Rumuz Rumuz Adlı Antoloji.com Üyesinin Hakkın ...

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    16.12.2009 - 18:18

    Kim Özlerdi Avuç İçlerinin Kokusunu

    O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
    arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
    bırakılmasaydı eğer.

    Dayanılması o kadar da zor değildir,
    büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

    Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
    yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

    Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
    çalınan birinin kalbiyse eğer.

    Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
    insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

    O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
    hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

    Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
    kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

    Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
    öylesine delice bakmasalardı eğer.

    Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı
    belki de,
    kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

    Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece
    sohbetlerinin,
    son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

    Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
    meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır
    yaralamasaydı eğer.

    Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
    beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

    Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
    tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

    O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
    yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

    O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
    son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

    Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
    her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

    Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
    dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

    Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
    namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

    Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
    dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

    Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
    sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

    Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
    kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

    İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir
    ayrılık gizlendiğine
    belki de, kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci
    dereceden failidir'
    denmeseydi eğer.

    Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
    ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

    Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
    kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
    avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

    Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
    Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini
    tutmak isterse...

    Evet Sevgili,
    Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
    uzanmak isterdi ince parmaklarına,
    mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık
    etmiş olmasalardı eğer! !


    CAN YÜCEL

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    16.12.2009 - 09:32

    Bazı ertelenmişleri bulmak için gerekli iki pusula...

    Birini elde etsen dahi diğerinede sahip değilsen ulaşamazsın sonuca...

    Bir bütün ama ayrı yerlerde... ayrı ama bütün... iki yarım ama bir bütün...

    Susmak ve beklemek... ayrı kavramlar ama tek bir anlam için bir bütün...

    Hep bir anlam katılmışlık var nede olsa, en olmaz detaylarda saklı tutulan...

    Ulaşmak istenen bir erteleyiş mutlaka var zaten her yaşamda...

    İşte bu yüzden susmak ve beklemek lazım bazen...

    Yerinde sayar gibi durup yol almak için gereklidir beklemek...

    Ve susmak koşmak yerine emeklemektir bazen...

    Ama bilinmeyen bir yönü vardır bu sessiz yol alışın...

    Büyüdükçe büyür sustukların ve beklediklerin içinde...

    Çünkü neye birikirse insan, ona koşar dolu dizgin duygularla...

    Deli taylar gibi dört nala nefessiz kalırcasına yol alır umutlar...


    alıntı

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    15.12.2009 - 13:50

    Sevgili Dediğin;

    Sevgili dediğin; güne sesiyle uyandığındır,

    Sabahları alışkanlık diye arayan değil!

    Sıcacık bir “alo” dediğinde tüm gününü aydınlatan…



    Sevgili dediğin; derdini gizleyenmeyendir,

    Gözleri sel olsa da; derdini çekinmeden anlatandır,

    Hiçbir şeyi senden saklamayan …



    Sevgili dediğin; gözlerine bakarken gözlerinin içi gülendir,

    Herkese bakar gibi değil,

    Gözbebeklerine bakarken ölesiye dalıp giden …



    Sevgili dediğin; her daim sana kucak açandır

    Karşılık beklemeden her şeyin olabilen

    Yeri gelince başını göğsüne yaslayıp teselli bulduğun …



    Sevgili dediğin; seni anlamayı bilendir,

    Her dakika güzel söz söylemeni bekleyen değil,

    Her saniye seni seviyorum demek de sevmek değildir…



    Sevgili dediğin; hayallerinin baş kahramanıdır,

    Kurduğun en güzel düş, istediğin en büyük şeydir hayatta,

    Tek başına yaşayacağın değil …

    Medine Altan

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    15.12.2009 - 08:14

    Hayat..



    Nedir, ne oluyor, unuttunuz mu yoksa yasadığınızı,
    Günler, kızgın küller gibi bütün duygularınızı kavurup öldürerek mi geçiyor üzerinizden,
    Arzuyla dudağınızı ısırdığınız olmuyor mu hiç,
    Bir müzik sesiyle şöyle bir koltuğunuzda doğrulduğunuz,
    Aniden bir yaz yağmuru gibi boşanıveren sebepsiz sevinçlere inanmıyor musunuz?
    Bir ağaç gölgesinde bir an durmak,
    Bir akşam üstü denize baktığınızda bu sonsuz suların kıpırtısına şaşmak yok mu artık?
    Elele tutuşmak,
    Bir avucun, bir başka avuca dokunmasının yarattığı ürperti de hayal hanesinde kendine bir yer bulmuyor mu?
    Bitti mi bu macera?
    Çekildiniz mi hayattan?
    Hayatın sizin bulunmadığınız yerlerde yaşandığına mı inanıyorsunuz?
    Daha bitmeden bitirdiniz mi herşeyi?
    Yorgun ruhunuz yeni coşkular için hazır hissetmiyor mu kendini?
    Delirdiniz mi siz?
    Şu köşebaşında karşınıza ne çıkacağını ne çıkacağını ne biliyorsunuz?
    Biliyorum genellikle köşe başlarından açlık, acı ve ölüm çıkıyor karşınıza
    Ama kimbilir?
    Belki eski bir dosta,
    Belki güzel bir kadına,
    Belki okunmuş, kitaplar satan bir sahafa da rastlayabilirsiniz,
    Bir piyano sesi duyabilirsiniz
    Ya da bir Rumeli türküsü açık bir pencereden,
    Bir söğüt ağacı görebilirsiniz çocukken kabuğundan düdük yaptığınız,
    Dans adımlarıyla yürüyen bir çift bacak geçiverir önünüzden,
    Bir oğlan bir ıslık çalabilir,
    Hatta siz bile çalabilirsiniz.
    Ne sevinci, ne hayatı, ne eğlencesi
    Para yok ki diyorsanız eğer
    Ve eğlenmek için paranın gerekliliğne bu kadar inanıyorsanız,
    Emin olun paranız olduğunda da eğlenemezsiniz,
    Para eğlenmeyi çeşitlendirir sadece ama eğlenceyi yaratamaz,
    Şarkı mırıldanmak parayla değil,
    Acaba o şimdi ne yapıyor diye düşünmek parayla değil,
    TV'de iyi bir film seyretmek parayla değil,
    Sizin için demlenmiş bir bardak çayı,
    Bu benim için yapıldı diye neredeyse gururla alıp,
    Bardağı ince belinden sıkıca kavrayıp içmek parayla değil.
    Bir tabak semiz otunu sevinçle paylaşabilirsiniz
    Ve hiç bir pahalı lokantada bulamayacağınız bir tad alırsınız,
    Eğer bir tabak yemeği paylaştığınız, paylaşmak istediğiniz bir insansa.
    Hayat diye bir şey var.
    Sadece sizin olan,
    Sadece size ait,
    İçinde sadece sizin gördüğünüz çiçekler açan,
    Yalnızca sizin müziklerinizin çaldığı bir bahçe var,
    Sokmayın oraya öyle herkesi, çiçeklerinizi başkalarının çapalamasını beklemeyin,
    Şarkılarınızı başkalarına söyletmeyin,
    ANladık ahmaklıklar oluyar, aptalca kararlar veriliyor,
    Hepinizin hayatından bir şeyler çalınıyor,
    Hayallerinizi teker teker buduyorlar,
    Ümitlerinizi öldürüyorlar,
    Çaresiz bırakıyorlar sizi,
    Yenildiniz belki de,
    Yenilginin ağır yaralarını taşıyorsunuz ruhunuzda
    Ama gene de bir hayatınız var sizin,
    Sadece size ait bir bahçeniz,
    Durup soluklanacağınız,
    Yaralarınızı yıkayacağınız,
    Çiçeklerini seyredebileceğiniz bir bahçe,
    Bir ağacın gölgesinde durabilirsiniz biran,
    Sabaha karşı uyanıp her ay yeniden doğan hilale bir bakabilirsiniz,
    Çok sevdiğiniz bir kitabı bir daha karıştırabilirsiniz,
    Aşık olabilir ya da aşık olmayı düşünebilirsiniz,
    Sevdiklerinizi özleyebilir, ve bir gün yeniden kavuşabileceğinizi hayal edebilirsiniz,
    Geceleri ağaçların daha değişik koktuğunu fark edebilirsiniz,
    Yeni bir salata icat edebilirsiniz,
    Saçlarınızı her zamankinden daha değişik kestirebilirsiniz,
    Evinize bir gün de başka bir yoldan gidebilirsiniz,
    Alışkanlıklarınızı değiştirmek için kendinize karşı müthiş bir savaş açabilirsiniz,
    HAYAT DİYE BİR ŞEY VAR,
    Her zaman size keşfedilecek geniş alanlar bırakan,
    Ne kadar yaşarsanı yaşayın daima bilmediğiniz
    Kuytularına sokulamadığınız bir hayat,
    Sadece size ait bir hayat,
    Biliyorum dertler çok, ahmaklıklar yapılıyor,
    Sıkıntılar bitmiyor,
    Günler birbiri ardına buruşup eskiyor,
    Yorgunsunuz, belki yeniksiniz,
    Teslim mi olacaksınız peki?
    Hayal kurmayacak mısınız?
    Ağaçlara bakmayacak mısınız?
    Denizlere şaşmayacak mısınız?
    Ani ve sebepsiz sevinçlere inanmayacak mısınız?
    Bir tabak semizotunun tahmin edemeyeceğiniz kadar lezzetli olabileceğini hiç düşünmeyecek misiniz?
    Sizin için demlenmiş bir bardak çayı bardağı belinden kavrayıp içmeyecek misiniz?
    Delirdiniz mi siz?
    HAYAT DİYE BİR ŞEY VAR,
    Evet orada,
    Elinizin hemen yanında duruyor'.

    alıntı

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    12.12.2009 - 15:11

    Seni Andım...

    Bugün gine seni andım sevgili
    Bazen şarkılarda bulurum
    Bazen geçmişimizi anılarımızı
    Aslında çok uzakta degilsin
    Hep içimdesin hiç ayrılık olmadı
    Nede çok severmişim seni

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    12.12.2009 - 09:50

    Gelir misin yine yeniden

    Seni Bekliyorum
    Yalnızlığımda daha çok özlüyorum

    Denizden esen
    Meltemdesin sen
    Sahi gelir misin yeniden
    Açar mı yediverenler
    Sarar mı sarmaşıklar etrafı
    Ve sevda tutar mı elimizden yeniden

    Kırık dökük bir şarkının
    Hüzünlü notalarında gizli aşkla
    Her dinlediğimde
    Kırk dökük yüreğimi ağlatan
    Her sözünde kendimi bulduğum
    Her notasında seni duyduğum
    Ve bir gün dizlerinde
    Kırık dökük de olsa
    Bu şarkıyı dinlerken
    Bulacak mıyım kendimi
    Bu hikaye…
    Bu şarkı…
    Ağlatıyor beni
    Sahi neredesin sen
    Gelecek misin yeniden

    Silmek istiyorum rengi solmuş anıları
    Yerine koymak için senli yarınları
    Bekliyorum seni
    Sahi neredesin sen
    Gelir misin yine yeniden…

    Ebru Ertaş




    (c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




    ----------
    Bu şiirin hikayesi:



    bu şiir eskiden yazılan

    umutlarımın gerçekleştiği bir şiir,,,

    bu şiir kırık dökük bir yüreğin beklediği

    aşka yazdığı şiir

    bu şiir rengi solmuş anılarda kalan bir şiir

    bu şiir beklediğim aşktı

    ve AŞK geldi

    hoşgeldi

    AŞKIM SENİ ÇOK SEVİYORUM

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    11.12.2009 - 18:12

    Çinli bilgin Konfüçyus'a sormuşlar:

    -Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?

    Büyük Filozof şöyle cevap vermiş:

    Hiç şüphesiz dili düzeltmekle işe başlardım, demiş ve dinleyenlerin açıklama bekleyen bakışları karşısında sözlerini şöyle devam ettirmiş:

    -Dil, düzensiz olursa sözler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa insanlar arasında anlaşmazlık çıkar, anlaşmazlık fitne ve terör meydana getirir. Bunlar da devletin yıkılmasına sebep olur. İşte onun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir.

    alıntı

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    10.12.2009 - 12:49

    SEVGİ ŞİİRİ


    Ben senin en çok sesini sevdim
    Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
    Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
    Bana her zaman dost, her zaman sevgili

    Ben senin en çok ellerini sevdim
    Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
    Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
    En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

    Ben senin en çok gözlerini sevdim
    Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
    Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
    Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

    Ben senin en çok gülüşünü sevdim
    Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
    Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
    Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

    Ben senin en çok davranışlarını sevdim
    Güçsüze merhametini, zalime direnişini
    Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
    Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

    Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
    Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
    Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
    Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

    Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
    Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
    Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
    Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...


