“Benim şiirlerim çay kokar. Düşlerimde sade sen. Demlikte nefesin Bardakta gamzen …”
Cemal Süreya
Sen vaktinden çok sonra gelen sevdalı bir yağmur gibisin
Ikimiz Mi Hemen Mi?
Oraya varmak mi? Ikimiz mi? Hemen mi? Dur, bekle beni, geliyorum En güzel yerinden öpecegim Bilmem dudaklarin mi? Gözlerin mi?
Önce sesindi beni çagiran aska Sonra bakislarin, ellerin oldu Ve bir sabah basladi ömrümde, nasil Gördügüm bütün sabahlardan baska
Frenleri patladi içimde özlemin Ben bu aski dizginleyemem artik En iyisi gelmen bana, gel ama hiç gitme Varalim doyulmaz tadina bitisikligin.
Bak ellerin de üsümüs, ama kalbim simsicak Titreme, korkma; artik yanimdasin Hiç birakma bu çocuksu hâlini, ne güzel Ne güzel seninle bir aydinlik olmak
Söyle, bir daha söyle, benim de, seninim de Yaklas uyandir beni bir ölüm uykusundan Sarin maviligime, bu bizim gökyüzümüz Baksana,bir evren çalkalaniyor içimde
Oraya varmak mi demistin? En yüceye Ikimiz miydi? Hemen miydi? Bak nasil seninle bir bütün olduk simdi Nerde miyiz? Oradayiz iste
Ümit Yasar Oguzcan *************************************************** Her Şey Var Bir Şey Yok
Kirpiklerim döküldü bak, balıklar yedi gözlerimi Eksildim öylesine beni tamamlasana Beni bir bütün et ki, bir daha bozulmayayım Her şey var, bir şey yok diyorum anlasana
Dilediğin içkiyse al, bir kadeh dolusuyum Hadi içsene beni, hadi yudumlasana Sarhoşluğum, çaresizliğim kadar büyük ve güzeldir Her şey var, bir şey yok diyorum anlasana
Utan verdiğin kederlerden güzelim, Allah'sızım Gel aynanın karşısına düşün, ağlasana Söndür göz yaşlarınla, söndürebilirsen bu yangını Her şey var, bir şey yok diyorum anlasana
Şimdi uzaklarda, evinde uyuyor olmalısın Gördüğün düşlerin en güzelidir yavrum Saçların dağılmıştır yastığının üstüne Göğsün hafifçe açılmıştır, biliyorum.
Kim bilir nasıl geçmiştir akşam saatleri, gece Gözlerin nasıl da koyulaşmıştır, hüzünden Duvarlar üstüne yıkılmıştır birer birer Bensiz bir gün daha eksilmiştir ömründen
Kitaplar, plaklar, şunlar bunlar, hepsi boş Severken kolay değil avunmak, baksana Yine kör karanlığında bir gecenin Oturmuş özlem şiirleri yazıyorum sana
Dudaklarını anımsıyorum, ekmekten, sudan aziz Ellerini anımsıyorum saçlarımda sevecen Sonra gözlerin dupduru, yalansız, kuytu Seni andıkça bir imbat esiyor EGE' den
En güzel öpüşlerle, sözcüklerle, şiirlerle Sana sevgimi anlatmalıyım , uzun uzun Pencereden gökyüzü görünmeli, yıldızlar Tek tanığı olmalı mutluluğumuzun
Uyanmalısın, doğan günle birlikte Yeniden sevişmeye durmalıyız, yeniden Zaman artık unuttuğumuz bir şey olmalı O yolu bulmalıyız, ölümsüzlüğe giden
Ümit Yaşar Oğuzcan ******************************** çaresizliğin amansız yerındeyim şimdi. ilk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyım. uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor ve korkularla yine sana dogru koşuyorum.hep aynı soru düşüncemde ya seversem? o zaman neler neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni.İlk defa yenileceğimi anlıyorum. Karşımda kendinden emin gözlerin,dudakların,ellerin bunu söylüyor bana. Önceleri hiç bilmedigim adını şimdi binlerce defa tekrarlıyor dudaklarım. Gözlerin gözlerime takılınca güçsüzlügüm aklıma geliyor, beni sevmedigin sevmiyeceğin aklıma geliyor.Ozamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemessin İnsan nasıl gökyüzüne baktıgı zaman bu sonsuz evren içinde küçük ve çaresiz yaratık oldugunu anlarsa,güzelliğinde bana aynı şeyleri düşündürüyor. Gün oluyor mavilerde,gün oluyor kırmızılarda,gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle. Dukarlarından çıkan her kelime,suya bir taş atılmışçasıan büyüyor içimde. nereye gitsem kulaklarımda o yarı karanlık,çocuksu sesin.sonra kendine has kokun o kokuların en çıldırtıcısı,en kahredicisi. ve gözlerin,esmer bir akşam üstünün serin hüznünü getiren gözlerin. görebildiğim,duyabildiğim herşey bana seni sevmeyi söylüyor. Uzaklaştıkça yaklaşıyorum sana.İşin en kötüsü, Yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum.
yazdıkça içime daha çok işlediğini hissediyorum yazdıgım her harf bır ilmek sankı
Her tercih bir vazgeçişse eğer; benim tercihim Sen oluyorsun. Dilim en çok adını anınca, kalbim yalnız Sen’i hatırlayınca hayat buluyor. Adın, anlam katıyor adıma. Adın ki, büyük. Adın ki, yüce. Adın ki, en güzel...
