Tuğba Dal - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı

biliyorum bir esinti getirdi dert seni davranmamı beklersin hep tembih ettiğin gibi çok zaman geçti sevdamın buruştu elleri.
bir tır kiralarsın artık çiğnersin beni,sonradan hatırlarsın kitlemediğin kapılar gibi ben kalktım yerimden.
herşeyi bırak benle ilgilen hasta numarası yapıyorum bu yüzden,cüceler saklanmayı öğrendi artık korkmuyorlar devlerden,
bilirsin kaplumbağaların kaçma şansı yok evden ben vitrindeki manken,büyü bozulurdu canlanırdım sen beni farketsen
ben deliyim çok uzak diyarlara çıkar yüzümün sonu,dalıp gitme bana diye söylüyorum sana bu arayış neden
yüzün en güzel manzara,adım papatya seviyorum çıkana dek kopardılar beni bu tarlada.
yüzün sürme oldu çektim hergün gözüme,hüznü en sık soğuk mevsimlerde giydim üstüme,
beni bu kadar önemseme,sıradan bir şairim işte bilmem adı günün ne
ellerinden sihirleri alınmış bir büyücü gibi yalnız kaldım kalemde dinle ölürayak bir şarkı yazdım ikimize.

ya ben bir fazlalığım ya da var bir fazlalığım acıma yıkıldım ayaklarımdan beni bir vapura bağlayın
okyanus,deniz aştırın,beni ona ulaştırın,pencereden sarkıtın,düşsün gariplere paralarım
ben sevmek sen tarzanca biliyorsun aşkı bu yüzden çok sevdim seni ben.
ey tertemiz her dilde sev beni sen şiirimin gizli öznesi adını sormasınlar bana söyleyemem benimsin sen.

ikram ettin bana 3 gün düşünüp tek bir cümleyi tanımlarda kalma sevda darmadağan olmak gibi
ben çözülüyordum sen dibi uzaya uzayan buzul gibi yalnız bana ver seni,ben israf etmem zerreni,
çok kavga izim var benim masum değilim sen gibi,sen meleksin süt kokan bebek gibi.
kapat gözlerini nicedir karanlıktayım,gözümü alıyor farların,seni bir kibrit kutusuna koyup dizelerime sakladım
hüznüyle kibritleri ıslanan kibritçi kızın.birer birer kavrulacak helvamız,
biz gömülmeden tedirgin ettiğim için seni affet şimdiden pişmanım şiirselliğimden ben.
ilk defa ve son defa istemiyorum aşık olmak bir daha inanmasan da kahramansın bana ve masalıma ya sen peşime takıl ya bana bir katil kirala
anlamı yok sensiz hayatın günah değil ya insan sever,
ateşe ver yak çakmağı kolo barut yüklü tanker muzafferi sever zafer.
aslında bir yansımaydın aynaya, külle aşığız da cüzzde haleler göründü düştük aşkına
meğer bir filmin etkisinde kalmakmışın sadece
doldurulmuş bir sincap gibi susuyorsun öylece
selam söyle dudaklarından uçan kelebeklere
vitrin mankeniydi gitti geberik gelin de

ya ben bir fazlalığım ya da var bir fazlalığım acıma yıkıldım ayaklarımdan beni bir vapura bağlayın
okyanus,deniz aştırın,beni ona ulaştırın,pencereden sarkıtın,düşsün gariplere paralarım
ben sevmek sen tarzanca biliyorsun aşkı bu yüzden çok sevdim seni ben.
ey tertemiz her dilde sev beni sen şiirimin gizli öznesi adını sormasınlar bana söyleyemem benimsin sen

gözbebeği: İnsanlarda yuvarlak, hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı, irise gelen ışığın miktarına göre değişir.

Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini; aydınlık ve yakınlık küçültür. Yani bu kararsız çember, ışık varsa küçülür, ışık yoksa büyür. Yakına bakarken de küçüldüğüne göre, yakn olan aydınlıktır, aydınlıktadır. Uzağın payına karanlık düşer. Zaten karanlığı kimse yakından görmek istemez.

Aşık olunca da büyür gözbebeği; demek ki aşık olunan hep uzaktadır. Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için, maşuka 'gözbebeğim! ' diye hitap edilir.