    Ümit Yaşar OĞUZCAN

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    09.12.2009 - 17:44

    Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ]


    Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) ] BU BİZİM HİKAYEMİZ…




    Bismillahirrahmanirrahim…



    İlk defa şair olamadığım için, SANA duygularımı aktaracak en tatlı kelimeleri en güzel cümleleri bulamadığım için yandım, Yandım Ya Resulallah…Yanmak ki, ateşi yok.. Bir ateş ki, dumanı bile yok.. İçten içe bir yanış, bir kavruluş bu…



    SEN ’i anlatacak kelime bulamıyorum sözlüğümde. Tam anlamıyla SEN ’i anlatan kelimeler var mı onu da bilmiyorum…

    Sen Latîf olan Allah'ın, yerini kimsenin dolduramayacağı, paha biçilmez bir lütfusun bize. Sen lütufların en yücesisin, en güzelisin Sultânım! Bizi, Sen'in ümmetin olmakla şereflendiren Allah Teâlâ'ya, yarattıkları adedince hamdolsun!

    Yüreğimiz de çağlayanlar var, dinmeyen gözyaşlarımız var, bitip tükenmeyen hasretimiz var Efendim? Bir gün arkadaşlarının arasından ufuklara doğru bakıp “Kardeşlerime selam olsun” demeseydin bu hasrete dayanılır mıydı gül Efendim? Hasretin öyle bir acıtıyor ki yüreğimizi dayanamıyoruz çoğu zaman. Ateş düşüyor, kor oluyor tekrar yanıyor. Çok acıyor Efendim, çok acıyor…



    Ey Rahmten Lil Alemin Sen’in emanetini taşıyamadık, kardeşlerin olma şerefinin hakkını veremedik. Ama biliyoruz ki Sen merhamet abidesisin.Hani Taif ’ te ayaklarını kanatan o günahkarları bile affetmiştin.İşte Ya Resuallah ümidimiz odur ki bizi de affedersin. Kardeşlerini de affedersin değil mi? Kurumuş, taşlaşmış ruhlarımızı gülden bir bahçeye dönüştürürsün değil mi? Biz Sen’i çok seviyoruz Efendim ama daha çok sevmeliyiz bunu da biliyoruz…..



    Ey Dost kaç bahar geçti Sen’siz, ama düşe kalka da olsa hep Sen’in içindeyiz. Gel bir kere daha misafirimiz ol, gel bizi bir kere daha sevindir. Sevindir ki gönüllerimizdeki karanlıklar aydınlansın, yeniden dirilsin ölmüş ruhlarımız. Gel de her gün biraz daha azgınlaşan zalimler ışığınla dağılsın. Kine, nefrete, düşmanlığa kilitlenmiş zavallı ruhlarımızın boynundaki zincirler çözülsün. Gel de bize buyurabildiğin her şeyi buyur Efendim. Sevgiye aç olan sinelerimizi muhabbetinle, hoşgörünle coştur. Gel son kez içimize doğ güneş gibi. Aydınlansın gönüllerimiz. Ruhumuzu saran uzun geceler savrulup gitsin de yerini bembeyaz gündüzler alsın.



    Ey Makamı Mahmud ‘ un sahibi, yaratılmışların en şereflisi. Aşk sarayımın padişahı, ey aşkımın Leyla’sı. Sen ki Hira’da Rabbimin nuruyla nurlanan Sultan’sın. 'Ben hüzünlerin peygamberiyim! ' itirafında bulunarak bizler için ne kadar acı çektiğini gösteren Güzeller Güzeli’sin. Sen’in çektiğini çekemedik belki, hakkıyla idrak edemedik kardeşliğini. Ama şimdi yolunda güller topluyoruz Efendim. Elimize dikenler batsa da Sen’in çektiklerini düşünüp teselli buluyoruz.Bir elimize gül,bir elimize kalbimizi aldık yolunda adımlar atıyoruz Ya Resuallah…



    Ey çölleri cennete çeviren gül, yetimlerin babası…

    Ey Ab-ı hayat Resulüm. Sana canını verecek, Seni çok seven yetimlerin var. Ama günahlarımız mesafeleri artırıyor, utandırıyor, çaresiz kılıyor…

    Yinede ümitliyiz. Belki bir gün duaların biz ümmetinin kucağına yağmur olur düşerde nefsimizin bizi daralttığı günlerde Selat-u Selamlarla döneriz gerçek hayata. Sensizlik ateşi öylesine yaktı ki yüreğimizi, hasretin öylesine acıttı ki benliğimizi sevgin olmasaydı, Sen olmasaydın sevmeyi öğrenemezdi bu yürekler. Öyle ki sevgimiz hüznümüze denk. Hicranla iki büklüm olduk Ya Resulallah…



    Can Efendim,Gül Efendim,Sen bizim Sevgilimizsin Efendim….

    Çoğu zaman dua kapısının eşiğinde kıvrılıp hüzün besteliyoruz. Salavat türküleri söyleyip gözyaşı döküyoruz. Medine’ye kalbimizle Sana olan hasretlerimizi, sevgilerimizi gönderiyoruz… Sana gidecek her yolcuyla selam yollayıp Sonra da selamımı almış gibi seviniyoruz Ya Resuallah. Hep hayal ediyoruz Efendim, arkanda namaz kıldığımızı. Seni Seviyoruz Ya Efendim dediğimizde günahlarımızı unutup, Sen’in de bizi sevdiğini düşünüyoruz!
    Duyuyoruz Ya 'ÜMMETİ' diye seslenişini.



    Muhammed’sin SEN, GÖNLÜMÜZÜN gıdası, ruhlarımızın şifasısın.. Gözlerimizin feri, acıyan yüreklerimizin tek merhemisin... Dudağının değdiği bir güle bin can feda Muhammed, eline değmiş bir ele cihanca cihan feda! ,



    Gel demeye bilmem dilimin gücü yeter mi? Sen’i çok özledik Efendim. Bizi bu acılara karşı dik tutan Sen’in kokundur. Rüzgar essin hiç olmazsa kokun gelsin Ya Resuallah….







    GEL,GEL SEVGİLİLER SEVGİLİSİ…



    Seni sevdikçe daha çok tanıyor, Tanıdıkça daha çok seviyoruz…




    -İMZA-

    Malumun olsun Yâr... bir düş değdi çocuk yüreğime...

    Yüreğime takıldı ayaklarım. Düş’tüm; dizleri kanadı kısa pantolonlu çocukluğumun... Cân’ımı yaktı masallar...
    İltica ettiği ülkeden sınırdışı edilmiş olmanın hüznü ile açtım ellerimi Yıldızların Sahibine...

    Bir yaş düştü iç’ime...

    Ardından bir kelam dilime....

    La Tâknatu... La Tâknatu minAllah

    elifsu

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    09.12.2009 - 15:41

    '_') Affet bu kulu ALLAH'ım('_')

    ('_') Affet bu kulu ALLAH'ım('_')

    Doğruyu arayan ona kavuşsa,
    Hakkı arayan hakla buluşsa,,
    Müslümanlarda din için yarışsa,
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ................Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Dert derya oldu sardı sağı solu
    ALLAH'ım göster bana doğru yolu
    Affet bu kulu defter günah dolu
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Bana göre dünya ateştir yanan,
    Kimine göre yıldız hep parlayan,
    Kimi çiçeğe benzetir solmayan,
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Tavana dikilince songün gözler,
    ALLAH'ım bize o an cenneti göster,
    İmanla dolsun o zaman yürekler,
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    sağlık varken kıymetini bilmeyiz,
    saglık gidincede hiç gülemeyiz,
    Akılı olupta yola gelmeyiz,
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Ağlarım aşkınla her daim yanıp,
    İşledim günahlar şeytan’a kanıp,
    çok pişmanım,sana elerim açıp
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Ey kalpleri evirip çevirensin,
    Yaraları yine saran, Sensin!
    Tövbeleri de her an af edensin
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Bir yürek nelere nasıl yeterse,
    Bir can yanlışları görmez severse,
    Aklı başa gelince sana yönelse,
    .................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Dünyada lüzümsuz taş taşımışım
    Beden üstünde boş baş taşımışım
    Ruh diye yürekte kuş taşımışım
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Allahım razıyım artık ölmeye,
    Sana dogru kuş olupta gelmeye,
    Yardım et bana imanla ölmeye,
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna...
    * * * * * * * * * * *
    Ne yazık ki defter,günahla dolmuş,
    Hayat dedikleri,kısacık yolmuş,
    Ruhum çok yaralı,kalbimse solmuş
    ................Canımı adadım,senin yoluna,
    ...............Yardım et Allahım, garip kuluna__Emine Yılmaz Dereci
    * * * * * * * * * * *
    Buda benden olsun
    Yarap! Geldik gider olduk,
    Gam u hicran ile dolduk,
    Ne yar olduk ne kul olduk,
    .....Yok yüzümüz, afet bizi.____ BİLAL ÖZCAN
    * * * * * * * * * *
    Bu dörtlüğükleri yazan dost yürekler teşekkürler

    Rabiye Tanrıverdioğlu




    (c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




    ----------
    Bu şiirin hikayesi:

    O Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir; Kuddus'tür; Selam'dır; Mümin'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. O Allah ki, yaratandır, (en güzel biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.' (OKUYANLARDAN ALLAH RAZİ OLSUN..)

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    07.12.2009 - 17:15

    'Özlüyorsa özlenen, özlemek güzeldir.'


    Vardır içimizde bir özlem, vardır hasret çeken bir yanımız. Gün batımı akşamlarında bazen dolar gözlerimiz, akan yaş mıdır yoksa aşk mıdır bilinmez. Uzaklara dalar, mahzun bakışlarla arar yürekli sevdaları düşlerimiz. Kalbinin sırça köşkünde bir kıpırtıdır o hissettiğimiz.

    Nedense hep birşeylerin özlemini çekeriz. Hani özlemek bir yana, özlerken kurduğumuz düşler vardır peşinde koştuğumuz. Varsın inceldiği yerden kopsun dediğimiz. Uzaktasındır anneyi, babayı özlersin. Yakındasındır, uzak olmayı istersin ve özlersin. Özlemektir aslında kurduğumuz umutlar. Ya sevgiliyi özlemek?

    İşte özlemlerin en güzelidir. Saat olmuş gece yarısı, açmışsın radyonu çalar durur şarkınız. İçinde o en temiz çocukları büyütürsün. Birden aklına gelir o ilk tanışma anınız. Yüzünüzde ufak bir tebessüm, o ağaca nasılda adınızı yazmıştınız. Hatırlar gülersiniz. Yaptığın şeylerin saçma olduğunu yada komik olduğunu düşünürsünüz.

    Ama o anlar işte en güzel sevgi selidir. Sevgiliyi düşünme anları, özleme anları hayatınızın bir başka tadıdır. Hiç benzemez kurduğunuz hayallere. Onsuz hayallerin tadı yoktur aslında sizin için. İşte bir sigara daha yakar, dumanını savurursunuz ayın ışığında. Siz dumanı üflerken off dediğinizde, aslında o ses sizin gerçek sesinizdir. Dumanın yankılandığı duvarın sesi değil. Ve gerçekten içinizde yeşil bir özlem vardır.

    Yağmurları yağdırırsınız gönlünüze ve bir aşk ateşini yeniden alevlendirirsiniz. O su bile söndüremez büyük vuslatlarınızı. Özlemek işte böyle sevginizi katlar. pencere kenarına geçip, 'Seni seviyorum' demek gelir içinizden. Şöyle yıldızlara bakıp hayallerin deryasında kaybolmak, belki de anlatılmaz yaşanır dediğiniz anlardandır. Vakit gece yarısını sollar. Oysa siz halen onu düşünüyorsunuzdur. Bir söz vardır; 'Özlüyorsa özlenen, özlemek güzeldir.' Güzeldir tabiki ya.

    Ve sen sevgili. Gönlümün saraylarına sığdıramadığım, gülünü dalından koparamadığım. Şair bedenimden söküpte atamadığım senin için atan şu küçük kalbim var ya. İşte senin sevgini taşıyacak kadar kocaman bir manevi aşka sahip. Özlüyorum seni, düşlüyorum seni.... Hayallerimin bittiği noktada özlemlerin başlıyor içten içe. Ve ben penceremin kenarına geçip yıldızlara bakıyorum.


    Bekliyorum ve;
    Özlüyorum bakışlarını...


    alıntı

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    07.12.2009 - 16:10

    SANA SIĞINIYORUM

    Şu fani dünyanın çileli yollarında,


    Dalgın dalgın yürümekten;



    Girdiğim yollarda bastığım yerleri görmeden,



    Ayağıma batan dikenlerle uyanamamaktan;



    Ehli dünyanın şen kahkahalarıyla,



    Nefsimin eline esir düşmekten;



    Sana sığınıyorum Ya Rabbi!



    Bal tadındaki zehirli şerbeti içmekten;



    Küçücük musibetlere yenik düşmekten;



    Yalancı mutluluklarla sarhoş olmaktan;



    Gaflet denizinde boğulmaktan;



    Sana sığınıyorum Ya Rabbi!



    Verdiğin nimetlere şükredememekten;



    Şu muhteşem doğaya bakıp, tefekkür edememekten;



    Mevcudatın zikrini görememekten;



    Bize lâyık gördüğün halifeliğin hakkını verememekten,



    Sana sığınıyorum.



    Tabiatın öfkesinden,



    İnsanların acımasızından,



    Gecelerin karanlığından,



    Korkularıma yenik düşmekten,



    Sana sığınıyorum.



    Huzuruna yalanlarla çıkmaktan,



    Sınavlarımda başarısız,



    Hayatta gayesiz olmaktan.



