ÖYLE MUTLU OL Kİ GÖZLERİNDEKİ IŞILTI HAYATTA MUTLULUĞU TANIMAYANLARA SADAKAN OLSUN..
Bugün Senden Ayrıldım Sevgilim…
Bugün senden ayrıldım sevgilim! ! ! Oturdum sabaha kadar tek damla uyku uyumadan sana bunları yazdım... gittiğinden değil, ayrıldığımızdan değil,öyle anlama, hep yazmak istemişimdir.... hep çok sarhoş olup,seninle düşünmeden konuşmak istemişimdir söyleyeceklerim seni üzse bile... sana karşı bir şeyler saklı olsun istemedim içimde, nasıl gözlerimi anlayıp görebiliyorsan öyle gör istedim yüreğimi! ... ama ne yapabildim ne de anlatabildim sana bunları yazık... sırf tepkin ne olurdu diye; sana anlatabilmek için, senin beni anlayabilmen için, hatalar yapmak isterdim ve sana bunları anlatmak, seni bunlar kızdırsa bile... Şimdi anlayabiliyorum kendimi, yargılayabiliyorum gerçekten ve seviyorum ve seveceğim her zaman seni...
Bugün senden ayrıldım sevgilim, Hani sen gidince, ölü gibiyim derdim ya, terkedilmiş bir ev gibi soğuk ve yalnız cansız,ruh gibi, manasız! Sen gidince Yapamam derdim ya hayatımın anlamı kalmaz Anlamsız! Şimdi öyleyim işte, hem manasız hem anlamsız, Beni milyon kere yaktın ama dumansız! ...
ölümü ve seni gözleyeceğim artık yatırıp uzaklara gözlerimi, elbet biri gelirde beni bu çıkmazlardan tutup elimi götürür diye... bir çocuk gibi bekleyeceğim bir çocuk gibi kim bilir belki çıkarda gelirsin bir gün diye...
bu yazdıklarıma kızma, çünkü sensiz hayal kurmadım, hep ümit ettim, hep umdum mutluluk çok uzak değil ha ulaştım ha ulaşacağım diye, ama inan sensiz hayal kurmadım... inan sensiz ummadım....
Bugün senden ayrıldım sevgilim, Ayrıldım diye yazmadım bunları, bu yazdıklarım gerçekten tanıdığını sandığını tanıtsın sana, “sevgi yetmiyor” tanıtsın sana... seninle hiç ayrılmayı düşlemediğim için böyle davranıyorum böyle yazılar yazıyorum sana, ama anlamı olmayacak biliyorum, sende bir gün eminim geç kalmışlığın ne demek olduğunu anlayacaksın benim gibi, şimdi anlamanı beklemediğim gibi... şunu merak ediyorum hep; yokluğuma alıştın mı! ! ! alıştın mı diyorum çünkü varlığıma bir zamanlar alıştığın için... ister kız ister darıl ama biricik, demek ki sen bana sadece alışmışsın... varlığıma, adım anıldığında şeklime alışmışsın ve sen bunu başka şeylerle karıştırmışsın... iyi bir sevgili olamadım biliyorum, ama iyi bir sevici olmuşum kendi kendime, hep de kandırmışım kendimi...
birde seninle beraber şunu öğretti bana ister sevgilin olsun, ister can ciğer arkadaşın,ister yarenin, ister dostun, vermeden alamıyormuşsun, bunu! ! ! ben böyle kandırmışım işte kendimi, başına gelmeyince anlamıyor, öğrenemiyor insan, öğrendik işte sağol sayende...
GÜZEL BİR HİKAYE MUTLAKA OKUYUN!
aşk böle bişey yaa Bir kız ve bir delikanlı, bir motosikletin üzerinde 180 Km hızla gidiyorlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor;
Kız: Lütfen yavaşla, ben korkuyorum
Delikanlı: Hayır, bak ne kadar eğlenceli
Kız: Lütfen, lütfen, çok korkuyorum
Delikanlı: Peki, beni sevdiğini söyle
Kız: Seni çok seviyorum, lütfen yavaşla
Delikanlı: Şimdi de bana sıkıca sarıl
* Kız delikanlıya sıkıca sarılır
Delikanlı: Şapkamı alıp, kendine takar mısın? Başımı çok sıktı..
Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı: Motorsiklet Kazası; Motorsiklet, fren arızası nedeniyle, bir binaya çarptı. Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu.
Gerçek ise şöyleydi; Yolun yarısında, delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti.
Bunun yerine, kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve kendisine son defa sarılmasını istemişti. Sonra da kendi ölümü pahasına, kızın başlığı takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı. İşte gerçek aşkın anlamı...
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu. Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden. Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
BUGÜN DEĞİL YARINSIN SEN
Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam seni tarif edemeyeceğimi biliyorum. Ulaşılmaz oldun hep; dokunmak, hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni, Payıma düşen her şeyi erteledim. Ama erteleyemediğim bir şey vardı, sana benziyordu. Su olsan dokunduğumda bozulurdun, bozulmayan bir ‘şey’din...
Gidilecek bir yer olsa sonu olurdu, sonu olmayan bir ‘şey’din... Uykuda görülecek bir rüya olsa uyanırdım, beni rüyamdan uyandırmayacak bir ‘şey’din... Simsiyah saçların olsun istiyorum, ama bahtın değil... O gün seni gözlerinden, Anafatma’dan, üç ırmağın birleştiği yerinden öpeyim desem, aklına ırmaklar gelir. Düşün ki yılan dağından aşağı iniyoruz ve dünyada sadece iki kişilik türkü kalmış, onu söylüyoruz. Öyle bir ‘şey’sin sen... Seni düşündükçe yoruluyorum desem dünyanın en büyük yalanı olur. Yalanım yok...
Bu günden yarına ne kalır bilmem, ama sen kalırsın tıpkı yatağı değişmeyen bir ırmak gibi... Yaşadıklarımız azdı, zamana sığmadık yaşamak isterken her şeyi. Bu gün şarkı söylüyorsam, o gün şarkı değil, şarkı gibi seni yaşamak isterim. Halkıma benziyordun, bir yanın göç, bir yanın toprak kokuyordu hep. Gezmediğim yerin kalmadı, bazen yasaklandın bana, bazen suç gibi boynumda taşıdım seni.
Yedi telli sazımla bile tam anlatamadım. Sen bir uçurum gülüydün, ellerimi her uzattığımda bin kırıkla geri döndüm. Yasaların bile tanımlayamadığı bir ‘şey’din sen. Haritalara sığmazdın, her ülkede bir başka gülüyordun, uzundun, inceydin, dokunduğumda nereli olduğumu seninle hatırlardım. Bana hep kendimi hatırlatan bir ‘şey’sin sen... Uzaksın, yakınsın, özlenensin ama bugün değil, yarın gibi bir ‘şey’sin sen...
Bugün her şeyi değiştirmek için çabalarken, sen değişmeyen olarak duruyorsun karşımda. Kabul ediyorum. Dünyaya bu kalsın, ama sen bilme... Dünyada kaç iklim, kaç zulüm, kaç ölüm var? Bir seni bunların karşısına koymak nasıldır bilemezsin. Bilme! ..
Bugün her ölümle biraz ölürken, seni düşündükçe hayata dönüyorum yeniden. Gecenin en karanlık yerindeyim, bir sigara ateşinin aydınlattığı kadar ışık bile olsan yine de istiyorum seni. Sadece benim seni anladığım, kimsenin unutmamak için defterine not düşmediği, ama hayatımda hep bir dipnot olarak kalan kendi yasaklarım gibi unutmuyorum seni.
Dağları delmiyorum, inmek istiyorum oralardan. Hepiniz gibi aynada saçlarımı taramak, “günaydın” der gibi sokağa fırlamak ve şarkı söylemek istiyorum sana.
Adına aşk diyorlar, gelecek diyorlar... Bana yetmiyor. Her şarkımda sana bir adım daha yaklaşmak istiyorum. Bir başka dilden seviyorum, kırmızıdan daha uzundur...
Gelincikler gibi bir mevsim değil, dört iklim, köşe bucak, kim ne derse desin geri dönecek yerim yok, bir kentin ortasında çığlık çığlığa bağırarak tek başına kalsam da yine seviyorum seni. Bu bir suç duyurusudur, kendimi ihbar ediyorum
Bugün Senden Ayrıldım Sevgilim…
Bugün senden ayrıldım sevgilim! ! !
