İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de, kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar, ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım. Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına, mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer! !
Nedir, ne oluyor, unuttunuz mu yoksa yasadığınızı, Günler, kızgın küller gibi bütün duygularınızı kavurup öldürerek mi geçiyor üzerinizden, Arzuyla dudağınızı ısırdığınız olmuyor mu hiç, Bir müzik sesiyle şöyle bir koltuğunuzda doğrulduğunuz, Aniden bir yaz yağmuru gibi boşanıveren sebepsiz sevinçlere inanmıyor musunuz? Bir ağaç gölgesinde bir an durmak, Bir akşam üstü denize baktığınızda bu sonsuz suların kıpırtısına şaşmak yok mu artık? Elele tutuşmak, Bir avucun, bir başka avuca dokunmasının yarattığı ürperti de hayal hanesinde kendine bir yer bulmuyor mu? Bitti mi bu macera? Çekildiniz mi hayattan? Hayatın sizin bulunmadığınız yerlerde yaşandığına mı inanıyorsunuz? Daha bitmeden bitirdiniz mi herşeyi? Yorgun ruhunuz yeni coşkular için hazır hissetmiyor mu kendini? Delirdiniz mi siz? Şu köşebaşında karşınıza ne çıkacağını ne çıkacağını ne biliyorsunuz? Biliyorum genellikle köşe başlarından açlık, acı ve ölüm çıkıyor karşınıza Ama kimbilir? Belki eski bir dosta, Belki güzel bir kadına, Belki okunmuş, kitaplar satan bir sahafa da rastlayabilirsiniz, Bir piyano sesi duyabilirsiniz Ya da bir Rumeli türküsü açık bir pencereden, Bir söğüt ağacı görebilirsiniz çocukken kabuğundan düdük yaptığınız, Dans adımlarıyla yürüyen bir çift bacak geçiverir önünüzden, Bir oğlan bir ıslık çalabilir, Hatta siz bile çalabilirsiniz. Ne sevinci, ne hayatı, ne eğlencesi Para yok ki diyorsanız eğer Ve eğlenmek için paranın gerekliliğne bu kadar inanıyorsanız, Emin olun paranız olduğunda da eğlenemezsiniz, Para eğlenmeyi çeşitlendirir sadece ama eğlenceyi yaratamaz, Şarkı mırıldanmak parayla değil, Acaba o şimdi ne yapıyor diye düşünmek parayla değil, TV'de iyi bir film seyretmek parayla değil, Sizin için demlenmiş bir bardak çayı, Bu benim için yapıldı diye neredeyse gururla alıp, Bardağı ince belinden sıkıca kavrayıp içmek parayla değil. Bir tabak semiz otunu sevinçle paylaşabilirsiniz Ve hiç bir pahalı lokantada bulamayacağınız bir tad alırsınız, Eğer bir tabak yemeği paylaştığınız, paylaşmak istediğiniz bir insansa. Hayat diye bir şey var. Sadece sizin olan, Sadece size ait, İçinde sadece sizin gördüğünüz çiçekler açan, Yalnızca sizin müziklerinizin çaldığı bir bahçe var, Sokmayın oraya öyle herkesi, çiçeklerinizi başkalarının çapalamasını beklemeyin, Şarkılarınızı başkalarına söyletmeyin, ANladık ahmaklıklar oluyar, aptalca kararlar veriliyor, Hepinizin hayatından bir şeyler çalınıyor, Hayallerinizi teker teker buduyorlar, Ümitlerinizi öldürüyorlar, Çaresiz bırakıyorlar sizi, Yenildiniz belki de, Yenilginin ağır yaralarını taşıyorsunuz ruhunuzda Ama gene de bir hayatınız var sizin, Sadece size ait bir bahçeniz, Durup soluklanacağınız, Yaralarınızı yıkayacağınız, Çiçeklerini seyredebileceğiniz bir bahçe, Bir ağacın gölgesinde durabilirsiniz biran, Sabaha karşı uyanıp her ay yeniden doğan hilale bir bakabilirsiniz, Çok sevdiğiniz bir kitabı bir daha karıştırabilirsiniz, Aşık olabilir ya da aşık olmayı düşünebilirsiniz, Sevdiklerinizi özleyebilir, ve bir gün yeniden kavuşabileceğinizi hayal edebilirsiniz, Geceleri ağaçların daha değişik koktuğunu fark edebilirsiniz, Yeni bir salata icat edebilirsiniz, Saçlarınızı her zamankinden daha değişik kestirebilirsiniz, Evinize bir gün de başka bir yoldan gidebilirsiniz, Alışkanlıklarınızı değiştirmek için kendinize karşı müthiş bir savaş açabilirsiniz, HAYAT DİYE BİR ŞEY VAR, Her zaman size keşfedilecek geniş alanlar bırakan, Ne kadar yaşarsanı yaşayın daima bilmediğiniz Kuytularına sokulamadığınız bir hayat, Sadece size ait bir hayat, Biliyorum dertler çok, ahmaklıklar yapılıyor, Sıkıntılar bitmiyor, Günler birbiri ardına buruşup eskiyor, Yorgunsunuz, belki yeniksiniz, Teslim mi olacaksınız peki? Hayal kurmayacak mısınız? Ağaçlara bakmayacak mısınız? Denizlere şaşmayacak mısınız? Ani ve sebepsiz sevinçlere inanmayacak mısınız? Bir tabak semizotunun tahmin edemeyeceğiniz kadar lezzetli olabileceğini hiç düşünmeyecek misiniz? Sizin için demlenmiş bir bardak çayı bardağı belinden kavrayıp içmeyecek misiniz? Delirdiniz mi siz? HAYAT DİYE BİR ŞEY VAR, Evet orada, Elinizin hemen yanında duruyor'.
Bugün gine seni andım sevgili Bazen şarkılarda bulurum Bazen geçmişimizi anılarımızı Aslında çok uzakta degilsin Hep içimdesin hiç ayrılık olmadı Nede çok severmişim seni
Denizden esen Meltemdesin sen Sahi gelir misin yeniden Açar mı yediverenler Sarar mı sarmaşıklar etrafı Ve sevda tutar mı elimizden yeniden
Kırık dökük bir şarkının Hüzünlü notalarında gizli aşkla Her dinlediğimde Kırk dökük yüreğimi ağlatan Her sözünde kendimi bulduğum Her notasında seni duyduğum Ve bir gün dizlerinde Kırık dökük de olsa Bu şarkıyı dinlerken Bulacak mıyım kendimi Bu hikaye… Bu şarkı… Ağlatıyor beni Sahi neredesin sen Gelecek misin yeniden
Silmek istiyorum rengi solmuş anıları Yerine koymak için senli yarınları Bekliyorum seni Sahi neredesin sen Gelir misin yine yeniden…
Ebru Ertaş
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
-Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?
Büyük Filozof şöyle cevap vermiş:
Hiç şüphesiz dili düzeltmekle işe başlardım, demiş ve dinleyenlerin açıklama bekleyen bakışları karşısında sözlerini şöyle devam ettirmiş:
-Dil, düzensiz olursa sözler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa insanlar arasında anlaşmazlık çıkar, anlaşmazlık fitne ve terör meydana getirir. Bunlar da devletin yıkılmasına sebep olur. İşte onun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir.
Ben senin en çok sesini sevdim Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran Unutturur bana birden acıları, güçlükleri Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim Güçsüze merhametini, zalime direnişini Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim Tüm çocuklara kanat geren anneliğini Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ] BU BİZİM HİKAYEMİZ…
Bismillahirrahmanirrahim…
İlk defa şair olamadığım için, SANA duygularımı aktaracak en tatlı kelimeleri en güzel cümleleri bulamadığım için yandım, Yandım Ya Resulallah…Yanmak ki, ateşi yok.. Bir ateş ki, dumanı bile yok.. İçten içe bir yanış, bir kavruluş bu…
SEN ’i anlatacak kelime bulamıyorum sözlüğümde. Tam anlamıyla SEN ’i anlatan kelimeler var mı onu da bilmiyorum…
Sen Latîf olan Allah'ın, yerini kimsenin dolduramayacağı, paha biçilmez bir lütfusun bize. Sen lütufların en yücesisin, en güzelisin Sultânım! Bizi, Sen'in ümmetin olmakla şereflendiren Allah Teâlâ'ya, yarattıkları adedince hamdolsun!
Yüreğimiz de çağlayanlar var, dinmeyen gözyaşlarımız var, bitip tükenmeyen hasretimiz var Efendim? Bir gün arkadaşlarının arasından ufuklara doğru bakıp “Kardeşlerime selam olsun” demeseydin bu hasrete dayanılır mıydı gül Efendim? Hasretin öyle bir acıtıyor ki yüreğimizi dayanamıyoruz çoğu zaman. Ateş düşüyor, kor oluyor tekrar yanıyor. Çok acıyor Efendim, çok acıyor…
Ey Rahmten Lil Alemin Sen’in emanetini taşıyamadık, kardeşlerin olma şerefinin hakkını veremedik. Ama biliyoruz ki Sen merhamet abidesisin.Hani Taif ’ te ayaklarını kanatan o günahkarları bile affetmiştin.İşte Ya Resuallah ümidimiz odur ki bizi de affedersin. Kardeşlerini de affedersin değil mi? Kurumuş, taşlaşmış ruhlarımızı gülden bir bahçeye dönüştürürsün değil mi? Biz Sen’i çok seviyoruz Efendim ama daha çok sevmeliyiz bunu da biliyoruz…..
Ey Dost kaç bahar geçti Sen’siz, ama düşe kalka da olsa hep Sen’in içindeyiz. Gel bir kere daha misafirimiz ol, gel bizi bir kere daha sevindir. Sevindir ki gönüllerimizdeki karanlıklar aydınlansın, yeniden dirilsin ölmüş ruhlarımız. Gel de her gün biraz daha azgınlaşan zalimler ışığınla dağılsın. Kine, nefrete, düşmanlığa kilitlenmiş zavallı ruhlarımızın boynundaki zincirler çözülsün. Gel de bize buyurabildiğin her şeyi buyur Efendim. Sevgiye aç olan sinelerimizi muhabbetinle, hoşgörünle coştur. Gel son kez içimize doğ güneş gibi. Aydınlansın gönüllerimiz. Ruhumuzu saran uzun geceler savrulup gitsin de yerini bembeyaz gündüzler alsın.
Ey Makamı Mahmud ‘ un sahibi, yaratılmışların en şereflisi. Aşk sarayımın padişahı, ey aşkımın Leyla’sı. Sen ki Hira’da Rabbimin nuruyla nurlanan Sultan’sın. 'Ben hüzünlerin peygamberiyim! ' itirafında bulunarak bizler için ne kadar acı çektiğini gösteren Güzeller Güzeli’sin. Sen’in çektiğini çekemedik belki, hakkıyla idrak edemedik kardeşliğini. Ama şimdi yolunda güller topluyoruz Efendim. Elimize dikenler batsa da Sen’in çektiklerini düşünüp teselli buluyoruz.Bir elimize gül,bir elimize kalbimizi aldık yolunda adımlar atıyoruz Ya Resuallah…
Ey çölleri cennete çeviren gül, yetimlerin babası…
Ey Ab-ı hayat Resulüm. Sana canını verecek, Seni çok seven yetimlerin var. Ama günahlarımız mesafeleri artırıyor, utandırıyor, çaresiz kılıyor…
Yinede ümitliyiz. Belki bir gün duaların biz ümmetinin kucağına yağmur olur düşerde nefsimizin bizi daralttığı günlerde Selat-u Selamlarla döneriz gerçek hayata. Sensizlik ateşi öylesine yaktı ki yüreğimizi, hasretin öylesine acıttı ki benliğimizi sevgin olmasaydı, Sen olmasaydın sevmeyi öğrenemezdi bu yürekler. Öyle ki sevgimiz hüznümüze denk. Hicranla iki büklüm olduk Ya Resulallah…
Can Efendim,Gül Efendim,Sen bizim Sevgilimizsin Efendim….
Çoğu zaman dua kapısının eşiğinde kıvrılıp hüzün besteliyoruz. Salavat türküleri söyleyip gözyaşı döküyoruz. Medine’ye kalbimizle Sana olan hasretlerimizi, sevgilerimizi gönderiyoruz… Sana gidecek her yolcuyla selam yollayıp Sonra da selamımı almış gibi seviniyoruz Ya Resuallah. Hep hayal ediyoruz Efendim, arkanda namaz kıldığımızı. Seni Seviyoruz Ya Efendim dediğimizde günahlarımızı unutup, Sen’in de bizi sevdiğini düşünüyoruz! Duyuyoruz Ya 'ÜMMETİ' diye seslenişini.
Muhammed’sin SEN, GÖNLÜMÜZÜN gıdası, ruhlarımızın şifasısın.. Gözlerimizin feri, acıyan yüreklerimizin tek merhemisin... Dudağının değdiği bir güle bin can feda Muhammed, eline değmiş bir ele cihanca cihan feda! ,
Gel demeye bilmem dilimin gücü yeter mi? Sen’i çok özledik Efendim. Bizi bu acılara karşı dik tutan Sen’in kokundur. Rüzgar essin hiç olmazsa kokun gelsin Ya Resuallah….
GEL,GEL SEVGİLİLER SEVGİLİSİ…
Seni sevdikçe daha çok tanıyor, Tanıdıkça daha çok seviyoruz…
-İMZA-
Malumun olsun Yâr... bir düş değdi çocuk yüreğime...
Yüreğime takıldı ayaklarım. Düş’tüm; dizleri kanadı kısa pantolonlu çocukluğumun... Cân’ımı yaktı masallar... İltica ettiği ülkeden sınırdışı edilmiş olmanın hüznü ile açtım ellerimi Yıldızların Sahibine...
Doğruyu arayan ona kavuşsa, Hakkı arayan hakla buluşsa,, Müslümanlarda din için yarışsa, ................Canımı adadım,senin yoluna, ................Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Dert derya oldu sardı sağı solu ALLAH'ım göster bana doğru yolu Affet bu kulu defter günah dolu ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Bana göre dünya ateştir yanan, Kimine göre yıldız hep parlayan, Kimi çiçeğe benzetir solmayan, ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Tavana dikilince songün gözler, ALLAH'ım bize o an cenneti göster, İmanla dolsun o zaman yürekler, ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * sağlık varken kıymetini bilmeyiz, saglık gidincede hiç gülemeyiz, Akılı olupta yola gelmeyiz, ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Ağlarım aşkınla her daim yanıp, İşledim günahlar şeytan’a kanıp, çok pişmanım,sana elerim açıp ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Ey kalpleri evirip çevirensin, Yaraları yine saran, Sensin! Tövbeleri de her an af edensin ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Bir yürek nelere nasıl yeterse, Bir can yanlışları görmez severse, Aklı başa gelince sana yönelse, .................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Dünyada lüzümsuz taş taşımışım Beden üstünde boş baş taşımışım Ruh diye yürekte kuş taşımışım ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Allahım razıyım artık ölmeye, Sana dogru kuş olupta gelmeye, Yardım et bana imanla ölmeye, ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna... * * * * * * * * * * * Ne yazık ki defter,günahla dolmuş, Hayat dedikleri,kısacık yolmuş, Ruhum çok yaralı,kalbimse solmuş ................Canımı adadım,senin yoluna, ...............Yardım et Allahım, garip kuluna__Emine Yılmaz Dereci * * * * * * * * * * * Buda benden olsun Yarap! Geldik gider olduk, Gam u hicran ile dolduk, Ne yar olduk ne kul olduk, .....Yok yüzümüz, afet bizi.____ BİLAL ÖZCAN * * * * * * * * * * Bu dörtlüğükleri yazan dost yürekler teşekkürler
Rabiye Tanrıverdioğlu
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
---------- Bu şiirin hikayesi:
O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddus'tür; Selam'dır; Mümin'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. O Allah ki, yaratandır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.' (OKUYANLARDAN ALLAH RAZİ OLSUN..)
Vardır içimizde bir özlem, vardır hasret çeken bir yanımız. Gün batımı akşamlarında bazen dolar gözlerimiz, akan yaş mıdır yoksa aşk mıdır bilinmez. Uzaklara dalar, mahzun bakışlarla arar yürekli sevdaları düşlerimiz. Kalbinin sırça köşkünde bir kıpırtıdır o hissettiğimiz.
Nedense hep birşeylerin özlemini çekeriz. Hani özlemek bir yana, özlerken kurduğumuz düşler vardır peşinde koştuğumuz. Varsın inceldiği yerden kopsun dediğimiz. Uzaktasındır anneyi, babayı özlersin. Yakındasındır, uzak olmayı istersin ve özlersin. Özlemektir aslında kurduğumuz umutlar. Ya sevgiliyi özlemek?
İşte özlemlerin en güzelidir. Saat olmuş gece yarısı, açmışsın radyonu çalar durur şarkınız. İçinde o en temiz çocukları büyütürsün. Birden aklına gelir o ilk tanışma anınız. Yüzünüzde ufak bir tebessüm, o ağaca nasılda adınızı yazmıştınız. Hatırlar gülersiniz. Yaptığın şeylerin saçma olduğunu yada komik olduğunu düşünürsünüz.
Ama o anlar işte en güzel sevgi selidir. Sevgiliyi düşünme anları, özleme anları hayatınızın bir başka tadıdır. Hiç benzemez kurduğunuz hayallere. Onsuz hayallerin tadı yoktur aslında sizin için. İşte bir sigara daha yakar, dumanını savurursunuz ayın ışığında. Siz dumanı üflerken off dediğinizde, aslında o ses sizin gerçek sesinizdir. Dumanın yankılandığı duvarın sesi değil. Ve gerçekten içinizde yeşil bir özlem vardır.
Yağmurları yağdırırsınız gönlünüze ve bir aşk ateşini yeniden alevlendirirsiniz. O su bile söndüremez büyük vuslatlarınızı. Özlemek işte böyle sevginizi katlar. pencere kenarına geçip, 'Seni seviyorum' demek gelir içinizden. Şöyle yıldızlara bakıp hayallerin deryasında kaybolmak, belki de anlatılmaz yaşanır dediğiniz anlardandır. Vakit gece yarısını sollar. Oysa siz halen onu düşünüyorsunuzdur. Bir söz vardır; 'Özlüyorsa özlenen, özlemek güzeldir.' Güzeldir tabiki ya.
Ve sen sevgili. Gönlümün saraylarına sığdıramadığım, gülünü dalından koparamadığım. Şair bedenimden söküpte atamadığım senin için atan şu küçük kalbim var ya. İşte senin sevgini taşıyacak kadar kocaman bir manevi aşka sahip. Özlüyorum seni, düşlüyorum seni.... Hayallerimin bittiği noktada özlemlerin başlıyor içten içe. Ve ben penceremin kenarına geçip yıldızlara bakıyorum.
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden Bebekler hayta hayta yürümeden Geleceğim diyorum, geleceğim sana Ne olur kesin bir takvim sorma bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde Hangi ses yürekten çağırır beni sana Geleceğim diyorum, takvim sorma bana -Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi? Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden Gemileri yaksalar da geleceğim sana On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana -Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız Ey benim alfabemdeki kadîm Elif Ne güzellik, ne de tat var baharsız Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan Kimseye uğramam ben sana uğramadan Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana Takvim sorup hudut çizdirme bana Ben sana çiçeklerle geleceğim -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Hani bir hayal ya bu… Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım. - Uyudun mu bebeğim? - Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte? - Su içmeye kalktım. - Uyu gülüm, erken kalkacaksın. - Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler. - Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler. - Ve huzurla dalsaydım uykuya.
…
Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni. Kızma hayatgülüm! İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.
“Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.” Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.
…
Ve sabah olur. Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime. “1 mesaj alındı” uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar. - Günaydın aşkım - Günaydın bebeğim
Ya da hayal bu ya… Şöyle de olabilir mesela;
…
Ve sabah olur. Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur. Telefon çalar.
“Kölem ol gel desen, gelmem mi yar? Uğrumda öl desen, ölmem mi yar? …”
Melodisi eşliğinde açarım telefonu.
- Efendim - Günaydın aşkım - Günaydın hayatgülüm - Hadi kalk artık, çok uyudun - Tamam kalktım.
…
Devam eder tabi ki konuşma. Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar. Huzurla uyanırım.
…
İşe gitmek için hazırlanır, seni ararım.
- Çıkacağım evden şimdi, işe gideceğim - Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy. - Saçmalama! - Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin. - Peki, tamam. Söz hayatgülüm.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.
…
İşe giderim. Başlamadan önce yine seni ararım.
- İşe başlıyorum şimdi - Tamam, ne zaman bitecek? - Bilmem, sekizde biter sanırım. - Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim. - Tamam hayatgülüm. - İyi çalışmalar bebeğim. - Teşekkürler.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
…
İş biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.
- Hadi bitmedi mi işlerin, çıkmadın mı daha?
…
İş biter…
- Çıktım şimdi, eve gidiyorum. - Eve gidince haber ver bana.
…
Eve gelirim, yine konuşuruz.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.
…
Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..! Sonunda “SENİ SEVİYORUM” yazar.
…
Hayal ya! Değildi, Hayal değildin. Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim. Bittin! Gittin!
En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken. Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm. Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım. En gerçek hayalimi yıktın. Uzatmaya gerek yok. Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin. Keşke öldürseydin.
Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?
…
Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim! Hiç mi özlemedin? Hiç merak etmiyor musun artık?
…
Bebeğin uyuyamıyor sensiz. Günüm aydınlanmıyor sensiz. “AŞKIM GÜNAYDIN” demeni bekliyorum. Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri. Kimse merak etmiyor işlerimin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi. Bir başımayım…!
…
Hayaldin, gerçek oldun. Belki de bir rüyaydın. Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya… Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi. Korktuğu başına gelirmiş insanın. Bittin, bütün güzelliğinle… Yine hayal oldun. Aslında şimdi acı bir hatıra oldun. Özlenen, sevilen Ve hala inadına beklenen sevgili....!