    Haramdan, yalandan, iftiradan,



    Hele ki kul hakkından,



    Sana sığınıyorum.



    Gıybet etmekten,



    Riyadan, dalalete düşmekten,



    Sahte, yalancı gülücüklerden,



    Geçmişimi unutup,



    Geleceğimi görememekten,



    Borçlardan bunalıp, yerinmekten,



    Bolluktan şımarıp, varlığını unutmaktan,



    Verdiğin şu eşsiz nefese,



    Şükredememekten korkuyorum,



    Korkularımdan sana sığınıyorum Ya Rabbi!



    Sevgisizlikten, ümitsizlikten, karamsarlıktan,



    Sabredememekten sana sığınıyorum.



    Hatalarımdan, günahlarımdan, nefsime yenilmekten,



    Şeytanın şerrinden sana sığınıyorum Ya Rabbi!



    Mahşerde huzuruna çıkmaya utanmaktan,



    Cennetin kokusunu duyup, görememekten,



    Anlık mesafede Rasulüne kavuşamamaktan,



    Hele ki başımı kaldırıp Cemalullahını görememekten


    Sana sığınıyorum Ya Rabbi!

    Ümmügülsüm Hasyıldırım

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    12.11.2009 - 17:03

    Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
    Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
    Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
    Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
    Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
    Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
    Bebekler hayta hayta yürümeden
    Geleceğim diyorum, geleceğim sana
    Ne olur kesin bir takvim sorma bana
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Beklesen de olur, beklemesen de
    Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
    Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
    Hangi ses yürekten çağırır beni sana
    Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
    -Ihlamur çiçek açtığı zaman.

    Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
    Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
    Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
    Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
    Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
    Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
    Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
    Gemileri yaksalar da geleceğim sana
    On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
    -Ihlamur çiçek açtığı zaman.

    Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
    Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
    Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
    Ne güzellik, ne de tat var baharsız
    Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
    Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
    Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
    Kimseye uğramam ben sana uğramadan
    Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
    Takvim sorup hudut çizdirme bana
    Ben sana çiçeklerle geleceğim
    -Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

    Bahaeddin KARAKOÇ

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    11.11.2009 - 08:27

    1 mesaj alındı


    Hani bir hayal ya bu… Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım.
    - Uyudun mu bebeğim?
    - Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte?
    - Su içmeye kalktım.
    - Uyu gülüm, erken kalkacaksın.
    - Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler.
    - Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler.
    -
    Ve huzurla dalsaydım uykuya.




    Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
    Kızma hayatgülüm!
    İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.

    “Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.” Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.



    Ve sabah olur.
    Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
    “1 mesaj alındı” uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
    - Günaydın aşkım
    - Günaydın bebeğim

    Ya da hayal bu ya… Şöyle de olabilir mesela;




    Ve sabah olur.
    Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur.
    Telefon çalar.

    “Kölem ol gel desen, gelmem mi yar?
    Uğrumda öl desen, ölmem mi yar? …”

    Melodisi eşliğinde açarım telefonu.

    - Efendim
    - Günaydın aşkım
    - Günaydın hayatgülüm
    - Hadi kalk artık, çok uyudun
    - Tamam kalktım.



    Devam eder tabi ki konuşma.
    Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
    Huzurla uyanırım.



    İşe gitmek için hazırlanır, seni ararım.

    - Çıkacağım evden şimdi, işe gideceğim
    - Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy.
    - Saçmalama!
    - Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin.
    - Peki, tamam. Söz hayatgülüm.

    Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.





    İşe giderim.
    Başlamadan önce yine seni ararım.

    - İşe başlıyorum şimdi
    - Tamam, ne zaman bitecek?
    - Bilmem, sekizde biter sanırım.
    - Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim.
    - Tamam hayatgülüm.
    - İyi çalışmalar bebeğim.
    - Teşekkürler.

    Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.



    İş biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.

    - Hadi bitmedi mi işlerin, çıkmadın mı daha?



    İş biter…

    - Çıktım şimdi, eve gidiyorum.
    - Eve gidince haber ver bana.



    Eve gelirim, yine konuşuruz.

    Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.




    Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
    Sonunda “SENİ SEVİYORUM” yazar.



    Hayal ya!
    Değildi,
    Hayal değildin.
    Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
    Bittin!
    Gittin!


    En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken.
    Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
    Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım.
    En gerçek hayalimi yıktın.
    Uzatmaya gerek yok.
    Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
    Keşke öldürseydin.

    Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?




    Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim!
    Hiç mi özlemedin?
    Hiç merak etmiyor musun artık?



    Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
    Günüm aydınlanmıyor sensiz. “AŞKIM GÜNAYDIN” demeni bekliyorum.
    Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
    Kimse merak etmiyor işlerimin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
    Bir başımayım…!



    Hayaldin, gerçek oldun.
    Belki de bir rüyaydın.
    Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya… Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
    Korktuğu başına gelirmiş insanın.
    Bittin, bütün güzelliğinle…
    Yine hayal oldun.
    Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
    Özlenen, sevilen
    Ve hala inadına beklenen sevgili....!


    Alıntı

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    08.11.2009 - 17:23

    BİR DOST İÇİN....

    Maruzatım odur ki; en iyi bir dostsun Dağların doruğunda bir çiçek kadar iyi Sen karanlıkta yüzümüzü ağartan ışık Resimlerin duvarlarda şakır kuşlar gibi Sen O'sun her zaman yalansız olan sevgisi Saksıları sulayan,vazolara can katan O en koyu,en çaresiz gecelerde bile Yeri,göğü bir merhabasıyla aydınlatan Sen O'sun sevince boğan bütün kederleri Solan,kuruyan,bir çiçek gibi ağlayansın Ve esen dost bir imbatsın akşamüzerleri Kalan bir gün gibi yazdan,öyle Haziransın Yalan değil,biz ne arayıp sende bulduksa Mutluyuz,dostça gönül tahtına kurulduksa.

    ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    03.11.2009 - 17:47

    Seni Hayallerde Sevmek..



    Hayaller dünyasında seninle yaşamak.
    Yer ile gök arasında bir yerde.
    Mutluluk adına bir şeyler paylaşmak.
    Islak caddelerde, elin elimde
    Yağmur bir huzur gibi üstümüze boşalırken,
    Yalınayak mutluluğa koşmak.

    Yada...
    Dağ başında bir kulübede
    Yanan şöminenin önünde
    Sabahlara kadar konuşabilmek
    Gözlerinin derinliklerinde kaybolmak
    Sonra...
    Tüm yorgunluğa rağmen dans edebilmek

    Sevmek ve sevilmek
    Herşeye rağmen mutlu olabilmek
    Dünyadaki en güzel şey olsa gerek.

    Daha az önce dokundum resmine
    Dokundum usulca gülen yüzüne
    Saatlerce oturup resmini seyrettim
    Biliyor musun...
    Hayallerim kinden de güzelsin.

    Özlemine imza attığım her gecede
    Resminle de olsa avunabilmek
    Ayazın dudaklarıma vurduğu
    Gecenin en karanlık,
    Ve en soğuk anında
    Resminle de olsa ısınabilmek
    Resminle uyuyup
    Hayallerde seni daha iyi anımsayabilmek
    Hayaller dünyasında seninle olabilmek
    Seni hayallerde de olsa sevebilmek
    Sevilmek,
    Dünyadaki en güzel şey olsa gerek...


    alıntı



    AHDE VEFA



    Ahde vefa: Söz vermek verdiği sözde durmak, yaptığı her işte sadık kalmaktır. Özünde ve sözünde bir olmaktır. İnsanoğlunu insan yapan en önemli karakter belki ahde vefadır.

    Unuttuğumuz ya da unutturulduğumuz bir güzel haslettir vefa… Günümüzde çok az rastladığımız bir özellik vefa… Toplumu toplum, cemaati cemaat ve hatta insanı insan yapan bir güzelliktir vefa…

    Ahde vefa belki de Kur’an-ı Kerim’in ve Resulullah’ın üzerinde en çok durduğu konulardan biridir. Acaba vefa nedir? Bir arkadaşımıza verdiğimiz bir sözde durmak yada onu tutmak mı? Yoksa kendimize, ailemize ve içinde yaşadığımız topluma karşı sosyal ödevlerimizi yerine getirmek mi?

    Elbette, bunların hepsi ahde vefa dediğimiz o hasletin tarifi içindedir; ancak gerçek ahde vefa nedir?

    İnsanoğlunun en eski ve hatta yaratılışından da önce verdiği bir söz, bir ahit, bir misak vardı: “Evet sen bizim rabbimizsin” Bizler rab olarak seni biliriz, sana iman ederek ve ancak sana kulluk ederiz…

    Evet, insan, ilk ahdini ve ilk andını böyle ikrar etmişti rabbine. Bütün peygamberler ümmetlerine verdikleri bu sözü hatırlatmış, onlara gerçek, doğru ve sağlam yolun ne olduğu göstermişti. Kimisi iman etmiş kimisi de etmemişti…

    Ve zaman geldi, gün gelid, insanlar bu sözünü hatırlamaz yada hatırlamak istemez oldu. Allah (c.c) verilen bu sözü son bir kez daha hatırlattı ilahi vahyiyle:

    “Kıyamet günüde, biz bunlardan habersizdik demeyesiniz diye rabbin âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı. Onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin rabbiniz değil miyim? (Onlar da) Evet buna şahid olduk (sen bizim rabbimizsin) , dediler.” A‘râf 7/172.

    Vefa bir uğurda her şeye katlanmak, onun meşakkatlerini sineye çekmek, Hasan-ı Basrî’nin tabiriyle acıyı yudum yudum hazmetmektir bazen de… Niceleri vardır ki o vefa sayesinde amaçalarına ulaşmış, isimlerini tarihin altın sayfalarına yazdırmışlardır.

    Vefaya bir de Akabe tepelerinden baksak! Elestü birabbiküm’den sonraki en büyük misakı görürüz belki de? Söyle söz vermişlerdi Yesrib halkı mükerrem Nebî’ye:
    Ubâde b. es-Sâmit anlatır: Akabe biatında bulunanlar Resulullah’a (s.a.v) şu şekilde biat etmişlerdi:

    'Refahta olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte olduğu kadar üzüntüde de onu (s.a.v) destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat edeceğimize, Resûlullah'ı kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa olsun ona muhalefet etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacağımıza, hiç bir hayırlı işte Resûlullah'a muhalefet etmeyeceğimize dair bey'at ettik.”

    Böylelikle onlar Yesrib’in ilk müslümanları oldular ve tabi ahirette de ilk safta olacaklar. Doğal olarak bu mükafat, sözünde durmanın, ahde vefa göstermenin, Resûlullah’a ve onun getirdiği dine sımsıkı bağlanmanın semeresiydi…

    Resûlullah (s.a.v) insanlığın en büyük vefa timsali idi. Peygamberimiz (s.a.v) verdiği sözde duran, yaptığı antlaşmaya bağlı kalan en büyük insandı. O, bu hususta dostunu da, düşmanını da ayırt etmemişti. Dostuna verdiği bir sözde durup, onu yerine getirdiği gibi, düşmanıyla yaptığı antlaşmaya da sadık kalmış, her ne pahasına olursa olsun bunda bir aykırılık göstermemiştir.

    Vefa, sevgi ve muhabbette devamlılık demektir. Vefa, ihtiyaç içinde olana yardım etmektir. Müslüman vefakâr olur. Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Vefa kimi zaman da hakkına geçtiğin birine, “Arkadaşım bana hakkını helal et” diyebilme erdemini gösterebilmektir. İmam Azam’ın babası misali, ısırılmış elmanın sahibini aramaktır.
    Vefa kimi zaman Mevlâna’nın çağrısıdır:

    Gel, Yine Gel! Ne olursan ol, Yine Gel!

    Evet, vefa kimi zaman da dostun, gerçek dostun çağrısına icabet edebilmektir. Olur, beşerdir şaşar; düz yolda taşa takılır düşer; onun huzurunda verilmiş bir söz bozulabilir, ama asla geri dönüşü yok değildir.

    Hadi o zaman vefamızı tazelemeye, “Ya rabbi ben pişmanım, bütün yapmış olduğum günahlar, keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha yapmayacağım. Ben kabul ettim…..” sözlerini terennüm etmeye….

    SEMERKAND ARAŞTIRMA MERKEZİ




    İşte Gidiyorum

    işte gidiyorum...
    seni bir sahil kentinde bırakıp
    umutlarımı da atıp terkime...
    geldiğim denizlere gidiyorum.
    koyu karanlık gecelerin,yakamozsuz denizlerin
    ve sahilsiz gemilerin hepsi tanıktır..
    işte gidiyorum..
    okunan salaları dinle..
    mezartaşlarını kutsa gözlerinle...

    içimden bir şeyler gidiyor..
    yeni bir aşkın kıpırtısı değil bu..
    ben gidiyorum..
    hiçde hayra alamet değil bu gidişim..


    ben gidiyorum.
    seni senle başbaşa bırakıp
    tunçtan dağlarımı
    ateşten denizlerimide alıp
    geldiğim kuyulara gidiyorum..
    içinde peygamberler besleyen kuyuların
    mağaraların,ateşlerin, ağaçların
    ve gemilerin nuh nebiden kalma..
    hepsi tanıktır..
    işte gidiyorum..
    sana yaktığım türküleri,hoyratları dinle
    zılgıtları besle gözlerinle...

    işte gidiyorum...
    seni sevda dolu bir yürekte bırakıp
    ya da
    sana bir yürek dolusu sevda bırakıp
    ya da
    istemezsen eğer bütün bunları..
    bir tebessüm en içten halimle
    bir kaç damla gözyaşı,
    ve bir bakış ki_sen onu asla unutamazsın_
    ve elbette dualar bırakarak ardımda
    mutluluğuna dair..
    BEN GİDİYORUM...


