Sarp Kaya - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

Parami yoksullarla paylasmadigim gün insanliktan yoksun olduğum gündür.


Ben onu her yerde aradım
Haç'ı ve Hiristiyanlığı çok inceledim,
Ama o çarmıhta değildi.
Hindu tapınaklarında,
Antik devir pagodanlarında da yoktu,
Kabe'ye gittim; Orada da değildi.
İbn-i Sina'ya sordum
O da bilemedi
En sonunda yüreğime baktım; İşte Oradaydın
Sadece orada
Başka bir yerde değil.

Mevlana Celaleddin Rumi


Seba'ya Mektup

"Ayda yılda bir gelirdi. Yeter de artardı bu geliş. Hepimizi karşısına alır, lafını ortaya söylerdi. Unutulmayacak sözler miydi yoksa onun sözleri mi unutulmazdı, anlamazdık. Sık değiştirmediği kahverengi ceketinin üst cebindeki mendili hep biz kirletirdik. ya akan burnumuzu ya da kaçan gollerin ardında döktüğümüz gözyaşlarımızı silerdi o mendil. Çocuktuk işte... ama büyük başkan bizi adam yerine koyar o şanlı formayı ısrarla bize giydirirdi. Adalelerimiz gözüksün diye kısa tuttuğumuz şortumuzu ve malzemeci Ahmet abimizden "ne eeedecen" deyip verdiği tozlukları giyip, çivili kramponlarımızı da yandan bağladığımızda hakikaten koca adamlar gibi dururduk. Aslında bizi adam yapan o formaydı. "Şeyini şey yaptınız" dediğinde biz neyi kastettiğini bilirdik. Lafını kısa keser, söylediğini de unutmazdı. Belki de hiçbir şeyi unutmadığı için unutulmaz olacak sayın Seba. Ekranı da pek sevmezdi. Ne önünü ne de arkasını. Onu yazmak o kadar zor ki... niye ki bu çabam? Onu altın harflerle yazan tarihten daha iyi anlatamam ki... Ben, Metin-Ali'nin Feyyaz'ı, Rıza'nın ön direk takipçisi, Şifo'nun pas duvarı, Les Ferdinand'ın çapraz koşucusu, Samet abinin kibarı ben... Seni o aramıza giren herkesten çok seviyorum ve biliyorum ki sende bu başına buyruk, inatçı evladını seviyorsun... Gitme büyük başkan sakın gitme... Çünkü ben sana gelemedim..."


Stattaki kazıdan ‘tarihi kalıntılar’ çıktı” haberi üzerine ‘mal bulmuş mağribi’ gibi atladılar… Beşiktaş’ı Topa Tuttular!Beşiktaş’ı Topa Tuttular! Mersin İdman Yurdu – BeşiktaşMersin İdman Yurdu – Beşiktaş Sivasspor – BeşiktaşSivasspor – Beşiktaş İnönü Stadı park yapılmalıymış…
Tarih ve çevre duyarlılığı bunu gerektirirmiş…

Yeni başlayanlar için tekrar etmekte fayda var:
Beşiktaşlılık nedir? Beşiktaşlı kimdir?

Büyük Beşiktaş taraftarı ve onun ayrılmaz bir parçası olan semtimizin şövalye ruhlu çocukları (çArşı),
tarih ve çevre duyarlılığını ‘değerler listesinin’ en tepesine koymuştur…
Başkaları gibi, işine geldiğinde ‘çevreci’ işine geldiğinde ‘tarihçi’ değildir.

Stada gelince…
Biz Beşiktaş sokakta top oynasa gider kaldırımda tribün yaparız!
‘Tarih’ ve ‘çevre’, İnönü park yapıldığında kurtulacaksa stat orada duruyor…
Yapabiliyorsan, yap bakalım!

Yalnız merakımız şudur ki:
Marmaray’ın inşaatından bugüne kadar 50 tane müzeyi dolduracak kadar ‘tarihi kalıntı’ çıktı…
Onun inşaatı da duracak mı?
Orası da park yapılacak mı?