Maruzatım odur ki; en iyi bir dostsun Dağların doruğunda bir çiçek kadar iyi Sen karanlıkta yüzümüzü ağartan ışık Resimlerin duvarlarda şakır kuşlar gibi Sen O'sun her zaman yalansız olan sevgisi Saksıları sulayan,vazolara can katan O en koyu,en çaresiz gecelerde bile Yeri,göğü bir merhabasıyla aydınlatan Sen O'sun sevince boğan bütün kederleri Solan,kuruyan,bir çiçek gibi ağlayansın Ve esen dost bir imbatsın akşamüzerleri Kalan bir gün gibi yazdan,öyle Haziransın Yalan değil,biz ne arayıp sende bulduksa Mutluyuz,dostça gönül tahtına kurulduksa.
Hayaller dünyasında seninle yaşamak. Yer ile gök arasında bir yerde. Mutluluk adına bir şeyler paylaşmak. Islak caddelerde, elin elimde Yağmur bir huzur gibi üstümüze boşalırken, Yalınayak mutluluğa koşmak.
Yada... Dağ başında bir kulübede Yanan şöminenin önünde Sabahlara kadar konuşabilmek Gözlerinin derinliklerinde kaybolmak Sonra... Tüm yorgunluğa rağmen dans edebilmek
Sevmek ve sevilmek Herşeye rağmen mutlu olabilmek Dünyadaki en güzel şey olsa gerek.
Daha az önce dokundum resmine Dokundum usulca gülen yüzüne Saatlerce oturup resmini seyrettim Biliyor musun... Hayallerim kinden de güzelsin.
Özlemine imza attığım her gecede Resminle de olsa avunabilmek Ayazın dudaklarıma vurduğu Gecenin en karanlık, Ve en soğuk anında Resminle de olsa ısınabilmek Resminle uyuyup Hayallerde seni daha iyi anımsayabilmek Hayaller dünyasında seninle olabilmek Seni hayallerde de olsa sevebilmek Sevilmek, Dünyadaki en güzel şey olsa gerek...
alıntı
AHDE VEFA
Ahde vefa: Söz vermek verdiği sözde durmak, yaptığı her işte sadık kalmaktır. Özünde ve sözünde bir olmaktır. İnsanoğlunu insan yapan en önemli karakter belki ahde vefadır.
Unuttuğumuz ya da unutturulduğumuz bir güzel haslettir vefa… Günümüzde çok az rastladığımız bir özellik vefa… Toplumu toplum, cemaati cemaat ve hatta insanı insan yapan bir güzelliktir vefa…
Ahde vefa belki de Kur’an-ı Kerim’in ve Resulullah’ın üzerinde en çok durduğu konulardan biridir. Acaba vefa nedir? Bir arkadaşımıza verdiğimiz bir sözde durmak yada onu tutmak mı? Yoksa kendimize, ailemize ve içinde yaşadığımız topluma karşı sosyal ödevlerimizi yerine getirmek mi?
Elbette, bunların hepsi ahde vefa dediğimiz o hasletin tarifi içindedir; ancak gerçek ahde vefa nedir?
İnsanoğlunun en eski ve hatta yaratılışından da önce verdiği bir söz, bir ahit, bir misak vardı: “Evet sen bizim rabbimizsin” Bizler rab olarak seni biliriz, sana iman ederek ve ancak sana kulluk ederiz…
Evet, insan, ilk ahdini ve ilk andını böyle ikrar etmişti rabbine. Bütün peygamberler ümmetlerine verdikleri bu sözü hatırlatmış, onlara gerçek, doğru ve sağlam yolun ne olduğu göstermişti. Kimisi iman etmiş kimisi de etmemişti…
Ve zaman geldi, gün gelid, insanlar bu sözünü hatırlamaz yada hatırlamak istemez oldu. Allah (c.c) verilen bu sözü son bir kez daha hatırlattı ilahi vahyiyle:
“Kıyamet günüde, biz bunlardan habersizdik demeyesiniz diye rabbin âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı. Onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin rabbiniz değil miyim? (Onlar da) Evet buna şahid olduk (sen bizim rabbimizsin) , dediler.” A‘râf 7/172.
Vefa bir uğurda her şeye katlanmak, onun meşakkatlerini sineye çekmek, Hasan-ı Basrî’nin tabiriyle acıyı yudum yudum hazmetmektir bazen de… Niceleri vardır ki o vefa sayesinde amaçalarına ulaşmış, isimlerini tarihin altın sayfalarına yazdırmışlardır.
Vefaya bir de Akabe tepelerinden baksak! Elestü birabbiküm’den sonraki en büyük misakı görürüz belki de? Söyle söz vermişlerdi Yesrib halkı mükerrem Nebî’ye: Ubâde b. es-Sâmit anlatır: Akabe biatında bulunanlar Resulullah’a (s.a.v) şu şekilde biat etmişlerdi:
'Refahta olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu (s.a.v) destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize, Resûlullah'ı kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacağımıza, hiç bir hayırlı işte Resûlullah'a muhalefet etmeyeceğimize dair bey'at ettik.”
Böylelikle onlar Yesrib’in ilk müslümanları oldular ve tabi ahirette de ilk safta olacaklar. Doğal olarak bu mükafat, sözünde durmanın, ahde vefa göstermenin, Resûlullah’a ve onun getirdiği dine sımsıkı bağlanmanın semeresiydi…
Resûlullah (s.a.v) insanlığın en büyük vefa timsali idi. Peygamberimiz (s.a.v) verdiği sözde duran, yaptığı antlaşmaya bağlı kalan en büyük insandı. O, bu hususta dostunu da, düşmanını da ayırt etmemişti. Dostuna verdiği bir sözde durup, onu yerine getirdiği gibi, düşmanıyla yaptığı antlaşmaya da sadık kalmış, her ne pahasına olursa olsun bunda bir aykırılık göstermemiştir.
Vefa, sevgi ve muhabbette devamlılık demektir. Vefa, ihtiyaç içinde olana yardım etmektir. Müslüman vefakâr olur. Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Vefa kimi zaman da hakkına geçtiğin birine, “Arkadaşım bana hakkını helal et” diyebilme erdemini gösterebilmektir. İmam Azam’ın babası misali, ısırılmış elmanın sahibini aramaktır. Vefa kimi zaman Mevlâna’nın çağrısıdır:
Gel, Yine Gel! Ne olursan ol, Yine Gel!
Evet, vefa kimi zaman da dostun, gerçek dostun çağrısına icabet edebilmektir. Olur, beşerdir şaşar; düz yolda taşa takılır düşer; onun huzurunda verilmiş bir söz bozulabilir, ama asla geri dönüşü yok değildir.
Hadi o zaman vefamızı tazelemeye, “Ya rabbi ben pişmanım, bütün yapmış olduğum günahlar, keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha yapmayacağım. Ben kabul ettim…..” sözlerini terennüm etmeye….
SEMERKAND ARAŞTIRMA MERKEZİ
İşte Gidiyorum
işte gidiyorum... seni bir sahil kentinde bırakıp umutlarımı da atıp terkime... geldiğim denizlere gidiyorum. koyu karanlık gecelerin,yakamozsuz denizlerin ve sahilsiz gemilerin hepsi tanıktır.. işte gidiyorum.. okunan salaları dinle.. mezartaşlarını kutsa gözlerinle...
içimden bir şeyler gidiyor.. yeni bir aşkın kıpırtısı değil bu.. ben gidiyorum.. hiçde hayra alamet değil bu gidişim..
ben gidiyorum. seni senle başbaşa bırakıp tunçtan dağlarımı ateşten denizlerimide alıp geldiğim kuyulara gidiyorum.. içinde peygamberler besleyen kuyuların mağaraların,ateşlerin, ağaçların ve gemilerin nuh nebiden kalma.. hepsi tanıktır.. işte gidiyorum.. sana yaktığım türküleri,hoyratları dinle zılgıtları besle gözlerinle...
işte gidiyorum... seni sevda dolu bir yürekte bırakıp ya da sana bir yürek dolusu sevda bırakıp ya da istemezsen eğer bütün bunları.. bir tebessüm en içten halimle bir kaç damla gözyaşı, ve bir bakış ki_sen onu asla unutamazsın_ ve elbette dualar bırakarak ardımda mutluluğuna dair.. BEN GİDİYORUM...
ALINTI
Ya rabbi! ... ben pişmanim...
Her kelam pek çok manaya gelir pek çok kişilerce. Her nefes kadar manası vardır bir tek kelimenin bile… Aşkı Mecnun’a sorsanız bir başka tefsir yapar, Leyla’ya sorsanız bir başka mana verir. Bir profesör ihtisas gördüğü alana göre anlatır öğrencisine. İşte öyle bir kavram öbeği var gönlümüzde dilimizde terennüm eden ve dost gönüllerine sunulmayı bekleyen… Ya Rabbi Ben Pişmanım… Huzur… Bir daha hiçbir zaman ve mekânda bulunamayacak olan… Hâl… Gözler kapalı, baş eğik, sırtta onlarca yükün ağırlığı… Vak’a… Önce bir Güzel’in ağzının açılışı… Dökülen inci taneleri… “Ya Rabbi! ...” Bu gönülden nidaya “Lebbeyk! ” denmez mi? Sonra o sırtında onlarca yük taşıyanın mahzun sesi… “Ya Rabbi! ...” Öyle bir nida ki…“Ben…” Bu “Ben…” deyiş cümle zelilliği ifade edişten gayrısı değil… Büyüklenen bir küçüğün küçüklüğünün an be an farkına varışla Yüce Huzur’a varışı ve içten içe büyüyen serpilen bir aşığın “Sen geldin.” dercesine bir “Ben! ” deyişi…Ve “Pişmanım! ...” Cümle mahlûkat kulak kesilir bu söze… Susar ve başlar dinlemeye… Tek yankılanan iki kişinin cılız sesidir ve çıt yoktur koskoca âlemde… “Bütün yapmış olduğum günahlardan…” Bu söz bütün âlemi şahit tutuştur pişmanlığa aslında… “Bir” Olan’ın huzurunda… Derin bir “ahhh” izi vardır ahvalde ve “Ahh! Âşıkların esmasıdır” hakikatte… “Keşke yapmasaydım” sözleri dökülür ağızdan… Yeryüzünde “keşke” sözü, tek buraya yakışır ve yalnız bu söze aittir “keşke…” Nasıl ki “ben” sözü bir başka yerde zarardan gayrısı değildir. “Keşke” sözü için de aynı hâl geçerlidir. Ve ağızdan dökülen “İnşaAllah” sözü bir başka yakışır âşığın diline… “Bir daha ben yapmayacağım! ..” ve yine “ben…” “Ben pişmanım…” derken bütün günah yüklerini sırtından atan âşık “İnşallah bir daha ben yapmayacağım” derken ayrı bir yük yüklenmiştir sırtına… Aşk’a, meşk’e, Âşık’a, Maşuk’a, vefa’ya… Söz vermiştir o artık. Dönülemeyesice, ölse de vaz geçilemeyesice bir söz… Ve… “Ben Kabul Ettim! ...” Devamı bambaşka bir âleme dahil olmaktır… Apaçık bir davetten gayrısı değildir devamı dostlar… Gözlerimizi kapayalım, Âşık olup Maşuk önünde diz kıralım, boyun burup oturalım. Ve söyleyelim… Haydi… Bir defa daha… “Ya Rabbi! Ben pişmanım, bütün yapmış olduğum günahlardan. Keşke yapmasaydım. İnşaAllah bir daha ben yapmayacağım.
'Ben Kabul Ettim…! ”
Vesselâm...
Ben en çok seni sevmiştim sevgili...…En çok seni…Yaralı yüreğimle gelmiştim sana…
Acılarımla, yarımlığımla konuk olmuştum sana…Gözyaşlarında yıkamıştım ayrılıklarda tozlu yüzümü…
Gülüşlerinde ısıtmıştım ayazda kalmış fakir gülüşümü…En çok seni sevmiştim ben..
Acılarımız, yenilgilerimi ortaktı oysa.. Birbirimize en yakın halimizdi yaralı geçmişlerimiz..
İpotekli yarınlarımıza aldırmadan sevmiştik birbirimizi..Delice ve bir o kadar duygu yüklü..
Ama olmadı…Sözcüklerin içine sakladığın vedaları aldım bir gece…Gitmemi istedin..Git diyemediğin halde…
Susmaların, bakışların, hüzün yüklü yarınların bana gitmemi söylüyordu….Artık tüm zaferler senindir sevgili..
Tüm mutluluklar da ….Bana kalan acıları, bana bırakılan yenilgileri–
sevgin için bedenimi yüreğimi semer bileceğim – sırtıma yüklenip gidiyorum…
Kapıyı aralamana gerek yok sevgili..Sana geldiğim yollardan gitmeyi de bilirim ben….
Gerek yok “ en iyisine sen layıksın “ sözleriyle avutulmuş devrik cümlelere…
Ben iyi bilirim tozlu yolları….
Gidiyorum, tüm zaferlerin başkumandanı olarak ayrılığın ganimeti olarak tüm hatıraları yakabilirsin..
Ben’li tüm yaşananları da unutabilirsin…Artık söze gerek yok…Gitmeliydim ama bu kadar erken değildi..
Gidiyorum bir bedende “ yüreksiz “ yaşamayı öğrenmeye gidiyorum..
Gidiyorum öznesi çalınmış cümlelerde sana “ susmaya “ gidiyorum….
Biliyorum sen bensiz de yaşabilecek kadar güçlüsün..Hayata kaldığın yerden devam edeceksin…
Noktasız, virgülsüz…Oysa ben..Oysa ben yaşadıkça hep bir eksik vereceğim sabah ictimalarında..
Hep bir sen eksik olacak nefes almalarım..Artık öznesiz paragrafların içinde yarım cümlelik olarak adam sayılacağım…
Artık ben “ sensiz “ varolacağım….
Topla cümlelerini dudaklarımdan..Bana vaat edilmemiş yarınlarımı da yanına al…
Bir de benimle yaşadığın mutlulukları. Bir de sana yazdıklarımı.
Kötü bir gününde gözyaşlarını kurulamak için kuru bir peçete niyetine kullanırsın senli satırlarımı…
Unutmadan bir teşekkür borçluyum sana; kısa bir süreliğine de olsa yarımlığımı, yalnızlığımı unutturduğun için…
Ve de yaşattığın tüm mutlulukların için….Teşekkürler sevgilim….
Sıcaklığını hissedip, nefesini duyabilmelisin kendi nefesinde.
Gözlerin gözlerinde erimeli belki de karşılıklı sarf edilen her bir cümlede.
Böyle yaşanmalı aşklar, elele, gözgöze, dizdize gecelerde...
“Aşkın en sağlam sigortası mesafedir” der Enis Batur bir yazısında.
Yazılarını severek izlediğim Can Dündar ise Yarim Haziran adlı kitabında “yıllar yılı hasretle beklediği ışığa kavuşan bir hücre mahkumu nasıl körleşirse, aşk da körelir yakına gelince…”diyerek...
Aşkın hep uzaklarda yaşanması gerektiğini savunurlar.
Onlara ve onun gibi düşünenlere saygım sonsuz ama bence; uzaklıklar yakın edilmeli, aradaki mesafeler özlem dolu yürekleri kanatmamalı sessizce ve derinden...
Aşıklar yakın olmalı birbirlerine; denizin kumasala, ayın yıldızlara, suyun toprağa yakınlığı gibi.
Tatları karışmalı birbirlerine an be an yaşanan heyecan doruklarında.
Böyle olmalı aşklar, yakından çok yakından yaşanmalı, kalp sesleri birbirine karışmalı aşıkların.
Duyguları, sözleri birbiri içine akmalı yüreklerinde.
En derinine inmeli yaşanan aşkın o büyülü dünyasında.
El ele yepyeni güzellikler keşfedilmeli.
Ortak paylaşımlarda doruğa tırmanmalı tadlar.
O ana kadar hiç kimsenin yaşamadığı hazları kendileri keşfetmişcesine yüreklerinden bedenlerine akmalı.
Yaşattırdıkları mutluluğu birbirlerinin gözlerindeki pırıltılarda izlemeliler an be an kesintisiz.
Yanaklarını pembeleştiren, çiçekler açılmalı gönüllerinde birbirlerine sundukları herbir lezzette.
Böyle yaşanmalı aşklar derinden, korkusuzca, elele, dizdize, gönül günüle...
Uzaklıklar hiç girmemeli o güzel yüreklerin arasına, telefonlara esir edilmemeli özlemler, gözyaşlarına dönüşmemeli en tatlı heyecanlar.
Daha yaşanmamışken bitmeye mahkum olmamalı gönül dünyasındaki o en güzel yıllar...
Böyle yakından yaşanmalı bütün aşklar...
Aşklarınızı en yakınınızda tüm sıcaklığı ile yaşamanız dileği ile.
Aşk Yorulmaz Hayallerde...
Sen…
Gittin…
Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…
Nasılsa…
Aşk yorulmaz hayallerde…
Bana seni hatırlatan her şey, sıkı sıkı saklanacak bende kalan izlerinin altına… Bundan sonra gözlerimden, içinde sen olan hüzünler damlayacak gölgelerinin üstüne. Zor da olsa taşıyacağım acılarını, nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…
Yüklendiğim ağıtlar eskiden kalma bir sevdanın eteğine tutunmuş olarak kalacaklar takındığım maskenin altında… Simsiyah gözyaşlarımı akıtacak adımlarının ardından.
Aşk yorulmaz derler ya hayallerde…
Ben…
İçimde düğümlenen sensizliğin kavurucu sıcaklığıyla yangınları kucaklarken, giderken bıraktığın düş bulutlarını aralayacağım her geçen gün…
Ateşin erittiği bir beden ile kuru mevsimleri karşılayacağım sensizliğimde. Yeşilimi yok eden sığıntı rüzgârlar da savrulacağım her zaman. Fırtınaların önüne set çeken güzel sözlerinin uğultusu kalacak kulaklarımda… Ve içinde sen olan geçmişe sarılacağım.
Ardımda bıraktıklarım…
Dehlizlerde kaybolan virane bir gönlün garip kayboluşunu görecekler...
Sonra…
Yıldızların pırıltılarını söndürecek kadar içli naralarımla çınlayacak sema, bakışlarımdan küfürler savrulacak gittiğin yollara… Yüreğimde kelepçeler ile nefesimi tüketeceğim…
Uykularımda…
Bazen susuz bazen huysuz yüreğim yalancı sözlerinle oynaşacak rüyalarımda. Mızıkçı kâbusların koynunda ki küçük oyuncaklar gibi çaresiz ve bitkin kalacağım ellerinde…
Biliyorum…
Bu gidişin bir dönüşü olmayacağını…
Kaybolacağımı biliyorum karanlıklarda…
Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…
Nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…
Gülnaz Hasköy
SÖYLENMEMİŞ SÖZÜMSÜN
bilmezken farkına varmadan öğrenirsiniz! Kaprisle isim olmaz derken yaptığınız kaprislere hoşgörü beklersiniz! Bireysel yasamın gerekliliği üzerine ahkâm keserken birdenbire gönüllü bir tutsak olma yolunda ilerlediğinizi anlarsınız! Gün çabucak geçsin diye beklerken, (24) saate ilave saatler istersiniz? Adrenalin derken, acıyı tatarsınız! Gülmekten bahsederken, göz yaslarınızı hazır ol komutu ile bekler bulursunuz! Yaşantımdan fedakârlık mı saçmalamayın diyen siz, kişiliğinizle ilgili fedakârlıklara kalkışırsınız! Sevdanın yerel ağ şebekesinden yayılıp, tüm benliğinizi sardığını fark ettiğinizde iste AŞK’la tanışmakla kalmayıp onu içinize aldığınızı anlarsınız… Sözcükler, cümleler, paragraf yada makaleler yetmez içinizi kavuran askınızı anlatmaya. Her ifadenin yetersiz kaldığını hissedersiniz… Her cümlede çırpınırsınız. Yeter dersiniz, bir kelime yada bir cümle bulmalıyım; ona olan sevdamı anlatmalıyım… Uykunun esaretinden kurtulduğunuz bir anda iki kelime gelir aklınıza! SÖYLENMEMİŞ SÖZÜMSÜN Mutlulukla ışıldar gözleriniz. Sonra bir anini beklersiniz sevdiğinize söylemek için. Yüreğinizden sesinize canhıraş dökülür; söylenmemiş sözümsün Sevilenin gözleri mutlulukla parıldar. Gözünüze bakar; Söylenmemiş son sözümsün demeni isterdim, der. Bencilliğine aldırmazsınız, gülümsersiniz. SÖYLENMEMİŞ SON SÖZÜMSÜN, dersiniz. Söylenmemiş son sözümsün. Yanımda olsan yada olmasan fark etmez O gece söylediğim gibi; Söylenmemiş sözümsün O gece söylediğin gibi; Söylenmemiş son sözümsün
gökyüzünü seyrederken sevgiyle, şimdi bakışlarım toprağı delmekte.. seviyorum derken delice, baharlarda açarken aşk güllerim, şimdi bir sonbahar sarısıyla baş etmekte.. bir kış ayazı vurdu bir yaz günü yüreğime, bir yaz sıcağında kavruldu seven ruhum...
aşk'tan korlaşan kalbim, şimdi yavaş yavaş nasır bağlamakta hücrelerim bir bir ölmekte acısını hissetmez hale gelene dek, sözlerim dudaklarımı terk etmekte...