Görmesem daha iyiydi seni orada o gece
Aradan yıllar geçti silinmedin hafızamdan
Her gece gibi bir geceydi seni görene kadar
Birer birer çıktılar yerlerinden hatıralar

Hatıralar unutulmaz

Duygularıma esir oluyorum seni görünce
insan bin kere mi yanıyor bir kere sevince
Ruh bedenden ayrılıyor çekimine girdim
Bin kere daha yandım ama canım
Gördüğüme sevindim

Her gece gibi bir geceydi seni görene kadar
Birer birer çıktılar yerlerinden hatıralar

Hatıralar unutulmaz

Duygularıma esir oluyorum seni görünce
insan bin kere mi yanıyor bir kere sevince
Ruh bedenden ayrılıyor çekimine girdim
Bin kere daha yanarım sana canım
Gördüğüme sevindim

suspus oldu sazendeler bu gece
suspus oldu sazendeler bu gece
hazırlan fırtına kopmak üzere
kalbime tünemiş kuşlar uçuştu
cam kırığı gibi doldun içime

eski bir madende göçük gibiyim
toprağın altında kalabilirim
kim vurduya gitmesin aşkıma ses ver
uçarı değilim kadir bilirim
kim vurduya gitmesin aşkıma ses ver
uçarı değilim kadir bilirim

yaban inciri yalı çapkınım örtpas etme aşkını
çoban aldatan çit sarmaşığım sar bana kollarını
yaban inciri yalı çapkınım örtpas etme aşkını
çoban aldatan çit sarmaşığım sar bana kollarını


öpüyorsam ayrılığı gözünden
söküyorsam yüreğimi göğsümden
geçiyorsam gözlerinin içinden 
sana olan sevdamdandır bilesin
geçiyorsam bir çiçeğin özünden
sana olan sevdamdandır bilesin

meğer ne yalnızız insan olmuşsak
yaprak gibi dalda sessiz solmuşsak
yeri gelmiş acıya da gülmüşsek 
sana olan sevdamdandır bilesin
yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek
sana olan sevdamdandır bilesin

biliyorum sen yine
parmak uçlarında üşüyorsun.
aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat, ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını,
ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun.
sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta
ve çırılçıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda.
apansız pencerende gülümsüyor güneş, ne güzel!
bütün parmakların tıkır tıkır işliyor.
iştahla biliyorsun, yaşamaktır aşk
geceyle gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku boyunda
delice bir yangın parmaklarının buzulunda
ah şahrud,
her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli!

karşılıksız sevebilmekse sevda
gerçek seven küle dönmüş her çağda
elim kolum bağlanmışsa kıyında
sana olan sevdamdandır bilesin
seydunayım gebermişsem kıyında
sana olan sevdamdandır bilesin


Nefesim Nefesine

Yatar gül harmanı gibi
Canımın dermanı gibi
Her yanında çiçek açmış
Binboğa ormanı gibi

Nesine yar nesine
Ölürüm ben sesine
Bir daha vursa idi
Nefesim nefesine

Canım sese mi geldin
Kadem basa mı geldin
Sağ olsam gelmez idin
Öldüm yasa mı geldin

Nesine yar nesine
Ölürüm ben sesine
Bir daha vursa idi
Nefesim nefesine

Saçın yüzüne perde
Yüreğim düştü derde
Ayak üstü duramam
Seni gördüğüm yerde

Nesine yar nesine
Ölürüm ben sesine
Bir daha vursa idi
Nefesim nefesine

Zülfü Livaneli




Önce Yalnızlığım Vardı

Önce yalnızlığım vardı
Sonra güneşler batarken selam verdiler bana
Gecelere arkadaş oldum,
Sevgiyi bulurum diye el uzattım yıdızlara
Arasıra...
Ağlarken yağmur geldi yanıma
Ki ağladığım anlaşılmasın.
Sabah geldi sonra
Ama uyandırmazdı.
Çünkü uyumamıştım.
Önce yalnızlığım vardı.
Sonra sen misafir oldun kalbime.
Artık herşeyim vardı
Çünkü sen vardın.

İsmail Acarkan




Bir Çıkmaz Sokakta


Ne kadar dönüp dolaşsam, yine de
Hep o çıkmaz sokaktayım çaresiz
Bir umut kırıntısı gözlerimde
Yürüyorum durmadan, dalgın, sessiz

Sokak o sokak, bense ben değilim
Sanki bin yıllar geçmiş aradan
Boşlukta bir şeyler arıyor elim
Belki de mahşere dek bulunmayan

Yitirdiğim neydi, aradığım ne
Çöken ne yüreğime kurşun gibi
Tanrım! ben mi değiştim söylesene
Yoksa bende zamanlar mı eskidi

Bir yerlere varmadan, nasıl böyle
Hiç durmadan akıp gidiyor günler
Yaşam diye verdiğin bu mu söyle
O mu sırtıma sapladığın hançer

Bir çıkmaz sokağın sonunda, işte
Suskun ve tek başına seninleyim
Fanilikten ölmezliğe geçişte
Bilmiyorum, söyle bana, ben neyim

Sevdimse; verdiğin yürekle sevdim
Sen açtın bu ufku karşımda sonsuz
Yürüdüm bir yolun sonuna geldim
Yıkık, üzgün ve paramparça onsuz

Ölüm buysa, Tanrım buysa yaşamak
Sil alnımdan yazdığın bu yazgıyı
Ya bir yere çıksın artık bu sokak
Ya da öldür içimdeki Tanrıyı!...