Oturdum sabaha kadar tek damla uyku uyumadan sana bunları yazdım...
gittiğinden değil,
ayrıldığımızdan değil,öyle anlama,
hep yazmak istemişimdir....
hep çok sarhoş olup,seninle düşünmeden konuşmak istemişimdir
söyleyeceklerim seni üzse bile...
sana karşı bir şeyler saklı olsun istemedim içimde,
nasıl gözlerimi anlayıp görebiliyorsan
öyle gör istedim yüreğimi! ...
ama ne yapabildim ne de anlatabildim sana bunları yazık...
sırf tepkin ne olurdu diye;
sana anlatabilmek için,
senin beni anlayabilmen için,
hatalar yapmak isterdim ve sana bunları anlatmak,
seni bunlar kızdırsa bile...
Şimdi anlayabiliyorum kendimi,
yargılayabiliyorum gerçekten
ve seviyorum ve seveceğim her zaman seni...
Bugün senden ayrıldım sevgilim,
Hani sen gidince,
ölü gibiyim derdim ya,
terkedilmiş bir ev gibi soğuk ve yalnız
cansız,ruh gibi,
manasız!
Sen gidince
Yapamam derdim ya hayatımın anlamı kalmaz
Anlamsız!
Şimdi öyleyim işte, hem manasız hem anlamsız,
Beni milyon kere yaktın ama dumansız! ...
ölümü ve seni gözleyeceğim artık
yatırıp uzaklara gözlerimi,
elbet biri gelirde beni bu çıkmazlardan
tutup elimi götürür diye...
bir çocuk gibi bekleyeceğim
bir çocuk gibi
kim bilir belki çıkarda gelirsin bir gün diye...
bu yazdıklarıma kızma,
çünkü sensiz hayal kurmadım,
hep ümit ettim,
hep umdum
mutluluk çok uzak değil
ha ulaştım ha ulaşacağım diye,
ama inan sensiz hayal kurmadım...
inan sensiz ummadım....
Bugün senden ayrıldım sevgilim,
Ayrıldım diye yazmadım bunları,
bu yazdıklarım gerçekten tanıdığını sandığını tanıtsın sana,
“sevgi yetmiyor” tanıtsın sana...
seninle hiç ayrılmayı düşlemediğim
için böyle davranıyorum
böyle yazılar yazıyorum sana,
ama anlamı olmayacak biliyorum,
sende bir gün eminim geç kalmışlığın
ne demek olduğunu anlayacaksın benim gibi,
şimdi anlamanı beklemediğim gibi...
şunu merak ediyorum hep;
yokluğuma alıştın mı! ! !
alıştın mı diyorum
çünkü varlığıma bir zamanlar alıştığın için...
ister kız ister darıl ama biricik,
demek ki sen bana sadece alışmışsın...
varlığıma, adım anıldığında şeklime alışmışsın
ve sen bunu başka şeylerle karıştırmışsın...
iyi bir sevgili olamadım biliyorum,
ama iyi bir sevici olmuşum kendi kendime,
hep de kandırmışım kendimi...
birde seninle beraber şunu öğretti bana
ister sevgilin olsun,
ister can ciğer arkadaşın,ister yarenin,
ister dostun, vermeden alamıyormuşsun,
bunu! ! !
ben böyle kandırmışım işte kendimi,
başına gelmeyince anlamıyor,
öğrenemiyor insan,
öğrendik işte sağol sayende...
GÜZEL BİR HİKAYE MUTLAKA OKUYUN!
aşk böle bişey yaa
Bir kız ve bir delikanlı, bir motosikletin üzerinde 180 Km hızla gidiyorlar ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor;
Kız: Lütfen yavaşla, ben korkuyorum
Delikanlı: Hayır, bak ne kadar eğlenceli
Kız: Lütfen, lütfen, çok korkuyorum
Delikanlı: Peki, beni sevdiğini söyle
Kız: Seni çok seviyorum, lütfen yavaşla
Delikanlı: Şimdi de bana sıkıca sarıl
* Kız delikanlıya sıkıca sarılır
Delikanlı: Şapkamı alıp, kendine takar mısın? Başımı çok sıktı..
Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıktı: Motorsiklet Kazası; Motorsiklet, fren arızası nedeniyle, bir binaya çarptı. Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu.
