Divan Edebiyatı; şiiri anlatıdan kurtarmış, şiire asli kimliğini vermiş, aşk anlayışını şiire yerleştirmiştir. Sözcük dağarcığını genişletmiş, edebi sanatlarla estetik zevki beslemiştir. Fakat toplumdan uzak kalan yanıyla şiirin temel amaçlarından biri olan toplumu ileri götürme görevini yerine getirememiştir. 600 yıl dilin olanaklarıyla sanatın doruğuna ulaşan bu edebiyat görevini tamamlamış, bizlere örnek olmak için tarihteki yerini almıştır. Halk Edebiyatı; halkın ve halkın bireylerinin sesi olmuş; ancak belli örnekler dışında sığ kalmıştır. Güçlü şairleri, halk hikayeleri ve şiirleriyle tarihteki yerini almıştır.Bütün divan ve halk şairlerine Anadolu insanı adına teşekkürü borç biliyorum. Kültür geçmişimiz onur duyulacak bir birikime sahiptir. Ancak terk edilmiş kültüre dönme çabası nafile bir çaba olacaktır. Tanzimat sonrası ortaya çıkan edebi akımlar genel olarak kökünü bulamamıştır. Namık- Şinasi – Ziya mektebi biçim ve dil olarak geçmişe bağlı kalarak yenilik aramaya çalışmışlar ve başarılı olamamışlardır. Sezai- Hamid- Nazım mektebi Batılılaşma ile divan arasında sıkışmış kalmışlar, şiir gücü dışında (Hamid) hiçbir ciddi üretim ve açılım sağlayamamışlardır. Mensupları aristokrat olan bir ekipten doğal olarak büyük açılımlar beklenmemelidir. Edebiyat-ı Cedide ve Fecr-i Ati toplulukları Batı'dan devşirme yapmaktan bir adım öteye geçememişler ve şiire resim, müzik ve öyküyü bulaştırarak şiire geri adım attırmışlardır. Yaşam tarzı olarak Divan kökünden gelen Milli Edebiyat akımı, içerik ve biçim olarak Halk edebiyatına yaslanmaya çalışmış, anonim ürünleri bile üretmeye (taklit etmeye) çalışmışlar; ancak hiçbir zaman halkın içerisine girememişlerdir. Yedi Meşale topluluğu, Fecr-i Ati'yi genel olarak devam çabasına girmiş, ilginçtir yedi kişiden sadece biri şair olarak kalabilmiştir. Garip anlayışı, şiiri diğer sanatlardan kurtarma çalışmasına girmiş; fakat bu olumlu hareket noktasına karşın şiirde resim, müzik gibi sanatları yok ettikleri gibi şiiri de yok etmiştir. Toplumcu - gerçekçi şiir anlayışı gene doğru bir saikten hareket etmesine rağmen beslendiği kaynağın Anadolu dışı olması nedeniyle politik açılımlar sağlaması dışında şiiri geliştirememiştir. II. Yeni anlayışı temelde şiirde kapalılığı savunduğundan şiir kapanmış ve açılamamıştır. 1980 sonrası şiir yenilgi şiiri olmuş ve hızla şairine hizmet eden liberal bir noktaya ulaşmıştır. Bütün olumsuzluklar bir tarafa Türk şiiri büyük şairler doğurmuştur. Büyüğüyle küçüğüyle bütün şairlerimize teşekkür ediyor ve ölmüş olanları rahmetle anıyorum. Ancak Türk şiiri; şairiyle, okuruyla, eleştirmeniyle yeni bir açılım beklemektedir. Bunun için çaba sarf eden herkesin yanında olduğumu özellikle bildiririm.
Şair Olmakla İlgili Bazı Yanılsamalar
-Şair; toplumdan kopuk, kendini elit kabul edip özel bir jargon kullanmaya çalışan, kendisi ya da kendisi gibi olmayan insanlarla iletişim kurmayı kompleks yapan, kibirli insan tipidir. -Şair; bohem-bunalım hayatı yaşayan ya da bu havayı vermeye çalışan, kalıplaşmış üç beş ifadeyle konuşan, barlarda şiir tüketen lümpen insan tipidir. -Şair; tek arzusu ilgi çekmek-görmek olan, okunmak için okuyan, destek bulmak için destek olan histerik insan tipidir. -Şair; duygusal olan, hayata aklıyla bakamayan, çözümleme yapamayan, ağlayan, sızlayan, duyguları sömüren,yazdıklarıyla içini boşaltan, yazdıkları duygu hezeyanları matufundan başkasını ilgilendirmeyen arabesk insan tipidir. -Şair; şiir yayınladığı halde kendini şair kabul etmeyen çelişik insan tipidir. -Şair; alçak gönüllülüğü siper edinen popülist insan tipidir. -Şair, şair olmaya çalıştığını söyleyen, şair olmakla kilim dokumayı aynı kategorik alanda gören saf insan tipidir. -Şair; sabah kalktığında, yemek arasında, ikindi çayında, yatmadan önce vs. bulduğu her boşlukta metin yazarak yılda 500-1000 arasında şiirimsi yayımlayan katip insan tipidir. -Şair; çok az okuyan buna rağmen okuduklarından ya da dinlediği müzik parçalarından bileşke yaparak metin oluşturan ve utanmadan bunu savunan hırsız insan tipidir. -Şair; Türk şiirinin köşe taşlarını okumamakla övünen tembel insan tipidir.
Şair Olmak
Şair, basit tanımıyla şiirin öznesi yani ism-i failidir.Şiir, sözcük anlam itibariyle yazma eylemini dolayımsız kapsamadığı için şair, şiir yazan değil şiir yapandır. Bundan dolayı esas olan kişinin şiiri hayatında ve /veya zihninde oluşturmasıdır. Elbette ki bunu ana çerçevesi belli (sanatsal ve estetik olarak) ölçülerle ortaya koymayan şairin şairliği kendi içinde kalacaktır. Fakat şairlik bir meslek olmadığı için ve hatta meslek olamayacağı için bir durum (zaman ötesi bir durum) olduğu için (zerafet gibi) kişi şiir yazan olmadan önce şair olmalıdır.
Şair olma durumunu doğru algılamamız gerekir.Bununla ilişkin olarak 'olmak' ve '-imek' eylemlerinden söz etmek zorunludur. 'Ol-' eylemi bir dönüşüm, bir değişim ifade eder. Örneğin; özgür olan birinin durumunun değişmesi sonucu 'mahkum olması' bunu özetler. '-imek' ise bireyin süreklilik ifade eden durumunu ortaya koyar. (Ali bir öğretmen'dir') cümlesinde olduğu gibi. Yani birey bir vesile ile şair olur ve ondan sonra şairdir. Şair olan birey ancak şair olduktan sonra şiir yazabilir.Şair olmayıp da şiire benzeyen metinler yazanlara şairimsi, bunların yazdıkları metinlere de şiirimsi denebilir olsa olsa.
Şair olmanın dört boyutu vardır:
a) Psikolojik Boyut: Birçok şiir kuramcısı şairlikle deliliği eş değer kabul etmiştir.Elbette ki bu hastalık anlamında öne sürülmemiştir. Ama deliyi 'deli eden' ve şairi 'şair eden' kaynağın aynı olmasından dolayı bu tabir hoş görülür. Kişinin şair olmasında psikolojik olarak iki olasılık vardır: Bunlardan birincisinde 'neden' somut olarak tesbit edilemez. Halk şairlerinin bade içmesi gibi bir vakıadır bu. Şair diğer insanlardan zihnini, iç dünyasını; hayata, eşyaya, evrene bakış açısını soyutlar. Bir film karesini, bir ağacı, bir bakışı, bir rüyayı özetle olay ve nesneyi farklı algılamaya başlar.Bir anlamda şizofrenidir bu yaşanan. Bu farklılığı öncelikle yaşayan kişi algılar ve 'ben şair oldum' der. O, artık şiir yazmasa da bir şairdir. İkinci olasılık şair olmaya tahrik edenin (muharrik) somut olmasıdır. Ölüm, aşk, ayrılık, hastalık, doğal felaket gibi somut bir neden şairin muharriki olabilir. Bu ruh hali 'post travmatik stres bozukluğu' gibidir. Bu iki yol dışında şair olma olanağı ve olasılığı yoktur. Bazılarının iddia ettiği gibi şair doğulmaz ve yine başka bazılarının iddia ettiği gibi çalışarak şair olunmaz.
