Kralın biri, bir gün komşu ülke kralını sınamak istemiş.
Saraydakileri toplayıp başına; üç heykel yapın, demiş.
Tıpatıp aynı, ama bir özelliğiyle farklı olsunlar demiş.
Hem de içlerinden biri hepsinden değerli olsun demiş.
Heykeller hazır olunca da hemen komşu krala göndermiş.
Bunlardan farklı ve en değerli olanı bul, diye de eklemiş.
Kral herkesi toplamış başına; eline alan evirmiş çevirmiş.
Bu arada günler haftalar durur mu hiç, bir bir geçivermiş.
Diğer kral da cevabı buldular mı, diye elçi gönderirmiş.
Bizimki de ülkenin dört bir yanına haberciler göndermiş.
Panik içindeymiş, bu sırrı çözene büyük vaatler de vermiş.
Babadan heykeltıraş bir genç, zindandan haber göndermiş.
Bu sırrı çözmesinin bedeli zindandan özgür bırakılmakmış.
Saraya vardığında herkes ona aciz ve zavallı gözüyle bakmış.
Delikanlı ise hiç kimseye aldırmadan kendi işine bakarmış.
Eline her biri bir metre uzunluğunda olan üç tane tel almış.
Her heykelin kulağından gittiği yere kadar teli sokmuş içeri.
Her telin de varmış, mutlaka kendine göre bulacak bir yeri.
Biri kulaktan, biri ağızdan çıkmış, diğeri de ta kalbe içeri.
Adam herkes görsün istemiş, hiç birini de çekmemiş geri.
Şaşkınlıktan donakalanlara dönüp: şimdi her şey ayandır;
Birincisi: sözü dinleyen ve başkalarına nifak için yayandır.
İkincisi : söz bir kulağından girip diğerinden çıkandır.
Üçüncüsü: makbul olan, sözü dinleyip kalbinde saklayandır.
Kral ne yapacağını şaşırmış, sevincinden havalara sıçramış.
Hemen o anda yanındakileri kovup delikanlıyı vezir yapmış.
Komşu ülkenin kralına da hediyelerle birlikte cevap yazmış.
Bundan sonra sarayında mesut ve bahtiyar olarak yaşamış.
Ümraniye/ İstanbul, 11.05.2006
Hasan KarahisarKayıt Tarihi : 11.5.2006 16:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (4)