Ümit Yaşar Oğuzcan

Her şey bir oyundu aslında hayatımda. Keşke uyanmasaydım masallardan, ne zaman geçti o yıllar o yollar. Ne zaman sona erdi supermanin dünyayı kurtarması. Ne zaman sıkıldı Alladdin lambasını ovmaktan. Nasılda özlüyorum bir şeylere inanışımı. Şimdi ise bana sormadan geçen zaman alışan dünyamda gerçek bildiklerim hepsi yalandı. Artık kalbimin kırıkları yüreğime batıyor attığım bu çığlığı ise kimse duymuyordu. Ya ben anlatamıyordum derdimi ya da etraftakiler sağırdı. Bu aralar yalnızlığıma sesleniyorum bari sen omzumda yük bırakma yüküm dünyaya yakın die. Bu zaman hangi yüreğin kapısını çalsam benim kadar hüzünlü bana beni unutturacak kimse yok etrafımda, yalnızlığıma ihanet edeceğim onu aldatacağım kimse yok kapı arkalarında. Gelen gözyaşını da alıp geliyor yanında, ne gözlerim vazgeçiyor gözyaşından nede gözyaşım vazgeçiyor gözlerimden, gözyaşlarım kelepçede sanki gözlerime.

Hayata baktığımda her gün yabancı birini görmekten bıkar oldum, yoruldum artık her sevginin başında kendime çelme çakılmasından. Karanlıklar altında güneş açmıyor usandım artık bu körebe oynundan kimse ebelemiyor yalnızlığımı. Her gün biraz daha öldürülüyorum girdabımda her gelen bir kez daha vuruyor hayallerime, kırdığım hayal kurduğum hayal olmasından korkuyorum. Suçlusu kim diye aranıyorum, aranıyorum, aranıyorum
Aslına Bakarsan ;

Herkesin Biraz Faili Olduğu Meçhul Bir Cinayetim Şimdi..

Design By Obi



AŞK

biz seninle ikimiz şubat gibiydik
kayadan düşsek ağrımazdı bir yerimiz
küçücük bir taş görsek irkilirdik

öyle sıkılırdık ki birbirimizden içimiz kalkardı
bir şiiri tersten okumak bile anlamlıydı
karıncaları başparmağınla ezmek
sinek kanatlarını yakmak o günlerde

hiç boş kalmayan ama hep yalnız
bir otel odası gibiydik seninle
boşuna aldatılırdık, boşuna susardık
boşuna bakardık çöken bir balkondan kendimize

bir anlam veremezdik çekip gitmememize

her aşk
aynıdır zaten çoğalır kan kaybettikçe


yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın...

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın...

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın...

yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…

 YILMAZ ODABAŞI

Aylar geçip yıllar olsa da
Aylar geçip yıllar olsa da
Yıllar geçip zaman dolsa da
Aşkın arzuları beni boğsa da
Bir gün seversin diye bekleyeceğim


Bugün nişanlansan, yarın evlensen
Benden başka binbir kişi sevsen
Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen
Bir gün dönersin diye bekleyeceğim


Seni beklemekle geçse de ömrüm
Şu fani dünyada kalmasa günüm
Senden uzakta ölürsem bir gün
Ahirette seni bekleyeceğim...AHMET HAMDİ TANPINAR


Esir iken mümkün mü ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk’e dil uzatman gereksiz
Sen anandan yine doğardın amma
Baban kim olurdu bilemezdin şerefsiz


Neyzen Teyfik












Sözlerimi Geri Alamam

Bulutsuzluk Özlemi



Sözlerimi geri alamam
Yazdığımı yeniden yazamam,
Çaldığımı baştan çalamam,
Bir daha geri dönemem.

Akıyorsa gözyaşım kurumasın,
Coşup seven gönlümse durmasın,
Dost bildik anılarım çağırmasın,
Bir daha geri dönemem.