b) Sosyolojik Boyut: Şair; toplumsal çarpıklıklar, haksızlık, zulüm, savaş gibi konulara karşı duyarlıdır. Şairin hayata karşı bir bakışı ve duruşu vardır. Hangi kaynaktan beslenirse beslensin hayata müdahale etmeyen bir birey asla şair olamaz. Dolayısıyla şiir için şiir, sanat için şiir, birey için şiir anlayışları tamamen çürüktür. Ancak şiirin asli özelliklerini görmezden gelen, şiirin psikolojik ve felsefi boyutunu yadsıyan toplum için sanat da bir o kadar çürük bir anlayıştır.
c) Felsefi Boyut: Şair, diğer bütün insanlardan ve hatta aydınlardan farklı duyuş ve seziş yetisindedir.Şair, sorgulayan ve şüpheci tavrıyla felsefesi olan kişidir.Bir şair, düşüncede asla taklitçi ve teslimiyetçi olamaz.
Edebi Boyut:
d) Şair, edebli olma anlamıyla da sanatsal (biçim) tavır anlamıyla da edebiyatla bütünleşmelidir.Burada birinci sorun edepli (ahlaki) olmanın neye tekabül ettiğidir. 'Ahlak' sözcük anlamının çağrışımından da anlaşılabileceği gibi kişinin özüyle uyumlu olmasıdır.Yani burada şaire dayatılan özel bir ahlak anlayışı yoktur.Şair; bencillikten, saldırganlıktan, yalan vs. kötülüklerden aınarak erdemli olmaya çalışmalıdır.İkinci sorun edebiyatın sanatsal anlamıdır. Bu sorunu aşmanın biricik yolu şairin sıradan bir birey olmadığını kavrayıp edebiyatı tarihsel ve kuramsal boyutlarıyla öğrenmesidir.
Bütün bu şartları taşıyan şairin dışarıyla, kötü ruh taşıyan insanla ve iyiliğin karşısında olan hayat düzeneğiyle barışık olması mümkün değildir. Dışarı bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde şaire baskı yapar.Bu baskılar dayanılmaz olduğunda şair kendi içine hicret eder.Kendi içinde kuvvetini topladığı ve fetih hazırlıkları tamamlandığında bir fetih hareketine başlar. Bu fetih hareketi dışa dönüktür ve buna 'şiir' denir. Şairin burada asıl amacı anlamaya uygun kişilerce anlaşılmaktır. Bu durumu şöyle de somutlayabiliriz: Issız bir çölde bir asit sağanağı düşünelim. Asit sağanağında sevgisizlik, bencillik, hırs, haksızlık, ihanet gibi damlalar şairin üstüne saldırırken şair bir sığınağa ihtiyaç duyar: Sığınak: Şiir
Şiirle İlgili Bazı Yanılsamalar
-Şiir, duygularımızın kağıda yansımasıdır. Kişi özellikle beğendiği, hoşlandığı, sevdiği, aşık olduğu kişiye; el ele yürürken, diz dize otururken, sokakta, parkta ve hatta yatakta söyleyeceklerini şiirde söyler. Not: Burada şiirin aşk, sevgi gibi konularda yazılmayacağı anlamını vermek istemiyorum.Bu duygular şairi sarsmışsa, bu sarsıntı şiir olarak ortaya çıkar; ancak bu bire birde söylenmesi gerekeni ifşa anlamına gelmemelidir. -Şiir, bir olayı anlatan manzum hikayedir. -Şiir; insanları kışkırtan, siyasi davaları omuzlayan, politik yazılardır. -Şiir; ressamın fırçasından çıkmış gibi tablo anlatan yazıdır. -Şiir; bir kısım dizeleri başkasından alınan, özgün (!) yazıdır. -Şiir; hiçbir biçimsel özelliği olmayan, devrik cümleli bir yazı türüdür. -Şiir, söz ustalığıdır. -Şiir; muhatabı ezme, yok etme; rakibi aşağılama ve yenme aracıdır. -Şiir, karşı cinsi tavlama (hangi tava gelecekse muhatap) aracıdır. -Şiir, bir çırpıda yazılan ve asla değiştirilemez kutsal sözler bütünüdür. -Şiir, belli matematik hesaplara uyan ses dizme yöntemidir.
ŞİİR
Tanım: Az sözle, çok anlam verilen ve şairi açısından başka türlü ifade edilmesi mümkün olmayan sanatsal türe şiir denir.
Şiirin tek bir tanımına rağmen şiiri tarif etme çabası her zaman var olagelmiştir.Şiir birçok şair tarafından bir susma eylemi olarak kabul edilir. Sanırım susma, yukarıdaki tanımda da kendini bulan başka türlü söylenememe durumudur. Ahmed Hamdi Tanpınar, şiirde sustuklarını düz yazıda söylediğini belirtmiştir. Gene Franz Kafka'nın 'Dönüşüm' adlı eserinde kullandığı 'Samsa' fenomeni çağdaş şairi telmih eder. Özetle:' Samsa bir memurdur. Bir sabah uyandığında kendini devcileyin bir böceğe dönüşmüş bulur. O andan itibaren içi insan dışı böcektir. Düşünür; ama konuşamaz. Düşündüğünü anlatamaz.' Çağdaş şairin yaşadığı da budur. Şair de düşündüğünü, sezdiğini, hissettiğini rahatça anlatamaz. Konuşma yetisi olmasına rağmen konuşamama durumu olan 'afazilik'tir bir açıdan yaşanan. Bu yüzden şair, şiir sığınağına yönelir. Buradan şair hiçbir şey anlatamaz anlamı çıkmamalı. Söz konusu olan şairin düz ifadelerle anlatamadığı durumların varlığıdır.İşte böylesi durumlarda şiir ortaya çıkar.
Şiir Nasıl Oluşur:
Bazı şair ve ediblere göre ilk dize Tanrı'dandır. Bu, büyük bir aldatmacadır. Böyle bir anlayışı savunanlar, yazdıklarına bir kudsiyet yükleme çabasındadır. İlk dizenin nereden geldiğine aşağıda değinilecek. Önce Tanrısallık aldatmacasını yok edelim. Tanrıtanımazlara göre şiirin bir harfi bile Tanrı'dan değilken Tanrı imanına sahip kişilere göre ise şiirin ilk dizesi dahil her şey Tanrı'dandır. Bir kısım şairlere göre şiir duygudur, bir kısım şairlere göre ise şiir akılla yazılır.Oysa, şiir; kalp ve aklın çocuğudur. Erkek olan duygu, dişi olan akla bir tohum atar.(İlk dizenin gelişi budur.) Akıl; bu tohumu eşeyiyle rahminde (zihin) birleştirdikten sonra besler, büyütür.Çocuğun (şiir) sağlıklı ve gürbüz olabilmesi anne ve babasının sağlığına bağlıdır. Anne olan kalp sağlıklı değilse (sezgi, duyuş) ve / veya baba olan akıl sağlıklı değilse (sistematik, bilgi, düzenleyicilik) ya da ikisi de sağlıklı olmasına karşın gebelik dönemi kötü ve sorunlu ise (örneğin henüz bitmiş bir aşk, ölüm gibi durumlar) çocuk sağlıklı ve güzel olmaz.Hatta bazen çocuk erken doğabilir ve bu yüzden sakat da olabilir.Her ne sebeple olursa olsun şair; şiirin sağlıklı, gürbüz, güzel olmasına çalışmalıdır. Gerekirse tedavi uygulamalıdır.Ancak şair de her ebeveyn gibi çocuk (şiir) çirkin de olsa sakat da olsa onu sever. Şiir oluşurken akıl ilk damlayı kalpten beklemeli; ama ondan sonraki bütün aşamaları bir anne gibi kontrol etmelidir. Not: Çoğunlukla erkeklerin şair olması büyük olasılıkla erkeklerdeki anne olma eğilimindendir.