üşüyorum sensiz bu şehirde, özlemin dilimin ucuna geliyor, aşkımı avazım çıktığınca haykırasım geliyor.. dünya çınlasın istiyorum dünya durmadan aşkla dönsün... küstürme beni aşk'a.. vazgeçme demek istedim yine gecenin karanlığında, beddua ederken, gitmem derdin ya, bedduan tuttu.. o yüzden mi gittin?
günahına talibim, şimdi aşkım yok.. şimdi Gül'üşüm diyemiyorum.. renklerine sevdalandığıma bile bakmaya cesaret edemiyorum.. seni orda görmek içimi acıtıyor..
ben sana alışmadan sevdim.. seni yaşayarak sevdim.. bir adım sonrası için korkmadan yürümek istedim... fark etmedin ama, ilk kez inanmayı öğrendim... şimdi süzülüyorsun gözlerimden, şimdi kanıyorsun yüreğimde... ne tuzlu yaşıma, ne kanayan yarama içim acıyor.. o yaşta sen varsın yitiriyorum diye daha bir tuzu yakıyor tenimi... kanayan yaram kalbimde sızıntılar arasında sevdan terk eder beni diye ürperiyor ruhum...
mevsimler geçecek üstümüzden.. rüzgârlar yine savuracak bir şeyleri... yine çiçekler açıp, çiçekler solacak.. kar yağdıkça yer yüzüne beyazlıklar dileyecek yüreğim sana.. susmak bana göre değil aslında gelecek belkide üzmezdi beni.. geçmişim olman kadar.. tutarsızlıkmış aşk.. korkarken korkusuzca yaşamakmış...
vazgeçmemi isteme beni ben yapan senden, vazgeçme sol yanıma anlam katan, rüyalarımı süsleyen aşk.. git deme bana senden... ne vazgeçmek istiyor yüreğim.. ne ardıma bakmadan gitmek.. gözlerimi çevirip devamlı bakmak istiyorum ardımda sen kalıyorsun çünkü, takılıp bir taşa düşmekten korkmuyorum kanarsa kanasın ellerim, dizlerim.. yüreğim kanarken farkına bile varmam bilesin...
şimdi benden ayrı bir rüya seni sarmalamakta şimdi korkusuz ruhum, eceli aramakta... gurur, sözlerimi sana söylememe engel olan değil unutma engelim, sensin.. hükmünü yitiren sözlerimin sebebisin..
Gül Doğan
Nerelerdesin?
Caddeler boş, sokaklar boş Hayallerim soldu, hüzünlü sarhoş Bir nağra atsam gelir misin? Bekledim seni... Nerelerdesin?
Bir ses ver artık, hayatta mısın? Ne yaptım ki sana, yasta mısın? Neren ağrıdı ki, yoksa hasta mısın? Özledim seni... Nerelerdesin?
Ne telefonun var, ne de adresin Ne tanıyanın var, ne de bilenin Hayallerimde kaldın, olmadın gerçek Gelemedin ki bana... Nerelerdesin?
Ekmeğimde sen varsın, suyum sen olmuşsun Aldığım nefesim, canım olmuşsun Gözümden sakındığım yarim olmuşsun Adın bile belli, gel... Nerelerdesin?
Heryerde seni aradım durdum, Gelip geçenlere hep seni sordum, İnan ki artık ben çok yoruldum Duydun değil mi beni... Nerelerdesin?
Sözlerin yalanmış, sevgin yalanmış, Deli gönlüm sana nasıl inanmış, Bekleyince seni gelir sanmış Aldanmışım sana... Nerelerdesin?
Yeter artık umut dağıtma bana, Kandırma daha fazla, beni aldatma Beklettiğin yetmedi mi yar beni Dönülmez yollardayım... Nerelerdesin?
Biliyorum ki beni duyuyorsun, En azından bunları okuyorsun, Anladınmı şimdi sevmişim seni Daha bekletecen mi? Nerelerdesin?
Vakit geç oluyor, hadi gelsene Gitmek üzereyim, bana gecikme Gelişin olsun artık bana yakın Ağlatma artık beni... Nerelerdesin?
Otobüslerde yoksun, trenlerde de Vapurlar kalkalı olmuş tam sene Kapının önüne uçak yolladım Gökyüzüne el salladım... Nerelerdesin?
Kulağımda küpesin, başımda tacım Sana nasıl kıyarım, olmuşsun canım Geleceğin gün bayramım olur Arifelerde gönlüm... Nerelerdesin...
Çiçek aldım sana, adı menekşe Bahçeye dikeceğim bahar gelince Aramam tükenecek seni bulunca Pencerelerde kaldım... Nerelerdesin?
Bulacağım birgün seni bir yerde Naparsın bilmem beni görünce Hesap verebilirmisin zaman gelince Bekleyeceğim işte... Nerelerdesin?
Bana gelmeyen seni söyle ben ne yapayım? Hangi sandığa koyup nerelerde saklayım? Bekleyeceğim yine, gönlümün kalesinde Gelsende, gelmesende... Nerelerdesin?
Neriman Gök
Kalp Kırmak Allah’ü Teala’yı İncitmektir...
Kalb yani gönül, mahlûkların en üstünü, en şereflisidir. insan, insanın dışında bulunan her şeyi kendinde topladığı için, mahlûkların en kıymetlisi olduğu gibi, kalb de, insanda bulunan her şeyi kendinde topladığı için çok kıymetlidir. Kendinde çok şey bulunan, Allahü teâlâya her şeyden dahâ yakındır.
Bu sebeple, küfürden sonra en büyük günah, kalb kırmaktır. Kâfirin dahi kalbini kırmamalıdır. Salih bir Müslümanın korkusu, bir başkasının kalbini kırmak, onu incitmektir. Dinini bilen ve bildiklerine uygun hareket eden sâlih bir Müslüman, ölü gibidir, hiç kimsenin kalbini kırmaz, incitmez. Zira bir ölünün, diri ile kavga ettiği hiç görülmemiştir. Nizâmeddîn Evliyâ hazretleri;
“Kalb kırmak, Allahü teâlânın lütfunu incitmektir. Neye uğrarsa uğrasın, sâlih kimse, aslâ kimseye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir. insanların kabahatlerini açıklamamalıdır” buyurmuştur.
Bir kalbi kırmak, senelerce ibâdet ve zikir sevabının hepsini alıp götürür.islâmiyet öyle bir dindir ki, kâfirin dahi kalbini kırmayı yasaklamıştır. Nerde kaldı ki, Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine inanan, Allah diyen bir Müslümanın kalbi kırılsın. Zira bir mü’minin kalbini kırmak, çok büyük günahtır, harâmdır.
70 defa Kâbe’yi yıkmak! Peygamber efendimiz; mübârek elleri ile Kâbe’yi göstererek; (Ey Kâbe, sen Allahın evisin. Sen mübâreksin fakat bir Müslüman,bir mü’minin kalbini kırsa 70 defa seni yıkmaktan daha büyük günaha girer) buyuruyor.
Peygamber efendimiz, eshab-ı kirama hitaben böyle buyuruyor. Bir mü’min, bir mü’minin kalbini kırsa, 70 defa Kâbe’yi yıkmaktan beter günaha girmektedir. Müslüman olarak hepimizin bunları okumamız, öğrenmemiz ve ona göre hareket etmemiz lazımdır.
Din büyükleri buyuruyor ki:
“Her günâh, îmânı tehlikeye sokmaya sebep olabilir ama şu üç günâhın tesiri daha kuvvetlidir:
(Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyurulmuştur. iyi olsun, kötü olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Allahü teâlâyı en çok inciten, küfürden, inkârdan sonra, kalb kırmak gibi büyük bir günah yoktur.”
imâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mü’min olsun, âsî olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. çünkü, âsî olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyâde inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur. çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. insanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi döğülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik mâliki, sâhibi olan efendinin şânını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlûkları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. izni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hattâ, onun emrini yapmak olur.”
Abdullah-ı Dehlevî hazretleri de buyuruyor ki;
Hiç kimseyi incitme! Netice olarak; kalb kırmamalı, hiç kimseyi incitmemelidir. Değil mü’minin kalbini, kâfirin kalbini bile incitmeye hakkımız yoktur. Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırmamalıdır. çünkü kalb kırmak, Allahü teâlâyı incitmek demektir. Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Ev sahibine eziyet edenin komşusu da incinir.
Gıybet, suizan ve kalb kırmak, kul hakkıdır. Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlâktandır. Bunun için hiç kimseyle münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostun dostluğunu giderir, düşmanın da düşmanlığını arttırır. Nereden bakılırsa bakılsın, hep zarardır. Müminler dua eder, fâsıklar, münâfıklar ise, dedikodu ve gıybet ederler. Aklı olan islamiyete uyar, Müslüman olur, hizmet eder. Nefsine, şeytana uyan ise, inkâra, küfre kayar.
islamiyete uyan Cennete, nefsine uyan da, Cehenneme gider. Ve Ahmed Yesevî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalb kırmak, Allah ü teâlâyı incitmek demektir.”
Bir yanımız hep hüzün! Bir yanımızda hep sevda! Bir yanımız hep umut! Bir yanımızda hep dua....
Bir tutam hüzünle başlar aslında her şey ve bir tutam dua ile devam eder durduraksız.. ve hüzünlü dualarla çıkılır yola.. ....
Anlamasak da hüzünlü dualardır bizi biz yapan...Sevdalardır vuslatı hatırlatan..ki Aşk-ı İlahi'ye kavuşmadır dua. Bir güle dokunmaktır usulca.Ya da umuda yolculuk etmek, kalbine doldurduğun bir avuç sızıyla beraber... Gökkuşağındaki renklere tutunup elini uzatmak bulutlara doğru ve kaybolmak bulutların arasında... sonsuza kadar kalakalmak öylece...
Belki de bir kuşun kanadına yaslanmak ve gökyüzünün maviliğine koşmak, ardına bile bakmadan..kadife ıslıklı bir selam uzatmak, okyanusun maviliklerinde, korkuya yatmış düşlere..
Dipsiz kuyulardan taaa güneşin ışığına halat bağlamak gecenin bir yarısında....seslenmek bir uçurumun kenarından avazın çıktığı kadar dağlardan kopup gelen çığlara aldırmadan...
Gökyüzünde rüzgarla yarış yapan kuşları anlamak ve özlemek yağmuru...ve yağmur sonrası kaybolmak toprağın o dayanılmaz kokusunda..yarışmak uçurtmalarla kendinden emin. Ben de varım diye!
Ya da bir su damlasının akması gibidir dua, tenhalarda kalmış solmuş, kurumuş bir güle can verir gibi.. yürek yangınlarına sürülmüş bir merhem misali gibidir yada dua..
Uzanan bir el gibi, çok uzaklardan..anne şefkati kadar sıcak, duygulu..masum.. belki de bir aşkdır dua..karşılıksız seveni bilmek ve kalbini koymak ortaya....ve acıların aslında hiç de acı vermediğini,anlatmak yüreğine ya da..
Ya da bir kaçıştır dua.. uzaklaşmak yalancı sevdalardan ölesiye... Bir vasıta belki de sonsuzluğa uzanan ve kapıları aralayan...
Ya da susalım artık...susmaktır belki de dua. anlatmaya ne hacet...sustum..! Ve kapadım gözlerimi artık, alışılmış yalnızlıklara ve alışılmış sevdalara..
Sonrası mı? .. sonrası bir rüya alemi.. bir avuç hüzme.. bir düş damlası...ve bir kelebek hafifliği... ya da bir parça fasl-ı kelam..
geceler..gündüzler..umutlar..sevdalar..aşklar..mevsimler.. yıllar..aylar..hüzünler..pişmanlıklar..kalabalıklar ve yalnızlıklar... Hep bize dair, bizle yaşayan ve bizle son bulan...
Bir hiç gibi yaşamak ve bir hiç olduğunu anlayabilmektir dua...
Dedim ya; Bir yanımız hep hüzne bakarken buğulu gözlerle.. Bir yanımız hep ağlaşadurur umutlarla,vuslat! vuslat! diye, zira ne kalır ki bizden geriye.. Bir küçük yalnızlıktan, kalbe dokunan bir tutam hüzünden.. ve yaslı dualarımızdan başka....
Ziyâdesiyle Sevene,… İman sahipleri ise Allah’a sevgide çok kararlı ve taşkındır… [Bakara:165]
Beni sev ki sende olayım, seni sevdim BENDE oldun!
Kulun Allah’ı sevmeye gücü yoktur. Allah kulunu sevince kul âşık adını alır.
Bezm-i elesten mestolup geldim, ben bende oldum hünkar-ı aşka Evvel aldandım pek kolay sandım, yandıkça yandım ben nâr-ı aşka
Herhangi bir kimsede, gizli bir aşk derdi yoksa, o yaşıyormuş gibi görünse de, onun gönlü ve canı yoktur. O âdeta gezen, dolaşan bir ölüdür. Eğer aklın varsa, git de Hak’tan dert iste, çünkü dertsiz olmak, aşk derdine düşmemek, tedavisi imkansız bir hastalıktır. Hz. Pir Mevlana (ks)
Ey eşi benzeri olmayan Azîz olan, Ey Aşk kaynağı, sevilen gerçek ve Tek mutlak varlık, Vedûd olan Allah’ım, Yühibbûnehüm kehubbîllâh, vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh âyetinin sırrıyla, lütfuyla, ülfetiyle, yakînlığıyla. Hak Dostlarına karşı kullarının kalplerine sevgi, sadakat,meveddet eyle.. ki böylece bu kullarının Hakka itaat etsinler ve boyun eğsinler.. Yâ Rabbi, Senin emirlerini kendi aklımıza değil aklımızı ve fiilimizi senin emirlerine uydurmayı senin hoşnutluğuna vardırmayı nasib et ya Rabbi! (amin)
Sen gidersin Dallarıma konmaz olur kuşlar Tomurcuklarım açmadan solar Kuraklarda kalırım Yağmur indirmez gök İnse de bir damlası dahi düşmez Yapraklarıma Derman olurum diye korkar Hazan olmuş bağıma
Sen gidersin Boynunu büker siyah gül Şebnemin tuzu zehirdir yakar Ağlayamaz bülbül Toprakta çizik çizik gönül yarası Baykuşlar bile ötmez olur Hanımeli kokusunu salar rüzgara Sarmaşık maşukuna sarılmaz olur Aşk, avcının hain namlusundan Pervasızca çıkan kurşunu görür Yana yıkıla ağlaya Saklanır en derin kuytulara
Çıldırdı zaman, duygular deprem şimdi Maziler delirdi, geldi hepsi birer birer Özlemim ciğerimi yakıyor, sanki aşk gibi Hırçınlığım şu an, şeytanla beraber
Hasret, zamana düşman öfkesi bakışlı İsyan, yürekte her renk her tevir Dönüşsüz bir yol gidiyor, son sürat deli Vuslatım, tökezleyen zamanla beraber.
Aşk’a adanan sözler, sus-pus sanki lal Zamansız yanan kelimeler, şimdi dağdan kül Yüreğim, ellerinde solmuş bir çiçek Öfkem, pusuya yatmış şeytanla beraber.
Zapt edilmez özlem, med-cezir şimdi Anılar, ölüm-yaşam arasında gel-gitler Hasretim, yüreğimi kanatır paslı kelepçe Hırçınlığım şu an, şeytanla beraber.
Hayallerde yaşatmak seni; Sen yokken bile seninle olabilmek. Sesini duymadan sana seslenebilmek Yüzünü görmeden sılayı dindirmek, hasreti bitirmek…
Issız sokaklarda aramak seni; Bulamayacağını bile bile boş boş bakmak. Gözlerini görmeden sevdaya akabilmek, Durulduğum yerde seni bulabilmek.
Sen yokken hayatı yaşayabilmek; Bir bebeğin tebessümünde, yaşlı bir ananın şefkatinde bulabilmek Dağların yeşiline, bozkırın kahvesine, denizlerin mavisine Adını yazabilmek. Kadere seninle boyun cefaya katlanabilmek…
Gördüğüm her şeyi sana benzetmek; Kuşların kanadında özgürlüğe seninle süzülmek. İdama mahkumken ben, son arzum sen olabilmek, Hayata her seferinde seninle selam verebilmek…
Her sevda sözcüğünde, sen akla gelebilmek Edatı, tümleci, alfabeyi seninle sökmek Birler, binler, milyonların arasında seninle kaybolmak. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna seninle varabilmek…
Aşkı sende bulmak; Ferhat şirin, kerem aslı olmak, Sevdayı adınla özleştirmek sana sindirebilmek sen olabilmek Kara sevdanla başkasına bakamayarak sana kör olmak. Dualar edip yaratandan yalnız seni dilemek…
Bir ömrü yolunda bittirip ecele gülerek gitmek; Son nefesimde bile ismini zikredebilmek. Yaşama tek kurşun sıkıp, ebediyete beraber varabilmek. Azraille dalga geçip, kaderle alay etmek…
Şarkılarda, türkülerde seni sevmek; En umulmadık anda aşkımla seni şiirlere dökebilmek, Notalara, melodilere seni tonlamak O kadar sakinken ben sana tutkun delirmiş şair olabilmek…
Tüm renklerin içinde seni aramak; Kırmızını masumiyetini, mavinin özgürlüğünü sende görebilmek Yeşiller içindeyken sen cennet bahçelerine uzanabilmek, Uçsuz gökkuşağının altında seni bulabilmek…
Sevmek canından bile çok sevmek seni; Bülbülü kıskandırıp, gülleri ayaklarına serebilmek Candan cananı kıymetli bilmek uğrunda ölebilmek. Seni sevebilmek seni...
1. Takvayı esas al Ey oğul! Takvayı kendin için kârlı bir ticaret olarak kabul et. Çünkü böyle ticaretler sonsuz kazançlar temin eder.
2. Merasimlere katıl Ey oğul! Cenaze merasimlerine katıl. Düğün merasimlerinden de uzak durmaya çalış. Çünkü cenaze sana âhireti hatırlatır; düğün ise dünyaya çeker.
3. Horozdan geri kalma Ey oğul! Horozdan daha geri kalma. Çünkü sen uykunun derinliklerinde iken, o dünyayı sese vererek insanları uykudan uyandırmaya çalışır.
4. Tevbeyi geciktirme Ey oğul! Tevbeyi geciktirme. Çünkü ölüm ansızın geliverir.
5. Cahille dost olma Ey oğul! Cahil kimselerle dostluk kurma. Çünkü onunla dost olursan, kendi yaptıklarını senin hoş karşıladığını sanar.
6. Allah'tan kork Ey oğul! Allah'tan hakkıyla kork. Kalbinin bozuk olduğunu bildiğin halde başkalarının sana saygı göstermesi için takva ehli olduğunu ihsas ettirme.
7. Susmak altındır Ey oğul! Şimdiye kadar susmaktan dolayı hiç pişmanlık duymadım. Çünkü söz gümüşse, sükût altındır.
8. Günahlardan sakın Ey oğul! Kötülük ve günahlar senden sakındığı gibi, yani işlemedikçe sana dokunmadığı gibi, sen de onlardan sakın. Çünkü kötülük kötülüğü, günah da günahı çeker. 9. İlim meclislerine katıl Ey oğul! Âlimlerin meclisinde bulun. Hikmet ehlinin sohbetlerini dinle. Çünkü Allah kuru toprağı yağmurla nasıl canlandırırsa, ölmüş kalbleri de hikmetli sözlerle öyle diriltir.
14. Tefsîrü's-Sâvî, 3:255-256 10. Yalandan sakın Ey oğul! Allah, yalancının yüz suyunu kurutur, haya duygusunu giderir. Ahlâksız kimsenin de sıkıntısı hiç eksik olmaz.
11. Ahmak adamdan uzak dur Ey oğul! Kayaları uzaklara taşımak, ahmak adama laf anlatmaktan daha kolaydır.
12. Kendi işini kendin gör Ey oğul! Cahili vasıta olarak kullanmaktan, işini gördürmekten uzak dur. Şayet akıllı birisini bulamazsan kendi işini kendin gör.
13. Kendi milletinin kızıyla evlen Ey oğul! Kendi milletinden olmayan bir kızla evlenme. Aksi takdirde çocukların ileride sıkıntıdan kurtulamazlar. Ey oğul! Öyle bir zaman gelecek ki, sabırlı insanların bile yüzü gülmez olacaktır.
14. Allah'ın anıldığı meclislere katıl Ey oğul! Katılacağın meclisleri kendin ara bul. Allah'ın anıldığı meclisleri bulunca hemen oturuver. Çünkü âlim isen ilmin artar, cahil isen yeni bir şeyi öğrenmiş olursun. Oraya inen rahmetten sen de payını alırsın Allah'ın anılmadığı meclislere hiç katılma. Çünkü âlim de olsan, cahil de olsan zarar görürsün. Ayrıca oraya inecek olan İlâhî gazaptan sen de nasibini alırsın.
15. Ey oğul! Sofrana takva ehli mü'minleri davet et.
16. Tecrübe sahipleriyle istişare et Ey oğul! Her işinde ilim ve tecrübe sahibi kimselerle istişare et onların fikrini almaya çalış.
17. Takvadan bir gemi edin Ey oğul! Dünya dipsiz bir denizdir. Onda niceleri boğulmuştur. Bunun için takvadan bir gemi edin. İçine îmânı yükle. Tevekkül yelkeniyle açıl.Ancak bu şekilde selâmetle yol alır, sahile çıkarsın.
18. Kötü komşudan uzak dur Ey oğul! Nice ağır yükler taşıdım. Fakat kötü komşu kadar ağır bir yüke rastlamadım. Nice acılar tattım, fakat fakirlikten daha şiddetli bir acı tatmadım.
20. İlimden nasibini al Ey oğul! İnsan fakir de olsa ilim ve hikmetiyle hükümdarların meclisinde yer alır.
21. Arkadaş seçimine dikkat et Ey oğul! Birisiyle dostluk kurmak istiyorsan, önce onu öfkelendirecek bir şey yap. Şayet öfkeli iken sana insaflı davranırsa ona yaklaş, insafsız davranırsa uzak dur.
22. Âhirete hazırlan Ey oğul! Dünyaya geldin geleli âhirete doğru yol alıyorsun. Bunun için âhiret yurdu, sana dünya yurdundan daha yakındır.
23. Dilini duaya alıştır Ey oğul! Dilini 'Allah'ım, beni affet' demeye alıştır. Çünkü öyle anlar vardır ki, o saatlerde Allah duaları reddetmez, istediğini ihsan eder.
24. Borçlanmaktan uzak dur Ey oğul! Borçlanmaktan uzak dur. Çünkü borç, seni gündüz zillete sürükler, gece de üzüntüye boğar.
25. Günah işlemeye cesaretin olmasın Ey oğul! Allah'tan öyle bir şey iste ki, günah işlemeye cesaretin olmasın. Ve Allah'tan öyle kork ki, rahmetinden hiçbir zaman ümidin kesilmesin.