Ölüme doğru yürüyen bütün insanlar gibi ben de küçüğüm. Avuç içindeyim, açılsa düşeceğim. Bu sabah, gözlerime yerleşen tefekkürle Sen’i söylüyorum. Yüzlerce, binlerce kez söylüyorum, yetmiyor. Art arda ve hepsi farklı anlamlardaki isimlerini söylüyorum.
İki tesbih boncuğu arasında bir kalp kaç kez çarpar, sayamıyorum. 'İkrar'ın sükûtu oluyor suskunluğum. Az ve öz olan bir anlayışla ve kıbleye doğru bir bakışla, Sen’i anıyorum. Andıkça çoğalıyor anlamların. Neden O var? ' dediğimde, her şey canlanıveriyor? Hayat adın geçince niçin allı morlu renklere bürünüyor? Nasıl oluyor da, Sen gelince aklıma, omzumdaki ağırlık azalıp ruhumda bir şölen başlıyor? 'O, onsuz olmayandır.' diyen filozofa kulak verince, gözlerim neden böyle doluyor? Sen ki, 'hiçbirşey kendisine denk olmayan'sın. Sen ki, 'yüceliğinde yakın, yakınlığında güzel' olansın. Ben, yer ile gök arasında, ümit ile korkunun ortasında, düştüğüm kayaya tekrar tırmanmak istiyorum. Sorduğun suale, 'belâ' dediğim günden bu yana, ismine sığan meâle kulak veriyorum. Hayattan uzaklaşıp, gerçeğe yaklaşırken, va’dedilen günü bekliyor, ömrün gelip geçiciliğine tebessümler gönderiyorum. Ben; kulaklarım, gözlerim ve zihnimin işgal altına alındığı bir devirde seviyorum Seni.
Derinlerde
Ne zaman tutsam ellerini Gözlerimin önünden mevsimler geçer Ne zaman gözlerin gözlerime değse Samanyolundan bir yıldız düşer Yaşanmış, yaşanacak zamanlar içinde En güzeli akşam saatleri, buluştuğumuz Gözgöze, iki büyük yangın gibi O yanıp yanıp tutuştuğumuz Başdöndüren o sonsuz heyecan Çıldırtan arzular kesen nefesi En güzel bütün korkuların Bu ateşte bir bir erimesi Son değil o başlangıç yaklaşan Tenin bir yerde aşka hazırlığı Bir buğu halinde geçen zaman Ve gözlerde sabahın ilk aydınlığı Yıllarla büyütmek her dakikayı İnmek seninle derinlerine aşkın Öpülen bütün nimetler içinde En güzeli senin dudakların.
Ümit Yaşar Oğuzcan
SEVDAM... Sesinin kanatları taşısın seni bana.... Sihirli sesinin kanatlarında süzülmek istiyorum bir anda bulunduğum yerden. Sesinin kanatlarında aşmak istiyorum uçsuz bucaksız bozkırları. Altımdan geçmeli kentlerin siluetleri birbiri ardından. Hiçbirini hatırlamamalıyım, sana ulaşana dek.. Ezberlediğim tek adres,sesinin yaşadığı yer olmalı sevgilim.... Buğday başaklarının hemen üzerlerinde uçmalıyım bir süre. Güneşi bağrına basan ay çiçek tarlalarından geçmeliyim sessizce.. bir o kadar da uçarcasına,umutla gelmeliyim sana, özlemlerin yüreğimi sarsmalı kilometreleri bir bir bırakırken ardımda.. Sonra yeniden çıkarmalısın beni yükseklere.Kartallara bile meydan okumalıyım sesinden aldığım güçle... Onlardan daha hızlı çullanmalıyım bizi ayıran her şeyin üzerine. Yanık bozkır türküleri dinlemeliyim, bana kanat olup güneşlere yaklaştıran sesinden.... Bırak bu kez hüzne yer olmasın sesinde... Her tonunu sevince, her tonunu özleme ayır sevgilim.. Kavuşmaların türküsünü mırıldan kulağıma. Çöllerde susamış bir derviş gibi çağır beni pınarlarına. Özleminin büyüklüğünü beni sararak anlatsın sesinin kanatları... Sevinçten gözlerim yaşarmalı,güneşlere yaklaştığım anlarda... Ayrılığın yakan hüznününü, kavuşmalarla çıkarmalıyım dünyamdan da. Ama yoruldum artık sevgili.... Dayanamam,zor oluyor uzun yolculuklar. Kısacık olurdu hep yolculuklarım seni tanımadan önce. İndir beni sesinin kanatlarından... Güneşleri getirdim sana,hala boynunu bükmedi topladığım papatyalar... Buğday başaklarının kokusunu taşıyorum,bozkıra hayat veren... Ayçiçekleri topladım senin için, bilmediğim tarlalardan... Sımsıkı sarılmalıyız artık.. 'Özlemlerden yeni bir sevda yaratmalıyız şimdi. Bir bütün yaratmalıyız seninle; içinde ne senden ne de benden hiç birşey taşımayan... Özgürlüklere bile meydan okumalı,ona bile bağlamaktan vazgeçmeliyiz sevdamızı...' Ayrılacaksak eğer bir kez daha, önce söz vermeliyiz kavuşmak için. Artık öğrendim ayrılıkların, güneşlerden de yakıcı olduğunu. Meğer büyükmüş ayrılıklar,zamansız ölümlerden bile.... seni seviyorum.. seni özlüyorum... Hemde ne çok bir bilsen Bir bilsen nasıl tütüyorsun burnumda...
