Hayatım Hayat - Hakkında Yazdığı Tanıtım Yazısı











### Bir Sevda Masalı ###

Bu gece bu şehirde son gecem
Son uykunu uyu son benli gecende
Aldırma koynunda olmayışıma
seni kollarıma alamayışıma
Bu gece kendini benimle farzet
Biliyormusun hasret kokulu gülüm
Biz Hiç korkusuzca el ele yürüyemedik
Kaçamak buluşmalarda tükendik
Bir gece olsun şöyle tasasız
Masmavi gök yüzümüz olmadı
2
Bu gece bu şehirde son gecem
artık yollarda karşılaşmıyacağız
Gölgelerimiz öpüşmeyecek el yordamı
Gecenin bi yarısı bakınca camından
Köşede bi sigara içenin olmayacak
Bu gece milyon kere ölümüme bedel
Tükenişin ayazı oyacak yüreklerimizi
Kızma dudaklarına uzanamayışıma
Kendini yüreğimde bil o da yeter
Nasıl olsa töreleri yıkamadık gülüm
3
Bu gece bu şehirde son senli gecem
Bundan sonra yüreğindeki benle yaşa
Bir tek resmini yanımda götürüyorum
her gece ve her yerde benimle olacak
En hasretli şiirlerimi ona okuyacağım
Cumartesi akşamları camını açık bırak
Sana şarkılar yollarım deli yellerle
Ve beni çok özlediğin akşamlarda
Işığını söndür karanlık cama dikil
Bak o köşeye beni orda hayal et
4
Yarın bu şehri çırılçıplak bulacaksın
Metro duraklarında kimseler kalmayacak
Otobüs durakları tramvay durakları
Bi tenha bi ıssız gelecek ki sana sorma
Kimse; sevemez kimse seni şarkısıyla
Geceyi ıslıklayıp geçmeyecek camından
Boşuna bekleme gülüm deli yürek
Belki sokak başından çıkıveririm diye
Artık hiç bir gün kimseler saçını okşayıp
Saçı kekik kokulu sevgilim demiyecek
5
Biz hiç bir gün oturup şöyle
Korkusuzca göz göze sevişemedik
Olsun benden sonra küsme hayata
Eğme yağmur bakışlarını yere
Yaralarına sarıver anılarımızı
Ara sıra buluştuğumuz yerlere git
Yada yağmurlu günlerde ikimiz için ıslan
Bilirsin karda yürümeyide severdim
Bide seni ağaçların kuytusunda öpmeyi
Ve sen! Bağrıma yaslanıp ağlamayı
6
Bu gece bu şehirde son gecem
Bırak açık kalsın,örtme pencereni
Uzaktan seni seyredeyim son defa
Bu ezgi yüklü hasreter uzanan akşamda
Bir tavernada yada sıradan bir klüpte
Kollarımız birbirine kenetlenmiş
Soluksuzca dans ediyoruz farzet
Ve kulaklarına en son şiirlerimi fısıldadığımı
Ellerinin toprak kokusuna doyamazdım
Oysa o eller bir daha göz yaşlarımı silmeyecek
7
Bu gece son defa ikimiz için çalacak o çan
Bir daha hiç benli gecelerin olmayacak
hani bazen gözlerin delice bulutlanır
Bu şehirde olman bile yetiyor derdin
ve gözlerime kiraz çiçeği gibi gülerdin
seninle hayal kuramazdık biz hiç
bilirdik hayallerimizin gerçekleşmeyeceğini
Sen Törelerinin tutsağı ben delice bir şair
Sanki son görüşmemiz miş gibi her defasında
Bir birimize sıkı sıkıya sarılırdık
8
Hep derdim; Bi gün olur çeker giderim
kimselerin haberi bile olmaz yokluğumdan
bi sen varsın delice sevişmelerimizde
ve akşamları seni anlattığım sokak lambaları
Şiirlerime sarınır yatardım her gece
Sahi evinin önünden geçen yolu da unutamam
Çöpcüler her sabah süpürselerde
Geceleri yıldız gibi ışıldar ayak izlerin derdin
aaaah benim hasret kokulu sevgilim
Biz ömrü yasak bir aşkın kollarına seriverdik...
9
Bir gurbet akşamı aralamıştın kapımı
Ve yine bir gurbet akşamı benli son gecen
Yarın beni kimselerden soramıyacaksın
Yağmur yağarken sevinemeyeceksin
Şairim yağmur altı beni geziniyordur diye
Kar yağarken ellerini camdan uzatıp
Düşen her kar tanesini ben diye öpemeyeceksin
Her deli rüzgarda camımı açarım
Sen bu şehirdesin ya kokun geliyor derdin
Artık sıkı sıkıya ört perdelerini beni duyamıyacaksın
10
bu gece bu şehirde son benli gecen
Yarın sabah durakta ben yokum
O gözlerin ne ağlasın nede başkasına gülsün
Başını yere eğme yad ellere gülünme
Ara sıra bana benzeyen birini görünce
Tenin ürpermesin sevişmelerimizi hatırlayıp
Bana bakma sen yağmur gözlüm ben şairim
Gördüğüm her esmer kadına sen diye bakar
senli günlerimi hatırlar yürek yakarım
Sen işe geliş gidişlerinde beni hatırlama artık...
11
Bu gece bu senli şehirde son gecem
Işıklarını söndür camını açık bırak
Uzaktan sabaha kadar seni seyredeceğim
O gözlerimizi birlikte astığımız yıldız
Süreyya deyil kervan kıranmış meğer
Dün gece AY'a göz kırparken yakaladım
Unut artık o yıldızada bakma bir daha
Ay aydınlı gecelerimiz soldu hey dost
Sana hep derdim bir gün çeker giderim
Ben deli bir şairim yolcu yolunda gerek
12
Çoğu zaman suskun ve mahsundum yanında
Gözüm hep bir yerlere dalar giderdi
Kızardın bana yüzün hiç gülmüyor diye
Oysa her buluşmamızda Diyemezdim sana amma
Hep bu son gece gelir takılırdı aklıma
Yüreğim yanar dağ olur silerdi yüzümden tebessümü
Korkardım ciğerimin yanık kokusundan anlarsın diye
İşte o son yangın akşamı geldi çattı sümbül bakışlım
Bu gece bu şehirde son senli benli gecemiz
Yarın ben artık buralarda olmıyacağım gülüm olmıyacağım..