Şiir Nasıl Yazılır
Şiir yazma şiir oluşumunda anlatılmaya çalışılan durumun sonucunda başlayan bir süreçtir. Doğumdan sonra (kağıda ilk dökülüş) hem baba (kalp) hem de daha çok anne (akıl) şiiri büyütmeli, geliştirmelidir. Öyle ki şiir kendi ayakları üzerinde durabilene kadar bu çaba devam etmelidir.Bir şiirin dergi, gazete, kitap, bülten gibi bir yayında yayımlanması, çocuğun evden ayrılması gibidir.Şiir artık hayata atılmıştır. O andan itibaren şair mümkün olduğu kadar şiire az müdahale etmeli, şiiri korumaya, savunmaya çalışmamalıdır. İyi ve güçlü bir şiir kendini korur ve savunur.
Şiir Yazmanın Teknik Boyutları
A) Anlamsal Açıdan Şiir Yazımı
Şiir her şeyden önce bir anlam alanıdır.Dolayısıyla şair anlamı eksiksiz bir biçimde verebilmelidir. Bu durum, şiirin eksiksiz algılanması anlamına gelmez. Önemli olan şairin anlamı tamamladığı konusunda mütmain olmasıdır. Bu noktada anlam-söz-imge ilişkisi ortaya çıkar. Asıl şiir zihinde oluşan anlamdır ve kağıda yansıyan bir bakıma asıl şiirin sözle kirletilmiş halidir. Anlamı sözden başka bir yöntemle veremeyeceğimiz için anlam-söz ilişkisini doğru kurmalıyız.Şiirde kullandığımız söz anlamla bire bir örtüşmeli, bu tam yakalanmasa da örtüşme oranı mümkün olduğunca yüksek olmalıdır. Şiir imgeyle yazılır. İmge basit tanımıyla 'işaret eden' demektir.Göstergebilime göre her söz (sözcük) bir anlamı işaret eder. Şiirde esas olan az sözle çok anlam vermek olduğundan bunu imgeyle sağlarız. Şiirde asıl anlamı imge verir. Şiirde imge dışı sözcükler yardımcı unsurlardır. Ancak bu yardımcı unsurlar önemlidir; çünkü hem biçim hem anlam açısından imgenin yükünü hafifletirler.Kimi şiirlere imgeli kimilerine imgesiz demek imgenin ne olduğunu bilmemekten kaynaklanır sanırım.Çünkü imgesiz şiir olmaz. Bazı metinlere şiir demememizin nedeni budur.Hatta kimi şairimsi arkadaşlarımız yazdıkları metinlerin imgesiz şiir olmasıyla övünmektedir. Bu arkadaşlarımızın yanlışının nedeni sadece kendileri değil eğitim sistemimizin çarpıklığıdır. Bundan sonra imgesiz, dize biçimli metinlere şiirimsi (şiire benzeyen ama şiir olmayanyazı) diyeceğiz. İmge kullanımında bir tercih şairin kendine özgü imgeleri benimsemesidir. Bu yol özgünlük açısından iyi olsa da anlaşılma açısından kötüdür. İkinci bir imge kullanım yolu bilindik imgelerin (mazmun) özgün üslupla kullanılmasıdır. Divan edebiyatını büyük yapan budur. Ancak bunun da sağlıklı yürümesi için hem şairin hem de okurun genel-geçer bu imgeleri bilmesi gerekir.Hangi yol seçilirse seçilsin kullanılan imge ile anlam arasında sözcük anlam açısından sezdirimsel ve çağrışımsal bir ilişki bulunabilmelidir. İmge kullanımındaki en önemli tehlike bilindik bir imgeye farklı anlamlar yükleme çabasında ortaya çıkan anlam engellenmesidir. Şiirin anlamsal yazımıyla ilgili dikkat edilecek son husus şudur: Şiir, anlamsal bütününde çelişki içermemelidir.
B) Şiirin Biçimsel Yazılımı Üzerine Bazı Notlar
Ölçü:
Türk şiirinde bilindiği gibi üç ölçü türü kulanılmaktadır. Bunlardan aruz ölçüsünü kullanma şansımız kalmamıştır. Çünkü aruz kapalı hece üzerine kurulu bir ölçüdür. Bu ölçü Arapça ve Farsça için uygun bir ölçüdür; çünkü bu dillerde kapalı hece yeterince vardır. Oysa özellikle günümüz Türkçesinde açık hece de kapalı hece kadar yer tuttuğundan aruz şiirde kullanılamaz. Hatta Fuzuli kendi zamanının Türkçesini şiire uygun bulmamıştır.Hece ölçüsü ise esas itibari ile saza uygun geliştiğinden hem günümüz şairi bu ölçüye uyum sağlayamaz hem de heceye uygun sözcükler sınırlı olacağından ölçü şairi kısır döngüye sokar.Serbest ölçüyle şiir yazma bir zorunluluk ortaya çıkıyor. Serbest ölçü rastgele ölçü olarak algılanmamalıdır.Serbest ölçüyle yazılan şiir, göze hoş gelmeli ve okunuşta fonetik düzgün olmalıdır.
Ses:
Şiirde ses akıcılığı çeşitli yollarla sağlanır. Dize sonu uyak, dize başı uyak, iç uyaklar, yan yana sözcük uyakları; dize, sözcük, hece, harf tekrarları şiire ses akıcılığı katar.
Ritm:
Ritm; dize uzunlukları, ses atlamaları, sözcük türlerinin seçimi gibi unsurlarla sağlanır. İsim soylu sözcüklerle eylem soylu sözcüklerin kullanım oranları ritmi etkileyen özelliklerdir. Özellikle kullanılan eylemlerin türleri (durum. oluş, hareket) şiirde statik- dinamik okunuşu etkileyen unsurlardır.
Dil:
Şair, şiiri oluşturuken dili kullanır. İyi bir dil bilinci olan şair kendi diline sahip çıkar. Ancak önemli olan anlam olduğundan seçtiği sözcük vermek istediği anlamı en iyi şekilde karşılamalıdır. Türkçe şiir yazan bir şairin sözcük seçiminde uyması gereken sıra bizce şöyle olmalıdır: 1. Türkçe kaynaklı ve yaşayan sözcük 2. Yabancı kaynaklı ama halkın özümsediği, yaşayan sözcükler 3. Türkçe kaynaklı ama kullanımı yaygın olmayan sözcükler 4. Birinci öbek yabancı diller (Arapça- Farsça) kaynaklı kullanılmayan sözcükler 5. Batı kaynaklı sözcükler
Dördüncü maddenin beşinciden önce tercih edilmesinin nedeni kültürümüzün öyle ya da böyle bir parçası olması ve yaşayan dilde yaşamayan bu sözcüklerle aynı köklü ifadelerin bulunmasıdır.
Ayrıca şair, şiirin konusuyla ilgili bir dil de kullanmalıdır. Bir vatan şiiriyle, bir mecazi aşk şiirinin; bir kavga şiiriyle bir çocuk şiirinin dili aynı olmamalıdır. Şair dil konusunda ne yapmalı? 1. Dilinin kurallarını çok iyi bilmelidir. Dil bilgisinden yazım kurallarına, sözcük türetim kurallarından anlatım bozukluğuna kadar dile hakim olmalı şair.Bizce asıl sorun şairlerin bu konudaki ukalalıklarıdır. Dili bilmeden ahkam kesmeleridir. 2. Kendi şiir dilini oluşturmalıdır şair. 3. Sözcük kullanımında dikkatli olmalıdır. Kendi dilinin bilincinde olmalıdır. 4. Özümsemediği sözcükleri şiirinin dilini ağdalı yapmak için kullanmamalıdır.Yani sözlükten ya da çevresinden duyduğu sözcükleri şiirde kullanmamalıdır.
Sözcük Tercihi:
Şiir yazılırken sözcüklerin seçiminde hem zihinde oluşan anlamıtam karşılamak hem de şiirin biçimini güzelleştirmek için dikkatli olunmalıdır. Özellikle anlam için en uygun sözcük aranmalı, gerekirse şiir o uygun sözcük için bekletilmelidir.
