Ölüm Kere Ölüm Ölüm Kare
İsa Golgota'ya çıkarken tökezlemeden önce
Önü sıra sendeleyip ayağı burkulan bendim
Yar idim dulda saydı beni açmak isteyen gonca
Dert oldum Hira'ya beni teskine geldi Efendim
İlk ben üşüdüm sonradır Tur-i Sina'daki sağnak
Dağa çıktım kurdu geberttim beni korkuttu keme
Çalmadığım kapı kalmadı can evimden taşarak
Duyan olmadı avazım ki desin Hallaç kekeme
Ölüm Risalesi
Damla damla oluşuyor hayat
Ölüm kımıl kımıl
Duymak kolay
Anlatmak değil
Her an
Farkındayım
Az az öldüğümün
Bilincindeyim doğan ayın
Ah Ölüm
Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Kiminin başında biter ağaçlar
Kiminin başında sararır otlar
Kimi masum kimi güzel yiğitler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Ama Ölüm
Özgürlük kitabının
sayfaları arasına
cellatların kurduğu
darağacındaki ip
yarım kalan
sayfayı gösteriyor
okumaya devam edecek
nice insana
Evlilik fotoğraflarının yırtılarak
kırılan çerçevelerin
Bir Eflatun Ölüm
kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git
dersen
Baharla Ölüm Konuşmaları
I
Memelerim koparıyor
Yüzyıl süren bir yalnızlık
dile gelmişçesine
Nasıl nasıl bir sevinç yarabbi!
Ve ağrıya
ağrıya tabi,
ağraya
ağraya ağbi...
Nakkaş Tepe de ancak
Beyaz Bir Gemidir Ölüm
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
olurum
kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kağıt parçalarına
yazılmış
Ölüm (Leyla İle Mecnun)
Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde
Bir kış güneşliğinde
Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir
Tabiatı aşan bir bildiriştir
Ne güz ne sarı renk bu göçü anlatır
Bu kan rengi bu kıpkızıl öçü anlatır
Görünüşte kırmızı gerçekte yeşil
Görünüşte öç hakikatte değil
Faninin sonsuzla barışması
Affın mağfiretle yarışması
Ölüm Ve Çerçeveler
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Garip bir yolculuk, tren ve geyve
Bir hançer bölüyor, ah... rüyalar
Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve..
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Gece kar yağacak sabaha kadar
Toprakta et, kemik çatırtıları...
Yarı ölüleri bir korku tutar,
Ölüm Gibi
işte sevişmek bitti
ölüm gibi devam ediyor gece
aşk henüz gidilmemiş bir ülkedir, diyorsun
ne kadar uzak gitsen çıkamazsın teninden
kendinden çıkamazsın ne kadar yakın gelsen
sessizce dinliyorum gecenin çanlarını
açık bir yara gibi çalıyor çanlar
vuruluyor sesinde çanların hayvanları
Ölüm Gelmişse
Bitmişse
Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz sefalar
Öğleler, ikindiler çoktan geçmişse
Bir akşamüstü garipliği
Sarmışsa her yeri
Güneş devrilmiş
Renkler solmuş
Sesler kesilmişse
Son kuşlar da geçip gitmişlerse ufuktan
Ve çiçekler
Üşür Ölüm Bile
Bir ormanda tutup onu
Bağladılar ağaca
Yumdu sanki uyur gibi
Gözlerini usulca...
Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle...
Ölüm
Sabahın sinleye vardım gördüm cümle ölmüş yatar
Her biri bi çare olmuş ömrün yayı varmış yatar
Vardım bunların katına baktım ecel heybetine
Nice yiğit muradına eremeyiben ölmüş yatar
Yemiş kurt kuş bunu keler nicelerin bağrın deler
Şol ufacık na-resteler gül gibice solmuş yatar
Tuzağa düşmüş tenleri hakka ulaşmış canları
Ölüm
Gecenin dudağından karanlık emiyorum
Gündüzün cesedini hicrana gömüyorum
Gözlerim parça parça, kırık aynalar gibi
Yüreğim, cehenneme dönüşen bahar gibi
Yarasa kanatları bürümüş mehtâbımı
Kör bir papağan gibi açmışım kitabımı
Okuyorum; boşluğu sömürüyor ellerim
Benim Korkum Ölüm Değil
Geçen gün senin yanında aklıma ölümüm geldi
Sensizlik bir mızrak gibi saplandı kalbime
O son anı hatırladım, o seni koyup gidişimi
İlk defa bu kadar üzüldüm dünyaya geldiğime
Ölüm! Kaçınılmaz sonuç, o soğuk kelime
Bir gün ucuz bir fahişe gibi koynuma girecek
Yüzümde gezinecek pis ve iğrenç elleri
Korkudan büyümüş gözlerimde hayaller can verecek
Ölüm
Gel anla ve yaşa doğrusal hüznü
Acılar güvence ölümsüzlüğe
Senden her kaçtıkça sana yaklaştım
Göç nasibim özlem kanımdır benim
Bu tenha dünyanın ürküntüsünü
Ekledim gövdeme bir parça gibi
Bir sözdür susuşun bir ince fikir
Bin yorum getirir aklıma birden
Yokluğun Her Dakika Ölüm Demek Gitme Kal
Yokluğun her dakika ölüm demek gitme kal
Hasretim daha yüz yıl dinmeyecek gitme kal
Yetişir senden uzak yıllardır kahroldugum
Ayrılma hiç yanımdan mahşere dek gitme kal
Bir Ölüm İlanı
Zaten hayalet olan
Gölge yazar Oğuz’un ölümü de
Herhalde kendinden rivayet
Oğuz’un cenazesi mi
Hayret!
Hem o hiç uyumaz ki
Belki de ilk kez oradan
Kendi kendini Türkçeye çevirecek
Ölüm Gelecek Ve Senin Gözlerinle Bakacak
Ölüm gelecek ve bana senin gözlerinle bakacak-
eski bir vicdan azabı
yahut saçma bir günah gibi
sabahtan akşama dek
uykusuz, donuk, bizi izleyen ölüm.
Gözlerin dilsiz bir çığlık,
boş bir söz olacak, beyhude bir sessizlik.
Bu yüzdendir her sabah
kendi gözlerini görmen yalnız
aynaya bakındığında ve o gün, ah,
Hoş Geldin Ölüm
Hoş geldin ölüm
Buyur otur
Saklımız kalmadı
Dök eteklerinden taşları
Ben bir rüzgarım
Özgürlük rüzgarı
Bir yürekten bir yüreğe
Taşırım umutları