Ali Başol











gölgeler gibi silik yüzün bende
kazınmış eski hüznün kalbine
'sen bile gidiyor musun? ' gibi bakma bana
ben konuşamıyorum

gözyaşım saklasın korkumu
ağlamak isterken bile korkuyorum
bir güneş, bir ışık, bir dönüş yolu arar
durur yüreğim, eski günlerine

durdursan atsan zamanı uzak bir yere
dönüşse çöller birer denize
anlamaz ki şu yüreğim
haline ağlar durur bir köşede

çaresiz düşmesin başın öne
bir gün döndüm geri diyeceğim
bir ağıt, bir rüya, bir dünya bıraktım sana ben
gidiyorum..
ELVEDA...


İHANETİN KOKUSU YOK DEMEYİN,VAR. HEM DE EN ÂLÂSINDAN...


Sensiz de yaşayabiliyorum artık ben. Sensiz nefes alamayacağımı sandığım zamanlara inat, asıl şimdi doyuyor ciğerlerim havaya.

“Ne iyi ettin de gittin” diyorum şimdi...

Her şey, sen gittiğinde canlandı. Her şeyin cevabını gidişin verdi bana.

Şimdi ben soruyorum.

Bu kaçıncı rolündü?
Güneşte kavrulmuş zift gibi yapış yapış oldu kelimeler. Ayrıştırmakta zorlanıyor gözlerin.