Edebi Sanatlar:
Şiirde anlamı doğru ve güzel vermenin yollarından bir de edebi sanatlardır. Şiirde özellikle anlama dayalı söz sanatları bilinçli olarak kullanmalıdır.
OKUR
Günümüz şiirinde en önemli sorun okurdur. Şiirin hemen hemen hiç okuru yoktur. Şairler şairleri okumakta ve tabiri caizse 'Körler sağırlar birbirini ağırlar.' oynanmaktadır. Şiir okunmamasının nedeni olarak şiir dilinin ağır olmasını yada şiirin anlaşılmazlığını ileri sürenler yanılmaktadır. Çünkü günümüz şiirlerinin (şiirimsiler dahil) büyük çoğunluğu rahatça anlaşılmaktadır. Kitabın pahalı olduğunu sebep olarak öne sürenler de yanılmaktadır. Çünkü piyasadaki en ucuz kitaplar şiir kitaplarıdır. Şiirin yerini başka nesnelerin aldığını savunanlar da yanılmaktadır; çünkü öne sürülen durumlar dünyanın birçok ülkesinde olmasına rağmen o ülkelerde şiir okuma oranı oldukça yüksek.Neden ne olursa olsun şiirin okuru yok. Şairler, edebiyatçılar fildişi kulelerine çekilip okuyucu beklememelidir. Şiir okuyucuya götürülmelidir. Bunun için dergiler başta olmak üzere şiir araçları okuyucuya başlangıçta edebiyat bölümleri olmak üzere üniversiteler, liseler kullanılarak bire bir ulaşılmalıdır. Ama ondan önce var olan okur bilinçlendirilmelidir. Okur şiire saygı duymalıdır. Yazınsal metinler içerisinde şifrelemesi en fazla olan tür şiirdir. Şiir fıkra, makale, deneme gibi okunamaz. Bir şiiri bir kere okuyarak anlamak mümkün değildir. Şiire yeterince zaman harcamayan okuyucu okur olamaz.
ÖZETLE
*Şiir bir sanattır, şair bir sanatçıdır.Şiir duyguların dışa vurumu, bir iç boşaltma aracı ya da bir bilgilendirme aracı değildir. *Şiir, salt duygu ya da salt akılla yazılmaz. Şiir kalp ve akıl birlikteliğiyle oluşur. *'Ben şair değilim.' diyen kişi şair değildir. Bu durum alçak gönüllülük olarak değil korkaklık olarak kabul edilir. * İyi bir şiir okuyucusunu sarsmalıdır. Bunun öncelikli koşulu şiirin yazılırken şairini sarsmasıdır. *Şair yapabileceği kadar değil bakabileceği kadar şiir doğurmalıdır. Her gün şiir doğuran bir şairin şiirine bakması değil çocuğu olan şiirin adını bile hatırlaması mümkün değildir.Şiir, yazarken şairi sartığına göre her gün sarsılan bir şairimsi bile bir ayda ölür. * Şair asgari düzeyde de olsa dil bilgisi bilmelidir.Yazım kuralları, noktalama işaretleri, anlatım bozuklukları şairin kendisini ifade ederken daha iyiyi yakalamak üzere bilmesi gereken dil alanlarıdır. * Şair sözcük dağarcığını zenginleştirmelidir. Bu konuyla ilişkin olarak; ama aynı zamanda bu konudan bağımsız olmak kaydıyla hem şiir türünde hem şiir dışında çok okumalıdır. * Şair şiirlerinde mümkün olduğunca farklı sözcükler kullanmalıdır. * Şair zihninde oluşan anlamı en iyi karşılayacak sözcük ve söz öbeklerini seçmelidir. * Şiir; şairden ilk çıktığı şekliyle tamamlanmış kabul edilmemeli, şair anlam ve biçim bakımından şiir üzerinde çalışma yapmalıdır. * Şiir, şairin kültürel geçmişinden kopuk olmamalı; ancak geleceğe dönük olmalıdır. * Şiirin dili konusuyla uyumlu olmalıdır. * Şiir, diğer sanat dallarından (resim, müzik, öykü vs.) faydalanmalı; fakat kendini onlara teslim etmemelidir. * Şair olmak öğrenilemez; ama şiir yazmak şiir yazmak öğrenilebilir. * Şairin en asli hedeflerinden biri sevgi ve zerafete ulaşmaktır. * Şair, asla şiiri aramamalı, şiir yazmak için kendini zorlamamalıdır. Şiir, şairi bulduğunda şiir ortaya doğal olarak çıkacaktır.Sanatçıyla zanaatçı birbirinden ayrılmalıdır. Sanatçı bir fabrika değildir. * Okur, okumanın bir tüketimden çok üretim olduğu bilinciyle hareket etmelidir. * Şair, şiir yazarken emek harcadığı için okur da şiiri okurken emek harcamalıdır. * Okur şiiri anlamak kadar şairi de anlamaya çalışmalıdır. Bunun için en azından şairin bir dosyalık şiirini okumalı ve şairi şiir dışı unsurlarla da tanımaya çalışmalıdır. * Okur; kendini biçim ve içerik olarak geliştirmeli, donanımlı olmalıdır. * Şiiri anlamak isteyen birey şiirdeki sanatlara (özellikle gönderimler) dikkat etmeli, bilmediği olay ve durumları öğrenmeye çalışmalıdır. * Okur, kendine bir okuma bilinci ve sistematiği oluşturmalıdır.
Sığınak Grubu Kurucusu
Recep Mervan Toksoy
Yalan, nefret, kıskançlık, haset, bencillik, kabalık, kin sağanağından merhamet, sevgi, zerafet, bilgi ve şiir sığınağına hoşgeldiniz.
SIĞINAK GRUBU İLKELERİ
1. Grubun öncelikli amacı insanımızı hırçın, kaba, hırslı, bencil bir varlık olmaktan çıkarıp zerafete, barışa ve medeniyete ulaştırmaya çabalamaktır.
2. Grup; bir şiir, edebiyat grubudur ve bundan dolayı çalışmalarımız şiir, eleştiri, şiir kuramı, edebiyat bilgileri ve edebiyat tarihi üzerine olacaktır.
3. Grupta asla dini, siyasi, politik tartışmalar olamayacak; bu tartışmaları yapan üyeler, uyarılmaksızın üyelikten çıkarılacaktır.
4. Grup üyeleri ilk girdikleri rumuzlarıyla kalacaktır. Rumuzlar sonradan değiştirilemez. İsteyen olursa ileride sadece kendi/yetkili/kayıtlı şair ismine dönmek şartı ile rumuzunu değiştirebilir. Bunu da gruba bildirecektir.
5. Grup çalışmalarına bütün üyeler katılmaya çalışmalıdır.
6. Grup yönetimi tek kişiden oluşacak; ancak bütün üyeler doğal yönetici olacaklardır.
7. Özel mesajlar grup üzerinden atılmayacak; özel gün tebrikleriyle grup meşgul edilmeyecektir.
8. Üye gruba kendi şiirini göndermeyecek, ana sayfaya asmayacaktır. Fakat görevlendirilen üye veya üyeler; üyelerin o hafta yayınlanmış şiirlerini ilan edecektir.
9. Üyeler asıl grup olarak grubumuzu benimsemek kaydıyla diğer gruplara üye olabilecektir.
10.Grubumuz edebiyat dünyasına okuyucusu ile, şairleri ile, eleştirmenleri ile bir okul olmayı ve bu okulda edebiyat alanında kalıcı çalışmalar yapmayı hedeflemektedir. Asıl amacımız budur.
11. Grup üyelerinin, grupta kayıtlı olan isimlerini kullanarak, Grup ismimize zarar verici şekilde, söz (hakaret, küfürleşme) ve davranışta bulunması, Grubumuzun ciddiyetine ve amaçlarına tamamen ters düşeceğinden, böyle bir durumda kişinin durumu grupça belirlenir.
