Aşkın sırrı cehennemden korkmamak ve cenneti arzulamamaktır. Aşkın sırrı Rahmani nefesin parçası olmaktır. Aşkın sırrı asıl vatana dönmektir. Aşkın sırrı Halık-ı Zü’l-celal’imizin her zerre ve hücreyi ihata eden sınırsız Kudreti karşısında acziyet ve muhtaciyeti ilan etmektir! Aşkın sırrı saf tevazu hazinesidir. Aşkın sırrı açlık kapısını çalmaktır. Aşkın sırrı iki kez doğmaktır. Aşkın sırrı alemlere Rahmet olan Sultanımız Efendimiz’in (sav) güzelliğini görmek ve hissetmektir. Aşkın sırrı ölmeden önce ölmektir. Aşkın sırrı idrak meyvesini kazanmaktır. Aşkın sırrı varlık kokusunu duymaktır. Aşkın sırrı benliksiz ve diğergam olmaktır. Aşkın sırrı Cenab-ı Hakk’ın Cemal’i vasıtasıyla öğrenmektir. Aşkın sırrı korku ve endişe duymamaktır. Aşkın sırrı su yerine susuzluğu aramaktır. Aşkın sırrı kendi hiçliğimizi ve Rabbimizin Yüceliğini keşfetmektir. Aşkın sırrı kalp gözüyle görmek ve duymaktır. Aşkın sırrı dünyevi varlığımızın sınırlarından sınırsız ilahi güzellik alemine kaçmak için şiddetli arzu duymaktır. Aşkın sırrı kendini hiç olarak görmektir. Aşkın sırrı yalnızca Rabbimizin var olduğunu bilmektir. Aşkın sırrı açlığın gıdamız haline gelmesidir. Aşkın sırrı Allah’tan, Allah’a yakınlığı satın almaktır. Dostları olmalı insanın, Aynen gemilerin limanları gibi. Zaman zaman uğradığın, yükünü boşalttığın, Dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda. Sonra açık denizlere uğurlamalı insanı Geri döneceğin günü bekleme umuduyla. Bazen, rüzgara o açmalı yelkenini, Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla, Halatlarını çözmeli, Seni çok ama çok özlemeli. Dostları olmalı insanın; Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen. Düşünmediklerini düşündüren, Seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen, Gerektiğinde senin için ateşi yutabilen, Yolunu ışıtan ustan olmalı. Şekillendirmeyi öğretmeli hayat çömleğini, Sana vermeli soğuk bir kış gününe Üzerindeki tek gömleğini...' Bu kitapta güzel sözler, özlü deyişler de var. Birisi şöyle: 'Gerçek dostlar yıldızlar gibidir; karanlık çökünce ilk onlar parlar ve size ışık olurlar.' Bence sahte dostlar da yıldızlara benzerler, bize yakın gibi görünürler, oysa kilometrelerce uzaktadırlar. Sen bana şu anda çok uzaksın ama kalbimde, ruhumda, içimdesin. Bu konuda görünüşe aldanmamak gerekiyor değil mi dostum! Uzak, yakın derken laf lafı açtı, aklıma bir fıkra geldi. Fıkra değil bu, ders verici bir kısa öykü. Adamın birinin çok güzel bir atı varmış, namı dört yana yayılmış. Uzaktaki bir arkadaşı hem onunla özlem gidermek hem de bu ünlü atı görmek için arkadaşının yanına gelmiş. Bizimki ne ikram edeceğini bilemez. Civardaki hayvanlarda salgın bir hastalık vardır. Bunlardan birini kestirip arkadaşına yedirmeye çekinir ama bir yolunu bulup onu etlisiyle tatlısıyla ağırlar. Yenilip içildikten sonra, uzaktan gelen dostu ünlü atı görmek ister. Arkadaşı önüne bakarak üzgün bir tavırla: 'Ne yazık ki atımı sana gösteremem, der. 'Niye, yoksa nazar değdireceğimden mi korkuyorsun? Ben onu görmek için ne kadar uzaklardan geldim, biliyor musun? Atını benden kıskanıyor musun yoksa? ' der dostu. 'Hayır, der arkadaşı. Senden atımı kıskandığım, nazar değdirecek diye korktuğum falan yok. Ona kem gözle bakmayacağını biliyorum.' 'Göster hadi öyleyse. Beni daha fazla merakta bırakma.' 'Gösteremem dedim ya. Aklına başka bir şey gelmesin. Gerçek şu: Senin gibi değerli bir arkadaşımı nasıl ağırlayacağımı bilemedim. Çevredeki hasta hayvanları kesip sana yedirmek istemedim, kendi atımı kestirip sana sundum. Biraz önce yediğin et onun etiydi.' 'Ne yaptın, o kadar değerli bir ata nasıl kıydın? ' 'Senden daha değerli olacak değildi ya. Senin için bir değil, bin atım feda olsun! ' Bir dergide arkadaşlık konusunda Nazım Hikmet'in yazdığı okudum: 'Arkadaşlık çeşit çeşit olur, tıpkı yemişler gibi. Bir çeşit arkadaşlık vardır muza benzer, ne niyetle yersen onun tadını verir. Ben ne muzu, ne de bu çeşit arkadaşlığı severim. Arkadaşlığın başka bir çeşidi keçiboynuzu gibidir. Bir tadımlık tat almak için bir araba posa çiğnemek ister. Eğlence arkadaşlıkları vardır. Bunlar Frenk üzümü gibidirler. Olsa da olurlar olmasalar da. Okul sıralarının arkadaşlıkları ayva soyundandırlar. Tatları yoktur. Uzun uzun, bir duman gibi belli belirsiz kokuları kalır. Kafa arkadaşlıklarına gelince, arkadaşlığın özsoylusu budur işte. Kiraz gibidir, kokusu yoktur ama, kütür kütür etli, serin bir tatları vardır...