    ALINTI



    Ya rabbi! ... ben pişmanim...





    Her kelam pek çok manaya gelir pek çok kişilerce. Her nefes
    kadar manası vardır bir tek kelimenin bile… Aşkı Mecnun’a
    sorsanız bir başka tefsir yapar, Leyla’ya sorsanız bir başka
    mana verir. Bir profesör ihtisas gördüğü alana göre anlatır
    öğrencisine.
    İşte öyle bir kavram öbeği var gönlümüzde dilimizde
    terennüm eden ve dost gönüllerine sunulmayı bekleyen…
    Ya Rabbi Ben Pişmanım…
    Huzur… Bir daha hiçbir zaman ve mekânda bulunamayacak
    olan… Hâl… Gözler kapalı, baş eğik, sırtta onlarca yükün
    ağırlığı…
    Vak’a… Önce bir Güzel’in ağzının açılışı… Dökülen inci
    taneleri…
    “Ya Rabbi! ...”
    Bu gönülden nidaya “Lebbeyk! ” denmez mi? Sonra o sırtında
    onlarca yük taşıyanın mahzun sesi…
    “Ya Rabbi! ...”
    Öyle bir nida ki…“Ben…”
    Bu “Ben…” deyiş cümle zelilliği ifade edişten gayrısı değil…
    Büyüklenen bir küçüğün küçüklüğünün an be an farkına varışla
    Yüce Huzur’a varışı ve içten içe büyüyen serpilen bir aşığın
    “Sen geldin.” dercesine bir “Ben! ” deyişi…Ve
    “Pişmanım! ...”
    Cümle mahlûkat kulak kesilir bu söze… Susar ve başlar
    dinlemeye…
    Tek yankılanan iki kişinin cılız sesidir ve çıt yoktur koskoca âlemde…
    “Bütün yapmış olduğum günahlardan…”
    Bu söz bütün âlemi şahit tutuştur pişmanlığa aslında… “Bir”
    Olan’ın huzurunda… Derin bir “ahhh” izi vardır ahvalde ve
    “Ahh! Âşıkların esmasıdır” hakikatte…
    “Keşke yapmasaydım”
    sözleri dökülür ağızdan… Yeryüzünde “keşke” sözü, tek
    buraya yakışır ve yalnız bu söze aittir “keşke…”
    Nasıl ki “ben” sözü bir başka yerde zarardan gayrısı
    değildir. “Keşke” sözü için de aynı hâl geçerlidir.
    Ve ağızdan dökülen “İnşaAllah” sözü bir başka yakışır âşığın diline…
    “Bir daha ben yapmayacağım! ..”
    ve yine “ben…”
    “Ben pişmanım…” derken bütün günah yüklerini sırtından
    atan âşık “İnşallah bir daha ben yapmayacağım” derken ayrı
    bir yük yüklenmiştir sırtına… Aşk’a, meşk’e, Âşık’a, Maşuk’a,
    vefa’ya… Söz vermiştir o artık. Dönülemeyesice, ölse de vaz
    geçilemeyesice bir söz…
    Ve…
    “Ben Kabul Ettim! ...”
    Devamı bambaşka bir âleme dahil olmaktır… Apaçık bir
    davetten gayrısı değildir devamı dostlar…
    Gözlerimizi kapayalım, Âşık olup Maşuk önünde diz kıralım,
    boyun burup oturalım. Ve söyleyelim… Haydi… Bir defa
    daha…
    “Ya Rabbi! Ben pişmanım, bütün yapmış olduğum
    günahlardan. Keşke yapmasaydım. İnşaAllah bir daha ben
    yapmayacağım.





    'Ben Kabul Ettim…! ”





    Vesselâm...



    Ben en çok seni sevmiştim sevgili...…En çok seni…Yaralı yüreğimle gelmiştim sana…

    Acılarımla, yarımlığımla konuk olmuştum sana…Gözyaşlarında yıkamıştım ayrılıklarda tozlu yüzümü…

    Gülüşlerinde ısıtmıştım ayazda kalmış fakir gülüşümü…En çok seni sevmiştim ben..

    Acılarımız, yenilgilerimi ortaktı oysa.. Birbirimize en yakın halimizdi yaralı geçmişlerimiz..

    İpotekli yarınlarımıza aldırmadan sevmiştik birbirimizi..Delice ve bir o kadar duygu yüklü..

    Ama olmadı…Sözcüklerin içine sakladığın vedaları aldım bir gece…Gitmemi istedin..Git diyemediğin halde…

    Susmaların, bakışların, hüzün yüklü yarınların bana gitmemi söylüyordu….Artık tüm zaferler senindir sevgili..

    Tüm mutluluklar da ….Bana kalan acıları, bana bırakılan yenilgileri–

    sevgin için bedenimi yüreğimi semer bileceğim – sırtıma yüklenip gidiyorum…

    Kapıyı aralamana gerek yok sevgili..Sana geldiğim yollardan gitmeyi de bilirim ben….

    Gerek yok “ en iyisine sen layıksın “ sözleriyle avutulmuş devrik cümlelere…

    Ben iyi bilirim tozlu yolları….

    Gidiyorum, tüm zaferlerin başkumandanı olarak ayrılığın ganimeti olarak tüm hatıraları yakabilirsin..

    Ben’li tüm yaşananları da unutabilirsin…Artık söze gerek yok…Gitmeliydim ama bu kadar erken değildi..

    Gidiyorum bir bedende “ yüreksiz “ yaşamayı öğrenmeye gidiyorum..

    Gidiyorum öznesi çalınmış cümlelerde sana “ susmaya “ gidiyorum….

    Biliyorum sen bensiz de yaşabilecek kadar güçlüsün..Hayata kaldığın yerden devam edeceksin…

    Noktasız, virgülsüz…Oysa ben..Oysa ben yaşadıkça hep bir eksik vereceğim sabah ictimalarında..

    Hep bir sen eksik olacak nefes almalarım..Artık öznesiz paragrafların içinde yarım cümlelik olarak adam sayılacağım…

    Artık ben “ sensiz “ varolacağım….


    Topla cümlelerini dudaklarımdan..Bana vaat edilmemiş yarınlarımı da yanına al…

    Bir de benimle yaşadığın mutlulukları. Bir de sana yazdıklarımı.

    Kötü bir gününde gözyaşlarını kurulamak için kuru bir peçete niyetine kullanırsın senli satırlarımı…

    Unutmadan bir teşekkür borçluyum sana; kısa bir süreliğine de olsa yarımlığımı, yalnızlığımı unutturduğun için…

    Ve de yaşattığın tüm mutlulukların için….Teşekkürler sevgilim….

    Giderken sakın ardına bakma…Gözlerin pişmanlıklarında, günahlarında kalmasın…

    Sana paylaştırılmış her acına ben yüreği kefil gösterdim..Sen yüzünü aydınlığa çevir sadece..

    İnan bana bensiz hayatta seni hep mutluluklar bekliyor olacak...

    Çünkü sensiz bir yerde yaşarken bile her nefesimde bin dua saklı olacak sana…

    alıntı



    Küsen Olurum



    Sor! Sor bir kerecik, nasılsın diye

    Küsmedim şakırım,bülbül olurum,

    Can çekişen beden,hemen canlanır,

    Bir tek söze inan, gülen olurum...

    Bak! Bak bir kerecik, gözlerime bak!

    Okurum kalbini,devan olurum,

    Anlatma anlarım,keder yoldaşım,

    Gözlerinden aksa,silen olurum...

    Koş mutluluğa koş! Bekleme beni,

    Yolda kalanlara,destek olurum,

    Kalp konuşunca,kalemde yazar,

    Ben ise sadece sebep olurum...

    Zor bilmezmiyim,bu hayat yolu,

    Terletir insanı,dağı,çukuru,

    Düşünce kalk! Yılma! Bitir bu yolu,

    Yoruldum ben dersen,küsen olurum...


    Emine Yılmaz Dereci



    Anılar Bana Kalsın



    Kal nasıl derim,gitmek istersen,

    Güle güle git,bırak yannızlık bana kalsın.

    Ediyorum sanma,inan etmiyorum sitem,

    Lal olsun dilim,kelimeler kalbime saklansın...

    Mutluluk doldursun gözlerinin içini,

    Bırak! Bırak gözyaşlarını bana kalsın.

    Güneş ve ay aydınlatsın günlerini,

    Bırak kara geceler,kara günler bana kalsın.

    Hep geleceğe umutla,sevgiyle bak!

    Biz alışığız nasılsa,karamsarlıklar bize kalsın.

    Renk renk sevgi çiçekleri doldursun kalbini,

    Bırak! Çalılar,dikenler, çöller bana kalsın.

    Her kalpte akar bembeyaz bir sevgi pınarı,

    Karamsarlıkla kurutma! Bırak vesveseler bize kalsın,

    Her zaman sev,sevil.Gül, güldür.Yaşa yaşat,

    Anıları sakın götürme,bırak onlarda bana kalsın...

    Emine Yılmaz Dereci


    GAM DEĞİL


    dert ederken her şeyi

    hayat sana gülüyordu

    saçların,ellerin ve gözlerin

    senden önde

    her şeyin farkında

    çarkla yarış ediyordu

    oysa biliyordun

    küçük işlerdi bunlar

    biliyordun asıl mesele başkaydı

    onu hep uyuturken

    yaşadıkların koca bir şakaydı

    umduğunu bulamazken

    tuttuğun her dal eline geldi

    yılmadın yine sen

    yüzüne güldüğün yüzler

    ne olduysa gülmedi nazara geldi

    bitmez sandığın ne varsa

    bitti,tükendi hesaplar pazara geldi

    nazın kime desem isyanın kime

    acizlik yapışmışken her bir zerrene

    sonuçta yolcusun bir top bez ile

    boşuna bir kenara sakladıkların

    arama yok artık

    aşk nerede, nerede papatyalar

    gelmiş geçiyor hazanın

    güz yağmurlarıyla yarış

    ağla aksın yaşların

    ağla yüreğinle beraber ruhun da yıkansın

    hayat sen olmadan da akacak

    her boşluğu var bir dolduracak

    sanma bıraktıkların yarım kalacak

    talan olur düzen verdiklerin

    yalan olur ölümsüzleştirdiklerin

    sev, vakit var iken bekleme vefa

    gam değil inan gam ettiklerin

    karşılık beklemeden çıkarsız

    aç açabildiğin kadar korkma

    umutsuzların barınağı olsun yüreğin

    şikayet yok isyan yok

    umut ile korku…..umut ile korku…

    en büyük makamda

    kulsun yaradanına

    bir kuru toprak mıdır gideceğin yer

    vuslat ahh vuslat

    sona erecek elem, hüzün ve bitmeyen hasret…

    tövbe et…. tövbe et…..


    Berna Erişen



    BEKLEYENLER İÇİN


    Bir ayak sesi duymayayım

    Kapıya koşuyorum

    Gelen sen misin diye

    Bir sarı saç görmeyeyim

    Yüreğim burkuluyor

    Ağlamaklı oluyorum

    Her şey bana seni hatırlatıyor

    Gökyüzüne baksam

    Gözlerinin binlercesini görürüm

    Bir rüzgar değse yüzüme

    Ellerini düşünmeden edemem

    Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer

    Tadı senden gelir

    Yediğim yemişlerin

    İçtiğim içkilerin

    Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı

    Bu emsalsiz hüzün

    Seni beklediğim içindir

    Resmine bakamaz oldum

    Uykulardan korkuyorum artık

    Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan

    Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor

    Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni

    Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

    Ve şu saat geldiğin anda

    Durabilir sevincinden

    Zaman çıldırabilir

    Çünkü benim dünyamda

    Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.

    Bir çocuk doğmayı bekler

    Bir ağır hasta ölmeyi

    Bitkiler yağmur ve güneşi bekler

    Yalnız bir kadın sevilmeyi

    Ve düşün ki bir adam

    İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi

    Seni bekler

    Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

    Sen gelinceye kadar

    Pencerem kapalı duracak

    Rüzgar gelmesin diye

    Artık perdeleri açmayacağım

    Gün ışığı girmesin diye

    Sonra kahrolacağım

    Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta

    Ve günlerce gecelerce haykıracağım

    Nerdesin diye, nerdesin diye

    Bir gün bu kapıdan sen gireceksin

    Biliyorum

    Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek

    Yıllarca sonra

    Öldüğüm gün bile gelsen

    Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup

    Çocuklar gibi sevineceğim

    Kalkıp sarılacağım ellerine

    Uzun uzun ağlayacağım



    ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN





    Ben Seni Neden mi Sevdim?



    Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim

    Parlak bir inciydin benim için

    Paha biçilmez bir inci

    Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde

    Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da

    Beni sardigi bir anda sevdim

    Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin

    Güzel bir yüzün var diye degil

    Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim

    Ben seni derinden ve hissederek sevdim

    Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini

    Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim

    Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin

    Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun

    Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim

    Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi

    Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda

    O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim

    Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda

    Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim

    Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim

    Sen ne kadar uzak olsan da,

    Aramizdaki kilometreler nasil çoksa

    Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim

    Seni kalbimde yanan atesin ile

    Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle

    Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken

    Kalbimin yanip tutustugu anlarda

    Gelip o bu atesi alevlendirerek

    Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim

    Korkuyorum!

    Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.

    Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.

    Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.

    Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.

    Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.

    Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.

    O temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.

    Evet korkuyorum;

    seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten...

    Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.

    Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.

    Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.

    Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.

    Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan korkuyorum.

    Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.

    Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.

    Korkuyorum evet;

    seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...

    Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;

    Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.

    Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.

    Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.

    Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.

    Seni sevmekten degil;

    dostlugunu suiistimal etmekten,

    Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.

    Belki de çok fazla korkuyorum...

    ÇÜNKÜ; BEN iLK DEFA SEViYORUM...

    Atilla İLHAN





    K A F D A Ğ I N E R E D E







    Bir uçurumun dibindeydi beklediğim aşk







    Ya da yerini kimsenin bilmediği Kafdağı’ndaydı







    Belki ömrüm beklenmekle geçecekti







    Ve bekledikçe içimdeki acı büyüyecekti







    Bunu bilerek bekliyordum gelmesini







    Bekledikçe ölüyor, öldükçe yaşamak istiyordum







    Ama bunu kimseye anlatamıyordum







    O kadar zordu ki beklemek







    Ve beklediğinin hiç gelmeyeceğini bilmek…














    Bilir misin umutların tükendiği anı







    Ve hayatını bir hiçe harcadığını anladığın zamanı?







    Sen hiç gelmeyecek yolcuyu bekledin mi,







    Ya da verilmeyecek olan o deli sevdayı?





    Sevmenin verdiği acıyı biliyorum







    Ve sevilmemenin ezikliğini duyuyorum







    İnan bana, ikisinde de beklemekle bitiyorum





    Elimden başka gelen yok zamana bırakıyorum







    Ve biten her günün ardından belki yarın diyorum





    Ne beklenen “o yarın” geliyor ne de beklenen…














    Bir hainin getirdiği bu yalnız şehirde







    Bir başkasının beni kurtarmasını bekliyorum







    Ve biliyorum Kafdağı’nın ardında da olsa







    Yine güneş doğuyorsa her sabah, çiçekler açıyorsa





    Beklemek için bir sebep diyorum umutla







    İçimdeki umut her gün azalsa da







    İnsan umut ettiği sürece yaşarmış unutma







    Ve biliyorum Kafdağı'nın ardında da olsa







    Bir umuttu beklenen bu sevda,







    Ya da bir tuzaktı meçhul hayatımda…







    S E V M E K...



    Sevgiliyi bir beyaz güvercin gibi avuçlarına.

    Alıp okşamak ve yüreğine bastırıp korumaktır.

    Ama sevgiliyi daha güzel ufuklar bekliyorsa.

    Onu salıvermektir.

    Onun uçsuz, bucaksız gökyüzünde kanat.

    Çırpışlarından sonsuz haz duymaktır.

    Onun kendisinden uzaklaşmasına üzülmek değil,

    Gerçeğe uçmasına,hakikate yaklaşmasına sevinmektir...

    'Beni bırakıp nereye gidiyorsun demek değil'
    'Gittiğin yerlerde dualarımla seni koruyacağım' diyebilmektir...




    “UZAKLIKLARI YAKIN EDEN
    BAZEN BİR SESTİR
    BAZEN DE TEK BİR NEFES...”


    Sevdiğin çok uzaklarda bir yerlerde olmamalı, aşıksan
    eğer dokunabilmelisin ona, ellerine, tenine,
    dudaklarına.

    Sarılıp omuzlarına, başını
    dayayabilmelisin saatlerce.

    Sıcaklığını hissedip,
    nefesini duyabilmelisin kendi nefesinde.

    Gözlerin
    gözlerinde erimeli belki de karşılıklı sarf edilen her
    bir cümlede.

    Böyle yaşanmalı aşklar, elele, gözgöze,
    dizdize gecelerde...

    “Aşkın en sağlam sigortası mesafedir” der Enis Batur
    bir yazısında.

    Yazılarını severek izlediğim Can Dündar
    ise Yarim Haziran adlı kitabında “yıllar yılı hasretle
    beklediği ışığa kavuşan bir hücre mahkumu nasıl
    körleşirse, aşk da körelir yakına gelince…”diyerek...

    Aşkın hep uzaklarda yaşanması gerektiğini savunurlar.

    Onlara ve onun gibi düşünenlere saygım sonsuz ama
    bence; uzaklıklar yakın edilmeli, aradaki mesafeler
    özlem dolu yürekleri kanatmamalı sessizce ve
    derinden...

    Aşıklar yakın olmalı birbirlerine; denizin
    kumasala, ayın yıldızlara, suyun toprağa yakınlığı
    gibi.

    Tatları karışmalı birbirlerine an be an yaşanan
    heyecan doruklarında.

    Böyle olmalı aşklar, yakından çok yakından yaşanmalı,
    kalp sesleri birbirine karışmalı aşıkların.

    Duyguları,
    sözleri birbiri içine akmalı yüreklerinde.

    En derinine
    inmeli yaşanan aşkın o büyülü dünyasında.

    El ele
    yepyeni güzellikler keşfedilmeli.

    Ortak paylaşımlarda
    doruğa tırmanmalı tadlar.

    O ana kadar hiç kimsenin
    yaşamadığı hazları kendileri keşfetmişcesine
    yüreklerinden bedenlerine akmalı.

    Yaşattırdıkları
    mutluluğu birbirlerinin gözlerindeki pırıltılarda
    izlemeliler an be an kesintisiz.

    Yanaklarını
    pembeleştiren, çiçekler açılmalı gönüllerinde
    birbirlerine sundukları herbir lezzette.


    Böyle yaşanmalı aşklar derinden, korkusuzca, elele,
    dizdize, gönül günüle...

    Uzaklıklar hiç girmemeli o
    güzel yüreklerin arasına, telefonlara esir edilmemeli
    özlemler, gözyaşlarına dönüşmemeli en tatlı
    heyecanlar.

    Daha yaşanmamışken bitmeye mahkum olmamalı
    gönül dünyasındaki o en güzel yıllar...

    Böyle yakından yaşanmalı bütün aşklar...

    Aşklarınızı en yakınınızda tüm sıcaklığı ile yaşamanız
    dileği ile.


    Aşk Yorulmaz Hayallerde...


    Sen…

    Gittin…

    Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…

    Nasılsa…

    Aşk yorulmaz hayallerde…

    Bana seni hatırlatan her şey, sıkı sıkı saklanacak bende kalan izlerinin altına… Bundan sonra gözlerimden, içinde sen olan hüzünler damlayacak gölgelerinin üstüne. Zor da olsa taşıyacağım acılarını, nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…



    Bundan sonra…

    Gözlerime yalnızlığın kederi dolacak sonsuzluklarda.

    Yüklendiğim ağıtlar eskiden kalma bir sevdanın eteğine tutunmuş olarak kalacaklar takındığım maskenin altında… Simsiyah gözyaşlarımı akıtacak adımlarının ardından.

    Aşk yorulmaz derler ya hayallerde…




    Ben…

    İçimde düğümlenen sensizliğin kavurucu sıcaklığıyla yangınları kucaklarken, giderken bıraktığın düş bulutlarını aralayacağım her geçen gün…

    Ateşin erittiği bir beden ile kuru mevsimleri karşılayacağım sensizliğimde. Yeşilimi yok eden sığıntı rüzgârlar da savrulacağım her zaman. Fırtınaların önüne set çeken güzel sözlerinin uğultusu kalacak kulaklarımda… Ve içinde sen olan geçmişe sarılacağım.




    Ardımda bıraktıklarım…

    Dehlizlerde kaybolan virane bir gönlün garip kayboluşunu görecekler...




    Sonra…

    Yıldızların pırıltılarını söndürecek kadar içli naralarımla çınlayacak sema, bakışlarımdan küfürler savrulacak gittiğin yollara… Yüreğimde kelepçeler ile nefesimi tüketeceğim…


    Uykularımda…

    Bazen susuz bazen huysuz yüreğim yalancı sözlerinle oynaşacak rüyalarımda. Mızıkçı kâbusların koynunda ki küçük oyuncaklar gibi çaresiz ve bitkin kalacağım ellerinde…


    Biliyorum…

    Bu gidişin bir dönüşü olmayacağını…

    Kaybolacağımı biliyorum karanlıklarda…

    Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…

    Nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…

    Gülnaz Hasköy


























































    SÖYLENMEMİŞ SÖZÜMSÜN


    bilmezken farkına varmadan öğrenirsiniz!
    Kaprisle isim olmaz derken yaptığınız kaprislere hoşgörü beklersiniz!
    Bireysel yasamın gerekliliği üzerine ahkâm keserken birdenbire
    gönüllü bir tutsak olma yolunda ilerlediğinizi anlarsınız!
    Gün çabucak geçsin diye beklerken, (24) saate ilave saatler istersiniz?
    Adrenalin derken, acıyı tatarsınız!
    Gülmekten bahsederken, göz yaslarınızı hazır ol komutu ile bekler bulursunuz!
    Yaşantımdan fedakârlık mı saçmalamayın diyen siz, kişiliğinizle ilgili fedakârlıklara kalkışırsınız!
    Sevdanın yerel ağ şebekesinden yayılıp, tüm benliğinizi sardığını fark ettiğinizde iste
    AŞK’la tanışmakla kalmayıp onu içinize aldığınızı anlarsınız…
    Sözcükler, cümleler, paragraf yada makaleler yetmez içinizi kavuran askınızı anlatmaya.
    Her ifadenin yetersiz kaldığını hissedersiniz…
    Her cümlede çırpınırsınız.
    Yeter dersiniz, bir kelime yada bir cümle bulmalıyım; ona olan sevdamı anlatmalıyım…
    Uykunun esaretinden kurtulduğunuz bir anda iki kelime gelir aklınıza!
    SÖYLENMEMİŞ SÖZÜMSÜN
    Mutlulukla ışıldar gözleriniz.
    Sonra bir anini beklersiniz sevdiğinize söylemek için.
    Yüreğinizden sesinize canhıraş dökülür;
    söylenmemiş sözümsün
    Sevilenin gözleri mutlulukla parıldar.
    Gözünüze bakar;
    Söylenmemiş son sözümsün demeni isterdim, der.
    Bencilliğine aldırmazsınız, gülümsersiniz.
    SÖYLENMEMİŞ SON SÖZÜMSÜN, dersiniz.
    Söylenmemiş son sözümsün.
    Yanımda olsan yada olmasan fark etmez
    O gece söylediğim gibi;
    Söylenmemiş sözümsün
    O gece söylediğin gibi;
    Söylenmemiş son sözümsün

    **********************************************************************************


    Gittin

    gökyüzünü seyrederken sevgiyle,
    şimdi bakışlarım toprağı delmekte..
    seviyorum derken delice,
    baharlarda açarken aşk güllerim,
    şimdi bir sonbahar sarısıyla baş etmekte..
    bir kış ayazı vurdu bir yaz günü yüreğime,
    bir yaz sıcağında kavruldu seven ruhum...


    aşk'tan korlaşan kalbim,
    şimdi yavaş yavaş nasır bağlamakta
    hücrelerim bir bir ölmekte
    acısını hissetmez hale gelene dek,
    sözlerim dudaklarımı terk etmekte...


    üşüyorum sensiz bu şehirde,
    özlemin dilimin ucuna geliyor,
    aşkımı avazım çıktığınca haykırasım geliyor..
    dünya çınlasın istiyorum
    dünya durmadan aşkla dönsün...
    küstürme beni aşk'a..
    vazgeçme demek istedim yine gecenin karanlığında,
    beddua ederken,
    gitmem derdin ya,
    bedduan tuttu..
    o yüzden mi gittin?

    günahına talibim,
    şimdi aşkım yok..
    şimdi Gül'üşüm diyemiyorum..
    renklerine sevdalandığıma bile
    bakmaya cesaret edemiyorum..
    seni orda görmek
    içimi acıtıyor..


    ben sana alışmadan sevdim..
    seni yaşayarak sevdim..
    bir adım sonrası için korkmadan yürümek istedim...
    fark etmedin ama,
    ilk kez inanmayı öğrendim...
    şimdi süzülüyorsun gözlerimden,
    şimdi kanıyorsun yüreğimde...
    ne tuzlu yaşıma,
    ne kanayan yarama içim acıyor..
    o yaşta sen varsın
    yitiriyorum diye daha bir tuzu yakıyor tenimi...
    kanayan yaram kalbimde
    sızıntılar arasında
    sevdan terk eder beni diye ürperiyor ruhum...


    mevsimler geçecek üstümüzden..
    rüzgârlar yine savuracak bir şeyleri...
    yine çiçekler açıp, çiçekler solacak..
    kar yağdıkça yer yüzüne
    beyazlıklar dileyecek yüreğim sana..
    susmak bana göre değil aslında
    gelecek belkide üzmezdi beni..
    geçmişim olman kadar..
    tutarsızlıkmış aşk..
    korkarken korkusuzca yaşamakmış...


    vazgeçmemi isteme beni ben yapan senden,
    vazgeçme sol yanıma anlam katan,
    rüyalarımı süsleyen aşk..
    git deme bana senden...
    ne vazgeçmek istiyor yüreğim..
    ne ardıma bakmadan gitmek..
    gözlerimi çevirip devamlı bakmak istiyorum
    ardımda sen kalıyorsun çünkü,
    takılıp bir taşa düşmekten korkmuyorum
    kanarsa kanasın ellerim, dizlerim..
    yüreğim kanarken
    farkına bile varmam bilesin...