12. Toplamda 12 madde olan ilkelerimiz grubumuzu bağlayıcı bir ilandır.Gruba katılan üye bütün şartları kabul etmiştir.
Şair, Şiir, Okur
GEÇMİŞE TEŞEKKÜR VE REDDİYE
Divan Edebiyatı; şiiri anlatıdan kurtarmış, şiire asli kimliğini vermiş, aşk anlayışını şiire yerleştirmiştir. Sözcük dağarcığını genişletmiş, edebi sanatlarla estetik zevki beslemiştir. Fakat toplumdan uzak kalan yanıyla şiirin temel amaçlarından biri olan toplumu ileri götürme görevini yerine getirememiştir. 600 yıl dilin olanaklarıyla sanatın doruğuna ulaşan bu edebiyat görevini tamamlamış, bizlere örnek olmak için tarihteki yerini almıştır.
Halk Edebiyatı; halkın ve halkın bireylerinin sesi olmuş; ancak belli örnekler dışında sığ kalmıştır. Güçlü şairleri, halk hikayeleri ve şiirleriyle tarihteki yerini almıştır.Bütün divan ve halk şairlerine Anadolu insanı adına teşekkürü borç biliyorum. Kültür geçmişimiz onur duyulacak bir birikime sahiptir. Ancak terk edilmiş kültüre dönme çabası nafile bir çaba olacaktır.
Tanzimat sonrası ortaya çıkan edebi akımlar genel olarak kökünü bulamamıştır. Namık- Şinasi – Ziya mektebi biçim ve dil olarak geçmişe bağlı kalarak yenilik aramaya çalışmışlar ve başarılı olamamışlardır. Sezai- Hamid- Nazım mektebi Batılılaşma ile divan arasında sıkışmış kalmışlar, şiir gücü dışında (Hamid) hiçbir ciddi üretim ve açılım sağlayamamışlardır. Mensupları aristokrat olan bir ekipten doğal olarak büyük açılımlar beklenmemelidir. Edebiyat-ı Cedide ve Fecr-i Ati toplulukları Batı'dan devşirme yapmaktan bir adım öteye geçememişler ve şiire resim, müzik ve öyküyü bulaştırarak şiire geri adım attırmışlardır. Yaşam tarzı olarak Divan kökünden gelen Milli Edebiyat akımı, içerik ve biçim olarak Halk edebiyatına yaslanmaya çalışmış, anonim ürünleri bile üretmeye (taklit etmeye) çalışmışlar; ancak hiçbir zaman halkın içerisine girememişlerdir. Yedi Meşale topluluğu, Fecr-i Ati'yi genel olarak devam çabasına girmiş, ilginçtir yedi kişiden sadece biri şair olarak kalabilmiştir. Garip anlayışı, şiiri diğer sanatlardan kurtarma çalışmasına girmiş; fakat bu olumlu hareket noktasına karşın şiirde resim, müzik gibi sanatları yok ettikleri gibi şiiri de yok etmiştir.
Toplumcu - gerçekçi şiir anlayışı gene doğru bir saikten hareket etmesine rağmen beslendiği kaynağın Anadolu dışı olması nedeniyle politik açılımlar sağlaması dışında şiiri geliştirememiştir. II. Yeni anlayışı temelde şiirde kapalılığı savunduğundan şiir kapanmış ve açılamamıştır. 1980 sonrası şiir yenilgi şiiri olmuş ve hızla şairine hizmet eden liberal bir noktaya ulaşmıştır. Bütün olumsuzluklar bir tarafa Türk şiiri büyük şairler doğurmuştur. Büyüğüyle küçüğüyle bütün şairlerimize teşekkür ediyor ve ölmüş olanları rahmetle anıyorum. Ancak Türk şiiri; şairiyle, okuruyla, eleştirmeniyle yeni bir açılım beklemektedir. Bunun için çaba sarf eden herkesin yanında olduğumu özellikle bildiririm.
Şair Olmakla İlgili Bazı Yanılsamalar
-Şair; toplumdan kopuk, kendini elit kabul edip özel bir jargon kullanmaya çalışan, kendisi ya da kendisi gibi olmayan insanlarla iletişim kurmayı kompleks yapan, kibirli insan tipidir.
-Şair; bohem-bunalım hayatı yaşayan ya da bu havayı vermeye çalışan, kalıplaşmış üç beş ifadeyle konuşan, barlarda şiir tüketen lümpen insan tipidir.
-Şair; tek arzusu ilgi çekmek-görmek olan, okunmak için okuyan, destek bulmak için destek olan histerik insan tipidir.
-Şair; duygusal olan, hayata aklıyla bakamayan, çözümleme yapamayan, ağlayan, sızlayan, duyguları sömüren,yazdıklarıyla içini boşaltan, yazdıkları duygu hezeyanları matufundan başkasını ilgilendirmeyen arabesk insan tipidir.
-Şair; şiir yayınladığı halde kendini şair kabul etmeyen çelişik insan tipidir.
-Şair; alçak gönüllülüğü siper edinen popülist insan tipidir.
-Şair, şair olmaya çalıştığını söyleyen, şair olmakla kilim dokumayı aynı kategorik alanda gören saf insan tipidir.
-Şair; sabah kalktığında, yemek arasında, ikindi çayında, yatmadan önce vs. bulduğu her boşlukta metin yazarak yılda 500-1000 arasında şiirimsi yayımlayan katip insan tipidir.
-Şair; çok az okuyan buna rağmen okuduklarından ya da dinlediği müzik parçalarından bileşke yaparak metin oluşturan ve utanmadan bunu savunan hırsız insan tipidir.
-Şair; Türk şiirinin köşe taşlarını okumamakla övünen tembel insan tipidir.
Şair Olmak
Şair, basit tanımıyla şiirin öznesi yani ism-i failidir.Şiir, sözcük anlam itibariyle yazma eylemini dolayımsız kapsamadığı için şair, şiir yazan değil şiir yapandır. Bundan dolayı esas olan kişinin şiiri hayatında ve /veya zihninde oluşturmasıdır. Elbette ki bunu ana çerçevesi belli (sanatsal ve estetik olarak) ölçülerle ortaya koymayan şairin şairliği kendi içinde kalacaktır. Fakat şairlik bir meslek olmadığı için ve hatta meslek olamayacağı için bir durum (zaman ötesi bir durum) olduğu için (zerafet gibi) kişi şiir yazan olmadan önce şair olmalıdır.
Şair olma durumunu doğru algılamamız gerekir.Bununla ilişkin olarak 'olmak' ve
'-imek' eylemlerinden söz etmek zorunludur. 'Ol-' eylemi bir dönüşüm, bir değişim ifade eder. Örneğin; özgür olan birinin durumunun değişmesi sonucu 'mahkum olması' bunu özetler. '-imek' ise bireyin süreklilik ifade eden durumunu ortaya koyar. (Ali bir öğretmen'dir') cümlesinde olduğu gibi. Yani birey bir vesile ile şair olur ve ondan sonra şairdir. Şair olan birey ancak şair olduktan sonra şiir yazabilir.Şair olmayıp da şiire benzeyen metinler yazanlara şairimsi, bunların yazdıkları metinlere de şiirimsi denebilir olsa olsa.
Şair olmanın dört boyutu vardır:
a) Psikolojik Boyut:
Birçok şiir kuramcısı şairlikle deliliği eş değer kabul etmiştir.Elbette ki bu hastalık anlamında öne sürülmemiştir. Ama deliyi 'deli eden' ve şairi 'şair eden' kaynağın aynı olmasından dolayı bu tabir hoş görülür. Kişinin şair olmasında psikolojik olarak iki olasılık vardır: Bunlardan birincisinde 'neden' somut olarak tesbit edilemez. Halk şairlerinin bade içmesi gibi bir vakıadır bu. Şair diğer insanlardan zihnini, iç dünyasını; hayata, eşyaya, evrene bakış açısını soyutlar. Bir film karesini, bir ağacı, bir bakışı, bir rüyayı özetle olay ve nesneyi farklı algılamaya başlar.Bir anlamda şizofrenidir bu yaşanan. Bu farklılığı öncelikle yaşayan kişi algılar ve 'ben şair oldum' der. O, artık şiir yazmasa da bir şairdir. İkinci olasılık şair olmaya tahrik edenin (muharrik) somut olmasıdır. Ölüm, aşk, ayrılık, hastalık, doğal felaket gibi somut bir neden şairin muharriki olabilir. Bu ruh hali 'post travmatik stres bozukluğu' gibidir. Bu iki yol dışında şair olma olanağı ve olasılığı yoktur. Bazılarının iddia ettiği gibi şair doğulmaz ve yine başka bazılarının iddia ettiği gibi çalışarak şair olunmaz.
