Sabahı nasıl tetikte bekliyorum. Şafakla damar damara seviştiğini görmek için bilgeliğin. Ve onarıyorum nasıl hızla kendi gücümü. Nasıl bir soylu bosluğa çılgınca kanıyorum. Ey yangınlar artığı! Her yangından arta kalan bir şey, her yangından arta kalan gerçek şey çoğalt beni.
/ İsmet Özel
BİZE AĞIR GELEN KENDİMİZDİR...ACZ - EYNEL MEFER?
http://fizy.com/#s/16t2xy
Bütün Mesele Hazır Olmakta Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta. Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun! William Shakespeare / Hamlet'ten
GİTMEK SADECE BİR EYLEMDİR. UNUTMAK İSE KOCAMAN BİR DEVRİM!
HAYAT BÖYLE BU GEMİDE, ESKİLER YİTER YENİDE, BENİ DEĞİL KENDİNİ DE, UNUTURSUN MİHRİBANIM... ABDURRAHİM KARAKOÇ
.....................
İNNEMA EŞKU BESSİ VE HÜZNİ İLALLAH (BEN HÜZNÜMÜ VE TASAMI ANCAK ALLAH`A ŞİKAYET EDERİM.) ..............................................
Olur da olamazsam buralarda Yanağındaki küçük çukura saklanmak istiyorum,uyumak.. Yüzyıllarca uyumak.. İlla isim konulacaksa ben masal değil hayat demekten yanayım Bu yolları yan yana yürümekten yanayım.. Erguvanlar açmaya başladı,mavi mi pembe mi ayırt edemiyorum renkleri,kokuna bi isim bulmaya çalışmaktan da vazgeçtim. Geldiğinde bir masada kahvemizi yudumlayıp, heyecanla dedikodu yapacağız, sana kaçırmadan anlatmam gereken aylar biriktirdim.. Biraz sessizlik olacak sonra Sen hüzünlü gözlerini uzaklara salacaksın. Cümlelerim topallayacak,ağır aksak kelimelerle soracağım; Nasılsın? Nasılsın derken bile iyi olmana dualar edior olacağım.. Hiçbir sözümüz umutsuzluk taşımayacak, inanacağız, inandıracağız, yaşadığımız cehennemin cennete dönüşeceğine. Herkesin unuttuğu küçük bir çocuğa gülümseyerek, İnsanların koşarak geçerken farketmediği selpakçı amcanın gülüşüne karşılık vererek.. Ve bırakarak bu dünyanın tümm kandırmacılarını kendimize insanca bir yol çizeceğiz! Gelmek isteyen ardımıza düşecek.. Gel ! Orda mutlu olduğunu biliyorum ama inan bencilce değil bu isteğim. Birgün hiç gelmemeye karar vererek gidersen,bavulumu hazırladım geçmişi koymadım içine,adı ‘ geçmiş’ olacak gelecekleri beraber yaşayalım diye ! Gitme ! Seni şah damarıma sakladım,adım atarsan yırtılır derim,kanar dizlerim. Ölürüm.Birdaha ayrılığı kaldıramam ,yüküm ağır ! Susma ! Kelimelerin senin ayak izlerin. Nereye gittiğini bulamazsa ölür benim ellerim ! Seni Seviyorum …
Mohsen Namjo / Nobahari
.......................................
BİR ŞEHRİN UZAK SEMTLERİ GİBİ GÖZLERİN, ÜZGÜN, KARA, AYAKLANMAYA HAZIR. BEN YARALAR KUŞANIP KATILIRIM ONLARA, ONLARA KATILIRIM YEDEK MERMİ VE ŞARKILAR ALARAK... İSMET ÖZEL .....................................................
Söylenecek sözler tükendi artık Ne desem boş, Sözden geçtim artık sükut ne hoş...
Kalbi olanın elbet hüznü vardır, hüznü olanın da elbetde sığındığı Rabbi vardır..
............................................................ Taş Gazeli
I. Taş taş değil bağrındır taş senin Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Anne seninle bağrın döğer gider mi acı Hanidir Ferhad'dan aldığın ders taş senin
Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni Bana güldür çiçektir attığın her taş senin
Gözünü dikme taşa işte parça parçadır Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin
Deprem değildir dağı ve beni sarsan Bir bakışın komaz taş üstünde taş senin
Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin
II. Taş taş değil bağrındır taş senin Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Ülkendir taş ve beton bu yanlışkent Her gün bir yanın biraz daha taş senin
Taş alanlarıdır taş insanları taşır bir Nereye gelsen ey aşk karşında bu taş senin
Uygarlık taşla taşımak çağlar üzre Kolların bu denli güçlü müdür senin
Bir taş devridir ama bağışla beni Niçin bunca geldim üstüne ey taş senin
Bir İbrahim bıçağı ikiye biçer taşı Sevgili nasıl kırdı kutlu dişin taş senin
Ölüm bir kasırgadır çevirir seni beni Nedir kucağında kocaman taş senin
III. Bir bir yürürlükten kaldırılıp çürümüş devrimleri En gürbüz bir devrimi dikmek yerine taş senin
Nereye koysam seni söyle ey yüreğim Bir gün beni ele verir bu güçlü atış senin
Osman Sarı
................................................