Herkes rahat olsun…
Gerçekten İnönü’nün enkazından ‘tarihi kalıntı’ çıktıysa ona ‘ecdadımızın emaneti’ deyip
ilk önce ve herkesten çok Beşiktaşlılar sahip çıkar.
Ve o öyle bir sahip çıkıştır ki, Topkapı Sarayı’ndaki tahta sahip çıkmaya benzemez!
Rahat olun…
Bu ülkede tabelasında ‘park’ yazan her yerin güvencesi Beşiktaşlılardır.

Aslında hepimiz biliyoruz:
Mesele ne stat ne çevre ne de tarih…
Mesele; aba altından sopa göstermek:
Akıllı olun; yoksa stadınızı yıkar, park yaparız.
Park kalacağını bilsek, hem vallahi hem billahi “Yapın” derdik…
Ama diyemiyoruz!
Neden mi?
2 gün sonra o parkı da yıkıp AVM yapmayacağınızdan emin olamıyoruz.

Bu arada merak edenler için…
İnönü’yü ne zaman kazsanız altından hep aynı şey çıkar: ŞEREF!
Lazımsa alabilirsiniz…

Candaş Tolga IŞIK


Rektörler şöyle bir bildiri yayımladılar diyelim:

“Rektörlük sadece rektörlük değildir… Sahip olduğu değerlerle bir duruştur… Rektörlük makamı bizim ahlakimizdir…”



Arkasından patronlar bildiri yayımladı misal:

“Patronluk sadece para değildir…

Sahip olduğu değerlerle bir duruştur… Ve patronluk makamı bizim ahlakimizdir…”



Peşinden sendikacılar:

“Sendika bizim için sadece sendika değildir… Sendikacılık sahip olduğu değerlerle bir duruştur… Sendikacılık bizim ahlakimizdir… ”



Ve siyasetçiler…

“Siyaset bizim için sadece ikbal değildir… Sahip olduğu değerlerle bir duruştur… Ve siyaset bizim ahlakimizdir…”



Bürokratlar:

“Bürokratlık bizim için sadece makam değildir… Sahip olduğu değerlerle bir duruştur… Ve bürokrat görevi bizim namusumuzdur… ”



Bizim yalaka medya yayımladı:

“Gazetecilik bizim için sadece Başbakan’ın uçağına binmek değildir… Sahip olduğu değerlerle bir duruştur… Ve gazetecilik görevi bizim namusumuzdur…”



Milletvekilleri:

“Milletvekilliği bizim için sadece koltuk değildir… Sahip olduğu değerlerle bir duruştur… Ve milletvekilliği bizim namusumuzdur….”



Sıkı mı?..

Tabii ki yayımlamadılar…

Şaka zaten…



Ama Çarşı Grubu aynı metni yayımladı:

“Futbol, bizim için sadece futbol değildir… Sahip olduğu değerlerle bir duruştur… Hayatı futbola değil, futbolu hayata feda edeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın… Ve Çarşı bizim namusumuzdur… ”



Anladınız mı?..

Bilinçtir bu…

Yürektir…

“Çarşı” adını duyunca, irili ufaklı herkesin gözünün önüne gelen o yağız gence duyulan güven ve saygıdır…

Sevgidir…

Çıkarım varsa yılanla yaşarım yerine, yılanın zulmüne başkaldırıdır…

İkbal severlik değil, yurtseverliktir…

“Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” diyebilen öpülecek alındır…



Daha ne denir?..

Hâlâ anlamıyorsan…

Ve hâlâ utanmıyorsan…

Çık biraz ar al Çarşı’dan…

Bekir Çoşkun



Futbolun futboldan, spordan başka her anlama geldiği Türkiye’de Beşiktaş kulübü yönetimiyle, seyircisiyle, futbolcusuyla...