    şimdi benden ayrı bir rüya seni sarmalamakta
    şimdi korkusuz ruhum,
    eceli aramakta...
    gurur,
    sözlerimi sana söylememe engel olan değil unutma
    engelim,
    sensin..
    hükmünü yitiren sözlerimin sebebisin..

    Gül Doğan



    Nerelerdesin?

    Caddeler boş, sokaklar boş
    Hayallerim soldu, hüzünlü sarhoş
    Bir nağra atsam gelir misin?
    Bekledim seni... Nerelerdesin?

    Bir ses ver artık, hayatta mısın?
    Ne yaptım ki sana, yasta mısın?
    Neren ağrıdı ki, yoksa hasta mısın?
    Özledim seni... Nerelerdesin?

    Ne telefonun var, ne de adresin
    Ne tanıyanın var, ne de bilenin
    Hayallerimde kaldın, olmadın gerçek
    Gelemedin ki bana... Nerelerdesin?

    Ekmeğimde sen varsın, suyum sen olmuşsun
    Aldığım nefesim, canım olmuşsun
    Gözümden sakındığım yarim olmuşsun
    Adın bile belli, gel... Nerelerdesin?

    Heryerde seni aradım durdum,
    Gelip geçenlere hep seni sordum,
    İnan ki artık ben çok yoruldum
    Duydun değil mi beni... Nerelerdesin?

    Sözlerin yalanmış, sevgin yalanmış,
    Deli gönlüm sana nasıl inanmış,
    Bekleyince seni gelir sanmış
    Aldanmışım sana... Nerelerdesin?

    Yeter artık umut dağıtma bana,
    Kandırma daha fazla, beni aldatma
    Beklettiğin yetmedi mi yar beni
    Dönülmez yollardayım... Nerelerdesin?

    Biliyorum ki beni duyuyorsun,
    En azından bunları okuyorsun,
    Anladınmı şimdi sevmişim seni
    Daha bekletecen mi? Nerelerdesin?

    Vakit geç oluyor, hadi gelsene
    Gitmek üzereyim, bana gecikme
    Gelişin olsun artık bana yakın
    Ağlatma artık beni... Nerelerdesin?

    Otobüslerde yoksun, trenlerde de
    Vapurlar kalkalı olmuş tam sene
    Kapının önüne uçak yolladım
    Gökyüzüne el salladım... Nerelerdesin?

    Kulağımda küpesin, başımda tacım
    Sana nasıl kıyarım, olmuşsun canım
    Geleceğin gün bayramım olur
    Arifelerde gönlüm... Nerelerdesin...

    Çiçek aldım sana, adı menekşe
    Bahçeye dikeceğim bahar gelince
    Aramam tükenecek seni bulunca
    Pencerelerde kaldım... Nerelerdesin?

    Bulacağım birgün seni bir yerde
    Naparsın bilmem beni görünce
    Hesap verebilirmisin zaman gelince
    Bekleyeceğim işte... Nerelerdesin?

    Bana gelmeyen seni söyle ben ne yapayım?
    Hangi sandığa koyup nerelerde saklayım?
    Bekleyeceğim yine, gönlümün kalesinde
    Gelsende, gelmesende... Nerelerdesin?

    Neriman Gök





    Kalp Kırmak Allah’ü Teala’yı İncitmektir...


    Kalb yani gönül, mahlûkların en üstünü, en şereflisidir. insan, insanın dışında bulunan her şeyi kendinde topladığı için, mahlûkların en kıymetlisi olduğu gibi, kalb de, insanda bulunan her şeyi kendinde topladığı için çok kıymetlidir. Kendinde çok şey bulunan, Allahü teâlâya her şeyden dahâ yakındır.

    Bu sebeple, küfürden sonra en büyük günah, kalb kırmaktır. Kâfirin dahi kalbini kırmamalıdır. Salih bir Müslümanın korkusu, bir başkasının kalbini kırmak, onu incitmektir. Dinini bilen ve bildiklerine uygun hareket eden sâlih bir Müslüman, ölü gibidir, hiç kimsenin kalbini kırmaz, incitmez. Zira bir ölünün,
    diri ile kavga ettiği hiç görülmemiştir. Nizâmeddîn Evliyâ hazretleri;

    “Kalb kırmak, Allahü teâlânın lütfunu incitmektir. Neye uğrarsa uğrasın, sâlih kimse, aslâ kimseye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir. insanların kabahatlerini açıklamamalıdır” buyurmuştur.

    Bir kalbi kırmak, senelerce ibâdet ve zikir sevabının hepsini alıp götürür.islâmiyet öyle bir dindir ki, kâfirin dahi kalbini kırmayı yasaklamıştır. Nerde kaldı ki, Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine inanan, Allah diyen bir Müslümanın kalbi kırılsın. Zira bir mü’minin kalbini kırmak, çok büyük günahtır, harâmdır.

    70 defa Kâbe’yi yıkmak!
    Peygamber efendimiz; mübârek elleri ile Kâbe’yi göstererek; (Ey Kâbe, sen Allahın evisin. Sen mübâreksin fakat bir Müslüman,bir mü’minin kalbini kırsa 70 defa seni yıkmaktan daha büyük
    günaha girer) buyuruyor.

    Peygamber efendimiz, eshab-ı kirama hitaben böyle buyuruyor. Bir mü’min, bir mü’minin kalbini kırsa, 70 defa Kâbe’yi yıkmaktan beter günaha girmektedir. Müslüman olarak hepimizin bunları okumamız, öğrenmemiz ve ona göre hareket etmemiz lazımdır.

    Din büyükleri buyuruyor ki:

    “Her günâh, îmânı tehlikeye sokmaya sebep olabilir ama şu üç günâhın tesiri daha kuvvetlidir:

    1- imân nimetine şükretmemek.
    2- imânın gitmesinden korkmamak.
    3- Mü’minleri incitmek, kalblerini kırmak. Hadis-i şerifte;

    (Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyurulmuştur. iyi olsun, kötü olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Allahü teâlâyı en çok inciten, küfürden, inkârdan sonra, kalb kırmak gibi büyük bir günah yoktur.”

    imâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

    “Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar
    hiçbir şey yakın değildir. Mü’min olsun, âsî olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. çünkü, âsî olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız,
    sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyâde inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur. çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. insanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi döğülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik mâliki, sâhibi olan efendinin şânını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlûkları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. izni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hattâ, onun emrini yapmak olur.”

    Abdullah-ı Dehlevî hazretleri de buyuruyor ki;

    Hiç kimseyi incitme!
    Netice olarak; kalb kırmamalı, hiç kimseyi incitmemelidir.
    Değil mü’minin kalbini, kâfirin kalbini bile incitmeye hakkımız yoktur.
    Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırmamalıdır. çünkü kalb kırmak,
    Allahü teâlâyı incitmek demektir. Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Ev sahibine eziyet edenin komşusu da incinir.

    Gıybet, suizan ve kalb kırmak, kul hakkıdır. Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlâktandır. Bunun için hiç kimseyle münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostun dostluğunu giderir, düşmanın da düşmanlığını arttırır. Nereden bakılırsa bakılsın, hep zarardır. Müminler dua eder, fâsıklar, münâfıklar ise, dedikodu ve gıybet ederler. Aklı olan islamiyete uyar, Müslüman olur, hizmet eder. Nefsine, şeytana uyan ise, inkâra, küfre kayar.

    islamiyete uyan Cennete, nefsine uyan da, Cehenneme gider. Ve Ahmed Yesevî hazretlerinin buyurduğu gibi:

    “Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalb kırmak, Allah ü teâlâyı incitmek demektir.”

    Rabbim(c.c.) cümlemizi korusun inşaAllah…

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    28.10.2009 - 09:24

    Hüzünlü Dua...



    Bir yanımız hep hüzün!
    Bir yanımızda hep sevda!
    Bir yanımız hep umut!
    Bir yanımızda hep dua....

    Bir tutam hüzünle başlar aslında her şey ve bir tutam dua ile devam eder durduraksız..
    ve hüzünlü dualarla çıkılır yola..
    ....


    Anlamasak da hüzünlü dualardır bizi biz yapan...Sevdalardır vuslatı hatırlatan..ki Aşk-ı İlahi'ye kavuşmadır dua.
    Bir güle dokunmaktır usulca.Ya da umuda yolculuk etmek, kalbine doldurduğun bir avuç sızıyla beraber... Gökkuşağındaki renklere tutunup elini uzatmak bulutlara doğru ve kaybolmak bulutların arasında... sonsuza kadar kalakalmak öylece...

    Belki de bir kuşun kanadına yaslanmak ve gökyüzünün maviliğine koşmak, ardına bile bakmadan..kadife ıslıklı bir selam uzatmak, okyanusun maviliklerinde, korkuya yatmış düşlere..

    Dipsiz kuyulardan taaa güneşin ışığına halat bağlamak gecenin bir yarısında....seslenmek bir uçurumun kenarından avazın çıktığı kadar dağlardan kopup gelen çığlara aldırmadan...

    Gökyüzünde rüzgarla yarış yapan kuşları anlamak ve özlemek yağmuru...ve yağmur sonrası kaybolmak toprağın o dayanılmaz kokusunda..yarışmak uçurtmalarla kendinden emin. Ben de varım diye!

    Ya da bir su damlasının akması gibidir dua, tenhalarda kalmış solmuş, kurumuş bir güle can verir gibi.. yürek yangınlarına sürülmüş bir merhem misali gibidir yada dua..

    Uzanan bir el gibi, çok uzaklardan..anne şefkati kadar sıcak, duygulu..masum..
    belki de bir aşkdır dua..karşılıksız seveni bilmek ve kalbini koymak ortaya....ve acıların aslında hiç de acı vermediğini,anlatmak yüreğine ya da..

    Ya da bir kaçıştır dua.. uzaklaşmak yalancı sevdalardan ölesiye...
    Bir vasıta belki de sonsuzluğa uzanan ve kapıları aralayan...

    Ya da susalım artık...susmaktır belki de dua.
    anlatmaya ne hacet...sustum..! Ve kapadım gözlerimi artık, alışılmış yalnızlıklara ve alışılmış sevdalara..

    Sonrası mı? ..
    sonrası bir rüya alemi..
    bir avuç hüzme..
    bir düş damlası...ve
    bir kelebek hafifliği...
    ya da bir parça fasl-ı kelam..

    geceler..gündüzler..umutlar..sevdalar..aşklar..mevsimler..
    yıllar..aylar..hüzünler..pişmanlıklar..kalabalıklar ve yalnızlıklar...
    Hep bize dair, bizle yaşayan ve bizle son bulan...

    Bir hiç gibi yaşamak ve bir hiç olduğunu anlayabilmektir dua...

    Dedim ya;
    Bir yanımız hep hüzne bakarken buğulu gözlerle..
    Bir yanımız hep ağlaşadurur umutlarla,vuslat! vuslat! diye,
    zira ne kalır ki bizden geriye..
    Bir küçük yalnızlıktan, kalbe dokunan bir tutam hüzünden..
    ve yaslı dualarımızdan başka....


    alıntı

  • Hoşçakal Antooo Bu Son Adın
    Hoşçakal Antooo Bu Son Adın

    17.10.2009 - 00:44

    Ziyâdesiyle Sevene,… İman sahipleri ise Allah’a sevgide çok kararlı ve taşkındır… [Bakara:165]

    Beni sev ki sende olayım, seni sevdim BENDE oldun!

    Kulun Allah’ı sevmeye gücü yoktur. Allah kulunu sevince kul âşık adını alır.

    Bezm-i elesten mestolup geldim, ben bende oldum hünkar-ı aşka
    Evvel aldandım pek kolay sandım, yandıkça yandım ben nâr-ı aşka

    Herhangi bir kimsede, gizli bir aşk derdi yoksa, o yaşıyormuş gibi görünse de, onun gönlü ve canı yoktur. O âdeta gezen, dolaşan bir ölüdür. Eğer aklın varsa, git de Hak’tan dert iste, çünkü dertsiz olmak, aşk derdine düşmemek, tedavisi imkansız bir hastalıktır.
    Hz. Pir Mevlana (ks)

    Ey eşi benzeri olmayan Azîz olan, Ey Aşk kaynağı, sevilen gerçek ve Tek mutlak varlık, Vedûd olan Allah’ım, Yühibbûnehüm kehubbîllâh, vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh âyetinin sırrıyla, lütfuyla, ülfetiyle, yakînlığıyla. Hak Dostlarına karşı kullarının kalplerine sevgi, sadakat,meveddet eyle.. ki böylece bu kullarının Hakka itaat etsinler ve boyun eğsinler..
    Yâ Rabbi, Senin emirlerini kendi aklımıza değil aklımızı ve fiilimizi senin emirlerine uydurmayı senin hoşnutluğuna vardırmayı nasib et ya Rabbi! (amin)

    Her dem selam ve dua ile...
    Saygılar.....