Gerçek ise şöyleydi; Yolun yarısında, delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti.
Bunun yerine, kızdan kendisini sevdiğini söylemesini istemiş ve kendisine son defa sarılmasını istemişti. Sonra da kendi ölümü pahasına, kızın başlığı takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı. İşte gerçek aşkın anlamı...
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
BUGÜN DEĞİL YARINSIN SEN
Bir dilin bütün sözcüklerini kullansam seni tarif edemeyeceğimi biliyorum.
Ulaşılmaz oldun hep; dokunmak, hissetmek ve dolu dolu yaşamak isterken seni,
Payıma düşen her şeyi erteledim.
Ama erteleyemediğim bir şey vardı, sana benziyordu.
Su olsan dokunduğumda bozulurdun, bozulmayan bir ‘şey’din...
Gidilecek bir yer olsa sonu olurdu, sonu olmayan bir ‘şey’din...
Uykuda görülecek bir rüya olsa uyanırdım, beni rüyamdan uyandırmayacak bir ‘şey’din...
Simsiyah saçların olsun istiyorum, ama bahtın değil...
O gün seni gözlerinden, Anafatma’dan, üç ırmağın birleştiği yerinden öpeyim desem, aklına ırmaklar gelir.
Düşün ki yılan dağından aşağı iniyoruz ve dünyada sadece iki kişilik türkü kalmış, onu söylüyoruz.
Öyle bir ‘şey’sin sen...
Seni düşündükçe yoruluyorum desem dünyanın en büyük yalanı olur.
Yalanım yok...
Bu günden yarına ne kalır bilmem, ama sen kalırsın tıpkı yatağı değişmeyen bir ırmak gibi...
Yaşadıklarımız azdı, zamana sığmadık yaşamak isterken her şeyi.
Bu gün şarkı söylüyorsam, o gün şarkı değil, şarkı gibi seni yaşamak isterim.
Halkıma benziyordun, bir yanın göç, bir yanın toprak kokuyordu hep.
Gezmediğim yerin kalmadı, bazen yasaklandın bana, bazen suç gibi boynumda taşıdım seni.
Yedi telli sazımla bile tam anlatamadım.
Sen bir uçurum gülüydün, ellerimi her uzattığımda bin kırıkla geri döndüm.
Yasaların bile tanımlayamadığı bir ‘şey’din sen.
Haritalara sığmazdın, her ülkede bir başka gülüyordun, uzundun, inceydin, dokunduğumda nereli olduğumu seninle hatırlardım.
Bana hep kendimi hatırlatan bir ‘şey’sin sen...
Uzaksın, yakınsın, özlenensin ama bugün değil, yarın gibi bir ‘şey’sin sen...
Bugün her şeyi değiştirmek için çabalarken, sen değişmeyen olarak duruyorsun karşımda.
Kabul ediyorum. Dünyaya bu kalsın, ama sen bilme...
Dünyada kaç iklim, kaç zulüm, kaç ölüm var? Bir seni bunların karşısına koymak nasıldır bilemezsin.
Bilme! ..
Bugün her ölümle biraz ölürken, seni düşündükçe hayata dönüyorum yeniden.
Gecenin en karanlık yerindeyim, bir sigara ateşinin aydınlattığı kadar ışık bile olsan yine de istiyorum seni.
Sadece benim seni anladığım, kimsenin unutmamak için defterine not düşmediği, ama hayatımda hep bir dipnot olarak kalan kendi yasaklarım gibi unutmuyorum seni.
Dağları delmiyorum, inmek istiyorum oralardan.
Hepiniz gibi aynada saçlarımı taramak, “günaydın” der gibi sokağa fırlamak ve şarkı söylemek istiyorum sana.
Adına aşk diyorlar, gelecek diyorlar... Bana yetmiyor. Her şarkımda sana bir adım daha yaklaşmak istiyorum.
Bir başka dilden seviyorum, kırmızıdan daha uzundur...
Gelincikler gibi bir mevsim değil, dört iklim, köşe bucak, kim ne derse desin geri dönecek yerim yok, bir kentin ortasında
çığlık çığlığa bağırarak tek başına kalsam da yine seviyorum seni.
Bu bir suç duyurusudur, kendimi ihbar ediyorum