KARANLIKTA ERİMEK
Şurada bir kapı olmalı Senin ölümsüzlüğüne açılan Bir kapı olmalı şurada Bulabilsem Kollarımın bütün gücüyle vuracağım Er geç sesimi duyuracağım sana Başımı soğuk demirlere dayayıp Adını söyleyeceğim mahşer gününe kadar Dağlara taşlara güzelliğini haykıracağım Ve bütün yaratıklara Rüzgarın söylediği bir masal gibi Seni anlatacağım Dünyaya ilk gelişimiz değil bu Yüz binlerce yıl önce Bir de taş devrinde gelmiştik Senin için vahşi hayvanlar vurmuştum o zaman Pars dişlerinden bir gerdanlık yapmıştım boynuna Nice mağara duvarlarına güzelliğini kazımıştım Nasıl hatırlamazsın O zaman da gökyüzü bu kadar mavi Ormanlar yemyeşildi O zaman da Yalnız karanlıktan korkar Güneşi tanrı bilirdik Bunca yüzyıllardır İnan Hiçbir şey değişmedi yeryüzünde Belki biz değiştik Sevgilerimizi söyleyemez olduk Göremez olduk nice güzellikleri Yalanı öğrendik Utanmayı öğrendik İnandık sonraları Bütün yaratıklardan üstün olduğumuza Büyük zekamız Önce kafesi, zinciri, zulmü icat etti İyilik güzellik ve doğruluk adına Hiçbir şey kalmadı inandığımız Aradan bin yıllar geçip Atom parçalanıncaya kadar Zaten paramparça olmuştu insanlığımız Böylece bir karanlığa düştük Karanlık bizi başka bir karanlığa götürdü Sarnıçlardan, dehlizlerden, girdaplardan geçtik Sana yaklaşmak için Dallarından gün ışığı geçmeyen ormanlara düştük Aramızdaki demir kapı belki hiç açılmayacak Senin ışığını görmeden kapanacak gözlerimiz Karanlık aman vermiyor Hangi kapıyı aralasak gece Ne yapsak çaresiz Kokunu getiren rüzgar da olmasa Bir manası kalmayacaktı yaşamanın Şimdi hiç değilse Hayaliyle avunmadayız Zaman içinde bir başka zamanın İnsan çırpındıkça bir bataklığa saplanıyor Yaşadıkça ölüme Çaresiz olmak bir şey değil Çaresizliğini kabullenmek zor geliyor insana Aynaya bakıyorum Bir beyazlık, bir boşluk Hani benim yüzüm Dudaklarım, ellerim hani Halbuki gözlerim de görüyor Kör değilim Fakat sen varsın içimde Yakan, kör eden bir karanlığın var senin Nefes, nefes yaşadığımız Avuç, avuç içtiğimiz bir karanlığın var Kahrolası zamanın ortasında Büyük bir fırın yanıyor besbelli Alevleri asırlık çınarlar gibi Büyük bir fırın yanıyor Görüyor musun Şimdi bütün ihtirasların sustuğu saatteyiz Elini sürdüğün her şey yok olabilir Her şey eriyebilir şu anda Bu varlığın yokluğa yaklaştığı andır Zayıf ellerin bu anda bütün yaratıklardan güçlü Bu an iri gözlerinde her şey yüce Ne insanlar fani Ne dünya ölümlü Al beni de erit ateşinde gözbebeklerinin Erit beni Ruhumu aşkının potasında yak Kahrolsun bu karanlıklar Bu mesafeler Bu zaman Ben seni istiyorum Ya seninle yaşamak Ya da sende yok olmak