Anladım ki susmak bir cüsse işi… Derin denizlerin işi… Serin sular en hafif rüzgârları bile coşturabiliyor.. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar… Derin denizlerin sükutu büyüler beni. ... İçimi bir heybet hissi kaplar. Benliğimi hasret duyguları istila eder. Kalbim ürperlerle dolar. Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana. Göklerin suskunluğu da öyle. Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep. Sükut her zaman daha manalı, daha derindir. Kalbe sözden çok sükuttan manalar akar. İnsan evrendeki sükutu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı. İnsanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konuşacaklardı. Ve ses, sükutun heybetini bozamayacaktı. Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır. Evrendeki her varlıkta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır. Sözü ise ancak bir zaruret.. Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan. Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım. Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum. Hayatın hiç bir kasırgası, hadiselerin hiç bir fırtınası onu dalgalandıramıyordu. O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:
Gittim, gittim, denizin, Sınır yerine vardım Halin bana da geçsin! Diye ona yalvardım Bir çılgın vesvesede, İçim didiklense de, Olaydım o cüssede, O’nun gibi susardım..
Gerçekten de öyle olmuştu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım. O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar.. Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.
Kim olduğumu ne bilirlerdi Korkunç zordu beni sevmek; ve ben, Buna yalnız biri'nin gücü yeteceğini Seziyordum. ama, o, biri, istemiyordu henüz.
Rainer Maria Rilke ............................................................
Ne kalbimin hüzünlerini insanların mutluluklarına değişirim ne de gamın âzâlarımdan akıttığı gözyaşlarının, kahkahaya dönüşmesine çevrilmesine râzı olurum. Hayatımın ' gözyaşı ve gülümseyiş' olarak kalmasını diliyorum...Halil Cibran .......................................
Şafakla damar damara seviştiğini görmek için bilgeliğin.
Ve onarıyorum nasıl hızla kendi gücümü.
Nasıl bir soylu bosluğa çılgınca kanıyorum.
Ey yangınlar artığı!
Her yangından arta kalan bir şey, her yangından arta kalan gerçek şey çoğalt beni.
/ İsmet Özel
BİZE AĞIR GELEN KENDİMİZDİR...ACZ - EYNEL MEFER?
http://fizy.com/#s/16t2xy
Bütün Mesele Hazır Olmakta
Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta. Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!
William Shakespeare / Hamlet'ten
GİTMEK SADECE BİR EYLEMDİR. UNUTMAK İSE KOCAMAN BİR DEVRİM!
HAYAT BÖYLE BU GEMİDE, ESKİLER YİTER YENİDE, BENİ DEĞİL KENDİNİ DE, UNUTURSUN MİHRİBANIM... ABDURRAHİM KARAKOÇ
.....................
İNNEMA EŞKU BESSİ VE HÜZNİ İLALLAH (BEN HÜZNÜMÜ VE TASAMI ANCAK ALLAH`A ŞİKAYET EDERİM.)
..............................................
http://www.youtube.com/watch?v=LP2qdI4_1_c&feature=share
....................
http://www.youtube.com/watch?v=q1tRVBjS4tQ
Olur da olamazsam buralarda
Yanağındaki küçük çukura saklanmak istiyorum,uyumak..
Yüzyıllarca uyumak..
İlla isim konulacaksa ben masal değil hayat demekten yanayım
Bu yolları yan yana yürümekten yanayım..
Erguvanlar açmaya başladı,mavi mi pembe mi ayırt edemiyorum renkleri,kokuna bi isim bulmaya çalışmaktan da vazgeçtim.
Geldiğinde bir masada kahvemizi yudumlayıp, heyecanla dedikodu yapacağız, sana kaçırmadan anlatmam gereken aylar biriktirdim..
Biraz sessizlik olacak sonra
Sen hüzünlü gözlerini uzaklara salacaksın.
Cümlelerim topallayacak,ağır aksak kelimelerle soracağım;
Nasılsın?
Nasılsın derken bile iyi olmana dualar edior olacağım..
Hiçbir sözümüz umutsuzluk taşımayacak, inanacağız, inandıracağız, yaşadığımız cehennemin cennete dönüşeceğine.
Herkesin unuttuğu küçük bir çocuğa gülümseyerek,
İnsanların koşarak geçerken farketmediği selpakçı amcanın gülüşüne karşılık vererek..