Hiç bi kere hayat bayram olmadı ya da
Her nefes alışımız bayramdı.
Bir umuttu yaşatan insanı.
Aldım elime sazımı.

Yine aşınca çayın suyu boyunu
Belki yeniden karşıma çıkacaksın.

Göz göze durup bakınca
Göreceğiz,
Neyiz ve nerelerdeyiz,
Bilemiyoruz
Şimdi.



Bu şehirden bana acılar kaldı
Şarap sundum aya ben ayrılık tattım
Seyyah oldum şu alemde öyküler yazdım
Oturup anlattım kendi halimce
Seyyah oldum şu alemde türküler yaktım
Oturup söyledim kendi halimce

Gözlerinden mektup ellerinden su
Bekledim durdum ben ne zor yolmuş bu
Seyyah oldum sözüm bildim gizlendim içime
Çığlık oldu gözlerim kendimi vurdum
Seyyah oldum şu alemde niceler gördüm
Anladım ki insan kalbine yolcu

Bana aşk lazım
Aşkta ateş ararım
Kapanmış kapılardan geçtim
Yanmayan bedenlerden güzelim ben yolumu sildim
Dünyanın hali
Çeker giderim
Yalnızlık yolcusu gönlüm
Bir garip seyyahıM ama kendime göçerim


aşkın elif hali

Sözüm biter,gecem bitmez
Ben ki kendimden seni gizlerim
Sabah olur kıyametin başlar
Ben ki aşkın elif halindeyim

Yaşanır ancak söze gelmez
Bilen söylemez söyleyen bilmez

Yusuf gibi kuyular içindeyim
Bulan almaz alan anlamaz
Sorular geçer ellerimden
Ben ki aşkın elif halindeyim

Yaşanır ancak söze gelmez
Bilen söylemez söyleyen bilmez

Özlüyorum Seni..

sözcüklerim varamıyor uzaklarına
birer birer düşüyor bütün öpmelerim..
ağır yenilgiler alarak...


adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni..
hiç tanımadan ne garip...


sadece susarak özlüyorum seni..
hiç tanımadan ne garip
sense uzak, çok uzakta
bir deniz gibisin resimlerde..


dokunsan dersim olur,göçerim mecburen
adın önemli değil
acın aynı tadı veriyor zaten..
adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip...


işte buna bıçak çekiyorum..
şimdi adı yok hiçbir sevgilinin..
zaman zaman değil şimdi...
yalnız ben miyim bu ahir zamanda
derviş mekanına aşk ile çagıran..
bu ahir zamanda..

Kadir Turhan

Al Götür Günahlarımı







Bakir bir gölgenin içinde koklamıştım
Kır çiçeklerini
Dur dememiştim hiç zamana
Biliyordum akıp gitmeliyidi an
Sevdamıda götürmeliydi...
Cennetimin bakir cibilliğini
Aşk birden doğ
Aşk birden bat
Beni yanına kat

Al götür günahlarımı
Ak teninden sıyrılıp
Yüreğindeki aç
Sonsuz kuyunun içine at

Düşten yumak oldun alıp gittin
Günahları...
Tenindeki bahçeden uzayıp gelirken
Kuş dalları
Çiçekler döküldü çıplaklığındaki
Mavilikler nehrine
Boğuldum bir balık oldum
Aşk birden doğ
Aşk birden bat
Beni yanına kat

Al götür günahlarımı
Ak teninden sıyrılıp
Yüreğindeki aç


İçimdeki Sevgiliye






Bekledim geceyi ay doğacak diye
Yıldız olup göklere çıkmayı düşledim
Dünya bana replikler verdiğinde
Aşkına güller atacağım;
Sonra arkamı dönüp uykulara yatacağım
Ardımda güneşin yokuşu
Düşlerime sevdalar katacağım...
Bekledim ölümü yaşamayı özledim
Melek olup yeryüzüne inmeyi düşledim
Aşık bana cenneti gösterdiğinde
'aşk bana cenneti gösterdiğinde'
Gönüllere şarkılar yazacağım
Sonra uykumu bölüp;
Gözyaşlarına koyacağım
Önümde dünyanın soluşu
Düşlerime saçlarından taçlar takacağım...
Bir tek bana aç kapını
Yalnızca bana gülümse
Ben bir gül dalı oldum
Beni yalnızca sen elle...








feryad ı isyanım
mem nelere gark olmadı; zin’in ateşi için,

ferhat dağı delmedi mi şirin’in düşü için,

kusur ise her saniye, her yerde seni anmak,

mecnun az mı yemin etti, leyla’nın başı için.

gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim.

bakıverde uzamasın gurbetim, esaretim.

ahmet arif, 'hasretinden prangalar eskitmiş'.

beni böyle eskitense prangalı hasretin.

sana yine, sana yandım nesimi ile dün gece.

gözlerinle üzüleyim, bend olayım hallaca.