ümit yaşar oğuzcan Gitmek mi aşk? Durmak mı? Beklemek mi? Bir kalemde üstünü çizip her şeyin Pervasız sonraların pişmanlığına yürümek mi? - Yaralanmak mı aşk? Kanamak mı? Susmak mı? Bilmek mi? Anlamak mı? Gücün yetmediği kavgalara girmek Yenilmek..Yanmak..Kavrulmak mı? - Oysa ben Hiç bilmedim çocuk olmayı.. Bir eylül rüzgarı kopardı uçurtmamın ipini Misketlerim korkularıma atılan taşlarla kırıldı Şiirlerim sürgüne vurulan saatlerde yazıldı Ölmedim..Adamlığıma ne mezarlar kazıldı…. - Hiç bilmedim sevmeyi Kayıp şehrin kayıp sokağında oturan Kimliksiz ve sahipsiz kadına yazdığım Boynu bükük cümlelerden mektuplarım… İçimde biriktirdiğim gözlerindeki anlam Saçlarının rüzgarda dağılışı, teninde gül kokusu Bir de içinde sakladığı o yalnızlık korkusu.. - Açık bıraktığım pencerede Günlerce, haftalarca, senelerce Beklediğim ayak sesleri… “Adı yok bunun” dediğim Çoğu zaman kendime bile sustuğum Ve hiç bir zaman söylemediğim sır Bir an’a sığdırdığım koskoca asır….. - Hiç bilmedim sevişmeyi Ruhumun dolaşmadığı yerlerde Ağrıma gitti dokunması ellerimin… Ve yüreğimin ulaşmadığı gönüllerde Usandı..Utandı..Sıkıldı vakitsizliğim… - Sessizliğim bir borandı iç denizlerde Susuzluğuma inat dökülürken göz yaşım Kayıp şehrin kayıp sokağında yaşayan kadın Ve Gerekçesi mavi düşler..Yenilişler..Aldanışım… - Hiç bilmedim susmayı Öfkesini dar ağaçlarına astığım isyanlarım Denizlere savurduğum umudun yedi rengi Beyazından geceme düş çaldığım bulut Yaprak hışırtısı, saçlarıma dokunan sesin ahengi.. - Susmak mı aşk? Silmek mi camın buğusuna yazdığın ismi Bir sigara yakmak mı, soluklanmak mı Ciğerine ölürcesine çektiğin nefesi…. Ölümün suratına tükürmek, kahkahayla gülmek mi? Nedir aşk söyle gülüm…Ölememek mi? - Hiç bilmedim yaşamayı Her gün ölümden beter resimler çizdim duvarıma Bir sokak çocuğunun yazgısına bazen Ve bazen bir kadının can acısına takılıp kaldı yüreğim
Baksan yüzüme bir an Gözlerinde aşkın tarifsiz duruşu Ve içinde sakladığın çocuğun gülüşü İşte o vakit gülüm..O vakit bileceğim.. Umarsız korkuların defterini dürüp
Seni sevdiğim gün…Öleceğim…..
SENİ SEVDİM
Sevgilerim senden geçerek bütünlendi seni sevdim artık tek mümkünüm sen sın karanlık başına geliyorsun duruyorsun penceremin yanında elle tutar gibi uzanıyorum ellerin örtüyor gözlerimi işte buradasın varlıgın burada elimi sıcak nehrine bırakıyorum elinin yoklugun ise taaa şuramda sen beni bırakıp nereye gidiyorsun gözlerim seni görünce güzel tenim seninle sıcak böyle benim benim birbaşka dilde adım oldu bir korunun hediye ettigi yüz kirli masaların arasın da bir yaprak gibi düşen akşam türkülerime içim dışım sen gibi içim dışım sen içim dışım içim elini uzat elini uzat sevgilim elini uzat neye degerse parmakların o benim sıcak suya taa avuçlarına bak terine bagışlanan tuz benim seni anmak üzere çalar bütün saatler ve ben ve agaç ve yollar seni yaşamak için ayakta tutki tutki bu şiir i ben söyledim tutki senin için söyledim dört yana dagılmış türkülerimi tutki ak köpüklerle söyledim sevgiyi isteyen biziz anla o degil yolumuzu kesen sevgiyi isteyen biziin anla
Düşlerimde sade sen.
Demlikte nefesin
Bardakta gamzen …”
Cemal Süreya
Sen vaktinden çok sonra gelen sevdalı bir yağmur gibisin
Ikimiz Mi Hemen Mi?
Oraya varmak mi? Ikimiz mi? Hemen mi?
Dur, bekle beni, geliyorum
En güzel yerinden öpecegim
Bilmem dudaklarin mi? Gözlerin mi?