Ve bırakarak bu dünyanın tümm kandırmacılarını kendimize insanca bir yol çizeceğiz!
Gelmek isteyen ardımıza düşecek..
Gel !
Orda mutlu olduğunu biliyorum ama inan bencilce değil bu isteğim.
Birgün hiç gelmemeye karar vererek gidersen,bavulumu hazırladım
geçmişi koymadım içine,adı ‘ geçmiş’ olacak gelecekleri beraber yaşayalım diye !
Gitme !
Seni şah damarıma sakladım,adım atarsan yırtılır derim,kanar dizlerim.
Ölürüm.Birdaha ayrılığı kaldıramam ,yüküm ağır !
Susma !
Kelimelerin senin ayak izlerin.
Nereye gittiğini bulamazsa ölür benim ellerim !
Seni Seviyorum …
Mohsen Namjo / Nobahari
.......................................
BİR ŞEHRİN UZAK SEMTLERİ GİBİ GÖZLERİN, ÜZGÜN, KARA, AYAKLANMAYA HAZIR. BEN YARALAR KUŞANIP KATILIRIM ONLARA, ONLARA KATILIRIM YEDEK MERMİ VE ŞARKILAR ALARAK... İSMET ÖZEL
.....................................................
Söylenecek sözler tükendi artık
Ne desem boş,
Sözden geçtim artık sükut ne hoş...
.............................................................
Kalbi olanın elbet hüznü vardır, hüznü olanın da elbetde sığındığı Rabbi vardır..
............................................................
Taş Gazeli
I.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Anne seninle bağrın döğer gider mi acı
Hanidir Ferhad'dan aldığın ders taş senin
Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
Bana güldür çiçektir attığın her taş senin
Gözünü dikme taşa işte parça parçadır
Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin
Deprem değildir dağı ve beni sarsan
Bir bakışın komaz taş üstünde taş senin
Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla
Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin
II.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Ülkendir taş ve beton bu yanlışkent
Her gün bir yanın biraz daha taş senin
Taş alanlarıdır taş insanları taşır bir
Nereye gelsen ey aşk karşında bu taş senin
Uygarlık taşla taşımak çağlar üzre
Kolların bu denli güçlü müdür senin
Bir taş devridir ama bağışla beni
Niçin bunca geldim üstüne ey taş senin
Bir İbrahim bıçağı ikiye biçer taşı
Sevgili nasıl kırdı kutlu dişin taş senin
Ölüm bir kasırgadır çevirir seni beni
Nedir kucağında kocaman taş senin
III.
Bir bir yürürlükten kaldırılıp çürümüş devrimleri
En gürbüz bir devrimi dikmek yerine taş senin
Nereye koysam seni söyle ey yüreğim
Bir gün beni ele verir bu güçlü atış senin
Osman Sarı
................................................
Anladım ki susmak bir cüsse işi…
Derin denizlerin işi…
Serin sular en hafif rüzgârları bile coşturabiliyor..
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…
Derin denizlerin sükutu büyüler beni.
... İçimi bir heybet hissi kaplar.
Benliğimi hasret duyguları istila eder.
Kalbim ürperlerle dolar.
Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.
Göklerin suskunluğu da öyle. Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.
Sükut her zaman daha manalı, daha derindir.
Kalbe sözden çok sükuttan manalar akar.
İnsan evrendeki sükutu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı.
İnsanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konuşacaklardı.
Ve ses, sükutun heybetini bozamayacaktı.
Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır.
Evrendeki her varlıkta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır.
Sözü ise ancak bir zaruret..
Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan.
Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım.
Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum.
Hayatın hiç bir kasırgası, hadiselerin hiç bir fırtınası onu dalgalandıramıyordu.
O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:
Gittim, gittim, denizin,
Sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin!
Diye ona yalvardım
Bir çılgın vesvesede,
İçim didiklense de,
Olaydım o cüssede,
O’nun gibi susardım..
Gerçekten de öyle olmuştu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.
O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi.
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar..
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.
Şems-i Tebrizi
.......................................................
“İçim büyük sabırla haşlandı
İçim ey İçim bu yolculuk nereye
Yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin”
Cahit Zarifoğlu
......................................................
Kim olduğumu ne bilirlerdi
Korkunç zordu beni sevmek; ve ben,
Buna yalnız biri'nin gücü yeteceğini
Seziyordum. ama, o, biri, istemiyordu henüz.
Rainer Maria Rilke
............................................................
Ne kalbimin hüzünlerini insanların mutluluklarına değişirim ne de gamın âzâlarımdan akıttığı gözyaşlarının, kahkahaya dönüşmesine çevrilmesine râzı olurum. Hayatımın ' gözyaşı ve gülümseyiş' olarak kalmasını diliyorum...Halil Cibran
.......................................
CAN BENİM, DÜŞ BENİM, ELLERE NESİ..!