Normal düşünenler olarak insan dünyasının bir kaç duyu üzerine kurulu olduğunu düşünür ve bunu benimseriz. Sağduyulu insanlar olarak gördüklerimizin, duyumsadıklarımızın, duyduklarımızın, kokladıklarımızın gerçek olduğuna inanırız. Bu düşünce tarzı genel bir realizm olarak adlandırılır. Nesnenin sabitliğine ve özün değişmezliğine inanırız. Realizm bu durumda normal olma sıfatını alır. Bu düşünce dünyanın bizlerden bağımsız olarak varolduğunu sanan sağduyulu insanın genel gerçeğidir. Belirli bir realite içine doğar ve o realitede yaşarız, dolayısıyla onun tek gerçek oduğunu düşünür ve böyle hareket ederiz. Doğal olarak dünyayı düşündüğümüz şekliyle adlandırır ve bu düşünce biçimini geçek sayarız. Dolayısıyla bilincimiz eylemlerimizin güvenilir bir rehberi olur. Bu düşünceden hareketle gerçeğin deneylerle kanıtlanabileceğine inanırız. Mantığa göre ölçülebilen şey gerçektir. Deney gerçekle eşanlamlılık kazanır. Mantıkçı, gerçeğin yasalarla kurulu bir düzen olduğunu ve bunun böyle kabul edilmesi gerektiğini düşünür. Doğal-çocuksal bilincin çıkış noktası dışsalı algılamaya ve ıçsele güvenmektir. Bu anlamdaki doğal düşünme tarzı her normal insanın bilinç şeklidir. Neden? Çünkü bu tarz herkesin olan dünyayı ortak algılamasından kaynaklanır. Daha doğrusu genel bir algılama sözkonusudur burada. Dünya genelin algılama mülkiyetidir. Sağduyulu insanlar olarak dünyayı aynı gerçek olarak algılama gücüne sahibiz. Dolayısıyla dünya genelin mülkiyetidir. Sahip olduğumuz bu düşüncelerle dünyayı genelin mülkiyeti haline getiririz. Sağduyulu insanın mülkiyeti gözüyle gördüklerinden ibarettir. Ya da bir mikroskopla gördüklerinden. Sadece ölçülebilen şeyler tanınma karakterine sahip olurlar. Bu karakter insanın kişiliğiyle bağlantılıdır. Şeyleri tanımlarken onlara içerik veririz. Bu içerik bizim şeyler hakkındakı mantıkçı düşüncelerimizin bir sonucudur. Nesneleri tanıdığımızı, bildiğimizi düşünür ve buna da inanırız, çünkü nesnelere verdiğimiz içeriği, adları ve tanımlama işlevini gerçek sayarız.
Normal düşünenler olarak insan dünyasının bir kaç duyu üzerine kurulu olduğunu düşünür ve bunu benimseriz. Sağduyulu insanlar olarak gördüklerimizin, duyumsadıklarımızın, duyduklarımızın, kokladıklarımızın gerçek olduğuna inanırız. Bu düşünce tarzı genel bir realizm olarak adlandırılır. Nesnenin sabitliğine ve özün değişmezliğine inanırız. Realizm bu durumda normal olma sıfatını alır. Bu düşünce dünyanın bizlerden bağımsız olarak varolduğunu sanan sağduyulu insanın genel gerçeğidir. Belirli bir realite içine doğar ve o realitede yaşarız, dolayısıyla onun tek gerçek oduğunu düşünür ve böyle hareket ederiz. Doğal olarak dünyayı düşündüğümüz şekliyle adlandırır ve bu düşünce biçimini geçek sayarız. Dolayısıyla bilincimiz eylemlerimizin güvenilir bir rehberi olur. Bu düşünceden hareketle gerçeğin deneylerle kanıtlanabileceğine inanırız. Mantığa göre ölçülebilen şey gerçektir. Deney gerçekle eşanlamlılık kazanır. Mantıkçı, gerçeğin yasalarla kurulu bir düzen olduğunu ve bunun böyle kabul edilmesi gerektiğini düşünür. Doğal-çocuksal bilincin çıkış noktası dışsalı algılamaya ve ıçsele güvenmektir. Bu anlamdaki doğal düşünme tarzı her normal insanın bilinç şeklidir. Neden? Çünkü bu tarz herkesin olan dünyayı ortak algılamasından kaynaklanır. Daha doğrusu genel bir algılama sözkonusudur burada. Dünya genelin algılama mülkiyetidir. Sağduyulu insanlar olarak dünyayı aynı gerçek olarak algılama gücüne sahibiz. Dolayısıyla dünya genelin mülkiyetidir. Sahip olduğumuz bu düşüncelerle dünyayı genelin mülkiyeti haline getiririz. Sağduyulu insanın mülkiyeti gözüyle gördüklerinden ibarettir. Ya da bir mikroskopla gördüklerinden. Sadece ölçülebilen şeyler tanınma karakterine sahip olurlar. Bu karakter insanın kişiliğiyle bağlantılıdır. Şeyleri tanımlarken onlara içerik veririz. Bu içerik bizim şeyler hakkındakı mantıkçı düşüncelerimizin bir sonucudur. Nesneleri tanıdığımızı, bildiğimizi düşünür ve buna da inanırız, çünkü nesnelere verdiğimiz içeriği, adları ve tanımlama işlevini gerçek sayarız.