Önce sesindi beni çagiran aska
Sonra bakislarin, ellerin oldu
Ve bir sabah basladi ömrümde, nasil
Gördügüm bütün sabahlardan baska
Frenleri patladi içimde özlemin
Ben bu aski dizginleyemem artik
En iyisi gelmen bana, gel ama hiç gitme
Varalim doyulmaz tadina bitisikligin.
Bak ellerin de üsümüs, ama kalbim simsicak
Titreme, korkma; artik yanimdasin
Hiç birakma bu çocuksu hâlini, ne güzel
Ne güzel seninle bir aydinlik olmak
Söyle, bir daha söyle, benim de, seninim de
Yaklas uyandir beni bir ölüm uykusundan
Sarin maviligime, bu bizim gökyüzümüz
Baksana,bir evren çalkalaniyor içimde
Oraya varmak mi demistin? En yüceye
Ikimiz miydi? Hemen miydi?
Bak nasil seninle bir bütün olduk simdi
Nerde miyiz? Oradayiz iste
Ümit Yasar Oguzcan
***************************************************
Her Şey Var Bir Şey Yok
Kirpiklerim döküldü bak, balıklar yedi gözlerimi
Eksildim öylesine beni tamamlasana
Beni bir bütün et ki, bir daha bozulmayayım
Her şey var, bir şey yok diyorum anlasana
Dilediğin içkiyse al, bir kadeh dolusuyum
Hadi içsene beni, hadi yudumlasana
Sarhoşluğum, çaresizliğim kadar büyük ve güzeldir
Her şey var, bir şey yok diyorum anlasana
Utan verdiğin kederlerden güzelim, Allah'sızım
Gel aynanın karşısına düşün, ağlasana
Söndür göz yaşlarınla, söndürebilirsen bu yangını
Her şey var, bir şey yok diyorum anlasana
Ümit Yaşar Oğuzcan
*********************************
Uyan Bebeğim
Şimdi uzaklarda, evinde uyuyor olmalısın
Gördüğün düşlerin en güzelidir yavrum
Saçların dağılmıştır yastığının üstüne
Göğsün hafifçe açılmıştır, biliyorum.
Kim bilir nasıl geçmiştir akşam saatleri, gece
Gözlerin nasıl da koyulaşmıştır, hüzünden
Duvarlar üstüne yıkılmıştır birer birer
Bensiz bir gün daha eksilmiştir ömründen
Kitaplar, plaklar, şunlar bunlar, hepsi boş
Severken kolay değil avunmak, baksana
Yine kör karanlığında bir gecenin
Oturmuş özlem şiirleri yazıyorum sana
Dudaklarını anımsıyorum, ekmekten, sudan aziz
Ellerini anımsıyorum saçlarımda sevecen
Sonra gözlerin dupduru, yalansız, kuytu
Seni andıkça bir imbat esiyor EGE' den
Yaşanacak yıllarımız olmalı diyorum seninle
Uyuyacaksan kollarımda uyumalısın
Vaktin olursa sevişmekten, delice
Başını omuzlarıma koymalısın.
En güzel öpüşlerle, sözcüklerle, şiirlerle
Sana sevgimi anlatmalıyım , uzun uzun
Pencereden gökyüzü görünmeli, yıldızlar
Tek tanığı olmalı mutluluğumuzun
Uyanmalısın, doğan günle birlikte
Yeniden sevişmeye durmalıyız, yeniden
Zaman artık unuttuğumuz bir şey olmalı
O yolu bulmalıyız, ölümsüzlüğe giden
Ümit Yaşar Oğuzcan
********************************
çaresizliğin amansız yerındeyim şimdi.
ilk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyım.
uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor
ve korkularla yine sana dogru koşuyorum.hep aynı soru düşüncemde ya seversem?
o zaman neler neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni.İlk defa yenileceğimi anlıyorum.
Karşımda kendinden emin gözlerin,dudakların,ellerin bunu söylüyor bana.
Önceleri hiç bilmedigim adını şimdi binlerce defa tekrarlıyor dudaklarım.
Gözlerin gözlerime takılınca güçsüzlügüm aklıma geliyor,
beni sevmedigin sevmiyeceğin aklıma geliyor.Ozamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemessin
İnsan nasıl gökyüzüne baktıgı zaman bu sonsuz evren içinde küçük ve
çaresiz yaratık oldugunu anlarsa,güzelliğinde bana aynı şeyleri düşündürüyor.
Gün oluyor mavilerde,gün oluyor kırmızılarda,gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle.
Dukarlarından çıkan her kelime,suya bir taş atılmışçasıan büyüyor içimde.
nereye gitsem kulaklarımda o yarı karanlık,çocuksu sesin.sonra kendine has kokun
o kokuların en çıldırtıcısı,en kahredicisi.
ve gözlerin,esmer bir akşam üstünün serin hüznünü getiren gözlerin.
görebildiğim,duyabildiğim herşey bana seni sevmeyi söylüyor.