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    15.10.2009 - 08:57

    SEN GİDERSİN......

    Sen gidersin
    Dallarıma konmaz olur kuşlar
    Tomurcuklarım açmadan solar
    Kuraklarda kalırım
    Yağmur indirmez gök
    İnse de bir damlası dahi düşmez
    Yapraklarıma
    Derman olurum diye korkar
    Hazan olmuş bağıma

    Sen gidersin
    Boynunu büker siyah gül
    Şebnemin tuzu zehirdir yakar
    Ağlayamaz bülbül
    Toprakta çizik çizik gönül yarası
    Baykuşlar bile ötmez olur
    Hanımeli kokusunu salar rüzgara
    Sarmaşık maşukuna sarılmaz olur
    Aşk, avcının hain namlusundan
    Pervasızca çıkan kurşunu görür
    Yana yıkıla ağlaya
    Saklanır en derin kuytulara

    13.02.2009

    Berna Erişen

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    14.10.2009 - 18:27

    ................Duygular Deprem

    Çıldırdı zaman, duygular deprem şimdi
    Maziler delirdi, geldi hepsi birer birer
    Özlemim ciğerimi yakıyor, sanki aşk gibi
    Hırçınlığım şu an, şeytanla beraber

    Hasret, zamana düşman öfkesi bakışlı
    İsyan, yürekte her renk her tevir
    Dönüşsüz bir yol gidiyor, son sürat deli
    Vuslatım, tökezleyen zamanla beraber.

    Aşk’a adanan sözler, sus-pus sanki lal
    Zamansız yanan kelimeler, şimdi dağdan kül
    Yüreğim, ellerinde solmuş bir çiçek
    Öfkem, pusuya yatmış şeytanla beraber.

    Zapt edilmez özlem, med-cezir şimdi
    Anılar, ölüm-yaşam arasında gel-gitler
    Hasretim, yüreğimi kanatır paslı kelepçe
    Hırçınlığım şu an, şeytanla beraber.


    Jale Keskin
    İSKENDERUN...20.08.2009

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    12.10.2009 - 08:45

    SENİ SEVEBİLMEK SENİ…

    Hayallerde yaşatmak seni;
    Sen yokken bile seninle olabilmek.
    Sesini duymadan sana seslenebilmek
    Yüzünü görmeden sılayı dindirmek, hasreti bitirmek…

    Issız sokaklarda aramak seni;
    Bulamayacağını bile bile boş boş bakmak.
    Gözlerini görmeden sevdaya akabilmek,
    Durulduğum yerde seni bulabilmek.

    Sen yokken hayatı yaşayabilmek;
    Bir bebeğin tebessümünde, yaşlı bir ananın şefkatinde bulabilmek
    Dağların yeşiline, bozkırın kahvesine, denizlerin mavisine
    Adını yazabilmek.
    Kadere seninle boyun cefaya katlanabilmek…

    Gördüğüm her şeyi sana benzetmek;
    Kuşların kanadında özgürlüğe seninle süzülmek.
    İdama mahkumken ben, son arzum sen olabilmek,
    Hayata her seferinde seninle selam verebilmek…

    Her sevda sözcüğünde, sen akla gelebilmek
    Edatı, tümleci, alfabeyi seninle sökmek
    Birler, binler, milyonların arasında seninle kaybolmak.
    Dünyanın bir ucundan diğer ucuna seninle varabilmek…

    Aşkı sende bulmak; Ferhat şirin, kerem aslı olmak,
    Sevdayı adınla özleştirmek sana sindirebilmek sen olabilmek
    Kara sevdanla başkasına bakamayarak sana kör olmak.
    Dualar edip yaratandan yalnız seni dilemek…

    Bir ömrü yolunda bittirip ecele gülerek gitmek;
    Son nefesimde bile ismini zikredebilmek.
    Yaşama tek kurşun sıkıp, ebediyete beraber varabilmek.
    Azraille dalga geçip, kaderle alay etmek…


    Şarkılarda, türkülerde seni sevmek;
    En umulmadık anda aşkımla seni şiirlere dökebilmek,
    Notalara, melodilere seni tonlamak
    O kadar sakinken ben sana tutkun delirmiş şair olabilmek…


    Tüm renklerin içinde seni aramak;
    Kırmızını masumiyetini, mavinin özgürlüğünü sende görebilmek
    Yeşiller içindeyken sen cennet bahçelerine uzanabilmek,
    Uçsuz gökkuşağının altında seni bulabilmek…

    Sevmek canından bile çok sevmek seni;
    Bülbülü kıskandırıp, gülleri ayaklarına serebilmek
    Candan cananı kıymetli bilmek uğrunda ölebilmek.
    Seni sevebilmek seni...



    Seide

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    09.10.2009 - 17:50

    LOKMANI DİNLERKEN



    1. Takvayı esas al
    Ey oğul!
    Takvayı kendin için kârlı bir ticaret olarak kabul et. Çünkü böyle ticaretler sonsuz kazançlar temin eder.

    2. Merasimlere katıl
    Ey oğul!
    Cenaze merasimlerine katıl. Düğün merasimlerinden de uzak durmaya çalış. Çünkü cenaze sana âhireti hatırlatır; düğün ise dünyaya çeker.

    3. Horozdan geri kalma
    Ey oğul!
    Horozdan daha geri kalma. Çünkü sen uykunun derinliklerinde iken, o dünyayı sese vererek insanları uykudan uyandırmaya çalışır.

    4. Tevbeyi geciktirme
    Ey oğul!
    Tevbeyi geciktirme. Çünkü ölüm ansızın geliverir.

    5. Cahille dost olma
    Ey oğul!
    Cahil kimselerle dostluk kurma. Çünkü onunla dost olursan, kendi yaptıklarını senin hoş karşıladığını sanar.

    6. Allah'tan kork
    Ey oğul!
    Allah'tan hakkıyla kork. Kalbinin bozuk olduğunu bildiğin halde başkalarının sana saygı göstermesi için takva ehli olduğunu ihsas ettirme.

    7. Susmak altındır
    Ey oğul!
    Şimdiye kadar susmaktan dolayı hiç pişmanlık duymadım. Çünkü söz gümüşse, sükût altındır.

    8. Günahlardan sakın
    Ey oğul!
    Kötülük ve günahlar senden sakındığı gibi, yani işlemedikçe sana dokunmadığı gibi, sen de onlardan sakın. Çünkü kötülük kötülüğü, günah da günahı çeker.
    9. İlim meclislerine katıl
    Ey oğul!
    Âlimlerin meclisinde bulun. Hikmet ehlinin sohbetlerini dinle. Çünkü Allah kuru toprağı yağmurla nasıl canlandırırsa, ölmüş kalbleri de hikmetli sözlerle öyle diriltir.

    14. Tefsîrü's-Sâvî, 3:255-256
    10. Yalandan sakın
    Ey oğul!
    Allah, yalancının yüz suyunu kurutur, haya duygusunu giderir. Ahlâksız kimsenin de sıkıntısı hiç eksik olmaz.

    11. Ahmak adamdan uzak dur
    Ey oğul!
    Kayaları uzaklara taşımak, ahmak adama laf anlatmaktan daha kolaydır.

    12. Kendi işini kendin gör
    Ey oğul!
    Cahili vasıta olarak kullanmaktan, işini gördürmekten uzak dur. Şayet akıllı birisini bulamazsan kendi işini kendin gör.

    13. Kendi milletinin kızıyla evlen
    Ey oğul!
    Kendi milletinden olmayan bir kızla evlenme. Aksi takdirde çocukların ileride sıkıntıdan kurtulamazlar.
    Ey oğul!
    Öyle bir zaman gelecek ki, sabırlı insanların bile yüzü gülmez olacaktır.

    14. Allah'ın anıldığı meclislere katıl
    Ey oğul!
    Katılacağın meclisleri kendin ara bul. Allah'ın anıldığı meclisleri bulunca hemen oturuver. Çünkü âlim isen ilmin artar, cahil isen yeni bir şeyi öğrenmiş olursun. Oraya inen rahmetten sen de payını alırsın Allah'ın anılmadığı meclislere hiç katılma. Çünkü âlim de olsan, cahil de olsan zarar görürsün. Ayrıca oraya inecek olan İlâhî gazaptan sen de nasibini alırsın.

    15. Ey oğul!
    Sofrana takva ehli mü'minleri davet et.

    16. Tecrübe sahipleriyle istişare et
    Ey oğul!
    Her işinde ilim ve tecrübe sahibi kimselerle istişare et onların fikrini almaya çalış.

    17. Takvadan bir gemi edin
    Ey oğul!
    Dünya dipsiz bir denizdir. Onda niceleri boğulmuştur. Bunun için takvadan bir gemi edin. İçine îmânı yükle. Tevekkül yelkeniyle açıl.Ancak bu şekilde selâmetle yol alır, sahile çıkarsın.

    18. Kötü komşudan uzak dur
    Ey oğul!
    Nice ağır yükler taşıdım. Fakat kötü komşu kadar ağır bir yüke rastlamadım. Nice acılar tattım, fakat fakirlikten daha şiddetli bir acı tatmadım.

    20. İlimden nasibini al
    Ey oğul!
    İnsan fakir de olsa ilim ve hikmetiyle hükümdarların meclisinde yer alır.

    21. Arkadaş seçimine dikkat et
    Ey oğul!
    Birisiyle dostluk kurmak istiyorsan, önce onu öfkelendirecek bir şey yap. Şayet öfkeli iken sana insaflı davranırsa ona yaklaş, insafsız davranırsa uzak dur.

    22. Âhirete hazırlan
    Ey oğul!
    Dünyaya geldin geleli âhirete doğru yol alıyorsun. Bunun için âhiret yurdu, sana dünya yurdundan daha yakındır.

    23. Dilini duaya alıştır
    Ey oğul!
    Dilini 'Allah'ım, beni affet' demeye alıştır. Çünkü öyle anlar vardır ki, o saatlerde Allah duaları reddetmez, istediğini ihsan eder.

    24. Borçlanmaktan uzak dur
    Ey oğul!
    Borçlanmaktan uzak dur. Çünkü borç, seni gündüz zillete sürükler, gece de üzüntüye boğar.

    25. Günah işlemeye cesaretin olmasın
    Ey oğul!
    Allah'tan öyle bir şey iste ki, günah işlemeye cesaretin olmasın. Ve Allah'tan öyle kork ki, rahmetinden hiçbir zaman ümidin kesilmesin.

    26. Önce selâm ver
    Ey oğul!
    Bir cemaatin bulunduğu yere gittiğin vakit, önce onlara İslâmın okunu at, yani selâm ver. Sonra bir köşeye otur, onları konuşuyor halde görmedikçe sen de konuşma. Şayet Allah'ın zikrine dalacak olurlarsa sen de onlara katıl. Fakat başka bir söze geçerlerse oradan ayrıl.

    27. Kendini anla
    Ey oğul!
    İki dünyada mes'ut olmak istiyorsan, kendini anla. Okuyup bilgili olmaya çalış. Çalış ki, bilenle bilmeyen bir olmaz.

    28. Tembel olma
    Ey oğul!
    Tembel olma. Tembellik bedbahtlık alâmetidir.

    29. Acele etme
    Ey oğul!
    Acele etme, acele şeytan işidir.

    30. Güler yüz göster
    Ey oğul!
    Ahlâkını düzelt. Dostuna da, düşmanına da güler yüz göster. Ancak değerin ve itibarın kırılacak derecede hareket etme.

    31. Orta yolu tut
    Ey oğul!
    Her şeyin hayırlısı olan orta yolu tercih et.

    32. Yolda dikkatli yürü
    Ey oğul!
    Yolda yürürken yüzünü gözünü oraya buraya çevirme ki, gönlün vesvesede kalmasın.

    33. Mecliste önce oturma
    Ey oğul!
    Bir cemaat içinde bulunduğunda onlar ayakta iken oturma. Oturdukları zaman sen de oturuver.

    34. Yollara tükürme
    Ey oğul!
    Bıyık ve sakalınla oynama. Parmağını burnuna sokma. Yollara tükürme, sesli sümkürme. Elinle sinek kovalamayı terk et.

    35. Az konuş
    Ey oğul!
    Sükût ve teenni ile hareket et. Az konuş. Çok konuşmak, yanılmaya sebeptir.

    36.Sözü fazla dağıtma
    Ey oğul!
    Konuşurken sözü fazla dağıtma. Aksi takdirde şerefine zarar gelir. Konuşurken başkalarını utandırma. Kaş göz işareti yapma. Güzel ve lâtif sözleri duymaya çalış.
    Fazla hayrete düşme. Sözün tekrarlanmasını isteme. İnsanları güldürecek ve kendini maskara edecek sözlerden sakın.

