Öncesi Çanakkaleydi;
Tanındı; birdenbire.
Sonrası Sakarya Savaşı:
Metafizik varlıklara sorun!
Direndi; içten içe...
Taarruz kararı çıktı;
Kurtuluşu sağlayan asker.
..
güneş,
suya düşmüştü
sarı sarı yanıyordu
dalgalar arasında
batıdan doğuya gidiyordu
inat olsun diye
dünyaya...
..
Oktay Akbal denilince; akla önce hikâyeciliği gelir. Evet, O hikâyecidir. Sait Faik "çizgisi"nin sürdürücüsü olarak değerlendirilmiştir. Nitekim bir söyleşide "Kısa öykü türünde Sait Faik'ten çok şey öğrenmiştim" der. Bir başka yerde de (özellikle ilk kitapları için) , Sait Faik ile Sabahattin Ali'nin öykü anlayışlarına yakın olduğunu söyler. Yani Akbal, Sait Faik ile Sabahattin Ali'yi ayırmaz; tersine onları birbirlerine yaklaştırır. Edebiyat tarihi açısından bir değerlendirme yapma "zorunluluğu"nda kalsak, pekâlâ şöyle diyebiliriz: Oktay Akbal, Sait Faik ile Sabahattin Ali hikâyeciliğinin "bileşkesi"nin devamı bir çizgide yapıtlar vermiştir. Kısaca O'nda hem toplumsal durumları hem de "birey"i buluruz. Belki bireyi daha çok buluruz ama, birey genellikle bir "durum" içinde verilmek istenir.
Oktay Akbal'ın bugün doğum günü; 70 yaşı için merhaba diyoruz. 20 Nisan 1923 İstanbul doğumlu olan Akbal, belli ki dedesinden (Tepeyran) de etkilenerek küçük bir çocukken, ilkokul çağlarında "yazar" olmaya karar vermiştir. Ortaokula geldiğinde (çocuk dergilerinde de olsa) yazıları yayınlanır (1937, "Ateş") . Evet, ilk yazı 1937'de, tam 56 yıl önce; günlük bir gazetede (İkdam) çıkan ilk hikâyesinin tarihi de 19 Mayıs 1939 (“Ana Katili”) . Yani Akbal’ın daha bıyıkları çıkmadan yazıları çıkmış; ve altmış yıla yakın bir süredir, öykülerini, yazılarını yazagelmiş. Yazmak O'nun için bir varoluş biçimi olmuş. Behçet Necatigil "Akbal öykücülüğü"nü şöyle tanımlıyor:
"Hikâyelerinin genel teması hayatının tekdüze akışını değiştiremeyen, değiştirmek istedikçe gelenek ve görenekler yüzünden çevrenin yadırgayış ve ayıplayışlarıyla gene eski çizgisine dönmek zorunda kalan insanin sıkıntılarıdır. İnce duygulu, aydın bir orta sınıf insanının toplum törelerine uyamazlık ve bireysel ümitsizliklerini belirten, bu yanıyla tekil birinci ve üçüncü şahısların iç monologları görünüşünde olan bu hikâyeler, gücünü uzak yakın, dağınık hayat parçalarını, uzatılmış düz şiirler biçiminde birleştirmesinden alır. Maskelenmek istenen otobiyografik izler, anılar, hayaller, kahramanın kendisiyle kararsız, sonuçsuz hesaplaşma ve çatışmaları; Akbal'ın hikâyelerinde bir eksen görevindedir."
Oktay Akbal, hikâyenin yanı sıra roman, anı, günce, deneme türleri olmak üzere çok çeşitli türlerde ürün vermiştir. Birçok yazısında da türler arasındaki ayrıma inanmadığını, türlerin birbirinin içine geçtiğini de yazmıştır. "Öykücük" dediği deneme-anı tarzını da içeren hikâyeleri, denemeleri, hatta köşe yazıları bile vardır. Oktay Akbal "ikinci işim" dediği ve 1956'dan beri yazageldiği köşe yazıları için şöyle der:
..
Kıra dağlarının ardında tahtı
Mevla’ya uzanır Siirt illeri
İnsanı güzeldir, karadır bahtı
Gölgelerde açar kızıl gülleri
Yüklenmiş çileyi, derdi sırtına
Düşüp gitmiş yangınların ardına
..
Gezip dolaştığım cennet illerde..
Yalnız Allah'ın kulu oldum bil.
Tek Yeşil Giresun kalsa dillerde
Eğribel Tüneli ele dert değil..
Çile yoğururken tutsak yollarda
Halil Rıfat Paşa geldi aklıma
..
Şairlerde Şiir Yazar
Sesimizle nefesimiz
Tükenmeyen sermayemiz
Yazarlar yazı yzarken
Şairlerde şiir yazar
..
30]Oysa Mustafa Kemal başını koltuğuna alan bir lider iken Vahdettin, kimilerinin gösterdiği gibi her nasılsa(!) düşmanla işbirliği edişle, yurdu kurtaracak olan bir kellesi esende olan bir insandı. Onca yurttaşı ölüyor, darp olup işgenceye tabi olup tecavüz görüyor, yeri yurdu yakılıyor, mülkü müsadereye uğruyordu. Ama Vahdettin esen de oluşla, yurt kurtaracaktı!
4-Halkın elindeki ya da özel kişilerde olan silahlar, eski idi ve miadı dolmuştu. Yeni silahlar karşısında şansı olmayan silahlardı. Ordular dağıtılmış, silahları işgalcilere teslim edilmişti.