26. Önce selâm ver Ey oğul! Bir cemaatin bulunduğu yere gittiğin vakit, önce onlara İslâmın okunu at, yani selâm ver. Sonra bir köşeye otur, onları konuşuyor halde görmedikçe sen de konuşma. Şayet Allah'ın zikrine dalacak olurlarsa sen de onlara katıl. Fakat başka bir söze geçerlerse oradan ayrıl.
27. Kendini anla Ey oğul! İki dünyada mes'ut olmak istiyorsan, kendini anla. Okuyup bilgili olmaya çalış. Çalış ki, bilenle bilmeyen bir olmaz.
28. Tembel olma Ey oğul! Tembel olma. Tembellik bedbahtlık alâmetidir.
29. Acele etme Ey oğul! Acele etme, acele şeytan işidir.
30. Güler yüz göster Ey oğul! Ahlâkını düzelt. Dostuna da, düşmanına da güler yüz göster. Ancak değerin ve itibarın kırılacak derecede hareket etme.
31. Orta yolu tut Ey oğul! Her şeyin hayırlısı olan orta yolu tercih et.
32. Yolda dikkatli yürü Ey oğul! Yolda yürürken yüzünü gözünü oraya buraya çevirme ki, gönlün vesvesede kalmasın.
33. Mecliste önce oturma Ey oğul! Bir cemaat içinde bulunduğunda onlar ayakta iken oturma. Oturdukları zaman sen de oturuver.
34. Yollara tükürme Ey oğul! Bıyık ve sakalınla oynama. Parmağını burnuna sokma. Yollara tükürme, sesli sümkürme. Elinle sinek kovalamayı terk et.
35. Az konuş Ey oğul! Sükût ve teenni ile hareket et. Az konuş. Çok konuşmak, yanılmaya sebeptir.
36.Sözü fazla dağıtma Ey oğul! Konuşurken sözü fazla dağıtma. Aksi takdirde şerefine zarar gelir. Konuşurken başkalarını utandırma. Kaş göz işareti yapma. Güzel ve lâtif sözleri duymaya çalış. Fazla hayrete düşme. Sözün tekrarlanmasını isteme. İnsanları güldürecek ve kendini maskara edecek sözlerden sakın.
37. Atıp tutma Ey oğul! Kimse hakkında atıp tutma.
38. Fazla ısrar etme Ey oğul! Senden bir şey istendiği zaman, elinden geliyorsa vermeye çalış. Birinden bir şey istediğinde de fazla ısrar etme.
39. Dinde tartışmaya girme Ey oğul! Dinle alakası olmayan meselelerde aksi vaki ise tartışmaya ve münakaşaya girme.
40. Fakirliğini kimseye açma Ey oğul! Acizliğini ve fakirliğini hiç kimseye, hattâ ailene dahi açma ki, onların yanında itibarın düşmesin, sözünü dinlemez olmasınlar.
41. Hizmetçilerle şakalaşma Ey oğul! Hizmetçi ve benzeri kimselerle şakalaşma. Çünkü bunlarla şakalaşmak hakaret ve düşmanlığa sebep olur. Onlara öyle muamele et ki, hem seni sevsinler, hem de senden korksunlar.
42. Şiddetten sakın Ey oğul! Çocukları ve elinin altındakileri terbiye ederken şiddetten sakın. Öfkelendiğin vakit vakarla geçiştirmeye çalış. Mümkün olursa sövüp dövme ki, aksi takdirde onların gözünde mehabetin yok olur.
43. Kendini ve çocuklarını övüp durma. Hayasız gençlerle ve o halde olan kız çocukları ile ülfet etme. Çünkü dünya ve âhirette mezellete sebep olur.
44. Önce düşün Ey oğul! Bir kimse ile bozuşursan, dilini tut ve makbul olan sözü söyle. Önce düşün, sonra söze giriş. Herkesin değerini ve layık olduğu hürmeti muhafaza eyle.
45. Azla yetin Ey oğul! Bir kimsenin davetinde bulunduğun vakit, azla yetin. Dalkavukluk edip de o yemeği övmekle başkalarının yemeğini kötüleyip tahkir etme.
46. Misafirlikte gözlerine dikkat et Ey oğul! Bir kimsenin evinde misafir kaldığın vakit gözlerine dikkat et. Her tarafa bakıp durma. Durumuna vakıf olduktan sonra dine aykırı da olsa sırrını ifşa etme.
47. Elini çek Ey oğul! Emanete hiyanetten elini çek.
48. Kimseye açma Ey oğul! Bir işe başladığın zaman, meydana gelmeden önce kimseye açma ki, mahcup düşmeyesin.
49. Çok ver Ey oğul! Sadakayı çok ver. Mal sevgisini gönlünden çıkar.
50. Razı ol Ey oğul! Doğru söyle, Allah'tan gelene razı ol.
51. Yemekte şunlara dikkat et Ey oğul! Yemekten önce ve sonra ellerini yıka. Bu hal fakirliğini giderir, göze kuvvet verir. Çok yemek kalbe katılık ve gaflet verir. İbadette tembelliğe sebep olur. Yemeğin başında Bismillah, sonunda Elhamdülillah, ortasında da nimetin Allah'tan geldiğini düşün. Tek elle ekmeği koparma. Bu hareket kibirli insanların âdetidir. Yemeğin başında ve sonunda bir parça tuz yemek birçok hastalığa karşı devadır. Lokmayı küçük tut ve iyice çiğne. Misafir geldiği zaman mümkünse yemeği büyük kaba koy, berekete sebep olur. Yemek yerken önünden al, ekmeğin ve tabağın ortasından alma. Elinden ekmek ve yemek parçası düştüğünde al, temizle ve öyle ye. Sıcak olan yemeğe soğutmak için ağzınla üfleme, soğuyuncaya kadar bekle. Yemeği çabuk yeme. Hurma ve kayısı gibi sayılabilir meyveleri teker teker ye, çifter çifter yeme ve çekirdeklerini bir tarafa topla. Yemek arasında çok su içme. Su içerken bardağın içine bak. İçine uygunsuz bir şey düşmüş olmasın. Suyu içerken üç nefeste içiver. Yemeğe herkesten önce el uzatma. Yemek esnasında güzel şeylerden bahset. Sofrada bulunan arkadaşlarına ara sıra göz ucuyla bak. Yemek ve ekmeği o tarafa sür. Misafirler çekingen davranırlarsa üç defadan fazla yemeleri için ısrar eyleme. Yemek yeme isteğin yoksa özür beyan eyle.
52. Dilini tut Ey oğul! İlim ve takva ehli veya herhangi bir sebeple senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.
53. Dostlarını dinle Ey oğul! Senin iyiliğini isteyen dostlarının tavsiye ve öğütlerini can kulağıyla dinle.
54. Doğru ol Ey oğul! Sözünde, işinde ve gidişinde doğru ol. Doğru olan sözlerinin bile hayrete ve tereddüde sebep olacaksa, söyleme daha iyi.
55. Ümidini kesme Ey oğul! İnsanların gönlünü almaya çalış. Allah'ın rahmetinden ümidini kesme.
56. İyi ol Ey oğul! Açıkta ve gizlide iyi olmaya çalış. Varlık yokluktan, akıl sarhoşluktan iyidir. Bir şeyi vaktinden önce isteme.
57. İçini süsle Ey oğul! İçini dışından daha çok süsle: İçin Hakkın, dışın halkın baktığı yerdir. Her yerde ve her zaman Allah'ı yanında hazır nazır olarak bil. Allah nazarında seni utandıracak işi bırak.
Bana seni hatırlatan her şey, sıkı sıkı saklanacak bende kalan izlerinin altına… Bundan sonra gözlerimden, içinde sen olan hüzünler damlayacak gölgelerinin üstüne. Zor da olsa taşıyacağım acılarını, nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…
Yüklendiğim ağıtlar eskiden kalma bir sevdanın eteğine tutunmuş olarak kalacaklar takındığım maskenin altında… Simsiyah gözyaşlarımı akıtacak adımlarının ardından.
Aşk yorulmaz derler ya hayallerde…
Ben…
İçimde düğümlenen sensizliğin kavurucu sıcaklığıyla yangınları kucaklarken, giderken bıraktığın düş bulutlarını aralayacağım her geçen gün…
Ateşin erittiği bir beden ile kuru mevsimleri karşılayacağım sensizliğimde. Yeşilimi yok eden sığıntı rüzgârlar da savrulacağım her zaman. Fırtınaların önüne set çeken güzel sözlerinin uğultusu kalacak kulaklarımda… Ve içinde sen olan geçmişe sarılacağım.
Ardımda bıraktıklarım…
Dehlizlerde kaybolan virane bir gönlün garip kayboluşunu görecekler...
Sonra…
Yıldızların pırıltılarını söndürecek kadar içli naralarımla çınlayacak sema, bakışlarımdan küfürler savrulacak gittiğin yollara… Yüreğimde kelepçeler ile nefesimi tüketeceğim…
Uykularımda…
Bazen susuz bazen huysuz yüreğim yalancı sözlerinle oynaşacak rüyalarımda. Mızıkçı kâbusların koynunda ki küçük oyuncaklar gibi çaresiz ve bitkin kalacağım ellerinde…
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Sahi mi? Yani, sayısız günahlar işlediğim halde, hiç günah işlememiş sayılacağım öyle mi? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Ciddi misiniz? Oysa, bana kalsaydı, ben kendimi bile bu kadar kolay affedemezdim. Dostlarımdan bile öyleleri var ki, bir hata ettim diye beni defterden sildiler. Artık görüşmüyorlar. Ben de çoğu arkadaşıma ilk hatasını görür görmez küstüm. Hiç hata etmemişler gibi davranmam çok zor onlara. Oysa siz... -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Daha önce tövbe etmediğim günahlarım da var benim. Özür dilemeyi unuttuğum hatalarım var. Yanlış olduğu halde, yanlışlığını kabullenmediğim bir sürü yanlışım var. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Nasıl yani? İçimde azıcık bir pişmanlık olsa bile, özür dilemiş mi sayılıyorum? Dilime varmayan içimdeki 'ah! 'lar da tövbe diye mi kabul ediliyor. Yüzümün kızarması da... Öyle mi? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Ben... Şimdi.. Tövbe etsem... Olur mu ki? Yani, şimdi hatırladıklarım için özür dilesem hepsine tövbe mi etmiş olacağım? Hepsinden affedilebilir miyim sahiden? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Doğru ya, 'hiç günah işlememiş gibi' diyorsunuz. Hiç günah işlememiş gibi olmak için hepsinin bağışlanmış olması gerekli. Hımm; anladım.Peki, ya yeniden günah işlersem? O zaman sözümden dönmüş olacağım. İyice günaha dalacağım. En iyisi, en sonunu beklemek özür dilemek için. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -O günahtan da tövbe edebilirim yani.. Özür dilemek için her zaman fırsatım var demek! Ama neden bu cömertlik? Niye bu kadar bağışlayıcılık? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Sevildiğimi bileyim ha! Hata edebileceğim baştan biliniyordu ama yine de var edildim. Günah işleyeceğim belliydi ama yine de nefes veriliyor bana. Özür dilerim umuduyla.. Her sabah güneş, ben özür dilerim belki diye mi geliyor dünya ufkuna? Yeter ki, özür dileyecek içtenlikte olayım. Huzura geleyim. Günahsızlığıma güvenip huzurdan kaçmamdan ise, günah vesilesiyle de olsa huzura gelmemi iyi bir şey sayıyorsunuz. Boynumu bükmem, mahcup olmam, gözlerimin yaşarması bu kadar mı önemli sizin için? Günahsızlıktan bile önemli ha! -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -İçimde bir ateş bir ateş ki, hiç sormayın! Yanıyor, yakıyor. Yanıyor, yakıyor. Söner mi, dersiniz? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Hiç günah işlememeye içten niyetlenirsem olur öyle mi? Ama şaşırırsam başka.. Unutsam da yeni imkanlar var önümde. Kredim bitmiyor hemen. Yeter ki o içtenliği bir an hissedeyim. Yani, hiç günahsız bir bebek gibi, hiç hatasız bir dost gibi tatlı bir mahcubiyetle yaşamamı istiyorsunuz. Beyaz bir sayfayı hiç kirletmeme ihtimamını kuşanayım yeter; öyle mi? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.' -Özür diliyorum Rabbim... Bin özür; milyonlar özür... Çok utanıyorum; çok mahcubum. çok, çok... N'olur, affet beni, affettiğini bildir. Affedildiğimi hissedeyim. Söz veriyorum (veriyorum mu ki?) bir daha asla! Bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla... -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Hiç günah işlememiş gibi mi gerçekten... Yani, günah işleyip de affedilmiş bile değil. Sanki hiç işlememiş gibi! Hiç! Hiç! Hiiççç! Affedildim mi şimdi? Yeni baştan adam sayılıyorum ha! Sıfırdan başlıyorum demek! -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Hatalarım hiç yüzüme vurulmayacak demek! Hatırlatılmayacak bana. Unutturulacak. Hatırlayıp da utanmayayım diye. Hatırladığım olursa da, içimdeki sızıyla bir daha özür dileyeyim diye. Defterimden de silinecek, hafızamdan da. Hatta, affedildiğimi bile hatırlamayacağım. Ne güzel bir bağışlama bu. Bağışlayan bağışladığını bağışladığına fark ettirmiyor bile. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Hiç günahsızlar nasıl yaşarsa, öyle mi yaşamam gerekiyor bundan böyle? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Efendim? -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Sesiniz, sesiniz, ne güzel sizin! Bir daha söyleseniz! Bir daha! Sözünüzden de güzel sesiniz. Müjdenizden bile tatlı söyleyişiniz. N'olur, bi'daha konuşsanız! -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Yüreğime su serptiniz! Ne kadar serinledim bir bilseniz. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir. -Efendim, siz ne güzel müjdecisiniz! Fakiri sevindirdiniz. -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.' -Efendim, Siz.. Siz.. Siz... Siz... Siz... Ne güzel elçisiniz! Niye buraya kadar zahmet ettiniz? Ah!
Ey Rabbim, Her şeyi kaplayan rahmetinden Her şeye gücü yeten kuvvetinden Önünde her şeyin boyun egdigi kudretinden Karşısında hiçbir şeyin duramadıgı izzetinden Her şeyi kaplayan azametinden Her şeyi ...
16.12.2009 - 18:18
Kim Özlerdi Avuç İçlerinin Kokusunu
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı
belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece
sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır
yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir
ayrılık gizlendiğine
belki de, kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci
dereceden failidir'
denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini
tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık
etmiş olmasalardı eğer! !
CAN YÜCEL
16.12.2009 - 09:32
Bazı ertelenmişleri bulmak için gerekli iki pusula...
Birini elde etsen dahi diğerinede sahip değilsen ulaşamazsın sonuca...
Bir bütün ama ayrı yerlerde... ayrı ama bütün... iki yarım ama bir bütün...
Susmak ve beklemek... ayrı kavramlar ama tek bir anlam için bir bütün...
Hep bir anlam katılmışlık var nede olsa, en olmaz detaylarda saklı tutulan...
Ulaşmak istenen bir erteleyiş mutlaka var zaten her yaşamda...
İşte bu yüzden susmak ve beklemek lazım bazen...
Yerinde sayar gibi durup yol almak için gereklidir beklemek...
Ve susmak koşmak yerine emeklemektir bazen...
Ama bilinmeyen bir yönü vardır bu sessiz yol alışın...
Büyüdükçe büyür sustukların ve beklediklerin içinde...
Çünkü neye birikirse insan, ona koşar dolu dizgin duygularla...
Deli taylar gibi dört nala nefessiz kalırcasına yol alır umutlar...
alıntı
15.12.2009 - 13:50
Sevgili Dediğin;
Sevgili dediğin; güne sesiyle uyandığındır,
Sabahları alışkanlık diye arayan değil!
Sıcacık bir “alo” dediğinde tüm gününü aydınlatan…
Sevgili dediğin; derdini gizleyenmeyendir,
Gözleri sel olsa da; derdini çekinmeden anlatandır,
Hiçbir şeyi senden saklamayan …
Sevgili dediğin; gözlerine bakarken gözlerinin içi gülendir,
Herkese bakar gibi değil,
Gözbebeklerine bakarken ölesiye dalıp giden …
Sevgili dediğin; her daim sana kucak açandır
Karşılık beklemeden her şeyin olabilen
Yeri gelince başını göğsüne yaslayıp teselli bulduğun …
Sevgili dediğin; seni anlamayı bilendir,
Her dakika güzel söz söylemeni bekleyen değil,
Her saniye seni seviyorum demek de sevmek değildir…
Sevgili dediğin; hayallerinin baş kahramanıdır,
Kurduğun en güzel düş, istediğin en büyük şeydir hayatta,
Tek başına yaşayacağın değil …
Medine Altan
15.12.2009 - 08:14
Hayat..
Nedir, ne oluyor, unuttunuz mu yoksa yasadığınızı,
Günler, kızgın küller gibi bütün duygularınızı kavurup öldürerek mi geçiyor üzerinizden,
Arzuyla dudağınızı ısırdığınız olmuyor mu hiç,
Bir müzik sesiyle şöyle bir koltuğunuzda doğrulduğunuz,
Aniden bir yaz yağmuru gibi boşanıveren sebepsiz sevinçlere inanmıyor musunuz?
Bir ağaç gölgesinde bir an durmak,
Bir akşam üstü denize baktığınızda bu sonsuz suların kıpırtısına şaşmak yok mu artık?
Elele tutuşmak,
Bir avucun, bir başka avuca dokunmasının yarattığı ürperti de hayal hanesinde kendine bir yer bulmuyor mu?
Bitti mi bu macera?
Çekildiniz mi hayattan?
Hayatın sizin bulunmadığınız yerlerde yaşandığına mı inanıyorsunuz?
Daha bitmeden bitirdiniz mi herşeyi?
Yorgun ruhunuz yeni coşkular için hazır hissetmiyor mu kendini?
Delirdiniz mi siz?
Şu köşebaşında karşınıza ne çıkacağını ne çıkacağını ne biliyorsunuz?
Biliyorum genellikle köşe başlarından açlık, acı ve ölüm çıkıyor karşınıza
Ama kimbilir?
Belki eski bir dosta,
Belki güzel bir kadına,
Belki okunmuş, kitaplar satan bir sahafa da rastlayabilirsiniz,
Bir piyano sesi duyabilirsiniz
Ya da bir Rumeli türküsü açık bir pencereden,
Bir söğüt ağacı görebilirsiniz çocukken kabuğundan düdük yaptığınız,
Dans adımlarıyla yürüyen bir çift bacak geçiverir önünüzden,
Bir oğlan bir ıslık çalabilir,
Hatta siz bile çalabilirsiniz.
Ne sevinci, ne hayatı, ne eğlencesi
Para yok ki diyorsanız eğer
Ve eğlenmek için paranın gerekliliğne bu kadar inanıyorsanız,
Emin olun paranız olduğunda da eğlenemezsiniz,
Para eğlenmeyi çeşitlendirir sadece ama eğlenceyi yaratamaz,
Şarkı mırıldanmak parayla değil,
Acaba o şimdi ne yapıyor diye düşünmek parayla değil,
TV'de iyi bir film seyretmek parayla değil,
Sizin için demlenmiş bir bardak çayı,
Bu benim için yapıldı diye neredeyse gururla alıp,
Bardağı ince belinden sıkıca kavrayıp içmek parayla değil.
Bir tabak semiz otunu sevinçle paylaşabilirsiniz
Ve hiç bir pahalı lokantada bulamayacağınız bir tad alırsınız,
Eğer bir tabak yemeği paylaştığınız, paylaşmak istediğiniz bir insansa.
Hayat diye bir şey var.
Sadece sizin olan,
Sadece size ait,
İçinde sadece sizin gördüğünüz çiçekler açan,
Yalnızca sizin müziklerinizin çaldığı bir bahçe var,
Sokmayın oraya öyle herkesi, çiçeklerinizi başkalarının çapalamasını beklemeyin,
Şarkılarınızı başkalarına söyletmeyin,
ANladık ahmaklıklar oluyar, aptalca kararlar veriliyor,
Hepinizin hayatından bir şeyler çalınıyor,
Hayallerinizi teker teker buduyorlar,
Ümitlerinizi öldürüyorlar,
Çaresiz bırakıyorlar sizi,
Yenildiniz belki de,
Yenilginin ağır yaralarını taşıyorsunuz ruhunuzda
Ama gene de bir hayatınız var sizin,
Sadece size ait bir bahçeniz,
Durup soluklanacağınız,
Yaralarınızı yıkayacağınız,
Çiçeklerini seyredebileceğiniz bir bahçe,
Bir ağacın gölgesinde durabilirsiniz biran,
Sabaha karşı uyanıp her ay yeniden doğan hilale bir bakabilirsiniz,
Çok sevdiğiniz bir kitabı bir daha karıştırabilirsiniz,
Aşık olabilir ya da aşık olmayı düşünebilirsiniz,
Sevdiklerinizi özleyebilir, ve bir gün yeniden kavuşabileceğinizi hayal edebilirsiniz,
Geceleri ağaçların daha değişik koktuğunu fark edebilirsiniz,
Yeni bir salata icat edebilirsiniz,
Saçlarınızı her zamankinden daha değişik kestirebilirsiniz,
Evinize bir gün de başka bir yoldan gidebilirsiniz,
Alışkanlıklarınızı değiştirmek için kendinize karşı müthiş bir savaş açabilirsiniz,
HAYAT DİYE BİR ŞEY VAR,
Her zaman size keşfedilecek geniş alanlar bırakan,
Ne kadar yaşarsanı yaşayın daima bilmediğiniz
Kuytularına sokulamadığınız bir hayat,
Sadece size ait bir hayat,
Biliyorum dertler çok, ahmaklıklar yapılıyor,
Sıkıntılar bitmiyor,
Günler birbiri ardına buruşup eskiyor,
Yorgunsunuz, belki yeniksiniz,
Teslim mi olacaksınız peki?
Hayal kurmayacak mısınız?
Ağaçlara bakmayacak mısınız?