b) Sosyolojik Boyut:
Şair; toplumsal çarpıklıklar, haksızlık, zulüm, savaş gibi konulara karşı duyarlıdır. Şairin hayata karşı bir bakışı ve duruşu vardır. Hangi kaynaktan beslenirse beslensin hayata müdahale etmeyen bir birey asla şair olamaz. Dolayısıyla şiir için şiir, sanat için şiir, birey için şiir anlayışları tamamen çürüktür. Ancak şiirin asli özelliklerini görmezden gelen, şiirin psikolojik ve felsefi boyutunu yadsıyan toplum için sanat da bir o kadar çürük bir anlayıştır.
c) Felsefi Boyut:
Şair, diğer bütün insanlardan ve hatta aydınlardan farklı duyuş ve seziş yetisindedir.Şair, sorgulayan ve şüpheci tavrıyla felsefesi olan kişidir.Bir şair, düşüncede asla taklitçi ve teslimiyetçi olamaz.
Edebi Boyut:
d) Şair, edebli olma anlamıyla da sanatsal (biçim) tavır anlamıyla da edebiyatla bütünleşmelidir.Burada birinci sorun edepli (ahlaki) olmanın neye tekabül ettiğidir. 'Ahlak' sözcük anlamının çağrışımından da anlaşılabileceği gibi kişinin özüyle uyumlu olmasıdır.Yani burada şaire dayatılan özel bir ahlak anlayışı yoktur.Şair; bencillikten, saldırganlıktan, yalan vs. kötülüklerden aınarak erdemli olmaya çalışmalıdır.İkinci sorun edebiyatın sanatsal anlamıdır. Bu sorunu aşmanın biricik yolu şairin sıradan bir birey olmadığını kavrayıp edebiyatı tarihsel ve kuramsal boyutlarıyla öğrenmesidir.
Bütün bu şartları taşıyan şairin dışarıyla, kötü ruh taşıyan insanla ve iyiliğin karşısında olan hayat düzeneğiyle barışık olması mümkün değildir. Dışarı bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde şaire baskı yapar.Bu baskılar dayanılmaz olduğunda şair kendi içine hicret eder.Kendi içinde kuvvetini topladığı ve fetih hazırlıkları tamamlandığında bir fetih hareketine başlar. Bu fetih hareketi dışa dönüktür ve buna 'şiir' denir. Şairin burada asıl amacı anlamaya uygun kişilerce anlaşılmaktır. Bu durumu şöyle de somutlayabiliriz: Issız bir çölde bir asit sağanağı düşünelim. Asit sağanağında sevgisizlik, bencillik, hırs, haksızlık, ihanet gibi damlalar şairin üstüne saldırırken şair bir sığınağa ihtiyaç duyar:
Sığınak: Şiir
Şiirle İlgili Bazı Yanılsamalar
-Şiir, duygularımızın kağıda yansımasıdır. Kişi özellikle beğendiği, hoşlandığı, sevdiği, aşık olduğu kişiye; el ele yürürken, diz dize otururken, sokakta, parkta ve hatta yatakta söyleyeceklerini şiirde söyler.
Not: Burada şiirin aşk, sevgi gibi konularda yazılmayacağı anlamını vermek istemiyorum.Bu duygular şairi sarsmışsa, bu sarsıntı şiir olarak ortaya çıkar; ancak bu bire birde söylenmesi gerekeni ifşa anlamına gelmemelidir.
-Şiir, bir olayı anlatan manzum hikayedir.
-Şiir; insanları kışkırtan, siyasi davaları omuzlayan, politik yazılardır.
-Şiir; ressamın fırçasından çıkmış gibi tablo anlatan yazıdır.
-Şiir; bir kısım dizeleri başkasından alınan, özgün (!) yazıdır.
-Şiir; hiçbir biçimsel özelliği olmayan, devrik cümleli bir yazı türüdür.
-Şiir, söz ustalığıdır.
-Şiir; muhatabı ezme, yok etme; rakibi aşağılama ve yenme aracıdır.
-Şiir, karşı cinsi tavlama (hangi tava gelecekse muhatap) aracıdır.
-Şiir, bir çırpıda yazılan ve asla değiştirilemez kutsal sözler bütünüdür.
-Şiir, belli matematik hesaplara uyan ses dizme yöntemidir.
ŞİİR
Tanım: Az sözle, çok anlam verilen ve şairi açısından başka türlü ifade edilmesi mümkün olmayan sanatsal türe şiir denir.
Şiirin tek bir tanımına rağmen şiiri tarif etme çabası her zaman var olagelmiştir.Şiir birçok şair tarafından bir susma eylemi olarak kabul edilir. Sanırım susma, yukarıdaki tanımda da kendini bulan başka türlü söylenememe durumudur. Ahmed Hamdi Tanpınar, şiirde sustuklarını düz yazıda söylediğini belirtmiştir. Gene Franz Kafka'nın 'Dönüşüm' adlı eserinde kullandığı 'Samsa' fenomeni çağdaş şairi telmih eder. Özetle:' Samsa bir memurdur. Bir sabah uyandığında kendini devcileyin bir böceğe dönüşmüş bulur. O andan itibaren içi insan dışı böcektir. Düşünür; ama konuşamaz. Düşündüğünü anlatamaz.' Çağdaş şairin yaşadığı da budur. Şair de düşündüğünü, sezdiğini, hissettiğini rahatça anlatamaz. Konuşma yetisi olmasına rağmen konuşamama durumu olan 'afazilik'tir bir açıdan yaşanan. Bu yüzden şair, şiir sığınağına yönelir. Buradan şair hiçbir şey anlatamaz anlamı çıkmamalı. Söz konusu olan şairin düz ifadelerle anlatamadığı durumların varlığıdır.İşte böylesi durumlarda şiir ortaya çıkar.
Şiir Nasıl Oluşur:
Bazı şair ve ediblere göre ilk dize Tanrı'dandır. Bu, büyük bir aldatmacadır. Böyle bir anlayışı savunanlar, yazdıklarına bir kudsiyet yükleme çabasındadır. İlk dizenin nereden geldiğine aşağıda değinilecek. Önce Tanrısallık aldatmacasını yok edelim. Tanrıtanımazlara göre şiirin bir harfi bile Tanrı'dan değilken Tanrı imanına sahip kişilere göre ise şiirin ilk dizesi dahil her şey Tanrı'dandır.
Bir kısım şairlere göre şiir duygudur, bir kısım şairlere göre ise şiir akılla yazılır.Oysa, şiir; kalp ve aklın çocuğudur. Erkek olan duygu, dişi olan akla bir tohum atar.(İlk dizenin gelişi budur.) Akıl; bu tohumu eşeyiyle rahminde (zihin) birleştirdikten sonra besler, büyütür.Çocuğun (şiir) sağlıklı ve gürbüz
olabilmesi anne ve babasının sağlığına bağlıdır. Anne olan kalp sağlıklı değilse (sezgi, duyuş) ve / veya baba olan akıl sağlıklı değilse (sistematik, bilgi, düzenleyicilik) ya da ikisi de sağlıklı olmasına karşın gebelik dönemi kötü ve sorunlu ise (örneğin henüz bitmiş bir aşk, ölüm gibi durumlar) çocuk sağlıklı ve güzel olmaz.Hatta bazen çocuk erken doğabilir ve bu yüzden sakat da olabilir.Her ne sebeple olursa olsun şair; şiirin sağlıklı, gürbüz, güzel olmasına çalışmalıdır. Gerekirse tedavi uygulamalıdır.Ancak şair de her ebeveyn gibi çocuk (şiir) çirkin de olsa sakat da olsa onu sever. Şiir oluşurken akıl ilk damlayı kalpten beklemeli; ama ondan sonraki bütün aşamaları bir anne gibi kontrol etmelidir.
