Şah Ali Yaşar - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı


Şah Ali Yaşar Güneydoğu
İl Adıyaman
Bir eski zaman
Yıl kıtlık kıran
Vurulmuş tırpan
Savrulmuş harman
Mahsulü feryat figan
Dünyaya üryan gelmişim…

Anamın sırtına bağladığı bohçasında pinekleyen bebekliğim, bozkırlarda pati pati emekleyen höllüklü çocukluğum ve yüreğimi dağlarda fişekleyen şalvarlı gençliğim…

Her ne kadar davar güttüğüm sopaya, tütün kazdığım çapaya benzemese de elimde tuttuğum kalem, dalından sıyırdığım yaprakları andırmasa da sayfalarını araladığım kitap, tatlı bir heyecandı kör olası yoksulluğun gaz lambası ışığında okumak ve yazmak…

Babalarımızın imece usulüyle çevirdiği dört duvar ve tek sınıf olsa da köy okulum, sırtımda yuha köynek ve ayağımda kara lastik “Ali okula koş” edasıyla ilk ve ortaokul dönemi boyunca kapısını aşındırdığım sıcacık bir yuvamdı… Yumurta sarısı ve baca kurumuyla bezenmiş kara tahtamdı belleğim, elleri öpülesi öğretmenlerim dışa açılan tek dünyamdı… Ve çay bardağı ölçüsünde fındık ve sıska portakalların dağıtıldığı yerli malı haftası en mutlu bayramdı…

Büyük şehirlerin hayali, kömür niyetine tezekle ısındığımız avludaki ocak ateşi gibi yakardı içimi… Yolda geçen otobüslerin arkasından el sallardım gizli gizli… Okuduğum kitaplardan olacak; aklımı başımdan alırdı, delikanlı çağıma kadar hiç görmediğim denizlerin mavisi… Öyle ki; gökyüzünde kulaçlarımı gezdirerek, harık kenarında kâğıt gemiler yüzdürerek harcardım boş vaktimi…

Parasız yatılı okul sınavıyla başlayan ilk gurbet eller... İstanbul Denizcilik Lisesi... Duaların kabulü ve heyecandan tutulan diller... Sıra dağların ötesi, asfalt boyu uzayıp giden yollar… Depreşen aile özlemi, sılaya has hasretin buram buram estiği yeller… Bıyığımın hilâl hilâl terlediği, sesimin davudi ahenk gürlediği ergenlik haller… Fikren beliren saflar ve sevgi gergefinde şekillenen idealler… Ve malum düzen; sağlı-sollu kavgalı yıllar…

Gözlerimi kısarak kazandığım İzmir 9 Eylül Üniversitesi... İktisadi ve İdari Eğitim… Ve dişlerimi sıkarak tamamladığım mezuniyetim… Öyle ki; okul harçlığı için inşaatlarda elediğim kum, kardığım harç ve şakul mala ördüğüm briketim… Semt pazarlarına açtığım tahta tezgah, kurduğum çadır şemsiye ve sebze-meyve taşıdığım hamal sepetim… Seyyar adım sattığım simit ve talih kuşu milli piyango biletim…

Direncin ötesinde kıpır kıpır kaynayan kanım ve ele avuca sığmayan coşkun hareketim… Alev alev piştiğim ocak, buhar buhar yükselen hararetim... Dışarının kar fırtınası, içerinin cereyanına tutulan ara kesitim… Ve sazımla çalıp söylediğim türküler, haykırdığım marşlar, ettiğim yeminler ve ülkü sevdasına delirdiğim memleketim…

Okul sonrası... Vira Bismillah… Özgürlüğün kıyısından demir aldığım ömrümün çocuksu düşleri… Allah selamet versin, hayatın dümen suyundun tam yol ileri… Issız adalardan aldığım kerteriz, okyanus ötesi çizdiğim rotalar ve alacakaranlıkta mevki attığım göksel seyri…

Sulusepken gözyaşı lodosun, ölü dalgalar yalpası aşikâr ve çığlık çığlık martıların sesi…

Ve yazılmak istercesine güverteye üşüşen yıldızlar, tepe taklak lumbusa asılan ayışığı ve iskele sancak göz kırpan denizci feneri…

Seyir defterime damlayan ilk mürekkep ve dudağımdan dökülen ilk sevda şiiri…

Fırtına sonrası geldiğim bölge… Fora yelken koyuna sığındığım Ege… Bir ayağım denize, bir ayağım karaya yanaşık… Turizm niyetiyle, tuzlu sudan arınmak gaye…

Vatan borcu namus borcu… Peygamber ocağında kınalı kuzu… Tuttuğum nöbet, düştüğüm pusu… Ve Tendürek Dağlarında kaybettiğim ölüm duygusu…

Ve nihayet… Ankara son durak…
Ha babam omuz verdiğim halk…
Yekvücut olduğum toprak…
Ve taşı kazıdığım tırnak…
Yana yana yaşıyorum…
Ve hala yazıyorum…

(Şah Ali Yaşar)