Denizlere şaşmayacak mısınız?
Ani ve sebepsiz sevinçlere inanmayacak mısınız?
Bir tabak semizotunun tahmin edemeyeceğiniz kadar lezzetli olabileceğini hiç düşünmeyecek misiniz?
Sizin için demlenmiş bir bardak çayı bardağı belinden kavrayıp içmeyecek misiniz?
Delirdiniz mi siz?
HAYAT DİYE BİR ŞEY VAR,
Evet orada,
Elinizin hemen yanında duruyor'.
alıntı
12.12.2009 - 15:11
Seni Andım...
Bugün gine seni andım sevgili
Bazen şarkılarda bulurum
Bazen geçmişimizi anılarımızı
Aslında çok uzakta degilsin
Hep içimdesin hiç ayrılık olmadı
Nede çok severmişim seni
12.12.2009 - 09:50
Gelir misin yine yeniden
Seni Bekliyorum
Yalnızlığımda daha çok özlüyorum
Denizden esen
Meltemdesin sen
Sahi gelir misin yeniden
Açar mı yediverenler
Sarar mı sarmaşıklar etrafı
Ve sevda tutar mı elimizden yeniden
Kırık dökük bir şarkının
Hüzünlü notalarında gizli aşkla
Her dinlediğimde
Kırk dökük yüreğimi ağlatan
Her sözünde kendimi bulduğum
Her notasında seni duyduğum
Ve bir gün dizlerinde
Kırık dökük de olsa
Bu şarkıyı dinlerken
Bulacak mıyım kendimi
Bu hikaye…
Bu şarkı…
Ağlatıyor beni
Sahi neredesin sen
Gelecek misin yeniden
Silmek istiyorum rengi solmuş anıları
Yerine koymak için senli yarınları
Bekliyorum seni
Sahi neredesin sen
Gelir misin yine yeniden…
Ebru Ertaş
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
----------
Bu şiirin hikayesi:
bu şiir eskiden yazılan
umutlarımın gerçekleştiği bir şiir,,,
bu şiir kırık dökük bir yüreğin beklediği
aşka yazdığı şiir
bu şiir rengi solmuş anılarda kalan bir şiir
bu şiir beklediğim aşktı
ve AŞK geldi
hoşgeldi
AŞKIM SENİ ÇOK SEVİYORUM
11.12.2009 - 18:12
Çinli bilgin Konfüçyus'a sormuşlar:
-Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?
Büyük Filozof şöyle cevap vermiş:
Hiç şüphesiz dili düzeltmekle işe başlardım, demiş ve dinleyenlerin açıklama bekleyen bakışları karşısında sözlerini şöyle devam ettirmiş:
-Dil, düzensiz olursa sözler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa insanlar arasında anlaşmazlık çıkar, anlaşmazlık fitne ve terör meydana getirir. Bunlar da devletin yıkılmasına sebep olur. İşte onun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir.
alıntı
10.12.2009 - 12:49
SEVGİ ŞİİRİ
Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
Ümit Yaşar OĞUZCAN
09.12.2009 - 17:44
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ]
Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ] BU BİZİM HİKAYEMİZ…
Bismillahirrahmanirrahim…
İlk defa şair olamadığım için, SANA duygularımı aktaracak en tatlı kelimeleri en güzel cümleleri bulamadığım için yandım, Yandım Ya Resulallah…Yanmak ki, ateşi yok.. Bir ateş ki, dumanı bile yok.. İçten içe bir yanış, bir kavruluş bu…
SEN ’i anlatacak kelime bulamıyorum sözlüğümde. Tam anlamıyla SEN ’i anlatan kelimeler var mı onu da bilmiyorum…
Sen Latîf olan Allah'ın, yerini kimsenin dolduramayacağı, paha biçilmez bir lütfusun bize. Sen lütufların en yücesisin, en güzelisin Sultânım! Bizi, Sen'in ümmetin olmakla şereflendiren Allah Teâlâ'ya, yarattıkları adedince hamdolsun!
Yüreğimiz de çağlayanlar var, dinmeyen gözyaşlarımız var, bitip tükenmeyen hasretimiz var Efendim? Bir gün arkadaşlarının arasından ufuklara doğru bakıp “Kardeşlerime selam olsun” demeseydin bu hasrete dayanılır mıydı gül Efendim? Hasretin öyle bir acıtıyor ki yüreğimizi dayanamıyoruz çoğu zaman. Ateş düşüyor, kor oluyor tekrar yanıyor. Çok acıyor Efendim, çok acıyor…
Ey Rahmten Lil Alemin Sen’in emanetini taşıyamadık, kardeşlerin olma şerefinin hakkını veremedik. Ama biliyoruz ki Sen merhamet abidesisin.Hani Taif ’ te ayaklarını kanatan o günahkarları bile affetmiştin.İşte Ya Resuallah ümidimiz odur ki bizi de affedersin. Kardeşlerini de affedersin değil mi? Kurumuş, taşlaşmış ruhlarımızı gülden bir bahçeye dönüştürürsün değil mi? Biz Sen’i çok seviyoruz Efendim ama daha çok sevmeliyiz bunu da biliyoruz…..
Ey Dost kaç bahar geçti Sen’siz, ama düşe kalka da olsa hep Sen’in içindeyiz. Gel bir kere daha misafirimiz ol, gel bizi bir kere daha sevindir. Sevindir ki gönüllerimizdeki karanlıklar aydınlansın, yeniden dirilsin ölmüş ruhlarımız. Gel de her gün biraz daha azgınlaşan zalimler ışığınla dağılsın. Kine, nefrete, düşmanlığa kilitlenmiş zavallı ruhlarımızın boynundaki zincirler çözülsün. Gel de bize buyurabildiğin her şeyi buyur Efendim. Sevgiye aç olan sinelerimizi muhabbetinle, hoşgörünle coştur. Gel son kez içimize doğ güneş gibi. Aydınlansın gönüllerimiz. Ruhumuzu saran uzun geceler savrulup gitsin de yerini bembeyaz gündüzler alsın.
Ey Makamı Mahmud ‘ un sahibi, yaratılmışların en şereflisi. Aşk sarayımın padişahı, ey aşkımın Leyla’sı. Sen ki Hira’da Rabbimin nuruyla nurlanan Sultan’sın. 'Ben hüzünlerin peygamberiyim! ' itirafında bulunarak bizler için ne kadar acı çektiğini gösteren Güzeller Güzeli’sin. Sen’in çektiğini çekemedik belki, hakkıyla idrak edemedik kardeşliğini. Ama şimdi yolunda güller topluyoruz Efendim. Elimize dikenler batsa da Sen’in çektiklerini düşünüp teselli buluyoruz.Bir elimize gül,bir elimize kalbimizi aldık yolunda adımlar atıyoruz Ya Resuallah…
Ey çölleri cennete çeviren gül, yetimlerin babası…
Ey Ab-ı hayat Resulüm. Sana canını verecek, Seni çok seven yetimlerin var. Ama günahlarımız mesafeleri artırıyor, utandırıyor, çaresiz kılıyor…
Yinede ümitliyiz. Belki bir gün duaların biz ümmetinin kucağına yağmur olur düşerde nefsimizin bizi daralttığı günlerde Selat-u Selamlarla döneriz gerçek hayata. Sensizlik ateşi öylesine yaktı ki yüreğimizi, hasretin öylesine acıttı ki benliğimizi sevgin olmasaydı, Sen olmasaydın sevmeyi öğrenemezdi bu yürekler. Öyle ki sevgimiz hüznümüze denk. Hicranla iki büklüm olduk Ya Resulallah…
Can Efendim,Gül Efendim,Sen bizim Sevgilimizsin Efendim….
Çoğu zaman dua kapısının eşiğinde kıvrılıp hüzün besteliyoruz. Salavat türküleri söyleyip gözyaşı döküyoruz. Medine’ye kalbimizle Sana olan hasretlerimizi, sevgilerimizi gönderiyoruz… Sana gidecek her yolcuyla selam yollayıp Sonra da selamımı almış gibi seviniyoruz Ya Resuallah. Hep hayal ediyoruz Efendim, arkanda namaz kıldığımızı. Seni Seviyoruz Ya Efendim dediğimizde günahlarımızı unutup, Sen’in de bizi sevdiğini düşünüyoruz!
Duyuyoruz Ya 'ÜMMETİ' diye seslenişini.
Muhammed’sin SEN, GÖNLÜMÜZÜN gıdası, ruhlarımızın şifasısın.. Gözlerimizin feri, acıyan yüreklerimizin tek merhemisin... Dudağının değdiği bir güle bin can feda Muhammed, eline değmiş bir ele cihanca cihan feda! ,
Gel demeye bilmem dilimin gücü yeter mi? Sen’i çok özledik Efendim. Bizi bu acılara karşı dik tutan Sen’in kokundur. Rüzgar essin hiç olmazsa kokun gelsin Ya Resuallah….
GEL,GEL SEVGİLİLER SEVGİLİSİ…
Seni sevdikçe daha çok tanıyor, Tanıdıkça daha çok seviyoruz…
-İMZA-
Malumun olsun Yâr... bir düş değdi çocuk yüreğime...
Yüreğime takıldı ayaklarım. Düş’tüm; dizleri kanadı kısa pantolonlu çocukluğumun... Cân’ımı yaktı masallar...
İltica ettiği ülkeden sınırdışı edilmiş olmanın hüznü ile açtım ellerimi Yıldızların Sahibine...
Bir yaş düştü iç’ime...
Ardından bir kelam dilime....
La Tâknatu... La Tâknatu minAllah
elifsu
09.12.2009 - 15:41
'_') Affet bu kulu ALLAH'ım('_')
('_') Affet bu kulu ALLAH'ım('_')
Doğruyu arayan ona kavuşsa,
Hakkı arayan hakla buluşsa,,
Müslümanlarda din için yarışsa,
................Canımı adadım,senin yoluna,
................Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Dert derya oldu sardı sağı solu
ALLAH'ım göster bana doğru yolu
Affet bu kulu defter günah dolu
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Bana göre dünya ateştir yanan,
Kimine göre yıldız hep parlayan,
Kimi çiçeğe benzetir solmayan,
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Tavana dikilince songün gözler,
ALLAH'ım bize o an cenneti göster,
İmanla dolsun o zaman yürekler,
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
sağlık varken kıymetini bilmeyiz,
saglık gidincede hiç gülemeyiz,
Akılı olupta yola gelmeyiz,
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Ağlarım aşkınla her daim yanıp,
İşledim günahlar şeytan’a kanıp,
çok pişmanım,sana elerim açıp
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Ey kalpleri evirip çevirensin,
Yaraları yine saran, Sensin!
Tövbeleri de her an af edensin
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Bir yürek nelere nasıl yeterse,
Bir can yanlışları görmez severse,
Aklı başa gelince sana yönelse,
.................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Dünyada lüzümsuz taş taşımışım
Beden üstünde boş baş taşımışım
Ruh diye yürekte kuş taşımışım
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Allahım razıyım artık ölmeye,
Sana dogru kuş olupta gelmeye,
Yardım et bana imanla ölmeye,
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
* * * * * * * * * * *
Ne yazık ki defter,günahla dolmuş,
Hayat dedikleri,kısacık yolmuş,
Ruhum çok yaralı,kalbimse solmuş
................Canımı adadım,senin yoluna,
...............Yardım et Allahım, garip kuluna__Emine Yılmaz Dereci
* * * * * * * * * * *
Buda benden olsun
Yarap! Geldik gider olduk,
Gam u hicran ile dolduk,
Ne yar olduk ne kul olduk,
.....Yok yüzümüz, afet bizi.____ BİLAL ÖZCAN
* * * * * * * * * *
Bu dörtlüğükleri yazan dost yürekler teşekkürler
Rabiye Tanrıverdioğlu
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
----------
Bu şiirin hikayesi:
O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddus'tür; Selam'dır; Mümin'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. O Allah ki, yaratandır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.' (OKUYANLARDAN ALLAH RAZİ OLSUN..)
07.12.2009 - 17:15
'Özlüyorsa özlenen, özlemek güzeldir.'
Vardır içimizde bir özlem, vardır hasret çeken bir yanımız. Gün batımı akşamlarında bazen dolar gözlerimiz, akan yaş mıdır yoksa aşk mıdır bilinmez. Uzaklara dalar, mahzun bakışlarla arar yürekli sevdaları düşlerimiz. Kalbinin sırça köşkünde bir kıpırtıdır o hissettiğimiz.
Nedense hep birşeylerin özlemini çekeriz. Hani özlemek bir yana, özlerken kurduğumuz düşler vardır peşinde koştuğumuz. Varsın inceldiği yerden kopsun dediğimiz. Uzaktasındır anneyi, babayı özlersin. Yakındasındır, uzak olmayı istersin ve özlersin. Özlemektir aslında kurduğumuz umutlar. Ya sevgiliyi özlemek?
İşte özlemlerin en güzelidir. Saat olmuş gece yarısı, açmışsın radyonu çalar durur şarkınız. İçinde o en temiz çocukları büyütürsün. Birden aklına gelir o ilk tanışma anınız. Yüzünüzde ufak bir tebessüm, o ağaca nasılda adınızı yazmıştınız. Hatırlar gülersiniz. Yaptığın şeylerin saçma olduğunu yada komik olduğunu düşünürsünüz.
Ama o anlar işte en güzel sevgi selidir. Sevgiliyi düşünme anları, özleme anları hayatınızın bir başka tadıdır. Hiç benzemez kurduğunuz hayallere. Onsuz hayallerin tadı yoktur aslında sizin için. İşte bir sigara daha yakar, dumanını savurursunuz ayın ışığında. Siz dumanı üflerken off dediğinizde, aslında o ses sizin gerçek sesinizdir. Dumanın yankılandığı duvarın sesi değil. Ve gerçekten içinizde yeşil bir özlem vardır.
Yağmurları yağdırırsınız gönlünüze ve bir aşk ateşini yeniden alevlendirirsiniz. O su bile söndüremez büyük vuslatlarınızı. Özlemek işte böyle sevginizi katlar. pencere kenarına geçip, 'Seni seviyorum' demek gelir içinizden. Şöyle yıldızlara bakıp hayallerin deryasında kaybolmak, belki de anlatılmaz yaşanır dediğiniz anlardandır. Vakit gece yarısını sollar. Oysa siz halen onu düşünüyorsunuzdur. Bir söz vardır; 'Özlüyorsa özlenen, özlemek güzeldir.' Güzeldir tabiki ya.
Ve sen sevgili. Gönlümün saraylarına sığdıramadığım, gülünü dalından koparamadığım. Şair bedenimden söküpte atamadığım senin için atan şu küçük kalbim var ya. İşte senin sevgini taşıyacak kadar kocaman bir manevi aşka sahip. Özlüyorum seni, düşlüyorum seni.... Hayallerimin bittiği noktada özlemlerin başlıyor içten içe. Ve ben penceremin kenarına geçip yıldızlara bakıyorum.
Bekliyorum ve;
Özlüyorum bakışlarını...
alıntı
07.12.2009 - 16:10
SANA SIĞINIYORUM
Şu fani dünyanın çileli yollarında,
Dalgın dalgın yürümekten;
Girdiğim yollarda bastığım yerleri görmeden,
Ayağıma batan dikenlerle uyanamamaktan;
Ehli dünyanın şen kahkahalarıyla,
Nefsimin eline esir düşmekten;
Sana sığınıyorum Ya Rabbi!
Bal tadındaki zehirli şerbeti içmekten;
Küçücük musibetlere yenik düşmekten;
Yalancı mutluluklarla sarhoş olmaktan;
Gaflet denizinde boğulmaktan;
Sana sığınıyorum Ya Rabbi!
Verdiğin nimetlere şükredememekten;
Şu muhteşem doğaya bakıp, tefekkür edememekten;
Mevcudatın zikrini görememekten;
Bize lâyık gördüğün halifeliğin hakkını verememekten,
Sana sığınıyorum.
Tabiatın öfkesinden,
İnsanların acımasızından,
Gecelerin karanlığından,
Korkularıma yenik düşmekten,
Sana sığınıyorum.
Huzuruna yalanlarla çıkmaktan,
Sınavlarımda başarısız,
Hayatta gayesiz olmaktan.
Haramdan, yalandan, iftiradan,
Hele ki kul hakkından,
Sana sığınıyorum.
Gıybet etmekten,
Riyadan, dalalete düşmekten,
Sahte, yalancı gülücüklerden,
Geçmişimi unutup,
Geleceğimi görememekten,
Borçlardan bunalıp, yerinmekten,
Bolluktan şımarıp, varlığını unutmaktan,
Verdiğin şu eşsiz nefese,
Şükredememekten korkuyorum,
Korkularımdan sana sığınıyorum Ya Rabbi!
Sevgisizlikten, ümitsizlikten, karamsarlıktan,
Sabredememekten sana sığınıyorum.
Hatalarımdan, günahlarımdan, nefsime yenilmekten,
Şeytanın şerrinden sana sığınıyorum Ya Rabbi!
Mahşerde huzuruna çıkmaya utanmaktan,
Cennetin kokusunu duyup, görememekten,
Anlık mesafede Rasulüne kavuşamamaktan,
Hele ki başımı kaldırıp Cemalullahını görememekten
Sana sığınıyorum Ya Rabbi!
Ümmügülsüm Hasyıldırım
12.11.2009 - 17:03
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bahaeddin KARAKOÇ
11.11.2009 - 08:27
1 mesaj alındı
Hani bir hayal ya bu… Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım.
- Uyudun mu bebeğim?
- Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte?
- Su içmeye kalktım.
- Uyu gülüm, erken kalkacaksın.
- Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler.
- Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler.
-
Ve huzurla dalsaydım uykuya.
…
Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
Kızma hayatgülüm!
İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.
“Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.” Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.
…
Ve sabah olur.
Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
“1 mesaj alındı” uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
- Günaydın aşkım
- Günaydın bebeğim
Ya da hayal bu ya… Şöyle de olabilir mesela;
…
Ve sabah olur.
Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur.
Telefon çalar.
“Kölem ol gel desen, gelmem mi yar?
Uğrumda öl desen, ölmem mi yar? …”
Melodisi eşliğinde açarım telefonu.
- Efendim
- Günaydın aşkım
- Günaydın hayatgülüm
- Hadi kalk artık, çok uyudun
- Tamam kalktım.
…
Devam eder tabi ki konuşma.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
Huzurla uyanırım.
…
İşe gitmek için hazırlanır, seni ararım.
- Çıkacağım evden şimdi, işe gideceğim
- Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy.
- Saçmalama!
- Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin.
- Peki, tamam. Söz hayatgülüm.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.
…
İşe giderim.
Başlamadan önce yine seni ararım.
- İşe başlıyorum şimdi
- Tamam, ne zaman bitecek?
- Bilmem, sekizde biter sanırım.
- Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim.
- Tamam hayatgülüm.
- İyi çalışmalar bebeğim.
- Teşekkürler.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
…
İş biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.
- Hadi bitmedi mi işlerin, çıkmadın mı daha?
…
İş biter…
- Çıktım şimdi, eve gidiyorum.
- Eve gidince haber ver bana.
…
Eve gelirim, yine konuşuruz.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.
…
Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
Sonunda “SENİ SEVİYORUM” yazar.
…
Hayal ya!
Değildi,
Hayal değildin.
Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
Bittin!
Gittin!
En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken.
Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım.
En gerçek hayalimi yıktın.
Uzatmaya gerek yok.
Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
Keşke öldürseydin.
Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?
…
Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim!
Hiç mi özlemedin?
Hiç merak etmiyor musun artık?
…
Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
Günüm aydınlanmıyor sensiz. “AŞKIM GÜNAYDIN” demeni bekliyorum.
Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
Kimse merak etmiyor işlerimin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
Bir başımayım…!
…
Hayaldin, gerçek oldun.
Belki de bir rüyaydın.
Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya… Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.
Bittin, bütün güzelliğinle…
Yine hayal oldun.
Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
Özlenen, sevilen
Ve hala inadına beklenen sevgili....!
Alıntı
08.11.2009 - 17:23
BİR DOST İÇİN....
Maruzatım odur ki; en iyi bir dostsun Dağların doruğunda bir çiçek kadar iyi Sen karanlıkta yüzümüzü ağartan ışık Resimlerin duvarlarda şakır kuşlar gibi Sen O'sun her zaman yalansız olan sevgisi Saksıları sulayan,vazolara can katan O en koyu,en çaresiz gecelerde bile Yeri,göğü bir merhabasıyla aydınlatan Sen O'sun sevince boğan bütün kederleri Solan,kuruyan,bir çiçek gibi ağlayansın Ve esen dost bir imbatsın akşamüzerleri Kalan bir gün gibi yazdan,öyle Haziransın Yalan değil,biz ne arayıp sende bulduksa Mutluyuz,dostça gönül tahtına kurulduksa.
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
03.11.2009 - 17:47
Seni Hayallerde Sevmek..
Hayaller dünyasında seninle yaşamak.
Yer ile gök arasında bir yerde.
Mutluluk adına bir şeyler paylaşmak.
Islak caddelerde, elin elimde
Yağmur bir huzur gibi üstümüze boşalırken,
Yalınayak mutluluğa koşmak.
Yada...
Dağ başında bir kulübede
Yanan şöminenin önünde
Sabahlara kadar konuşabilmek
Gözlerinin derinliklerinde kaybolmak
Sonra...
Tüm yorgunluğa rağmen dans edebilmek
Sevmek ve sevilmek
Herşeye rağmen mutlu olabilmek
Dünyadaki en güzel şey olsa gerek.
Daha az önce dokundum resmine
Dokundum usulca gülen yüzüne
Saatlerce oturup resmini seyrettim
Biliyor musun...
Hayallerim kinden de güzelsin.
Özlemine imza attığım her gecede
Resminle de olsa avunabilmek
Ayazın dudaklarıma vurduğu
Gecenin en karanlık,
Ve en soğuk anında
Resminle de olsa ısınabilmek
Resminle uyuyup
Hayallerde seni daha iyi anımsayabilmek
Hayaller dünyasında seninle olabilmek
Seni hayallerde de olsa sevebilmek
Sevilmek,
Dünyadaki en güzel şey olsa gerek...
alıntı
AHDE VEFA
Ahde vefa: Söz vermek verdiği sözde durmak, yaptığı her işte sadık kalmaktır. Özünde ve sözünde bir olmaktır. İnsanoğlunu insan yapan en önemli karakter belki ahde vefadır.