Uzaklaştıkça yaklaşıyorum sana.İşin en kötüsü,
Yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum.
yazdıkça içime daha çok işlediğini hissediyorum
yazdıgım her harf bır ilmek sankı
Her andığımda bana eksikliğimi hatırlatan; dile kolay, kalbe ağır adını anıyorum.
Adın ki, durmadan çoğalır içimde. Adın ki, bir emanet dilimde.
Her tercih bir vazgeçişse eğer; benim tercihim Sen oluyorsun.
Dilim en çok adını anınca, kalbim yalnız Sen’i hatırlayınca hayat buluyor.
Adın, anlam katıyor adıma. Adın ki, büyük. Adın ki, yüce. Adın ki, en güzel...
Ölüme doğru yürüyen bütün insanlar gibi ben de küçüğüm. Avuç içindeyim,
açılsa düşeceğim. Bu sabah, gözlerime yerleşen tefekkürle Sen’i söylüyorum.
Yüzlerce, binlerce kez söylüyorum, yetmiyor. Art arda ve hepsi
farklı anlamlardaki isimlerini söylüyorum.
İki tesbih boncuğu arasında bir kalp kaç kez çarpar, sayamıyorum.
'İkrar'ın sükûtu oluyor suskunluğum. Az ve öz olan bir anlayışla ve kıbleye
doğru bir bakışla, Sen’i anıyorum. Andıkça çoğalıyor anlamların.
Neden O var? ' dediğimde, her şey canlanıveriyor? Hayat adın geçince
niçin allı morlu renklere bürünüyor? Nasıl oluyor da, Sen gelince aklıma,
omzumdaki ağırlık azalıp ruhumda bir şölen başlıyor? 'O, onsuz olmayandır.'
diyen filozofa kulak verince, gözlerim neden böyle doluyor? Sen ki,
'hiçbirşey kendisine denk olmayan'sın. Sen ki, 'yüceliğinde yakın, yakınlığında güzel'
olansın. Ben, yer ile gök arasında, ümit ile korkunun ortasında,
düştüğüm kayaya tekrar tırmanmak istiyorum. Sorduğun suale,
'belâ' dediğim günden bu yana, ismine sığan meâle kulak veriyorum.
Hayattan uzaklaşıp, gerçeğe yaklaşırken, va’dedilen günü bekliyor,
ömrün gelip geçiciliğine tebessümler gönderiyorum. Ben; kulaklarım,
gözlerim ve zihnimin işgal altına alındığı bir devirde seviyorum Seni.
Derinlerde
Ne zaman tutsam ellerini
Gözlerimin önünden mevsimler geçer
Ne zaman gözlerin gözlerime değse
Samanyolundan bir yıldız düşer
Yaşanmış, yaşanacak zamanlar içinde
En güzeli akşam saatleri, buluştuğumuz
Gözgöze, iki büyük yangın gibi
O yanıp yanıp tutuştuğumuz
Başdöndüren o sonsuz heyecan
Çıldırtan arzular kesen nefesi
En güzel bütün korkuların
Bu ateşte bir bir erimesi
Son değil o başlangıç yaklaşan
Tenin bir yerde aşka hazırlığı
Bir buğu halinde geçen zaman
Ve gözlerde sabahın ilk aydınlığı
Yıllarla büyütmek her dakikayı
İnmek seninle derinlerine aşkın
Öpülen bütün nimetler içinde
En güzeli senin dudakların.
Ümit Yaşar Oğuzcan
SEVDAM... Sesinin kanatları taşısın seni bana.... Sihirli sesinin kanatlarında
süzülmek istiyorum bir anda bulunduğum yerden. Sesinin kanatlarında aşmak istiyorum
uçsuz bucaksız bozkırları. Altımdan geçmeli kentlerin siluetleri birbiri ardından.
Hiçbirini hatırlamamalıyım, sana ulaşana dek.. Ezberlediğim tek adres,sesinin yaşadığı
yer olmalı sevgilim.... Buğday başaklarının hemen üzerlerinde uçmalıyım bir süre.
Güneşi bağrına basan ay çiçek tarlalarından geçmeliyim sessizce.. bir o kadar da
uçarcasına,umutla gelmeliyim sana, özlemlerin yüreğimi sarsmalı kilometreleri bir
bir bırakırken ardımda.. Sonra yeniden çıkarmalısın beni yükseklere.Kartallara bile
meydan okumalıyım sesinden aldığım güçle... Onlardan daha hızlı çullanmalıyım bizi
ayıran her şeyin üzerine. Yanık bozkır türküleri dinlemeliyim, bana kanat
olup güneşlere yaklaştıran sesinden.... Bırak bu kez hüzne yer olmasın sesinde...
Her tonunu sevince, her tonunu özleme ayır sevgilim.. Kavuşmaların türküsünü
mırıldan kulağıma. Çöllerde susamış bir derviş gibi çağır beni pınarlarına.
Özleminin büyüklüğünü beni sararak anlatsın sesinin kanatları...