Şimdi oku beni asıl. Şimdi bak anılarım dediğin dolambaçlara. Bak ki; senden kalanların sadece yok olanlar olduğunu gör...
Beğenmedin değil mi? Senin baktığın yerden bakıyorum sana şimdi. Gözlerim kapanıyor görmek istemediği için ve… Söyleyemiyorum bile, senden nasıl iğrendiğimi.

Seni anlatayım şimdi.
Bir başka pencereden bakıyorum sana, yaptıklarına. Menfaat uğruna açtığın her noktayı ezberlediğim sen, şimdi ufka geniş geniş bakmamı sağlayan nefretimsin. Seni düşünmüyor değilim aslında. Bana yaşattıklarını unutmuyorum, acılarımdan öğrenmeye devam edebilmek için ve bu kadarsın işte deyip geçiyorum.

Hayata rehber olanlar hep iyiler değildir kimi zaman. Bazen kötüleri de kahkahalarla anar insan. Geride bıraktıkları karanlık, bazen en umulmadık aydınlıklar oluverir. Yaşatır ve yaşattırır. Sen gibi ya da O gibi.

Adı yoktur onların, izleri karanlıkta kaybolan birer hayaldirler. Yaşamamıştırlar aslında. Nefislerinden arda kalanlarla kıt kanaat yaşadıklarını zannetmişlerdir bu hain rollerin kahramanları. Her ihanet perdesinin altından, pısırıkça gülümsemişlerdir. Aslında, komik olanın kendileri olduğunu anlamadan…

“Kim izlemeli, kim gülmeli bilinmez. Hayat bir muammadır” demek çoğu zaman kestirme olur her birimiz için. Bırakın kestirmeleri artık. Acıların ve acıtanların üzerine gitmek farz olmuşken bize, neden bu atıl duruşlar? Kullanmalı nefreti ve öfkeyi. Yazmalı başı ve sonu kızıl alevlerle parlayan cümleleri ve yazmalı her şeyi. Kusmalı kâğıtlara ve sonrasında açmalı pencereleri. Dumanların tüm şehri kaplayışını izlemeli bıyık altından gülerek.

Hayatta bir kez, kurnazlık yapmalı herkes. Bir kez tekmelemeli kapıları ve bir kez tükürmeli bir yüze. Bir kez olsun, o güne dek canını en çok acıtanı acıtmalı. Sonra susup bırakmalı daha iyi bilene…

Öfkenin en değerli yeri, sustuktan sonraki kısmıdır aslında. İhanetin acısını yüreğinin orta yerinde yaşayan bilir bunu. İhanet, yaktığı kadar yanar. Ağlattığı kadar ağlar. Gördüm, bildim, kokusunu aldım ihanetin.” Güneşte kalmış leş gibiydi ardında kalan koku. O gün iğrendim senden. Ölmüştün bana gelmeden önce ve üzerindeki sinekleri salıyordun üzerime. O zaman gittim senden, haklıydım. Ben sana sadık kaldığım için biliyordum ihanetini.”

Ardından söylediklerim, senin duymadıkların bunlardı. Şimdi bağırarak söylüyorum bunları şehir meydanında.

“İhanetin kokusu yok demeyin, var. Hem de en âlâsından! ”

Acıtmasın bunlar, ya da acıtsın bana ne? Sen düşündün mü akıbetini? Düşünseydin, o gün o kokuyla ve ölü ruhunla gelmezdin arsızca. Git şimdi, çürümeye başladığın yere. Bekleyenin var, seninle aynı yüze sahip hem de. Sineklerin krallığıdır açık kalmış mezarlar, onlara hizmet de senin gibilerin işi.