Unuttuğumuz ya da unutturulduğumuz bir güzel haslettir vefa… Günümüzde çok az rastladığımız bir özellik vefa… Toplumu toplum, cemaati cemaat ve hatta insanı insan yapan bir güzelliktir vefa…
Ahde vefa belki de Kur’an-ı Kerim’in ve Resulullah’ın üzerinde en çok durduğu konulardan biridir. Acaba vefa nedir? Bir arkadaşımıza verdiğimiz bir sözde durmak yada onu tutmak mı? Yoksa kendimize, ailemize ve içinde yaşadığımız topluma karşı sosyal ödevlerimizi yerine getirmek mi?
Elbette, bunların hepsi ahde vefa dediğimiz o hasletin tarifi içindedir; ancak gerçek ahde vefa nedir?
İnsanoğlunun en eski ve hatta yaratılışından da önce verdiği bir söz, bir ahit, bir misak vardı: “Evet sen bizim rabbimizsin” Bizler rab olarak seni biliriz, sana iman ederek ve ancak sana kulluk ederiz…
Evet, insan, ilk ahdini ve ilk andını böyle ikrar etmişti rabbine. Bütün peygamberler ümmetlerine verdikleri bu sözü hatırlatmış, onlara gerçek, doğru ve sağlam yolun ne olduğu göstermişti. Kimisi iman etmiş kimisi de etmemişti…
Ve zaman geldi, gün gelid, insanlar bu sözünü hatırlamaz yada hatırlamak istemez oldu. Allah (c.c) verilen bu sözü son bir kez daha hatırlattı ilahi vahyiyle:
“Kıyamet günüde, biz bunlardan habersizdik demeyesiniz diye rabbin âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı. Onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin rabbiniz değil miyim? (Onlar da) Evet buna şahid olduk (sen bizim rabbimizsin) , dediler.” A‘râf 7/172.
Vefa bir uğurda her şeye katlanmak, onun meşakkatlerini sineye çekmek, Hasan-ı Basrî’nin tabiriyle acıyı yudum yudum hazmetmektir bazen de… Niceleri vardır ki o vefa sayesinde amaçalarına ulaşmış, isimlerini tarihin altın sayfalarına yazdırmışlardır.
Vefaya bir de Akabe tepelerinden baksak! Elestü birabbiküm’den sonraki en büyük misakı görürüz belki de? Söyle söz vermişlerdi Yesrib halkı mükerrem Nebî’ye:
Ubâde b. es-Sâmit anlatır: Akabe biatında bulunanlar Resulullah’a (s.a.v) şu şekilde biat etmişlerdi:
'Refahta olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu (s.a.v) destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize, Resûlullah'ı kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacağımıza, hiç bir hayırlı işte Resûlullah'a muhalefet etmeyeceğimize dair bey'at ettik.”
Böylelikle onlar Yesrib’in ilk müslümanları oldular ve tabi ahirette de ilk safta olacaklar. Doğal olarak bu mükafat, sözünde durmanın, ahde vefa göstermenin, Resûlullah’a ve onun getirdiği dine sımsıkı bağlanmanın semeresiydi…
Resûlullah (s.a.v) insanlığın en büyük vefa timsali idi. Peygamberimiz (s.a.v) verdiği sözde duran, yaptığı antlaşmaya bağlı kalan en büyük insandı. O, bu hususta dostunu da, düşmanını da ayırt etmemişti. Dostuna verdiği bir sözde durup, onu yerine getirdiği gibi, düşmanıyla yaptığı antlaşmaya da sadık kalmış, her ne pahasına olursa olsun bunda bir aykırılık göstermemiştir.
Vefa, sevgi ve muhabbette devamlılık demektir. Vefa, ihtiyaç içinde olana yardım etmektir. Müslüman vefakâr olur. Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Vefa kimi zaman da hakkına geçtiğin birine, “Arkadaşım bana hakkını helal et” diyebilme erdemini gösterebilmektir. İmam Azam’ın babası misali, ısırılmış elmanın sahibini aramaktır.
Vefa kimi zaman Mevlâna’nın çağrısıdır:
Gel, Yine Gel! Ne olursan ol, Yine Gel!
Evet, vefa kimi zaman da dostun, gerçek dostun çağrısına icabet edebilmektir. Olur, beşerdir şaşar; düz yolda taşa takılır düşer; onun huzurunda verilmiş bir söz bozulabilir, ama asla geri dönüşü yok değildir.
Hadi o zaman vefamızı tazelemeye, “Ya rabbi ben pişmanım, bütün yapmış olduğum günahlar, keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha yapmayacağım. Ben kabul ettim…..” sözlerini terennüm etmeye….
SEMERKAND ARAŞTIRMA MERKEZİ
İşte Gidiyorum
işte gidiyorum...
seni bir sahil kentinde bırakıp
umutlarımı da atıp terkime...
geldiğim denizlere gidiyorum.
koyu karanlık gecelerin,yakamozsuz denizlerin
ve sahilsiz gemilerin hepsi tanıktır..
işte gidiyorum..
okunan salaları dinle..
mezartaşlarını kutsa gözlerinle...
içimden bir şeyler gidiyor..
yeni bir aşkın kıpırtısı değil bu..
ben gidiyorum..
hiçde hayra alamet değil bu gidişim..
ben gidiyorum.
seni senle başbaşa bırakıp
tunçtan dağlarımı
ateşten denizlerimide alıp
geldiğim kuyulara gidiyorum..
içinde peygamberler besleyen kuyuların
mağaraların,ateşlerin, ağaçların
ve gemilerin nuh nebiden kalma..
hepsi tanıktır..
işte gidiyorum..
sana yaktığım türküleri,hoyratları dinle
zılgıtları besle gözlerinle...
işte gidiyorum...
seni sevda dolu bir yürekte bırakıp
ya da
sana bir yürek dolusu sevda bırakıp
ya da
istemezsen eğer bütün bunları..
bir tebessüm en içten halimle
bir kaç damla gözyaşı,
ve bir bakış ki_sen onu asla unutamazsın_
ve elbette dualar bırakarak ardımda
mutluluğuna dair..
BEN GİDİYORUM...
ALINTI
Ya rabbi! ... ben pişmanim...
Her kelam pek çok manaya gelir pek çok kişilerce. Her nefes
kadar manası vardır bir tek kelimenin bile… Aşkı Mecnun’a
sorsanız bir başka tefsir yapar, Leyla’ya sorsanız bir başka
mana verir. Bir profesör ihtisas gördüğü alana göre anlatır
öğrencisine.
İşte öyle bir kavram öbeği var gönlümüzde dilimizde
terennüm eden ve dost gönüllerine sunulmayı bekleyen…
Ya Rabbi Ben Pişmanım…
Huzur… Bir daha hiçbir zaman ve mekânda bulunamayacak
olan… Hâl… Gözler kapalı, baş eğik, sırtta onlarca yükün
ağırlığı…
Vak’a… Önce bir Güzel’in ağzının açılışı… Dökülen inci
taneleri…
“Ya Rabbi! ...”
Bu gönülden nidaya “Lebbeyk! ” denmez mi? Sonra o sırtında
onlarca yük taşıyanın mahzun sesi…
“Ya Rabbi! ...”
Öyle bir nida ki…“Ben…”
Bu “Ben…” deyiş cümle zelilliği ifade edişten gayrısı değil…
Büyüklenen bir küçüğün küçüklüğünün an be an farkına varışla
Yüce Huzur’a varışı ve içten içe büyüyen serpilen bir aşığın
“Sen geldin.” dercesine bir “Ben! ” deyişi…Ve
“Pişmanım! ...”
Cümle mahlûkat kulak kesilir bu söze… Susar ve başlar
dinlemeye…
Tek yankılanan iki kişinin cılız sesidir ve çıt yoktur koskoca âlemde…
“Bütün yapmış olduğum günahlardan…”
Bu söz bütün âlemi şahit tutuştur pişmanlığa aslında… “Bir”
Olan’ın huzurunda… Derin bir “ahhh” izi vardır ahvalde ve
“Ahh! Âşıkların esmasıdır” hakikatte…
“Keşke yapmasaydım”
sözleri dökülür ağızdan… Yeryüzünde “keşke” sözü, tek
buraya yakışır ve yalnız bu söze aittir “keşke…”
Nasıl ki “ben” sözü bir başka yerde zarardan gayrısı
değildir. “Keşke” sözü için de aynı hâl geçerlidir.
Ve ağızdan dökülen “İnşaAllah” sözü bir başka yakışır âşığın diline…
“Bir daha ben yapmayacağım! ..”
ve yine “ben…”
“Ben pişmanım…” derken bütün günah yüklerini sırtından
atan âşık “İnşallah bir daha ben yapmayacağım” derken ayrı
bir yük yüklenmiştir sırtına… Aşk’a, meşk’e, Âşık’a, Maşuk’a,
vefa’ya… Söz vermiştir o artık. Dönülemeyesice, ölse de vaz
geçilemeyesice bir söz…
Ve…
“Ben Kabul Ettim! ...”
Devamı bambaşka bir âleme dahil olmaktır… Apaçık bir
davetten gayrısı değildir devamı dostlar…
Gözlerimizi kapayalım, Âşık olup Maşuk önünde diz kıralım,
boyun burup oturalım. Ve söyleyelim… Haydi… Bir defa
daha…
“Ya Rabbi! Ben pişmanım, bütün yapmış olduğum
günahlardan. Keşke yapmasaydım. İnşaAllah bir daha ben
yapmayacağım.
'Ben Kabul Ettim…! ”
Vesselâm...
Ben en çok seni sevmiştim sevgili...…En çok seni…Yaralı yüreğimle gelmiştim sana…
Acılarımla, yarımlığımla konuk olmuştum sana…Gözyaşlarında yıkamıştım ayrılıklarda tozlu yüzümü…
Gülüşlerinde ısıtmıştım ayazda kalmış fakir gülüşümü…En çok seni sevmiştim ben..
Acılarımız, yenilgilerimi ortaktı oysa.. Birbirimize en yakın halimizdi yaralı geçmişlerimiz..
İpotekli yarınlarımıza aldırmadan sevmiştik birbirimizi..Delice ve bir o kadar duygu yüklü..
Ama olmadı…Sözcüklerin içine sakladığın vedaları aldım bir gece…Gitmemi istedin..Git diyemediğin halde…
Susmaların, bakışların, hüzün yüklü yarınların bana gitmemi söylüyordu….Artık tüm zaferler senindir sevgili..
Tüm mutluluklar da ….Bana kalan acıları, bana bırakılan yenilgileri–
sevgin için bedenimi yüreğimi semer bileceğim – sırtıma yüklenip gidiyorum…
Kapıyı aralamana gerek yok sevgili..Sana geldiğim yollardan gitmeyi de bilirim ben….
Gerek yok “ en iyisine sen layıksın “ sözleriyle avutulmuş devrik cümlelere…
Ben iyi bilirim tozlu yolları….
Gidiyorum, tüm zaferlerin başkumandanı olarak ayrılığın ganimeti olarak tüm hatıraları yakabilirsin..
Ben’li tüm yaşananları da unutabilirsin…Artık söze gerek yok…Gitmeliydim ama bu kadar erken değildi..
Gidiyorum bir bedende “ yüreksiz “ yaşamayı öğrenmeye gidiyorum..
Gidiyorum öznesi çalınmış cümlelerde sana “ susmaya “ gidiyorum….
Biliyorum sen bensiz de yaşabilecek kadar güçlüsün..Hayata kaldığın yerden devam edeceksin…
Noktasız, virgülsüz…Oysa ben..Oysa ben yaşadıkça hep bir eksik vereceğim sabah ictimalarında..
Hep bir sen eksik olacak nefes almalarım..Artık öznesiz paragrafların içinde yarım cümlelik olarak adam sayılacağım…
Artık ben “ sensiz “ varolacağım….
Topla cümlelerini dudaklarımdan..Bana vaat edilmemiş yarınlarımı da yanına al…
Bir de benimle yaşadığın mutlulukları. Bir de sana yazdıklarımı.
Kötü bir gününde gözyaşlarını kurulamak için kuru bir peçete niyetine kullanırsın senli satırlarımı…
Unutmadan bir teşekkür borçluyum sana; kısa bir süreliğine de olsa yarımlığımı, yalnızlığımı unutturduğun için…
Ve de yaşattığın tüm mutlulukların için….Teşekkürler sevgilim….
Giderken sakın ardına bakma…Gözlerin pişmanlıklarında, günahlarında kalmasın…
Sana paylaştırılmış her acına ben yüreği kefil gösterdim..Sen yüzünü aydınlığa çevir sadece..
İnan bana bensiz hayatta seni hep mutluluklar bekliyor olacak...
Çünkü sensiz bir yerde yaşarken bile her nefesimde bin dua saklı olacak sana…
alıntı
Küsen Olurum
Sor! Sor bir kerecik, nasılsın diye
Küsmedim şakırım,bülbül olurum,
Can çekişen beden,hemen canlanır,
Bir tek söze inan, gülen olurum...
Bak! Bak bir kerecik, gözlerime bak!
Okurum kalbini,devan olurum,
Anlatma anlarım,keder yoldaşım,
Gözlerinden aksa,silen olurum...
Koş mutluluğa koş! Bekleme beni,
Yolda kalanlara,destek olurum,
Kalp konuşunca,kalemde yazar,
Ben ise sadece sebep olurum...
Zor bilmezmiyim,bu hayat yolu,
Terletir insanı,dağı,çukuru,
Düşünce kalk! Yılma! Bitir bu yolu,
Yoruldum ben dersen,küsen olurum...
Emine Yılmaz Dereci
Anılar Bana Kalsın
Kal nasıl derim,gitmek istersen,
Güle güle git,bırak yannızlık bana kalsın.
Ediyorum sanma,inan etmiyorum sitem,
Lal olsun dilim,kelimeler kalbime saklansın...
Mutluluk doldursun gözlerinin içini,
Bırak! Bırak gözyaşlarını bana kalsın.
Güneş ve ay aydınlatsın günlerini,
Bırak kara geceler,kara günler bana kalsın.
Hep geleceğe umutla,sevgiyle bak!
Biz alışığız nasılsa,karamsarlıklar bize kalsın.
Renk renk sevgi çiçekleri doldursun kalbini,
Bırak! Çalılar,dikenler, çöller bana kalsın.
Her kalpte akar bembeyaz bir sevgi pınarı,
Karamsarlıkla kurutma! Bırak vesveseler bize kalsın,
Her zaman sev,sevil.Gül, güldür.Yaşa yaşat,
Anıları sakın götürme,bırak onlarda bana kalsın...
Emine Yılmaz Dereci
GAM DEĞİL
dert ederken her şeyi
hayat sana gülüyordu
saçların,ellerin ve gözlerin
senden önde
her şeyin farkında
çarkla yarış ediyordu
oysa biliyordun
küçük işlerdi bunlar
biliyordun asıl mesele başkaydı
onu hep uyuturken
yaşadıkların koca bir şakaydı
umduğunu bulamazken
tuttuğun her dal eline geldi
yılmadın yine sen
yüzüne güldüğün yüzler
ne olduysa gülmedi nazara geldi
bitmez sandığın ne varsa
bitti,tükendi hesaplar pazara geldi
nazın kime desem isyanın kime
acizlik yapışmışken her bir zerrene
sonuçta yolcusun bir top bez ile
boşuna bir kenara sakladıkların
arama yok artık
aşk nerede, nerede papatyalar
gelmiş geçiyor hazanın
güz yağmurlarıyla yarış
ağla aksın yaşların
ağla yüreğinle beraber ruhun da yıkansın
hayat sen olmadan da akacak
her boşluğu var bir dolduracak
sanma bıraktıkların yarım kalacak
talan olur düzen verdiklerin
yalan olur ölümsüzleştirdiklerin
sev, vakit var iken bekleme vefa
gam değil inan gam ettiklerin
karşılık beklemeden çıkarsız
aç açabildiğin kadar korkma
umutsuzların barınağı olsun yüreğin
şikayet yok isyan yok
umut ile korku…..umut ile korku…
en büyük makamda
kulsun yaradanına
bir kuru toprak mıdır gideceğin yer
vuslat ahh vuslat
sona erecek elem, hüzün ve bitmeyen hasret…
tövbe et…. tövbe et…..
Berna Erişen
BEKLEYENLER İÇİN
Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir
Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada
Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.
Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi
Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
Ben Seni Neden mi Sevdim?
Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde
Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da
Beni sardigi bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye degil
Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini
Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim
Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin
Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun
Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi
Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda
O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda
Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim
Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramizdaki kilometreler nasil çoksa
Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan atesin ile
Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken
Kalbimin yanip tutustugu anlarda
Gelip o bu atesi alevlendirerek
Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Korkuyorum!
Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.
Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten...
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.
Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.
Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan korkuyorum.
Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.
Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten degil;
dostlugunu suiistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyorum...
ÇÜNKÜ; BEN iLK DEFA SEViYORUM...
Atilla İLHAN
K A F D A Ğ I N E R E D E
Bir uçurumun dibindeydi beklediğim aşk
Ya da yerini kimsenin bilmediği Kafdağı’ndaydı
Belki ömrüm beklenmekle geçecekti
Ve bekledikçe içimdeki acı büyüyecekti
Bunu bilerek bekliyordum gelmesini
Bekledikçe ölüyor, öldükçe yaşamak istiyordum
Ama bunu kimseye anlatamıyordum
O kadar zordu ki beklemek
Ve beklediğinin hiç gelmeyeceğini bilmek…
Bilir misin umutların tükendiği anı
Ve hayatını bir hiçe harcadığını anladığın zamanı?
Sen hiç gelmeyecek yolcuyu bekledin mi,
Ya da verilmeyecek olan o deli sevdayı?
Sevmenin verdiği acıyı biliyorum
Ve sevilmemenin ezikliğini duyuyorum
İnan bana, ikisinde de beklemekle bitiyorum
Elimden başka gelen yok zamana bırakıyorum
Ve biten her günün ardından belki yarın diyorum
Ne beklenen “o yarın” geliyor ne de beklenen…
Bir hainin getirdiği bu yalnız şehirde
Bir başkasının beni kurtarmasını bekliyorum
Ve biliyorum Kafdağı’nın ardında da olsa
Yine güneş doğuyorsa her sabah, çiçekler açıyorsa
Beklemek için bir sebep diyorum umutla
İçimdeki umut her gün azalsa da
İnsan umut ettiği sürece yaşarmış unutma
Ve biliyorum Kafdağı'nın ardında da olsa
Bir umuttu beklenen bu sevda,
Ya da bir tuzaktı meçhul hayatımda…
S E V M E K...
Sevgiliyi bir beyaz güvercin gibi avuçlarına.
Alıp okşamak ve yüreğine bastırıp korumaktır.
Ama sevgiliyi daha güzel ufuklar bekliyorsa.
Onu salıvermektir.
Onun uçsuz, bucaksız gökyüzünde kanat.
Çırpışlarından sonsuz haz duymaktır.
Onun kendisinden uzaklaşmasına üzülmek değil,
Gerçeğe uçmasına,hakikate yaklaşmasına sevinmektir...
'Beni bırakıp nereye gidiyorsun demek değil'
'Gittiğin yerlerde dualarımla seni koruyacağım' diyebilmektir...
“UZAKLIKLARI YAKIN EDEN
BAZEN BİR SESTİR
BAZEN DE TEK BİR NEFES...”
Sevdiğin çok uzaklarda bir yerlerde olmamalı, aşıksan
eğer dokunabilmelisin ona, ellerine, tenine,
dudaklarına.
Sarılıp omuzlarına, başını
dayayabilmelisin saatlerce.
Sıcaklığını hissedip,
nefesini duyabilmelisin kendi nefesinde.
Gözlerin
gözlerinde erimeli belki de karşılıklı sarf edilen her
bir cümlede.
Böyle yaşanmalı aşklar, elele, gözgöze,
dizdize gecelerde...
“Aşkın en sağlam sigortası mesafedir” der Enis Batur
bir yazısında.
Yazılarını severek izlediğim Can Dündar
ise Yarim Haziran adlı kitabında “yıllar yılı hasretle
beklediği ışığa kavuşan bir hücre mahkumu nasıl
körleşirse, aşk da körelir yakına gelince…”diyerek...
Aşkın hep uzaklarda yaşanması gerektiğini savunurlar.
Onlara ve onun gibi düşünenlere saygım sonsuz ama
bence; uzaklıklar yakın edilmeli, aradaki mesafeler
özlem dolu yürekleri kanatmamalı sessizce ve
derinden...
Aşıklar yakın olmalı birbirlerine; denizin
kumasala, ayın yıldızlara, suyun toprağa yakınlığı
gibi.
Tatları karışmalı birbirlerine an be an yaşanan
heyecan doruklarında.
Böyle olmalı aşklar, yakından çok yakından yaşanmalı,
kalp sesleri birbirine karışmalı aşıkların.
Duyguları,
sözleri birbiri içine akmalı yüreklerinde.
En derinine
inmeli yaşanan aşkın o büyülü dünyasında.
El ele
yepyeni güzellikler keşfedilmeli.
Ortak paylaşımlarda
doruğa tırmanmalı tadlar.
O ana kadar hiç kimsenin
yaşamadığı hazları kendileri keşfetmişcesine
yüreklerinden bedenlerine akmalı.
Yaşattırdıkları
mutluluğu birbirlerinin gözlerindeki pırıltılarda
izlemeliler an be an kesintisiz.
Yanaklarını
pembeleştiren, çiçekler açılmalı gönüllerinde
birbirlerine sundukları herbir lezzette.
Böyle yaşanmalı aşklar derinden, korkusuzca, elele,
dizdize, gönül günüle...
Uzaklıklar hiç girmemeli o
güzel yüreklerin arasına, telefonlara esir edilmemeli
özlemler, gözyaşlarına dönüşmemeli en tatlı
heyecanlar.