Not: Çoğunlukla erkeklerin şair olması büyük olasılıkla erkeklerdeki anne olma eğilimindendir.
Şiir Nasıl Yazılır
Şiir yazma şiir oluşumunda anlatılmaya çalışılan durumun sonucunda başlayan bir süreçtir. Doğumdan sonra (kağıda ilk dökülüş) hem baba (kalp) hem de daha çok anne (akıl) şiiri büyütmeli, geliştirmelidir. Öyle ki şiir kendi ayakları üzerinde durabilene kadar bu çaba devam etmelidir.Bir şiirin dergi, gazete, kitap, bülten gibi bir yayında yayımlanması, çocuğun evden ayrılması gibidir.Şiir artık hayata atılmıştır. O andan itibaren şair mümkün olduğu kadar şiire az müdahale etmeli, şiiri korumaya, savunmaya çalışmamalıdır. İyi ve güçlü bir şiir kendini korur ve savunur.
Şiir Yazmanın Teknik Boyutları
A) Anlamsal Açıdan Şiir Yazımı
Şiir her şeyden önce bir anlam alanıdır.Dolayısıyla şair anlamı eksiksiz bir biçimde verebilmelidir. Bu durum, şiirin eksiksiz algılanması anlamına gelmez. Önemli olan şairin anlamı tamamladığı konusunda mütmain olmasıdır. Bu noktada anlam-söz-imge ilişkisi ortaya çıkar. Asıl şiir zihinde oluşan anlamdır ve kağıda yansıyan bir bakıma asıl şiirin sözle kirletilmiş halidir. Anlamı sözden başka bir yöntemle veremeyeceğimiz için anlam-söz ilişkisini doğru kurmalıyız.Şiirde kullandığımız söz anlamla bire bir örtüşmeli, bu tam yakalanmasa da örtüşme oranı mümkün olduğunca yüksek olmalıdır.
Şiir imgeyle yazılır. İmge basit tanımıyla 'işaret eden' demektir.Göstergebilime göre her söz (sözcük) bir anlamı işaret eder. Şiirde esas olan az sözle çok anlam vermek olduğundan bunu imgeyle sağlarız. Şiirde asıl anlamı imge verir. Şiirde imge dışı sözcükler yardımcı unsurlardır. Ancak bu yardımcı unsurlar önemlidir; çünkü hem biçim hem anlam açısından imgenin yükünü hafifletirler.Kimi şiirlere imgeli kimilerine imgesiz demek imgenin ne olduğunu bilmemekten kaynaklanır sanırım.Çünkü imgesiz şiir olmaz. Bazı metinlere şiir demememizin nedeni budur.Hatta kimi şairimsi arkadaşlarımız yazdıkları metinlerin imgesiz şiir olmasıyla övünmektedir. Bu arkadaşlarımızın yanlışının nedeni sadece kendileri değil eğitim sistemimizin çarpıklığıdır. Bundan sonra imgesiz, dize biçimli metinlere şiirimsi (şiire benzeyen ama şiir olmayanyazı) diyeceğiz.
İmge kullanımında bir tercih şairin kendine özgü imgeleri benimsemesidir. Bu yol özgünlük açısından iyi olsa da anlaşılma açısından kötüdür. İkinci bir imge kullanım yolu bilindik imgelerin (mazmun) özgün üslupla kullanılmasıdır. Divan edebiyatını büyük yapan budur. Ancak bunun da sağlıklı yürümesi için hem şairin hem de okurun genel-geçer bu imgeleri bilmesi gerekir.Hangi yol seçilirse seçilsin kullanılan imge ile anlam arasında sözcük anlam açısından sezdirimsel ve çağrışımsal bir ilişki bulunabilmelidir. İmge kullanımındaki en önemli tehlike bilindik bir imgeye farklı anlamlar yükleme çabasında ortaya çıkan anlam engellenmesidir.
Şiirin anlamsal yazımıyla ilgili dikkat edilecek son husus şudur: Şiir, anlamsal bütününde çelişki içermemelidir.
B) Şiirin Biçimsel Yazılımı Üzerine Bazı Notlar
Ölçü:
Türk şiirinde bilindiği gibi üç ölçü türü kulanılmaktadır. Bunlardan aruz ölçüsünü kullanma şansımız kalmamıştır. Çünkü aruz kapalı hece üzerine kurulu bir ölçüdür. Bu ölçü Arapça ve Farsça için uygun bir ölçüdür; çünkü bu dillerde kapalı hece yeterince vardır. Oysa özellikle günümüz Türkçesinde açık hece de kapalı hece kadar yer tuttuğundan aruz şiirde kullanılamaz. Hatta Fuzuli kendi zamanının Türkçesini şiire uygun bulmamıştır.Hece ölçüsü ise esas itibari ile saza uygun geliştiğinden hem günümüz şairi bu ölçüye uyum sağlayamaz hem de heceye uygun sözcükler sınırlı olacağından ölçü şairi kısır döngüye sokar.Serbest ölçüyle şiir yazma bir zorunluluk ortaya çıkıyor. Serbest ölçü rastgele ölçü olarak algılanmamalıdır.Serbest ölçüyle yazılan şiir, göze hoş gelmeli ve okunuşta fonetik düzgün olmalıdır.
Ses:
Şiirde ses akıcılığı çeşitli yollarla sağlanır. Dize sonu uyak, dize başı uyak, iç uyaklar, yan yana sözcük uyakları; dize, sözcük, hece, harf tekrarları şiire ses akıcılığı katar.
Ritm:
Ritm; dize uzunlukları, ses atlamaları, sözcük türlerinin seçimi gibi unsurlarla sağlanır. İsim soylu sözcüklerle eylem soylu sözcüklerin kullanım oranları ritmi etkileyen özelliklerdir. Özellikle kullanılan eylemlerin türleri (durum. oluş, hareket) şiirde statik- dinamik okunuşu etkileyen unsurlardır.
Dil:
Şair, şiiri oluşturuken dili kullanır. İyi bir dil bilinci olan şair kendi diline sahip çıkar. Ancak önemli olan anlam olduğundan seçtiği sözcük vermek istediği anlamı en iyi şekilde karşılamalıdır. Türkçe şiir yazan bir şairin sözcük seçiminde uyması gereken sıra bizce şöyle olmalıdır:
1. Türkçe kaynaklı ve yaşayan sözcük
2. Yabancı kaynaklı ama halkın özümsediği, yaşayan sözcükler
3. Türkçe kaynaklı ama kullanımı yaygın olmayan sözcükler
4. Birinci öbek yabancı diller (Arapça- Farsça) kaynaklı kullanılmayan sözcükler
5. Batı kaynaklı sözcükler
Dördüncü maddenin beşinciden önce tercih edilmesinin nedeni kültürümüzün öyle ya da böyle bir parçası olması ve yaşayan dilde yaşamayan bu sözcüklerle aynı köklü ifadelerin bulunmasıdır.
Ayrıca şair, şiirin konusuyla ilgili bir dil de kullanmalıdır. Bir vatan şiiriyle, bir mecazi aşk şiirinin; bir kavga şiiriyle bir çocuk şiirinin dili aynı olmamalıdır.
Şair dil konusunda ne yapmalı?
1. Dilinin kurallarını çok iyi bilmelidir. Dil bilgisinden yazım kurallarına, sözcük türetim kurallarından anlatım bozukluğuna kadar dile hakim olmalı şair.Bizce asıl sorun şairlerin bu konudaki ukalalıklarıdır. Dili bilmeden ahkam kesmeleridir.
2. Kendi şiir dilini oluşturmalıdır şair.
3. Sözcük kullanımında dikkatli olmalıdır. Kendi dilinin bilincinde olmalıdır.
4. Özümsemediği sözcükleri şiirinin dilini ağdalı yapmak için kullanmamalıdır.Yani sözlükten ya da çevresinden duyduğu sözcükleri şiirde kullanmamalıdır.
Sözcük Tercihi:
Şiir yazılırken sözcüklerin seçiminde hem zihinde oluşan anlamıtam karşılamak hem de şiirin biçimini güzelleştirmek için dikkatli olunmalıdır. Özellikle anlam için en uygun sözcük aranmalı, gerekirse şiir o uygun sözcük için bekletilmelidir.