Futbolun futboldan, spordan başka
her anlama geldiği Türkiye’de Beşiktaş kulübü yönetimiyle,
seyircisiyle, futbolcusuyla başta hocası olmak üzere
teknik ekibiyle sadece Beşiktaşlıların değil
tüm futbolseverlerin yüz akı oluyor.

Devletin mahalle takımlarına bile stat yaptığı bir ülkede
Beşiktaş ‘tek kuruş’ almadan
kendi parasıyla yükseltiyor mabedinin duvarlarını...
Rakipleri reklam kampanyalarında
yıldız futbolcularını oynatırken Beşiktaş adeta
en büyük yıldızımız o diyerek
emektar malzemecisi Süreyya’yı çıkarıyor reklam kampanyasına...
İstanbul’dan Trabzon’a Gaziantep’ten Bursa’ya
yöneticiler birbiriyle boğuşurken
Beşiktaşlı yöneticiler susuyor, işlerine bakıyor...
Rakipleri 5 yıldızlı statların ısıtmalı koltuklarına teşrif etmezken
Beşiktaş taraftarı sabah Ağır Ceza Mahkemesi’nde
‘darbeci’ olmadığını kanıtlamak için adliyeye,
akşam Beşiktaş’ı desteklemek için stadyuma koşuyor.
Bir yanda saha içinde birbirine söven, tüküren,
taraftara cinsel organını işaret eden,
haksız penaltı için kendi yerden yere atan,
rakibi oyundan attırmak için türlü numaralar yapan futbolcular var
bir yanda Beşiktaşlı futbolcular:
Taraftar üşümesin diye üzerindeki montu çıkarıp veriyorlar,
rakip oyuncuya kırmızı kart gösteren hakeme
“Yanlış karar verdin hocam” deyip
rakibin kırmızısını sarıya çevirtiyorlar,
biri sakatlanınca “Oh ne güzel takımda bana yer açıldı”
demek yerine ertesi hafta ilk golü arkadaşlarına
armağan edip “Hadi dön artık” diyorlar.
Ya Hocası?
Slaven’e “Takımı nasıl çalıştırıyorsun” diye soruyorlar.
Cevap veriyor: “Gençlere galibiyeti sindirme,
mağlubiyetle baş etme olgunluğu
ve adalet duygusu vermeye çalışıyorum.
Futbolu yardımcılarım da öğretir.”
Sanki Baba Hakkı yetiştirmiş adamı...
Şeref Bey’den öğrenmiş futbolu...
Çocukluğu Süleyman Seba’nın yanında geçmiş...

Şimdi bu yazıyı yazmak nereden mi icap etti?
Çocukluğumun geçtiği İstanbul Kartal’da bir mahalle arkadaşım vardı.
Adı Saffet. Birlikte büyüdük sayılır...
Kendi sümüğünü silmekten acizdi ama iyi çocuktu Saffet...
Mahalledeki çocukların çoğu gibi o da Beşiktaş’ı tutmuyordu.
Ama mahalledeki çocukların çoğundan farklı olarak
sürekli Beşiktaş’a sallardı. Hele beni yakaladı mı
“Oğlum bu Beşiktaş’ın nesini tutuyorsun?” diye kızdırmaya bayılırdı.
Yalan yok, bir ara çok anlatmaya çalıştım.
Sonra baktım ki Saffet’in radyo bizim frekansı çekmiyor. Vazgeçtim.
Dün Saffet aradı.
“Senden özür dilerim usta” dedi.
“Hayırdır?” dedim.
“Beşiktaş...” dedi.
Başkası olsa ağır madara ederdi,
gel gör ki arkadaşı madara etmek Beşiktaşlılığın kitabında yoktu.
O yüzden “Siyah” dedim.
Saffet durdu “Beyaz ustavallahi Beyaz” dedi.

Belki bir gün herkes Beşiktaşlı olmayacak ama
bir gün herkes şunu anlayacak:
İyi ki Beşiktaş var!

Candaş Tolga Işık