öyle hüküm buyurmuşlar tanrılar divanında.

ha ben sana yollanmışım, ha muhammed mihraca

cümle cihan güzellerin yüzlerine ben örsün.

gözlerinin balyozu oldu içerimdeki örsün

ruhumdaki fırtınalar, merih’i usandırdı

nuh’a haber eyleyim de, gelsin de tufan görsün.

Seni İçimden Terk Ediyorum

Binmediğim hiçbir otobüs,
Beklemediğim hiçbir durak kalmadı bu şehirde.
Gittikçe azalıyor hayat.
Neyi erken yaşadıysam,
Hep ona geç kalıyorum.

Sana göçüyorum her sonbahar.
Yolların çıkmıyor aşkıma.
Unuttuğun yağmurların adı saklımda.
Seni içimden terk ediyorum...

Susmaktan yoruldum.
Kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri,
Efkar demliyorum gözlerimde.
Yaşlarımı yanağıma varmadan öldürüyorum.
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi.
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp,
Seni içimden terk ediyorum...

Ne unutacak kadar nefret ettin,
Ne hatırlayacak kadar sevdin!
Yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin,
Biliyorum.
Beni hep bulmamak için aradın.
Yanılgımdın,
Yandığımdın,
Yangındın...

Sensizliğe yenilmek,
Sana yenilmekten zor olsa da,
Ardımda bir sürü belkiler bırakarak
Seni içimden terk ediyorum...

Şimdi
İçimizde öldürülecek bir anı bile bulamayan
İki yarım kaldık;
Tamamlayamadık bizi.
Elimden tutmadın yalnızlığımın,
Saçlarımı da uzaklarına gömdün.
İçimin mavisi senin okyanusundandı.
Al! Geri veriyorum.
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun.
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim,
Sana bensizliği terk ediyorum.

'Yarime uzanmayan bütün dallarım kırılsın' demiştin.
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?

Ne tuhaf değil mi?
İçimi acıtan da sendin,
Acımı dindirecek olan da...
Ya öldür beni dedim,
Ya da git benden.
İçi bulanık bir sevdanın ucunda seni kaybettim.

Aldırmadın aldırmalarıma.
Bir gecede yakıp yarini,
Şafaklara sattın ihanetini!
Külüme basanlar bile utandı yaptığından.

İşte soluk bir ömrün
Son nefesi.
Benden,
İçimden
Terk ediyorum...





VERYANSIN
Bu insanların başında kubbe yok. Allah ile aralarına birileri girmiş. Bir duvar çekmiş, onları labirentlere almışlar. Tabiatın ırzına geçilirken, nükleer bombalar dünyamıza tehdit oluştururken, nerede bilim adamları, aydınlar?

Eskiden belediyelerde kadrolu fareler vardı. Rögarlar sıkıştığında bu kemirici fareleri kanalların içini kemire kemire açsınlar diye atarlardı oraya. Rögar fareleriydi bunlar. Şimdi aydınlarımız, AKP hükümetinin başına bir sıkıntı geldiği zaman köşelerden rögarlara atılan fareler gibiler... AKP’nin, inşaat şirketlerinin, altın şirketlerinin, nükleercilerin önünü açmak üzere görev üstlenip Amerika’nın, iktidarın rögar fareleri oluyorlar... Bu rögar farelerinin şöyle dönüp de göğe, şu sonsuz semaya bir baktıkları yok.

Bu topraklarda istediğimiz, altına gireceğimiz küçük bir kubbedir... Biz, bu ülkenin altınlarını değil, ağaçlarının gölgesini sevdik. Hafız’ın lafıdır; ‘Rüzgâr geçtiği yerlerin kokusunu taşır…’ Herkes bulunduğu yerin kokusunu taşır… Gökkubbenin veya rögarların

NİHAT GENÇ



- En çok çocukluğumu kattım,senden kalan en güzel düşlerime.Sonra kör bir tıpa taktım kendimce.Sadece seninle büyüsün,kimsenin bulamayacağı ıssız bir düşte,sesinin değdiği yerde saklı,tek bayramlığım. Hadi gel iki laf ta sen et.Varsın... o da bayramlık ağ...zından olsun. Sanki anlatsam, anlayacakmışsın gibi özlüyorum.Ya da gelme. Ölümlerden ölüm beğen bana. Bayramlık olsun.