Tıpkı, tencere-kapak ilişkisi gibi…
'''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''

gölgeler gibi silik yüzün bende
kazınmış eski hüznün kalbine
'sen bile gidiyor musun? ' gibi bakma bana
ben konuşamıyorum

gözyaşım saklasın korkumu
ağlamak isterken bile korkuyorum
bir güneş, bir ışık, bir dönüş yolu arar
durur yüreğim, eski günlerine

durdursan atsan zamanı uzak bir yere
dönüşse çöller birer denize
anlamaz ki şu yüreğim
haline ağlar durur bir köşede

çaresiz düşmesin başın öne
bir gün döndüm geri diyeceğim
bir ağıt, bir rüya, bir dünya bıraktım sana ben
gidiyorum..
ELVEDA...








YAŞIYOR OLSAYDIM

Eve gelir gelmez annem bir paket uzattı bana.Senden gelmiş.Benim tahminim bu.Üstünde isim ,adres hiç bir şey yok.Açmakla açmamak arası gidip geliyorum.Paketten hiç de benim tarzım olmayan giysiler ,takılar çıkıyor.Kimseler görmeden yok etmek bir an evvel kaldırmak,kaybetmek istiyorum.
Sıkıntıyla,bir yoğun çarpıntıyla açtım gözlerimi.Etrafımda hızla geçen ormanın yeşili.Nereye gidiyorum bir an onu bile idrak edemedim.Muavinden bir kahve istedim.Neydi bu takıların ,kıyafetlerin anlamı rüyama dönüp ayrıntıları hatırlamaya çalışıyorum.Üstüme geliyor her şey sanki.
Geçmişimi sorgulamak için çıktığım bu yolda aklımı karıştıran gerçeklerimle bilinçaltım bana oyun oynayıp yeni senaryolar yazıyorlardı besbelli.
Beynim bir öfke mezarlığı.Umrumda olmamalı aslında .Geriye dönük bir aldırışsızlık kalmalı geçmişten.Beynini sıfırlayabilirsin belki zaman içinde,ya bedenin ...Bedeninin belleğini silmek mümkün mü?Bunun cevabı yok hiç bir kitapta ,yaşanmışda.
O kadar öksüz ve yetim duygusuyla kalakaldım ki hayatın içinde.Keşke bırakmasaydın bu halde dedirttin işte bana da nefret ederken keşkelerden ,pişmanlıklardan.O içimi boşaltan,kazıyan duyguyla dönüp duruyorum bir çemberde yine yeniden kendime.Sitem ve hezeyanlarım,serzenişlerim hala devam ediyor bilmek istersen eğer.
Oysa ben seni , senli duyguları yaz-kış gibi,gece-gündüz gibi,bahar-güz gibi taşıdım bıkmadan.Yalnızlığımı kabuk gibi saran sensizlikten hiç şikayet etmedim bütün o zamanlar boyunca.Ta ki bir gece içimden taşan bağırtılarıma engel olamayacağım noktaya gelene kadar.Yağmura aldırmadan sokaktayım.Yoksun,yoksun diye bağırırken insanlar umrumda değil.Yok-sun-luk 'un ne kadar yakıcı olduğunu bağırmaktan yanan boğazımın acısında ,yağmur altında çok iyi anladım galiba.Bütün gözyaşlarımı,çığlıklarımı işte o geceye sığdırdım.Sonrasını anımsamıyorum.
Hayat ne benim için biliyor musun?Uzun soluklu bir mola.Bir kaç sigara içimi,bir demlik çay.Öğrenilmiş bir yalanın hangi parçasıyım ,ya da o parçalardan biri oldum mu bilmiyorum.Bilmek de istemiyorum artık.
Söylenecek bir sözümde kalmadı sana;bir kuyunun dibine vuran yankılanmalarda bitti hepsi.
Çok bekledim,ama ardımdan üzülecek kimse kalmadı.Sabırlıymışım her şeye rağmen.Kolay olmadı.Şükür ,artık gidebilirim.Ama ,ama biliyor musun artık sana veda etmek bile gelmiyor içimden .
Yaşıyor olsaydım,çok üzülürdüm buna.
Peki ya sen?