu arıların öfkesiyle şişti. Ayakta zor durarak köye ulaştı. 72 saat, gözünü açmadan uyudu. Sessizlik… İçinde büyüyen başka bir dünya.

Cuma günü, Göğveli yeniden dağa götürmek istediğinde, Ekrem artık başka bir çocuktu. Eline taş aldı, Ali’ye de taşlar toplattı. Dedeyi taşladı. Sonra bağırdı, hıçkırarak, titreyerek:

“Baba, bu son! Eğer bizi bu kış gölbaşına taşımazsan… Bir gün büyürüm… O zaman seni de, dedemi de…”

Ve mektubunu yazdı. İçine çocukluğunun tüm küskünlüğünü, annesine duyduğu sonsuz sadakati koydu.

Ve o kış, o soğuk, o göçün ardından gelen yeni hayat…
İşte o kış, Meryem, Ekrem ve Ali için, bir çağın kapandığı, başka bir kapının —acıyla ama umutla— aralandığı bir mevsim oldu.

Ekrem Parlak

Ekrem Parlak
Kayıt Tarihi : 24.5.2025 14:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!