Edebi Sanatlar:
Şiirde anlamı doğru ve güzel vermenin yollarından bir de edebi sanatlardır. Şiirde özellikle anlama dayalı söz sanatları bilinçli olarak kullanmalıdır.
OKUR
Günümüz şiirinde en önemli sorun okurdur. Şiirin hemen hemen hiç okuru yoktur. Şairler şairleri okumakta ve tabiri caizse 'Körler sağırlar birbirini ağırlar.' oynanmaktadır. Şiir okunmamasının nedeni olarak şiir dilinin ağır olmasını yada şiirin anlaşılmazlığını ileri sürenler yanılmaktadır. Çünkü günümüz şiirlerinin (şiirimsiler dahil) büyük çoğunluğu rahatça anlaşılmaktadır. Kitabın pahalı olduğunu sebep olarak öne sürenler de yanılmaktadır. Çünkü piyasadaki en ucuz kitaplar şiir kitaplarıdır. Şiirin yerini başka nesnelerin aldığını savunanlar da yanılmaktadır; çünkü öne sürülen durumlar dünyanın birçok ülkesinde olmasına rağmen o ülkelerde şiir okuma oranı oldukça yüksek.Neden ne olursa olsun şiirin okuru yok. Şairler, edebiyatçılar fildişi kulelerine çekilip okuyucu beklememelidir. Şiir okuyucuya götürülmelidir. Bunun için dergiler başta olmak üzere şiir araçları okuyucuya başlangıçta edebiyat bölümleri olmak üzere üniversiteler, liseler kullanılarak bire bir ulaşılmalıdır. Ama ondan önce var olan okur bilinçlendirilmelidir.
Okur şiire saygı duymalıdır. Yazınsal metinler içerisinde şifrelemesi en fazla olan tür şiirdir. Şiir fıkra, makale, deneme gibi okunamaz. Bir şiiri bir kere okuyarak anlamak mümkün değildir. Şiire yeterince zaman harcamayan okuyucu okur olamaz.
ÖZETLE
*Şiir bir sanattır, şair bir sanatçıdır.Şiir duyguların dışa vurumu, bir iç boşaltma aracı ya da bir bilgilendirme aracı değildir.
*Şiir, salt duygu ya da salt akılla yazılmaz. Şiir kalp ve akıl birlikteliğiyle oluşur.
*'Ben şair değilim.' diyen kişi şair değildir. Bu durum alçak gönüllülük olarak değil korkaklık olarak kabul edilir.
* İyi bir şiir okuyucusunu sarsmalıdır. Bunun öncelikli koşulu şiirin yazılırken şairini sarsmasıdır.
*Şair yapabileceği kadar değil bakabileceği kadar şiir doğurmalıdır. Her gün şiir doğuran bir şairin şiirine bakması değil çocuğu olan şiirin adını bile hatırlaması mümkün değildir.Şiir, yazarken şairi sartığına göre her gün sarsılan bir şairimsi bile bir ayda ölür.
* Şair asgari düzeyde de olsa dil bilgisi bilmelidir.Yazım kuralları, noktalama işaretleri, anlatım bozuklukları şairin kendisini ifade ederken daha iyiyi yakalamak üzere bilmesi gereken dil alanlarıdır.
* Şair sözcük dağarcığını zenginleştirmelidir. Bu konuyla ilişkin olarak; ama aynı zamanda bu konudan bağımsız olmak kaydıyla hem şiir türünde hem şiir dışında çok okumalıdır.
* Şair şiirlerinde mümkün olduğunca farklı sözcükler kullanmalıdır.
* Şair zihninde oluşan anlamı en iyi karşılayacak sözcük ve söz öbeklerini seçmelidir.
* Şiir; şairden ilk çıktığı şekliyle tamamlanmış kabul edilmemeli, şair anlam ve biçim bakımından şiir üzerinde çalışma yapmalıdır.
* Şiir, şairin kültürel geçmişinden kopuk olmamalı; ancak geleceğe dönük olmalıdır.
* Şiirin dili konusuyla uyumlu olmalıdır.
* Şiir, diğer sanat dallarından (resim, müzik, öykü vs.) faydalanmalı; fakat kendini onlara teslim etmemelidir.
* Şair olmak öğrenilemez; ama şiir yazmak şiir yazmak öğrenilebilir.
* Şairin en asli hedeflerinden biri sevgi ve zerafete ulaşmaktır.
* Şair, asla şiiri aramamalı, şiir yazmak için kendini zorlamamalıdır. Şiir, şairi bulduğunda şiir ortaya doğal olarak çıkacaktır.Sanatçıyla zanaatçı birbirinden ayrılmalıdır. Sanatçı bir fabrika değildir.
* Okur, okumanın bir tüketimden çok üretim olduğu bilinciyle hareket etmelidir.
* Şair, şiir yazarken emek harcadığı için okur da şiiri okurken emek harcamalıdır.
* Okur şiiri anlamak kadar şairi de anlamaya çalışmalıdır. Bunun için en azından şairin bir dosyalık şiirini okumalı ve şairi şiir dışı unsurlarla da tanımaya çalışmalıdır.
* Okur; kendini biçim ve içerik olarak geliştirmeli, donanımlı olmalıdır.
* Şiiri anlamak isteyen birey şiirdeki sanatlara (özellikle gönderimler) dikkat etmeli, bilmediği olay ve durumları öğrenmeye çalışmalıdır.
* Okur, kendine bir okuma bilinci ve sistematiği oluşturmalıdır.
Sığınak Grubu Kurucusu
Recep Mervan Toksoy
Yalan, nefret, kıskançlık, haset, bencillik, kabalık, kin sağanağından merhamet, sevgi, zerafet, bilgi ve şiir sığınağına hoşgeldiniz.
SIĞINAK GRUBU İLKELERİ
1. Grubun öncelikli amacı insanımızı hırçın, kaba, hırslı, bencil bir varlık olmaktan çıkarıp zerafete, barışa ve medeniyete ulaştırmaya çabalamaktır.
2. Grup; bir şiir, edebiyat grubudur ve bundan dolayı çalışmalarımız şiir, eleştiri, şiir kuramı, edebiyat bilgileri ve edebiyat tarihi üzerine olacaktır.
3. Grupta asla dini, siyasi, politik tartışmalar olamayacak; bu tartışmaları yapan üyeler, uyarılmaksızın üyelikten çıkarılacaktır.
4. Grup üyeleri ilk girdikleri rumuzlarıyla kalacaktır. Rumuzlar sonradan değiştirilemez. İsteyen olursa ileride sadece kendi/yetkili/kayıtlı şair ismine dönmek şartı ile rumuzunu değiştirebilir. Bunu da gruba bildirecektir.
5. Grup çalışmalarına bütün üyeler katılmaya çalışmalıdır.
6. Grup yönetimi tek kişiden oluşacak; ancak bütün üyeler doğal yönetici olacaklardır.
7. Özel mesajlar grup üzerinden atılmayacak; özel gün tebrikleriyle grup meşgul edilmeyecektir.
8. Üye gruba kendi şiirini göndermeyecek, ana sayfaya asmayacaktır. Fakat görevlendirilen üye veya üyeler; üyelerin o hafta yayınlanmış şiirlerini ilan edecektir.
9. Üyeler asıl grup olarak grubumuzu benimsemek kaydıyla diğer gruplara üye olabilecektir.
10.Grubumuz edebiyat dünyasına okuyucusu ile, şairleri ile, eleştirmenleri ile bir okul olmayı ve bu okulda edebiyat alanında kalıcı çalışmalar yapmayı hedeflemektedir. Asıl amacımız budur.
11. Grup üyelerinin, grupta kayıtlı olan isimlerini kullanarak, Grup ismimize zarar verici şekilde, söz (hakaret, küfürleşme) ve davranışta bulunması, Grubumuzun ciddiyetine ve amaçlarına tamamen ters düşeceğinden, böyle bir durumda kişinin durumu grupça belirlenir.
12. Toplamda 12 madde olan ilkelerimiz grubumuzu bağlayıcı bir ilandır.Gruba katılan üye bütün şartları kabul etmiştir.