Sevinçten gözlerim yaşarmalı,güneşlere yaklaştığım anlarda...
Ayrılığın yakan hüznününü, kavuşmalarla çıkarmalıyım dünyamdan da.
Ama yoruldum artık sevgili.... Dayanamam,zor oluyor uzun yolculuklar.
Kısacık olurdu hep yolculuklarım seni tanımadan önce. İndir beni sesinin kanatlarından...
Güneşleri getirdim sana,hala boynunu bükmedi topladığım papatyalar...
Buğday başaklarının kokusunu taşıyorum,bozkıra hayat veren...
Ayçiçekleri topladım senin için, bilmediğim tarlalardan...
Sımsıkı sarılmalıyız artık.. 'Özlemlerden yeni bir sevda yaratmalıyız şimdi.
Bir bütün yaratmalıyız seninle; içinde ne senden ne de benden hiç birşey taşımayan...
Özgürlüklere bile meydan okumalı,ona bile bağlamaktan vazgeçmeliyiz sevdamızı...'
Ayrılacaksak eğer bir kez daha, önce söz vermeliyiz kavuşmak için.
Artık öğrendim ayrılıkların, güneşlerden de yakıcı olduğunu. Meğer
büyükmüş ayrılıklar,zamansız ölümlerden bile.... seni seviyorum..
seni özlüyorum...
Hemde ne çok bir bilsen
Bir bilsen nasıl tütüyorsun burnumda...
KARANLIKTA ERİMEK
Şurada bir kapı olmalı
Senin ölümsüzlüğüne açılan
Bir kapı olmalı şurada
Bulabilsem
Kollarımın bütün gücüyle vuracağım
Er geç sesimi duyuracağım sana
Başımı soğuk demirlere dayayıp
Adını söyleyeceğim mahşer gününe kadar
Dağlara taşlara güzelliğini haykıracağım
Ve bütün yaratıklara
Rüzgarın söylediği bir masal gibi
Seni anlatacağım
Dünyaya ilk gelişimiz değil bu
Yüz binlerce yıl önce
Bir de taş devrinde gelmiştik
Senin için vahşi hayvanlar vurmuştum o zaman
Pars dişlerinden bir gerdanlık yapmıştım boynuna
Nice mağara duvarlarına güzelliğini kazımıştım
Nasıl hatırlamazsın
O zaman da gökyüzü bu kadar mavi
Ormanlar yemyeşildi
O zaman da
Yalnız karanlıktan korkar
Güneşi tanrı bilirdik
Bunca yüzyıllardır
İnan
Hiçbir şey değişmedi yeryüzünde
Belki biz değiştik
Sevgilerimizi söyleyemez olduk
Göremez olduk nice güzellikleri
Yalanı öğrendik
Utanmayı öğrendik
İnandık sonraları
Bütün yaratıklardan üstün olduğumuza
Büyük zekamız
Önce kafesi, zinciri, zulmü icat etti
İyilik güzellik ve doğruluk adına
Hiçbir şey kalmadı inandığımız
Aradan bin yıllar geçip
Atom parçalanıncaya kadar
Zaten paramparça olmuştu insanlığımız
Böylece bir karanlığa düştük
Karanlık bizi başka bir karanlığa götürdü
Sarnıçlardan, dehlizlerden, girdaplardan geçtik
Sana yaklaşmak için
Dallarından gün ışığı geçmeyen ormanlara düştük
Aramızdaki demir kapı belki hiç açılmayacak
Senin ışığını görmeden kapanacak gözlerimiz
Karanlık aman vermiyor
Hangi kapıyı aralasak gece
Ne yapsak çaresiz
Kokunu getiren rüzgar da olmasa
Bir manası kalmayacaktı yaşamanın
Şimdi hiç değilse
Hayaliyle avunmadayız
Zaman içinde bir başka zamanın
İnsan çırpındıkça bir bataklığa saplanıyor
Yaşadıkça ölüme
Çaresiz olmak bir şey değil
Çaresizliğini kabullenmek zor geliyor insana
Aynaya bakıyorum
Bir beyazlık, bir boşluk
Hani benim yüzüm
Dudaklarım, ellerim hani
Halbuki gözlerim de görüyor
Kör değilim
Fakat sen varsın içimde
Yakan, kör eden bir karanlığın var senin
Nefes, nefes yaşadığımız
Avuç, avuç içtiğimiz bir karanlığın var
Kahrolası zamanın ortasında
Büyük bir fırın yanıyor besbelli
Alevleri asırlık çınarlar gibi
Büyük bir fırın yanıyor
Görüyor musun
Şimdi bütün ihtirasların sustuğu saatteyiz
Elini sürdüğün her şey yok olabilir
Her şey eriyebilir şu anda
Bu varlığın yokluğa yaklaştığı andır
Zayıf ellerin bu anda bütün yaratıklardan güçlü
Bu an iri gözlerinde her şey yüce
Ne insanlar fani
Ne dünya ölümlü
Al beni de erit ateşinde gözbebeklerinin
Erit beni
Ruhumu aşkının potasında yak
Kahrolsun bu karanlıklar
Bu mesafeler
Bu zaman
Ben seni istiyorum
Ya seninle yaşamak
Ya da sende yok olmak
ümit yaşar oğuzcan
Gitmek mi aşk?