Daha yaşanmamışken bitmeye mahkum olmamalı
gönül dünyasındaki o en güzel yıllar...
Böyle yakından yaşanmalı bütün aşklar...
Aşklarınızı en yakınınızda tüm sıcaklığı ile yaşamanız
dileği ile.
Aşk Yorulmaz Hayallerde...
Sen…
Gittin…
Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…
Nasılsa…
Aşk yorulmaz hayallerde…
Bana seni hatırlatan her şey, sıkı sıkı saklanacak bende kalan izlerinin altına… Bundan sonra gözlerimden, içinde sen olan hüzünler damlayacak gölgelerinin üstüne. Zor da olsa taşıyacağım acılarını, nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…
Bundan sonra…
Gözlerime yalnızlığın kederi dolacak sonsuzluklarda.
Yüklendiğim ağıtlar eskiden kalma bir sevdanın eteğine tutunmuş olarak kalacaklar takındığım maskenin altında… Simsiyah gözyaşlarımı akıtacak adımlarının ardından.
Aşk yorulmaz derler ya hayallerde…
Ben…
İçimde düğümlenen sensizliğin kavurucu sıcaklığıyla yangınları kucaklarken, giderken bıraktığın düş bulutlarını aralayacağım her geçen gün…
Ateşin erittiği bir beden ile kuru mevsimleri karşılayacağım sensizliğimde. Yeşilimi yok eden sığıntı rüzgârlar da savrulacağım her zaman. Fırtınaların önüne set çeken güzel sözlerinin uğultusu kalacak kulaklarımda… Ve içinde sen olan geçmişe sarılacağım.
Ardımda bıraktıklarım…
Dehlizlerde kaybolan virane bir gönlün garip kayboluşunu görecekler...
Sonra…
Yıldızların pırıltılarını söndürecek kadar içli naralarımla çınlayacak sema, bakışlarımdan küfürler savrulacak gittiğin yollara… Yüreğimde kelepçeler ile nefesimi tüketeceğim…
Uykularımda…
Bazen susuz bazen huysuz yüreğim yalancı sözlerinle oynaşacak rüyalarımda. Mızıkçı kâbusların koynunda ki küçük oyuncaklar gibi çaresiz ve bitkin kalacağım ellerinde…
Biliyorum…
Bu gidişin bir dönüşü olmayacağını…
Kaybolacağımı biliyorum karanlıklarda…
Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…
Nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…
Gülnaz Hasköy
SÖYLENMEMİŞ SÖZÜMSÜN
bilmezken farkına varmadan öğrenirsiniz!
Kaprisle isim olmaz derken yaptığınız kaprislere hoşgörü beklersiniz!
Bireysel yasamın gerekliliği üzerine ahkâm keserken birdenbire
gönüllü bir tutsak olma yolunda ilerlediğinizi anlarsınız!
Gün çabucak geçsin diye beklerken, (24) saate ilave saatler istersiniz?
Adrenalin derken, acıyı tatarsınız!
Gülmekten bahsederken, göz yaslarınızı hazır ol komutu ile bekler bulursunuz!
Yaşantımdan fedakârlık mı saçmalamayın diyen siz, kişiliğinizle ilgili fedakârlıklara kalkışırsınız!
Sevdanın yerel ağ şebekesinden yayılıp, tüm benliğinizi sardığını fark ettiğinizde iste
AŞK’la tanışmakla kalmayıp onu içinize aldığınızı anlarsınız…
Sözcükler, cümleler, paragraf yada makaleler yetmez içinizi kavuran askınızı anlatmaya.
Her ifadenin yetersiz kaldığını hissedersiniz…
Her cümlede çırpınırsınız.
Yeter dersiniz, bir kelime yada bir cümle bulmalıyım; ona olan sevdamı anlatmalıyım…
Uykunun esaretinden kurtulduğunuz bir anda iki kelime gelir aklınıza!
SÖYLENMEMİŞ SÖZÜMSÜN
Mutlulukla ışıldar gözleriniz.
Sonra bir anini beklersiniz sevdiğinize söylemek için.
Yüreğinizden sesinize canhıraş dökülür;
söylenmemiş sözümsün
Sevilenin gözleri mutlulukla parıldar.
Gözünüze bakar;
Söylenmemiş son sözümsün demeni isterdim, der.
Bencilliğine aldırmazsınız, gülümsersiniz.
SÖYLENMEMİŞ SON SÖZÜMSÜN, dersiniz.
Söylenmemiş son sözümsün.
Yanımda olsan yada olmasan fark etmez
O gece söylediğim gibi;
Söylenmemiş sözümsün
O gece söylediğin gibi;
Söylenmemiş son sözümsün
**********************************************************************************
Gittin
gökyüzünü seyrederken sevgiyle,
şimdi bakışlarım toprağı delmekte..
seviyorum derken delice,
baharlarda açarken aşk güllerim,
şimdi bir sonbahar sarısıyla baş etmekte..
bir kış ayazı vurdu bir yaz günü yüreğime,
bir yaz sıcağında kavruldu seven ruhum...
aşk'tan korlaşan kalbim,
şimdi yavaş yavaş nasır bağlamakta
hücrelerim bir bir ölmekte
acısını hissetmez hale gelene dek,
sözlerim dudaklarımı terk etmekte...
üşüyorum sensiz bu şehirde,
özlemin dilimin ucuna geliyor,
aşkımı avazım çıktığınca haykırasım geliyor..
dünya çınlasın istiyorum
dünya durmadan aşkla dönsün...
küstürme beni aşk'a..
vazgeçme demek istedim yine gecenin karanlığında,
beddua ederken,
gitmem derdin ya,
bedduan tuttu..
o yüzden mi gittin?
günahına talibim,
şimdi aşkım yok..
şimdi Gül'üşüm diyemiyorum..
renklerine sevdalandığıma bile
bakmaya cesaret edemiyorum..
seni orda görmek
içimi acıtıyor..
ben sana alışmadan sevdim..
seni yaşayarak sevdim..
bir adım sonrası için korkmadan yürümek istedim...
fark etmedin ama,
ilk kez inanmayı öğrendim...
şimdi süzülüyorsun gözlerimden,
şimdi kanıyorsun yüreğimde...
ne tuzlu yaşıma,
ne kanayan yarama içim acıyor..
o yaşta sen varsın
yitiriyorum diye daha bir tuzu yakıyor tenimi...
kanayan yaram kalbimde
sızıntılar arasında
sevdan terk eder beni diye ürperiyor ruhum...
mevsimler geçecek üstümüzden..
rüzgârlar yine savuracak bir şeyleri...
yine çiçekler açıp, çiçekler solacak..
kar yağdıkça yer yüzüne
beyazlıklar dileyecek yüreğim sana..
susmak bana göre değil aslında
gelecek belkide üzmezdi beni..
geçmişim olman kadar..
tutarsızlıkmış aşk..
korkarken korkusuzca yaşamakmış...
vazgeçmemi isteme beni ben yapan senden,
vazgeçme sol yanıma anlam katan,
rüyalarımı süsleyen aşk..
git deme bana senden...
ne vazgeçmek istiyor yüreğim..
ne ardıma bakmadan gitmek..
gözlerimi çevirip devamlı bakmak istiyorum
ardımda sen kalıyorsun çünkü,
takılıp bir taşa düşmekten korkmuyorum
kanarsa kanasın ellerim, dizlerim..
yüreğim kanarken
farkına bile varmam bilesin...
şimdi benden ayrı bir rüya seni sarmalamakta
şimdi korkusuz ruhum,
eceli aramakta...
gurur,
sözlerimi sana söylememe engel olan değil unutma
engelim,
sensin..
hükmünü yitiren sözlerimin sebebisin..
Gül Doğan
Nerelerdesin?
Caddeler boş, sokaklar boş
Hayallerim soldu, hüzünlü sarhoş
Bir nağra atsam gelir misin?
Bekledim seni... Nerelerdesin?
Bir ses ver artık, hayatta mısın?
Ne yaptım ki sana, yasta mısın?
Neren ağrıdı ki, yoksa hasta mısın?
Özledim seni... Nerelerdesin?
Ne telefonun var, ne de adresin
Ne tanıyanın var, ne de bilenin
Hayallerimde kaldın, olmadın gerçek
Gelemedin ki bana... Nerelerdesin?
Ekmeğimde sen varsın, suyum sen olmuşsun
Aldığım nefesim, canım olmuşsun
Gözümden sakındığım yarim olmuşsun
Adın bile belli, gel... Nerelerdesin?
Heryerde seni aradım durdum,
Gelip geçenlere hep seni sordum,
İnan ki artık ben çok yoruldum
Duydun değil mi beni... Nerelerdesin?
Sözlerin yalanmış, sevgin yalanmış,
Deli gönlüm sana nasıl inanmış,
Bekleyince seni gelir sanmış
Aldanmışım sana... Nerelerdesin?
Yeter artık umut dağıtma bana,
Kandırma daha fazla, beni aldatma
Beklettiğin yetmedi mi yar beni
Dönülmez yollardayım... Nerelerdesin?
Biliyorum ki beni duyuyorsun,
En azından bunları okuyorsun,
Anladınmı şimdi sevmişim seni
Daha bekletecen mi? Nerelerdesin?
Vakit geç oluyor, hadi gelsene
Gitmek üzereyim, bana gecikme
Gelişin olsun artık bana yakın
Ağlatma artık beni... Nerelerdesin?
Otobüslerde yoksun, trenlerde de
Vapurlar kalkalı olmuş tam sene
Kapının önüne uçak yolladım
Gökyüzüne el salladım... Nerelerdesin?
Kulağımda küpesin, başımda tacım
Sana nasıl kıyarım, olmuşsun canım
Geleceğin gün bayramım olur
Arifelerde gönlüm... Nerelerdesin...
Çiçek aldım sana, adı menekşe
Bahçeye dikeceğim bahar gelince
Aramam tükenecek seni bulunca
Pencerelerde kaldım... Nerelerdesin?
Bulacağım birgün seni bir yerde
Naparsın bilmem beni görünce
Hesap verebilirmisin zaman gelince
Bekleyeceğim işte... Nerelerdesin?
Bana gelmeyen seni söyle ben ne yapayım?
Hangi sandığa koyup nerelerde saklayım?
Bekleyeceğim yine, gönlümün kalesinde
Gelsende, gelmesende... Nerelerdesin?
Neriman Gök
Kalp Kırmak Allah’ü Teala’yı İncitmektir...
Kalb yani gönül, mahlûkların en üstünü, en şereflisidir. insan, insanın dışında bulunan her şeyi kendinde topladığı için, mahlûkların en kıymetlisi olduğu gibi, kalb de, insanda bulunan her şeyi kendinde topladığı için çok kıymetlidir. Kendinde çok şey bulunan, Allahü teâlâya her şeyden dahâ yakındır.
Bu sebeple, küfürden sonra en büyük günah, kalb kırmaktır. Kâfirin dahi kalbini kırmamalıdır. Salih bir Müslümanın korkusu, bir başkasının kalbini kırmak, onu incitmektir. Dinini bilen ve bildiklerine uygun hareket eden sâlih bir Müslüman, ölü gibidir, hiç kimsenin kalbini kırmaz, incitmez. Zira bir ölünün,
diri ile kavga ettiği hiç görülmemiştir. Nizâmeddîn Evliyâ hazretleri;
“Kalb kırmak, Allahü teâlânın lütfunu incitmektir. Neye uğrarsa uğrasın, sâlih kimse, aslâ kimseye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir. insanların kabahatlerini açıklamamalıdır” buyurmuştur.
Bir kalbi kırmak, senelerce ibâdet ve zikir sevabının hepsini alıp götürür.islâmiyet öyle bir dindir ki, kâfirin dahi kalbini kırmayı yasaklamıştır. Nerde kaldı ki, Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine inanan, Allah diyen bir Müslümanın kalbi kırılsın. Zira bir mü’minin kalbini kırmak, çok büyük günahtır, harâmdır.
70 defa Kâbe’yi yıkmak!
Peygamber efendimiz; mübârek elleri ile Kâbe’yi göstererek; (Ey Kâbe, sen Allahın evisin. Sen mübâreksin fakat bir Müslüman,bir mü’minin kalbini kırsa 70 defa seni yıkmaktan daha büyük
günaha girer) buyuruyor.
Peygamber efendimiz, eshab-ı kirama hitaben böyle buyuruyor. Bir mü’min, bir mü’minin kalbini kırsa, 70 defa Kâbe’yi yıkmaktan beter günaha girmektedir. Müslüman olarak hepimizin bunları okumamız, öğrenmemiz ve ona göre hareket etmemiz lazımdır.
Din büyükleri buyuruyor ki:
“Her günâh, îmânı tehlikeye sokmaya sebep olabilir ama şu üç günâhın tesiri daha kuvvetlidir:
1- imân nimetine şükretmemek.
2- imânın gitmesinden korkmamak.
3- Mü’minleri incitmek, kalblerini kırmak. Hadis-i şerifte;
(Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyurulmuştur. iyi olsun, kötü olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Allahü teâlâyı en çok inciten, küfürden, inkârdan sonra, kalb kırmak gibi büyük bir günah yoktur.”
imâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar
hiçbir şey yakın değildir. Mü’min olsun, âsî olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. çünkü, âsî olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız,
sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyâde inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur. çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. insanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi döğülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik mâliki, sâhibi olan efendinin şânını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlûkları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. izni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hattâ, onun emrini yapmak olur.”
Abdullah-ı Dehlevî hazretleri de buyuruyor ki;
Hiç kimseyi incitme!
Netice olarak; kalb kırmamalı, hiç kimseyi incitmemelidir.
Değil mü’minin kalbini, kâfirin kalbini bile incitmeye hakkımız yoktur.
Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırmamalıdır. çünkü kalb kırmak,
Allahü teâlâyı incitmek demektir. Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Ev sahibine eziyet edenin komşusu da incinir.
Gıybet, suizan ve kalb kırmak, kul hakkıdır. Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlâktandır. Bunun için hiç kimseyle münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostun dostluğunu giderir, düşmanın da düşmanlığını arttırır. Nereden bakılırsa bakılsın, hep zarardır. Müminler dua eder, fâsıklar, münâfıklar ise, dedikodu ve gıybet ederler. Aklı olan islamiyete uyar, Müslüman olur, hizmet eder. Nefsine, şeytana uyan ise, inkâra, küfre kayar.
islamiyete uyan Cennete, nefsine uyan da, Cehenneme gider. Ve Ahmed Yesevî hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalb kırmak, Allah ü teâlâyı incitmek demektir.”
Rabbim(c.c.) cümlemizi korusun inşaAllah…
28.10.2009 - 09:24
Hüzünlü Dua...
Bir yanımız hep hüzün!
Bir yanımızda hep sevda!
Bir yanımız hep umut!
Bir yanımızda hep dua....
Bir tutam hüzünle başlar aslında her şey ve bir tutam dua ile devam eder durduraksız..
ve hüzünlü dualarla çıkılır yola..
....
Anlamasak da hüzünlü dualardır bizi biz yapan...Sevdalardır vuslatı hatırlatan..ki Aşk-ı İlahi'ye kavuşmadır dua.
Bir güle dokunmaktır usulca.Ya da umuda yolculuk etmek, kalbine doldurduğun bir avuç sızıyla beraber... Gökkuşağındaki renklere tutunup elini uzatmak bulutlara doğru ve kaybolmak bulutların arasında... sonsuza kadar kalakalmak öylece...
Belki de bir kuşun kanadına yaslanmak ve gökyüzünün maviliğine koşmak, ardına bile bakmadan..kadife ıslıklı bir selam uzatmak, okyanusun maviliklerinde, korkuya yatmış düşlere..
Dipsiz kuyulardan taaa güneşin ışığına halat bağlamak gecenin bir yarısında....seslenmek bir uçurumun kenarından avazın çıktığı kadar dağlardan kopup gelen çığlara aldırmadan...
Gökyüzünde rüzgarla yarış yapan kuşları anlamak ve özlemek yağmuru...ve yağmur sonrası kaybolmak toprağın o dayanılmaz kokusunda..yarışmak uçurtmalarla kendinden emin. Ben de varım diye!
Ya da bir su damlasının akması gibidir dua, tenhalarda kalmış solmuş, kurumuş bir güle can verir gibi.. yürek yangınlarına sürülmüş bir merhem misali gibidir yada dua..
Uzanan bir el gibi, çok uzaklardan..anne şefkati kadar sıcak, duygulu..masum..
belki de bir aşkdır dua..karşılıksız seveni bilmek ve kalbini koymak ortaya....ve acıların aslında hiç de acı vermediğini,anlatmak yüreğine ya da..
Ya da bir kaçıştır dua.. uzaklaşmak yalancı sevdalardan ölesiye...
Bir vasıta belki de sonsuzluğa uzanan ve kapıları aralayan...
Ya da susalım artık...susmaktır belki de dua.
anlatmaya ne hacet...sustum..! Ve kapadım gözlerimi artık, alışılmış yalnızlıklara ve alışılmış sevdalara..
Sonrası mı? ..
sonrası bir rüya alemi..
bir avuç hüzme..
bir düş damlası...ve
bir kelebek hafifliği...
ya da bir parça fasl-ı kelam..
geceler..gündüzler..umutlar..sevdalar..aşklar..mevsimler..
yıllar..aylar..hüzünler..pişmanlıklar..kalabalıklar ve yalnızlıklar...
Hep bize dair, bizle yaşayan ve bizle son bulan...
Bir hiç gibi yaşamak ve bir hiç olduğunu anlayabilmektir dua...
Dedim ya;
Bir yanımız hep hüzne bakarken buğulu gözlerle..
Bir yanımız hep ağlaşadurur umutlarla,vuslat! vuslat! diye,
zira ne kalır ki bizden geriye..
Bir küçük yalnızlıktan, kalbe dokunan bir tutam hüzünden..
ve yaslı dualarımızdan başka....
alıntı
17.10.2009 - 00:44
Ziyâdesiyle Sevene,… İman sahipleri ise Allah’a sevgide çok kararlı ve taşkındır… [Bakara:165]
Beni sev ki sende olayım, seni sevdim BENDE oldun!
Kulun Allah’ı sevmeye gücü yoktur. Allah kulunu sevince kul âşık adını alır.
Bezm-i elesten mestolup geldim, ben bende oldum hünkar-ı aşka
Evvel aldandım pek kolay sandım, yandıkça yandım ben nâr-ı aşka
Herhangi bir kimsede, gizli bir aşk derdi yoksa, o yaşıyormuş gibi görünse de, onun gönlü ve canı yoktur. O âdeta gezen, dolaşan bir ölüdür. Eğer aklın varsa, git de Hak’tan dert iste, çünkü dertsiz olmak, aşk derdine düşmemek, tedavisi imkansız bir hastalıktır.
Hz. Pir Mevlana (ks)
Ey eşi benzeri olmayan Azîz olan, Ey Aşk kaynağı, sevilen gerçek ve Tek mutlak varlık, Vedûd olan Allah’ım, Yühibbûnehüm kehubbîllâh, vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh âyetinin sırrıyla, lütfuyla, ülfetiyle, yakînlığıyla. Hak Dostlarına karşı kullarının kalplerine sevgi, sadakat,meveddet eyle.. ki böylece bu kullarının Hakka itaat etsinler ve boyun eğsinler..
Yâ Rabbi, Senin emirlerini kendi aklımıza değil aklımızı ve fiilimizi senin emirlerine uydurmayı senin hoşnutluğuna vardırmayı nasib et ya Rabbi! (amin)
Her dem selam ve dua ile...
Saygılar.....
15.10.2009 - 08:57
SEN GİDERSİN......
Sen gidersin
Dallarıma konmaz olur kuşlar
Tomurcuklarım açmadan solar
Kuraklarda kalırım
Yağmur indirmez gök
İnse de bir damlası dahi düşmez
Yapraklarıma
Derman olurum diye korkar
Hazan olmuş bağıma
Sen gidersin
Boynunu büker siyah gül
Şebnemin tuzu zehirdir yakar
Ağlayamaz bülbül
Toprakta çizik çizik gönül yarası
Baykuşlar bile ötmez olur
Hanımeli kokusunu salar rüzgara
Sarmaşık maşukuna sarılmaz olur
Aşk, avcının hain namlusundan
Pervasızca çıkan kurşunu görür
Yana yıkıla ağlaya
Saklanır en derin kuytulara
13.02.2009
Berna Erişen
14.10.2009 - 18:27
................Duygular Deprem
Çıldırdı zaman, duygular deprem şimdi
Maziler delirdi, geldi hepsi birer birer
Özlemim ciğerimi yakıyor, sanki aşk gibi
Hırçınlığım şu an, şeytanla beraber
Hasret, zamana düşman öfkesi bakışlı
İsyan, yürekte her renk her tevir
Dönüşsüz bir yol gidiyor, son sürat deli
Vuslatım, tökezleyen zamanla beraber.
Aşk’a adanan sözler, sus-pus sanki lal
Zamansız yanan kelimeler, şimdi dağdan kül
Yüreğim, ellerinde solmuş bir çiçek
Öfkem, pusuya yatmış şeytanla beraber.
Zapt edilmez özlem, med-cezir şimdi
Anılar, ölüm-yaşam arasında gel-gitler
Hasretim, yüreğimi kanatır paslı kelepçe
Hırçınlığım şu an, şeytanla beraber.
Jale Keskin
İSKENDERUN...20.08.2009
12.10.2009 - 08:45
SENİ SEVEBİLMEK SENİ…
Hayallerde yaşatmak seni;
Sen yokken bile seninle olabilmek.
Sesini duymadan sana seslenebilmek
Yüzünü görmeden sılayı dindirmek, hasreti bitirmek…
Issız sokaklarda aramak seni;
Bulamayacağını bile bile boş boş bakmak.
Gözlerini görmeden sevdaya akabilmek,
Durulduğum yerde seni bulabilmek.
Sen yokken hayatı yaşayabilmek;
Bir bebeğin tebessümünde, yaşlı bir ananın şefkatinde bulabilmek
Dağların yeşiline, bozkırın kahvesine, denizlerin mavisine
Adını yazabilmek.