5- Dağlar ve meskûn mahaller, durumun otoriter boşluğundan yaralanan haydutlarca mesken edilmişti. Ve dağlar kimi halktan kişilerin, askere gitmiş olup fakat askerden kaçmış, ya da askere gitmemek için izini azdırmak isteyen, asker kaçakları ile dolu idi. Otorite yoktu ve otorite, hak getire idi!
6-Halk ve asker yarı giyimli idi. Açlık sefalet kol geziyordu. Savaş sırasında asker çarığı pişirip yiyecekti.
..
Ezanların emeli
Dinimizin temeli
Seni sonsuz sevmeli
Gözümün nuru namaz.
Müminlerin miracı
Gönüllerin ilacı
..
ÖMRÜM SENİNLE SONA ERSİN.
Sen bu gönlümde çok özelsin,
Yeter ki ömrüm, seninle sona ersin.
Bana aşkın, isterse acılar versin,
Yeter ki ömrüm, seninle sona ersin.
..
img src='http://rzv066.rz.tu-bs.de/studver/btob/Webpages/Anasayfa/images/19_Mayis_.jpg'
Mareşal
Mustafa Kemal ATATÜRK
(1881-1938)
Başkomutan
Selânik'te doğdu. 1902'de Harp Okulunu, 1905'te de Harp Akademisini bitirdi. Trablusgarp, Balkan, I. Dünya Savaşlarına katıldı. Çanakkale cephesinde büyük başarı kazandı. 1915'te Albay, 1916'da Tümgeneralliğe yükseldi. Mondros Mütarekesi sonrası yurdun işgali üzerine 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkıp Milli Mücadele'yi yönetti. 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'yi kurdu. I. ve II. İnönü Zaferlerinin kazanılmasını sağladı. 5 Ağustos 1921 'de Başkomutanlığa getirildi. Sakarya ve Başkomutan Meydan Muharebelerini zaferle sonuçlandırdı. 19 Eylül 1921'de Mareşal oldu, Gazi unvanını aldı. 29 Ekim 1923 günü TBMM'de cumhuriyetin ilânını sağladı. İlk Cumhurbaşkanı seçildi. Devrimler yaparak Türkiye Cumhuriyeti'ni lâik, güçlü, modern bir devlet haline getirdi. 10 Kasım 1938 tarihine değin Cumhurbaşkanlığı yaptı.
..
Kurban olam sazının tellerine
Ne güzel çalardın Aşık Mahzuni
Hayrandım sözlerinin her birine
Ne güzel söylerdin Aşık Mahzuni
Bizleri anlattın türkülerinde
Öğüt vardı aşk vardı her birinde
..
(öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de/ bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm/ orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm/ öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde.../ “Aragon”)
sarı duvağıyla örtüyor güz, anne yüzlü anılarımı.
..
Türkiye Laiktir Laik Kalacak Bir Cumhuriyettir
Alevi Sünni ve Süryani’si ile tek ama tek millet
Bu Ülkemde ayırım yapmak ruh hastalığı illettir
Çanakkale’de kan şehit kanı ile yazıldı Al Bayrağım
19 Mayıs 1919 Samsun’da İlk Adım Kemal Atatürk
Atatürk bir Başkomutan bir Başöğretmen ölümsüz
..
Yirmi Dokuz Ekim Cumhuriyetim =
30/Ağustos Zaferim
19/ Mayıs 'ta gencim
23/ Nisan da çocuğum ben
Çünkü ben Mustafa Kemal Atatürk'ün
Emanetlerinin bekçisiyim
..
Dayan sırtını arkanda mor mor dağlar
Selamını getirir ılgıt ılgıt esen rüzgarlar
Dağ çiçekleri kokusuyla şenlenir vatan
Anadolu'dur yurt diye bizlere ülke olan
Yüreğine dokunda üstüne vatan yazılsın
*
Kokusu dolsun ciğerlere elvan elvan
..
Kor ettin gülüm
Acı bu sözlerin nedir bilme ki
Duyduğum söz beni yer etti gülüm
Aşkına, yanmıştım daha gülmem ki
Sözlerin dünyamı dar etti gülüm
Kelamım demedim tutum dilimde
..
Yaşım;
Kırk’ı aşmış,
Nereye gidiyorsun gençliğim? ..
Yerini dolduracak,
Geriden gelmiyor ki gençliğim…
Dur! Gitme gençliğim,
Bunu bana etme gençliğim…
..
Kızılırmak akar, Karadeniz’e,
Çağlayan dalgalar, dert yanar bize,
Bafra yollarında, yandım bir kıza,
Ben ondan deliyim, o benden deli…
Bafra’nın yolları, taşlı topraklı,
Hatıra defterim, ince yapraklı,
..
Yüreğimin sol yanına iltica etmiş illegal bir aşk`sın sen
Bültenlerde adı okunmayan
Öyle cesur öyle pervasızsın ki
Nasıl tütüyorsun içimden dışa doğru bir bilsen
Saçlarında özlem kokusu rüzgârlara karışan
Hangi kent ne kadar saklar seni benden kendinde
..
Atatürk’ümü düşündüm dün gece ve her gece,,
Neredesin, nasılsın?
Buzda mısın, sıcakta mısın?
Gelsen de görsen dedim şimdi,
Kurduğun ülkeni ve Cumhuriyetini,
Layık olduk mu sana,veya,
Laik olabildik mi?
..