    37. Atıp tutma
    Ey oğul!
    Kimse hakkında atıp tutma.

    38. Fazla ısrar etme
    Ey oğul!
    Senden bir şey istendiği zaman, elinden geliyorsa vermeye çalış. Birinden bir şey istediğinde de fazla ısrar etme.

    39. Dinde tartışmaya girme
    Ey oğul!
    Dinle alakası olmayan meselelerde aksi vaki ise tartışmaya ve münakaşaya girme.

    40. Fakirliğini kimseye açma
    Ey oğul!
    Acizliğini ve fakirliğini hiç kimseye, hattâ ailene dahi açma ki, onların yanında itibarın düşmesin, sözünü dinlemez olmasınlar.

    41. Hizmetçilerle şakalaşma
    Ey oğul!
    Hizmetçi ve benzeri kimselerle şakalaşma. Çünkü bunlarla şakalaşmak hakaret ve düşmanlığa sebep olur. Onlara öyle muamele et ki, hem seni sevsinler, hem de senden korksunlar.

    42. Şiddetten sakın
    Ey oğul!
    Çocukları ve elinin altındakileri terbiye ederken şiddetten sakın. Öfkelendiğin vakit vakarla geçiştirmeye çalış. Mümkün olursa sövüp dövme ki, aksi takdirde onların gözünde mehabetin yok olur.

    43. Kendini ve çocuklarını övüp durma.
    Hayasız gençlerle ve o halde olan kız çocukları ile ülfet etme. Çünkü dünya ve âhirette mezellete sebep olur.

    44. Önce düşün
    Ey oğul!
    Bir kimse ile bozuşursan, dilini tut ve makbul olan sözü söyle. Önce düşün, sonra söze giriş. Herkesin değerini ve layık olduğu hürmeti muhafaza eyle.

    45. Azla yetin
    Ey oğul!
    Bir kimsenin davetinde bulunduğun vakit, azla yetin. Dalkavukluk edip de o yemeği övmekle başkalarının yemeğini kötüleyip tahkir etme.

    46. Misafirlikte gözlerine dikkat et
    Ey oğul!
    Bir kimsenin evinde misafir kaldığın vakit gözlerine dikkat et. Her tarafa bakıp durma.
    Durumuna vakıf olduktan sonra dine aykırı da olsa sırrını ifşa etme.

    47. Elini çek
    Ey oğul!
    Emanete hiyanetten elini çek.

    48. Kimseye açma
    Ey oğul!
    Bir işe başladığın zaman, meydana gelmeden önce kimseye açma ki, mahcup düşmeyesin.

    49. Çok ver
    Ey oğul!
    Sadakayı çok ver. Mal sevgisini gönlünden çıkar.

    50. Razı ol
    Ey oğul!
    Doğru söyle, Allah'tan gelene razı ol.

    51. Yemekte şunlara dikkat et
    Ey oğul!
    Yemekten önce ve sonra ellerini yıka. Bu hal fakirliğini giderir, göze kuvvet verir. Çok yemek kalbe katılık ve gaflet verir. İbadette tembelliğe sebep olur. Yemeğin başında Bismillah, sonunda Elhamdülillah, ortasında da nimetin Allah'tan geldiğini düşün. Tek elle ekmeği koparma. Bu hareket kibirli insanların âdetidir. Yemeğin başında ve sonunda bir parça tuz yemek birçok hastalığa karşı devadır. Lokmayı küçük tut ve iyice çiğne. Misafir geldiği zaman mümkünse yemeği büyük kaba koy, berekete sebep olur. Yemek yerken önünden al, ekmeğin ve tabağın ortasından alma. Elinden ekmek ve yemek parçası düştüğünde al, temizle ve öyle ye. Sıcak olan yemeğe soğutmak için ağzınla üfleme, soğuyuncaya kadar bekle. Yemeği çabuk yeme. Hurma ve kayısı gibi sayılabilir meyveleri teker teker ye, çifter çifter yeme ve çekirdeklerini bir tarafa topla. Yemek arasında çok su içme. Su içerken bardağın içine bak. İçine uygunsuz bir şey düşmüş olmasın. Suyu içerken üç nefeste içiver. Yemeğe herkesten önce el uzatma. Yemek esnasında güzel şeylerden bahset. Sofrada bulunan arkadaşlarına ara sıra göz ucuyla bak. Yemek ve ekmeği o tarafa sür. Misafirler çekingen davranırlarsa üç defadan fazla yemeleri için ısrar eyleme. Yemek yeme isteğin yoksa özür beyan eyle.

    52. Dilini tut
    Ey oğul!
    İlim ve takva ehli veya herhangi bir sebeple senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.

    53. Dostlarını dinle
    Ey oğul!
    Senin iyiliğini isteyen dostlarının tavsiye ve öğütlerini can kulağıyla dinle.

    54. Doğru ol
    Ey oğul!
    Sözünde, işinde ve gidişinde doğru ol. Doğru olan sözlerinin bile hayrete ve tereddüde sebep olacaksa, söyleme daha iyi.

    55. Ümidini kesme
    Ey oğul!
    İnsanların gönlünü almaya çalış. Allah'ın rahmetinden ümidini kesme.

    56. İyi ol
    Ey oğul!
    Açıkta ve gizlide iyi olmaya çalış. Varlık yokluktan, akıl sarhoşluktan iyidir. Bir şeyi vaktinden önce isteme.

    57. İçini süsle
    Ey oğul!
    İçini dışından daha çok süsle: İçin Hakkın, dışın halkın baktığı yerdir. Her yerde ve her zaman Allah'ı yanında hazır nazır olarak bil. Allah nazarında seni utandıracak işi bırak.

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    09.10.2009 - 12:03

    Aşk Yorulmaz Hayallerde...


    Sen…

    Gittin…

    Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…

    Nasılsa…

    Aşk yorulmaz hayallerde…

    Bana seni hatırlatan her şey, sıkı sıkı saklanacak bende kalan izlerinin altına… Bundan sonra gözlerimden, içinde sen olan hüzünler damlayacak gölgelerinin üstüne. Zor da olsa taşıyacağım acılarını, nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…



    Bundan sonra…

    Gözlerime yalnızlığın kederi dolacak sonsuzluklarda.

    Yüklendiğim ağıtlar eskiden kalma bir sevdanın eteğine tutunmuş olarak kalacaklar takındığım maskenin altında… Simsiyah gözyaşlarımı akıtacak adımlarının ardından.

    Aşk yorulmaz derler ya hayallerde…




    Ben…

    İçimde düğümlenen sensizliğin kavurucu sıcaklığıyla yangınları kucaklarken, giderken bıraktığın düş bulutlarını aralayacağım her geçen gün…

    Ateşin erittiği bir beden ile kuru mevsimleri karşılayacağım sensizliğimde. Yeşilimi yok eden sığıntı rüzgârlar da savrulacağım her zaman. Fırtınaların önüne set çeken güzel sözlerinin uğultusu kalacak kulaklarımda… Ve içinde sen olan geçmişe sarılacağım.




    Ardımda bıraktıklarım…

    Dehlizlerde kaybolan virane bir gönlün garip kayboluşunu görecekler...




    Sonra…

    Yıldızların pırıltılarını söndürecek kadar içli naralarımla çınlayacak sema, bakışlarımdan küfürler savrulacak gittiğin yollara… Yüreğimde kelepçeler ile nefesimi tüketeceğim…




    Uykularımda…

    Bazen susuz bazen huysuz yüreğim yalancı sözlerinle oynaşacak rüyalarımda. Mızıkçı kâbusların koynunda ki küçük oyuncaklar gibi çaresiz ve bitkin kalacağım ellerinde…




    Biliyorum…

    Bu gidişin bir dönüşü olmayacağını…

    Kaybolacağımı biliyorum karanlıklarda…

    Seni sensiz yaşayacağım bundan sonra…

    Nasılsa aşk yorulmaz hayallerde…



    Gülnaz Hasköy

  • Rumuz Rumuz
    Rumuz Rumuz

    06.10.2009 - 15:13

    & Tövbe Eden, Hiç Günah İşlememiş Gibidir &


    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Sahi mi? Yani, sayısız günahlar işlediğim halde, hiç günah işlememiş sayılacağım öyle mi?
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Ciddi misiniz? Oysa, bana kalsaydı, ben kendimi bile bu kadar kolay affedemezdim. Dostlarımdan bile öyleleri var ki, bir hata ettim diye beni defterden sildiler. Artık görüşmüyorlar. Ben de çoğu arkadaşıma ilk hatasını görür görmez küstüm. Hiç hata etmemişler gibi davranmam çok zor onlara. Oysa siz...
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Daha önce tövbe etmediğim günahlarım da var benim. Özür dilemeyi unuttuğum hatalarım var. Yanlış olduğu halde, yanlışlığını kabullenmediğim bir sürü yanlışım var.
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Nasıl yani? İçimde azıcık bir pişmanlık olsa bile, özür dilemiş mi sayılıyorum? Dilime varmayan içimdeki 'ah! 'lar da tövbe diye mi kabul ediliyor. Yüzümün kızarması da... Öyle mi?
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Ben... Şimdi.. Tövbe etsem... Olur mu ki? Yani, şimdi hatırladıklarım için özür dilesem hepsine tövbe mi etmiş olacağım? Hepsinden affedilebilir miyim sahiden?
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Doğru ya, 'hiç günah işlememiş gibi' diyorsunuz. Hiç günah işlememiş gibi olmak için hepsinin bağışlanmış olması gerekli. Hımm; anladım.Peki, ya yeniden günah işlersem? O zaman sözümden dönmüş olacağım. İyice günaha dalacağım. En iyisi, en sonunu beklemek özür dilemek için.
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -O günahtan da tövbe edebilirim yani.. Özür dilemek için her zaman fırsatım var demek! Ama neden bu cömertlik? Niye bu kadar bağışlayıcılık?
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Sevildiğimi bileyim ha! Hata edebileceğim baştan biliniyordu ama yine de var edildim. Günah işleyeceğim belliydi ama yine de nefes veriliyor bana. Özür dilerim umuduyla.. Her sabah güneş, ben özür dilerim belki diye mi geliyor dünya ufkuna? Yeter ki, özür dileyecek içtenlikte olayım. Huzura geleyim. Günahsızlığıma güvenip huzurdan kaçmamdan ise, günah vesilesiyle de olsa huzura gelmemi iyi bir şey sayıyorsunuz. Boynumu bükmem, mahcup olmam, gözlerimin yaşarması bu kadar mı önemli sizin için? Günahsızlıktan bile önemli ha!
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -İçimde bir ateş bir ateş ki, hiç sormayın! Yanıyor, yakıyor. Yanıyor, yakıyor. Söner mi, dersiniz?
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Hiç günah işlememeye içten niyetlenirsem olur öyle mi? Ama şaşırırsam başka.. Unutsam da yeni imkanlar var önümde. Kredim bitmiyor hemen. Yeter ki o içtenliği bir an hissedeyim. Yani, hiç günahsız bir bebek gibi, hiç hatasız bir dost gibi tatlı bir mahcubiyetle yaşamamı istiyorsunuz. Beyaz bir sayfayı hiç kirletmeme ihtimamını kuşanayım yeter; öyle mi?
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.'
    -Özür diliyorum Rabbim... Bin özür; milyonlar özür... Çok utanıyorum; çok mahcubum. çok, çok... N'olur, affet beni, affettiğini bildir. Affedildiğimi hissedeyim. Söz veriyorum (veriyorum mu ki?) bir daha asla! Bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla...
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Hiç günah işlememiş gibi mi gerçekten... Yani, günah işleyip de affedilmiş bile değil. Sanki hiç işlememiş gibi! Hiç! Hiç! Hiiççç! Affedildim mi şimdi? Yeni baştan adam sayılıyorum ha! Sıfırdan başlıyorum demek!
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Hatalarım hiç yüzüme vurulmayacak demek! Hatırlatılmayacak bana. Unutturulacak. Hatırlayıp da utanmayayım diye. Hatırladığım olursa da, içimdeki sızıyla bir daha özür dileyeyim diye. Defterimden de silinecek, hafızamdan da. Hatta, affedildiğimi bile hatırlamayacağım. Ne güzel bir bağışlama bu. Bağışlayan bağışladığını bağışladığına fark ettirmiyor bile.
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Hiç günahsızlar nasıl yaşarsa, öyle mi yaşamam gerekiyor bundan böyle?
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Efendim?
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Sesiniz, sesiniz, ne güzel sizin! Bir daha söyleseniz! Bir daha! Sözünüzden de güzel sesiniz. Müjdenizden bile tatlı söyleyişiniz. N'olur, bi'daha konuşsanız!
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Yüreğime su serptiniz! Ne kadar serinledim bir bilseniz.
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
    -Efendim, siz ne güzel müjdecisiniz! Fakiri sevindirdiniz.
    -Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.'
    -Efendim, Siz.. Siz.. Siz... Siz... Siz... Ne güzel elçisiniz! Niye buraya kadar zahmet ettiniz? Ah!

    senai demirci

Toplam 90 mesaj bulundu