Kadere seninle boyun cefaya katlanabilmek…
Gördüğüm her şeyi sana benzetmek;
Kuşların kanadında özgürlüğe seninle süzülmek.
İdama mahkumken ben, son arzum sen olabilmek,
Hayata her seferinde seninle selam verebilmek…
Her sevda sözcüğünde, sen akla gelebilmek
Edatı, tümleci, alfabeyi seninle sökmek
Birler, binler, milyonların arasında seninle kaybolmak.
Dünyanın bir ucundan diğer ucuna seninle varabilmek…
Aşkı sende bulmak; Ferhat şirin, kerem aslı olmak,
Sevdayı adınla özleştirmek sana sindirebilmek sen olabilmek
Kara sevdanla başkasına bakamayarak sana kör olmak.
Dualar edip yaratandan yalnız seni dilemek…
Bir ömrü yolunda bittirip ecele gülerek gitmek;
Son nefesimde bile ismini zikredebilmek.
Yaşama tek kurşun sıkıp, ebediyete beraber varabilmek.
Azraille dalga geçip, kaderle alay etmek…
Şarkılarda, türkülerde seni sevmek;
En umulmadık anda aşkımla seni şiirlere dökebilmek,
Notalara, melodilere seni tonlamak
O kadar sakinken ben sana tutkun delirmiş şair olabilmek…
Tüm renklerin içinde seni aramak;
Kırmızını masumiyetini, mavinin özgürlüğünü sende görebilmek
Yeşiller içindeyken sen cennet bahçelerine uzanabilmek,
Uçsuz gökkuşağının altında seni bulabilmek…
Sevmek canından bile çok sevmek seni;
Bülbülü kıskandırıp, gülleri ayaklarına serebilmek
Candan cananı kıymetli bilmek uğrunda ölebilmek.
Seni sevebilmek seni...
Seide
09.10.2009 - 17:50
LOKMANI DİNLERKEN
1. Takvayı esas al
Ey oğul!
Takvayı kendin için kârlı bir ticaret olarak kabul et. Çünkü böyle ticaretler sonsuz kazançlar temin eder.
2. Merasimlere katıl
Ey oğul!
Cenaze merasimlerine katıl. Düğün merasimlerinden de uzak durmaya çalış. Çünkü cenaze sana âhireti hatırlatır; düğün ise dünyaya çeker.
3. Horozdan geri kalma
Ey oğul!
Horozdan daha geri kalma. Çünkü sen uykunun derinliklerinde iken, o dünyayı sese vererek insanları uykudan uyandırmaya çalışır.
4. Tevbeyi geciktirme
Ey oğul!
Tevbeyi geciktirme. Çünkü ölüm ansızın geliverir.
5. Cahille dost olma
Ey oğul!
Cahil kimselerle dostluk kurma. Çünkü onunla dost olursan, kendi yaptıklarını senin hoş karşıladığını sanar.
6. Allah'tan kork
Ey oğul!
Allah'tan hakkıyla kork. Kalbinin bozuk olduğunu bildiğin halde başkalarının sana saygı göstermesi için takva ehli olduğunu ihsas ettirme.
7. Susmak altındır
Ey oğul!
Şimdiye kadar susmaktan dolayı hiç pişmanlık duymadım. Çünkü söz gümüşse, sükût altındır.
8. Günahlardan sakın
Ey oğul!
Kötülük ve günahlar senden sakındığı gibi, yani işlemedikçe sana dokunmadığı gibi, sen de onlardan sakın. Çünkü kötülük kötülüğü, günah da günahı çeker.
9. İlim meclislerine katıl
Ey oğul!
Âlimlerin meclisinde bulun. Hikmet ehlinin sohbetlerini dinle. Çünkü Allah kuru toprağı yağmurla nasıl canlandırırsa, ölmüş kalbleri de hikmetli sözlerle öyle diriltir.
14. Tefsîrü's-Sâvî, 3:255-256
10. Yalandan sakın
Ey oğul!
Allah, yalancının yüz suyunu kurutur, haya duygusunu giderir. Ahlâksız kimsenin de sıkıntısı hiç eksik olmaz.
11. Ahmak adamdan uzak dur
Ey oğul!
Kayaları uzaklara taşımak, ahmak adama laf anlatmaktan daha kolaydır.
12. Kendi işini kendin gör
Ey oğul!
Cahili vasıta olarak kullanmaktan, işini gördürmekten uzak dur. Şayet akıllı birisini bulamazsan kendi işini kendin gör.
13. Kendi milletinin kızıyla evlen
Ey oğul!
Kendi milletinden olmayan bir kızla evlenme. Aksi takdirde çocukların ileride sıkıntıdan kurtulamazlar.
Ey oğul!
Öyle bir zaman gelecek ki, sabırlı insanların bile yüzü gülmez olacaktır.
14. Allah'ın anıldığı meclislere katıl
Ey oğul!
Katılacağın meclisleri kendin ara bul. Allah'ın anıldığı meclisleri bulunca hemen oturuver. Çünkü âlim isen ilmin artar, cahil isen yeni bir şeyi öğrenmiş olursun. Oraya inen rahmetten sen de payını alırsın Allah'ın anılmadığı meclislere hiç katılma. Çünkü âlim de olsan, cahil de olsan zarar görürsün. Ayrıca oraya inecek olan İlâhî gazaptan sen de nasibini alırsın.
15. Ey oğul!
Sofrana takva ehli mü'minleri davet et.
16. Tecrübe sahipleriyle istişare et
Ey oğul!
Her işinde ilim ve tecrübe sahibi kimselerle istişare et onların fikrini almaya çalış.
17. Takvadan bir gemi edin
Ey oğul!
Dünya dipsiz bir denizdir. Onda niceleri boğulmuştur. Bunun için takvadan bir gemi edin. İçine îmânı yükle. Tevekkül yelkeniyle açıl.Ancak bu şekilde selâmetle yol alır, sahile çıkarsın.
18. Kötü komşudan uzak dur
Ey oğul!
Nice ağır yükler taşıdım. Fakat kötü komşu kadar ağır bir yüke rastlamadım. Nice acılar tattım, fakat fakirlikten daha şiddetli bir acı tatmadım.
20. İlimden nasibini al
Ey oğul!
İnsan fakir de olsa ilim ve hikmetiyle hükümdarların meclisinde yer alır.
21. Arkadaş seçimine dikkat et
Ey oğul!
Birisiyle dostluk kurmak istiyorsan, önce onu öfkelendirecek bir şey yap. Şayet öfkeli iken sana insaflı davranırsa ona yaklaş, insafsız davranırsa uzak dur.
22. Âhirete hazırlan
Ey oğul!
Dünyaya geldin geleli âhirete doğru yol alıyorsun. Bunun için âhiret yurdu, sana dünya yurdundan daha yakındır.
23. Dilini duaya alıştır
Ey oğul!
Dilini 'Allah'ım, beni affet' demeye alıştır. Çünkü öyle anlar vardır ki, o saatlerde Allah duaları reddetmez, istediğini ihsan eder.
24. Borçlanmaktan uzak dur
Ey oğul!
Borçlanmaktan uzak dur. Çünkü borç, seni gündüz zillete sürükler, gece de üzüntüye boğar.
25. Günah işlemeye cesaretin olmasın
Ey oğul!
Allah'tan öyle bir şey iste ki, günah işlemeye cesaretin olmasın. Ve Allah'tan öyle kork ki, rahmetinden hiçbir zaman ümidin kesilmesin.
26. Önce selâm ver
Ey oğul!
Bir cemaatin bulunduğu yere gittiğin vakit, önce onlara İslâmın okunu at, yani selâm ver. Sonra bir köşeye otur, onları konuşuyor halde görmedikçe sen de konuşma. Şayet Allah'ın zikrine dalacak olurlarsa sen de onlara katıl. Fakat başka bir söze geçerlerse oradan ayrıl.
27. Kendini anla
Ey oğul!
İki dünyada mes'ut olmak istiyorsan, kendini anla. Okuyup bilgili olmaya çalış. Çalış ki, bilenle bilmeyen bir olmaz.
28. Tembel olma
Ey oğul!
Tembel olma. Tembellik bedbahtlık alâmetidir.
29. Acele etme
Ey oğul!
Acele etme, acele şeytan işidir.
30. Güler yüz göster
Ey oğul!
Ahlâkını düzelt. Dostuna da, düşmanına da güler yüz göster. Ancak değerin ve itibarın kırılacak derecede hareket etme.
31. Orta yolu tut
Ey oğul!
Her şeyin hayırlısı olan orta yolu tercih et.
32. Yolda dikkatli yürü
Ey oğul!
Yolda yürürken yüzünü gözünü oraya buraya çevirme ki, gönlün vesvesede kalmasın.
33. Mecliste önce oturma
Ey oğul!
Bir cemaat içinde bulunduğunda onlar ayakta iken oturma. Oturdukları zaman sen de oturuver.
34. Yollara tükürme
Ey oğul!
Bıyık ve sakalınla oynama. Parmağını burnuna sokma. Yollara tükürme, sesli sümkürme. Elinle sinek kovalamayı terk et.
35. Az konuş
Ey oğul!
Sükût ve teenni ile hareket et. Az konuş. Çok konuşmak, yanılmaya sebeptir.
36.Sözü fazla dağıtma
Ey oğul!
Konuşurken sözü fazla dağıtma. Aksi takdirde şerefine zarar gelir. Konuşurken başkalarını utandırma. Kaş göz işareti yapma. Güzel ve lâtif sözleri duymaya çalış.
Fazla hayrete düşme. Sözün tekrarlanmasını isteme. İnsanları güldürecek ve kendini maskara edecek sözlerden sakın.
37. Atıp tutma
Ey oğul!
Kimse hakkında atıp tutma.
38. Fazla ısrar etme
Ey oğul!
Senden bir şey istendiği zaman, elinden geliyorsa vermeye çalış. Birinden bir şey istediğinde de fazla ısrar etme.
39. Dinde tartışmaya girme
Ey oğul!
Dinle alakası olmayan meselelerde aksi vaki ise tartışmaya ve münakaşaya girme.
40. Fakirliğini kimseye açma
Ey oğul!
Acizliğini ve fakirliğini hiç kimseye, hattâ ailene dahi açma ki, onların yanında itibarın düşmesin, sözünü dinlemez olmasınlar.
41. Hizmetçilerle şakalaşma
Ey oğul!
Hizmetçi ve benzeri kimselerle şakalaşma. Çünkü bunlarla şakalaşmak hakaret ve düşmanlığa sebep olur. Onlara öyle muamele et ki, hem seni sevsinler, hem de senden korksunlar.
42. Şiddetten sakın
Ey oğul!
Çocukları ve elinin altındakileri terbiye ederken şiddetten sakın. Öfkelendiğin vakit vakarla geçiştirmeye çalış. Mümkün olursa sövüp dövme ki, aksi takdirde onların gözünde mehabetin yok olur.
43. Kendini ve çocuklarını övüp durma.
Hayasız gençlerle ve o halde olan kız çocukları ile ülfet etme. Çünkü dünya ve âhirette mezellete sebep olur.
44. Önce düşün
Ey oğul!
Bir kimse ile bozuşursan, dilini tut ve makbul olan sözü söyle. Önce düşün, sonra söze giriş. Herkesin değerini ve layık olduğu hürmeti muhafaza eyle.
45. Azla yetin
Ey oğul!
Bir kimsenin davetinde bulunduğun vakit, azla yetin. Dalkavukluk edip de o yemeği övmekle başkalarının yemeğini kötüleyip tahkir etme.
46. Misafirlikte gözlerine dikkat et
Ey oğul!
Bir kimsenin evinde misafir kaldığın vakit gözlerine dikkat et. Her tarafa bakıp durma.
Durumuna vakıf olduktan sonra dine aykırı da olsa sırrını ifşa etme.
47. Elini çek
Ey oğul!
Emanete hiyanetten elini çek.
48. Kimseye açma
Ey oğul!
Bir işe başladığın zaman, meydana gelmeden önce kimseye açma ki, mahcup düşmeyesin.
49. Çok ver
Ey oğul!
Sadakayı çok ver. Mal sevgisini gönlünden çıkar.
50. Razı ol
Ey oğul!
Doğru söyle, Allah'tan gelene razı ol.
51. Yemekte şunlara dikkat et
Ey oğul!
Yemekten önce ve sonra ellerini yıka. Bu hal fakirliğini giderir, göze kuvvet verir. Çok yemek kalbe katılık ve gaflet verir. İbadette tembelliğe sebep olur. Yemeğin başında Bismillah, sonunda Elhamdülillah, ortasında da nimetin Allah'tan geldiğini düşün. Tek elle ekmeği koparma. Bu hareket kibirli insanların âdetidir. Yemeğin başında ve sonunda bir parça tuz yemek birçok hastalığa karşı devadır. Lokmayı küçük tut ve iyice çiğne. Misafir geldiği zaman mümkünse yemeği büyük kaba koy, berekete sebep olur. Yemek yerken önünden al, ekmeğin ve tabağın ortasından alma. Elinden ekmek ve yemek parçası düştüğünde al, temizle ve öyle ye. Sıcak olan yemeğe soğutmak için ağzınla üfleme, soğuyuncaya kadar bekle. Yemeği çabuk yeme. Hurma ve kayısı gibi sayılabilir meyveleri teker teker ye, çifter çifter yeme ve çekirdeklerini bir tarafa topla. Yemek arasında çok su içme. Su içerken bardağın içine bak. İçine uygunsuz bir şey düşmüş olmasın. Suyu içerken üç nefeste içiver. Yemeğe herkesten önce el uzatma. Yemek esnasında güzel şeylerden bahset. Sofrada bulunan arkadaşlarına ara sıra göz ucuyla bak. Yemek ve ekmeği o tarafa sür. Misafirler çekingen davranırlarsa üç defadan fazla yemeleri için ısrar eyleme. Yemek yeme isteğin yoksa özür beyan eyle.
52. Dilini tut
Ey oğul!
İlim ve takva ehli veya herhangi bir sebeple senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.
53. Dostlarını dinle
Ey oğul!
Senin iyiliğini isteyen dostlarının tavsiye ve öğütlerini can kulağıyla dinle.
54. Doğru ol
Ey oğul!
Sözünde, işinde ve gidişinde doğru ol. Doğru olan sözlerinin bile hayrete ve tereddüde sebep olacaksa, söyleme daha iyi.
55. Ümidini kesme
Ey oğul!
İnsanların gönlünü almaya çalış. Allah'ın rahmetinden ümidini kesme.
56. İyi ol
Ey oğul!
Açıkta ve gizlide iyi olmaya çalış. Varlık yokluktan, akıl sarhoşluktan iyidir. Bir şeyi vaktinden önce isteme.
57. İçini süsle
Ey oğul!
İçini dışından daha çok süsle: İçin Hakkın, dışın halkın baktığı yerdir. Her yerde ve her zaman Allah'ı yanında hazır nazır olarak bil. Allah nazarında seni utandıracak işi bırak.
09.10.2009 - 12:03
Aşk Yorulmaz Hayallerde...
Sen…
Gittin…
Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…
Nasılsa…
Aşk yorulmaz hayallerde…
Bana seni hatırlatan her şey, sıkı sıkı saklanacak bende kalan izlerinin altına… Bundan sonra gözlerimden, içinde sen olan hüzünler damlayacak gölgelerinin üstüne. Zor da olsa taşıyacağım acılarını, nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…
Bundan sonra…
Gözlerime yalnızlığın kederi dolacak sonsuzluklarda.
Yüklendiğim ağıtlar eskiden kalma bir sevdanın eteğine tutunmuş olarak kalacaklar takındığım maskenin altında… Simsiyah gözyaşlarımı akıtacak adımlarının ardından.
Aşk yorulmaz derler ya hayallerde…
Ben…
İçimde düğümlenen sensizliğin kavurucu sıcaklığıyla yangınları kucaklarken, giderken bıraktığın düş bulutlarını aralayacağım her geçen gün…
Ateşin erittiği bir beden ile kuru mevsimleri karşılayacağım sensizliğimde. Yeşilimi yok eden sığıntı rüzgârlar da savrulacağım her zaman. Fırtınaların önüne set çeken güzel sözlerinin uğultusu kalacak kulaklarımda… Ve içinde sen olan geçmişe sarılacağım.
Ardımda bıraktıklarım…
Dehlizlerde kaybolan virane bir gönlün garip kayboluşunu görecekler...
Sonra…
Yıldızların pırıltılarını söndürecek kadar içli naralarımla çınlayacak sema, bakışlarımdan küfürler savrulacak gittiğin yollara… Yüreğimde kelepçeler ile nefesimi tüketeceğim…
Uykularımda…
Bazen susuz bazen huysuz yüreğim yalancı sözlerinle oynaşacak rüyalarımda. Mızıkçı kâbusların koynunda ki küçük oyuncaklar gibi çaresiz ve bitkin kalacağım ellerinde…
Biliyorum…
Bu gidişin bir dönüşü olmayacağını…
Kaybolacağımı biliyorum karanlıklarda…
Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…
Nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…
Gülnaz Hasköy
06.10.2009 - 15:13
& Tövbe Eden, Hiç Günah İşlememiş Gibidir &
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sahi mi? Yani, sayısız günahlar işlediğim halde, hiç günah işlememiş sayılacağım öyle mi?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Ciddi misiniz? Oysa, bana kalsaydı, ben kendimi bile bu kadar kolay affedemezdim. Dostlarımdan bile öyleleri var ki, bir hata ettim diye beni defterden sildiler. Artık görüşmüyorlar. Ben de çoğu arkadaşıma ilk hatasını görür görmez küstüm. Hiç hata etmemişler gibi davranmam çok zor onlara. Oysa siz...
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Daha önce tövbe etmediğim günahlarım da var benim. Özür dilemeyi unuttuğum hatalarım var. Yanlış olduğu halde, yanlışlığını kabullenmediğim bir sürü yanlışım var.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Nasıl yani? İçimde azıcık bir pişmanlık olsa bile, özür dilemiş mi sayılıyorum? Dilime varmayan içimdeki 'ah! 'lar da tövbe diye mi kabul ediliyor. Yüzümün kızarması da... Öyle mi?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Ben... Şimdi.. Tövbe etsem... Olur mu ki? Yani, şimdi hatırladıklarım için özür dilesem hepsine tövbe mi etmiş olacağım? Hepsinden affedilebilir miyim sahiden?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Doğru ya, 'hiç günah işlememiş gibi' diyorsunuz. Hiç günah işlememiş gibi olmak için hepsinin bağışlanmış olması gerekli. Hımm; anladım.Peki, ya yeniden günah işlersem? O zaman sözümden dönmüş olacağım. İyice günaha dalacağım. En iyisi, en sonunu beklemek özür dilemek için.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-O günahtan da tövbe edebilirim yani.. Özür dilemek için her zaman fırsatım var demek! Ama neden bu cömertlik? Niye bu kadar bağışlayıcılık?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sevildiğimi bileyim ha! Hata edebileceğim baştan biliniyordu ama yine de var edildim. Günah işleyeceğim belliydi ama yine de nefes veriliyor bana. Özür dilerim umuduyla.. Her sabah güneş, ben özür dilerim belki diye mi geliyor dünya ufkuna? Yeter ki, özür dileyecek içtenlikte olayım. Huzura geleyim. Günahsızlığıma güvenip huzurdan kaçmamdan ise, günah vesilesiyle de olsa huzura gelmemi iyi bir şey sayıyorsunuz. Boynumu bükmem, mahcup olmam, gözlerimin yaşarması bu kadar mı önemli sizin için? Günahsızlıktan bile önemli ha!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-İçimde bir ateş bir ateş ki, hiç sormayın! Yanıyor, yakıyor. Yanıyor, yakıyor. Söner mi, dersiniz?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günah işlememeye içten niyetlenirsem olur öyle mi? Ama şaşırırsam başka.. Unutsam da yeni imkanlar var önümde. Kredim bitmiyor hemen. Yeter ki o içtenliği bir an hissedeyim. Yani, hiç günahsız bir bebek gibi, hiç hatasız bir dost gibi tatlı bir mahcubiyetle yaşamamı istiyorsunuz. Beyaz bir sayfayı hiç kirletmeme ihtimamını kuşanayım yeter; öyle mi?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.'
-Özür diliyorum Rabbim... Bin özür; milyonlar özür... Çok utanıyorum; çok mahcubum. çok, çok... N'olur, affet beni, affettiğini bildir. Affedildiğimi hissedeyim. Söz veriyorum (veriyorum mu ki?) bir daha asla! Bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla...
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günah işlememiş gibi mi gerçekten... Yani, günah işleyip de affedilmiş bile değil. Sanki hiç işlememiş gibi! Hiç! Hiç! Hiiççç! Affedildim mi şimdi? Yeni baştan adam sayılıyorum ha! Sıfırdan başlıyorum demek!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hatalarım hiç yüzüme vurulmayacak demek! Hatırlatılmayacak bana. Unutturulacak. Hatırlayıp da utanmayayım diye. Hatırladığım olursa da, içimdeki sızıyla bir daha özür dileyeyim diye. Defterimden de silinecek, hafızamdan da. Hatta, affedildiğimi bile hatırlamayacağım. Ne güzel bir bağışlama bu. Bağışlayan bağışladığını bağışladığına fark ettirmiyor bile.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günahsızlar nasıl yaşarsa, öyle mi yaşamam gerekiyor bundan böyle?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Efendim?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sesiniz, sesiniz, ne güzel sizin! Bir daha söyleseniz! Bir daha! Sözünüzden de güzel sesiniz. Müjdenizden bile tatlı söyleyişiniz. N'olur, bi'daha konuşsanız!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Yüreğime su serptiniz! Ne kadar serinledim bir bilseniz.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Efendim, siz ne güzel müjdecisiniz! Fakiri sevindirdiniz.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.'
-Efendim, Siz.. Siz.. Siz... Siz... Siz... Ne güzel elçisiniz! Niye buraya kadar zahmet ettiniz? Ah!
senai demirci
Toplam 90 mesaj bulundu