Durmak mı? Beklemek mi?
Bir kalemde üstünü çizip her şeyin
Pervasız sonraların pişmanlığına yürümek mi?
-
Yaralanmak mı aşk? Kanamak mı?
Susmak mı? Bilmek mi? Anlamak mı?
Gücün yetmediği kavgalara girmek
Yenilmek..Yanmak..Kavrulmak mı?
-
Oysa ben
Hiç bilmedim çocuk olmayı..
Bir eylül rüzgarı kopardı uçurtmamın ipini
Misketlerim korkularıma atılan taşlarla kırıldı
Şiirlerim sürgüne vurulan saatlerde yazıldı
Ölmedim..Adamlığıma ne mezarlar kazıldı….
-
Hiç bilmedim sevmeyi
Kayıp şehrin kayıp sokağında oturan
Kimliksiz ve sahipsiz kadına yazdığım
Boynu bükük cümlelerden mektuplarım…
İçimde biriktirdiğim gözlerindeki anlam
Saçlarının rüzgarda dağılışı, teninde gül kokusu
Bir de içinde sakladığı o yalnızlık korkusu..
-
Açık bıraktığım pencerede
Günlerce, haftalarca, senelerce
Beklediğim ayak sesleri…
“Adı yok bunun” dediğim
Çoğu zaman kendime bile sustuğum
Ve hiç bir zaman söylemediğim sır
Bir an’a sığdırdığım koskoca asır…..
-
Hiç bilmedim sevişmeyi
Ruhumun dolaşmadığı yerlerde
Ağrıma gitti dokunması ellerimin…
Ve yüreğimin ulaşmadığı gönüllerde
Usandı..Utandı..Sıkıldı vakitsizliğim…
-
Sessizliğim bir borandı iç denizlerde
Susuzluğuma inat dökülürken göz yaşım
Kayıp şehrin kayıp sokağında yaşayan kadın
Ve Gerekçesi mavi düşler..Yenilişler..Aldanışım…
-
Hiç bilmedim susmayı
Öfkesini dar ağaçlarına astığım isyanlarım
Denizlere savurduğum umudun yedi rengi
Beyazından geceme düş çaldığım bulut
Yaprak hışırtısı, saçlarıma dokunan sesin ahengi..
-
Susmak mı aşk?
Silmek mi camın buğusuna yazdığın ismi
Bir sigara yakmak mı, soluklanmak mı
Ciğerine ölürcesine çektiğin nefesi….
Ölümün suratına tükürmek, kahkahayla gülmek mi?
Nedir aşk söyle gülüm…Ölememek mi?
-
Hiç bilmedim yaşamayı
Her gün ölümden beter resimler çizdim duvarıma
Bir sokak çocuğunun yazgısına bazen
Ve bazen bir kadının can acısına takılıp kaldı yüreğim
Baksan yüzüme bir an
Gözlerinde aşkın tarifsiz duruşu
Ve içinde sakladığın çocuğun gülüşü
İşte o vakit gülüm..O vakit bileceğim..
Umarsız korkuların defterini dürüp
Seni sevdiğim gün…Öleceğim…..
SENİ SEVDİM
Sevgilerim senden geçerek bütünlendi
seni sevdim
artık tek mümkünüm sen sın
karanlık başına geliyorsun
duruyorsun penceremin yanında
elle tutar gibi uzanıyorum
ellerin örtüyor gözlerimi
işte buradasın
varlıgın burada
elimi sıcak nehrine bırakıyorum elinin
yoklugun ise
taaa şuramda
sen beni bırakıp nereye gidiyorsun
gözlerim seni görünce güzel
tenim seninle sıcak böyle
benim benim birbaşka dilde adım oldu
bir korunun hediye ettigi yüz
kirli masaların arasın da
bir yaprak gibi düşen akşam türkülerime
içim dışım sen gibi
içim dışım sen
içim dışım
içim
elini uzat
elini uzat sevgilim elini uzat
neye degerse parmakların o benim
sıcak suya taa avuçlarına bak
terine bagışlanan tuz benim
seni anmak üzere çalar bütün saatler
ve ben
ve agaç
ve yollar
seni yaşamak için ayakta
tutki
tutki bu şiir i ben söyledim
tutki senin için söyledim
dört yana dagılmış türkülerimi
tutki ak köpüklerle söyledim
sevgiyi isteyen biziz anla
o degil yolumuzu kesen
sevgiyi isteyen biziin anla