Zeki Müren'in bir şarkısı var... Hayat Öpücüğü albümünde yer alan ve beni çok etkileyen bir şarkı bu... Sevgiyi, muhabbeti, dostluğu, vefayı anlatan bir şarkı... Eski şarkılarla ne güzel anlatılmış duygular... Dinledikçe yüreğiniz kabarır, anılarınız tazelenir, iç geçirirsiniz yaşananlara... Hele içinizde bir sevda yaşamışsa bir zamanlar, daha çok etkilenirsiniz... Yarı yolda kalmışlığınız, satılmışlığınız, aldatılmışlığınız, ihanete uğramışlığınız varsa, daha çok vurulursunuz... Arkadaşın, dostun, sevgilinin vefasızlığı anlatılır şarkıda... Pişman oluşlar da vardır satırlarda... Ancak asıl önemlisi, her yaşanmış şeye rağmen, yine de yüreğinin derinliklerine gömebilme gerçeği vardır kelimelerin içinde... Ölünce, yitip gidince dost; insan (affınıza sığınarak, tam tabirle) eşekten düşmüş gibi olur... Bir başınıza kalmış hissi dolar yüreğinize... Yaşamanız anlamını yitirir sanki... Soluk alış-verişleriniz bile önemsizleşir... Ve hatta ölmek istersiniz ama ölemezsiniz... Yüreğiniz burkulur dostun gidişinden... Acırsınız kendinize ve yalnızlığınıza... Lâkin alışmak zorunda olduğunuzu da bilirsiniz... Alışırsınız... Çünkü bilirsiniz ki; dostluklarda ihanet ölmekle eş değerdir... Gözyaşı dökersiniz... Dizlerinizi döversiniz... Ama ihaneti, vefasızlığı ve kadirbilmezliği cezalandırırsınız yüreğinizde... Siz de ceza çekersiniz... Yaşamayı haram sayacak kadar ağır bir ceza da olsa bu; katlanırsınız...
ASIM YILDIRI
İşte o şarkı;
BULAMAZSIN Ellere kanıp da gitme sevgilim, Hayat bu, gün gelir harcarlar seni. Bir de saçlarına karlar yağınca, Eskimiş şal gibi atarlar seni.
Eğer gideceksen, mani olamam, Düşersen sonunda yine bul beni. Vefasız kullardan, vefa bekleme, Kıymetsiz bir pula satarlar seni.
Bulamazsın, bulamazsın, benim gibi seveni, Bulamazsın, bulamazsın, seni mutlu edeni. Bulamazsın, bulamazsın, benim gibi seveni, Bulamazsın, bulamazsın, senin için öleni.
Sevgilim dünyanın kanunu böyle, Sevip mutlu olan var mıdır söyle, Seni benim gibi kimse anlamaz, Mutlu olamazsın başka biriyle.
Eğer gideceksen, mani olamam, Düşersen sonunda yine bul beni. Vefasız kullardan, vefa bekleme, Kıymetsiz bir pula satarlar seni.
Bulamazsın, bulamazsın, benim gibi seveni, Bulamazsın, bulamazsın, seni mutlu edeni. Bulamazsın, bulamazsın, benim gibi seveni, Bulamazsın, bulamazsın, senin için öleni.
Aşk yaralar...sevgi yaraları sarar... aşk hasta eder...sevgi iyileştirir... aşk ağlatır...sevgi güldürür... aşk incitir... sevgi naziktir... aşk terkeder...sevgi sadıktır... aşk yalnızdır...sevgi kalabalıktır... aşk okyanus...sevgi yunus... aşk dikendeki kan...sevgi gül kokan... aşk acı keder...sevgi gelince acı gider... aşk sivri acı biber...sevgi acıyı tatlı eder... aşk koyu karanlık...sevgi güllük gülistanlık... aşk yoldan şaşırtır...sevgi karlı dağı aşırtır... aşk hep aceleci...sevgi sabırla yüzen gemi... aşk kış ortasında gonca...sevgi baharda yonca... aşk taşıveren deredir...sevgi kaynak gözesidir... aşk her fırsatta küser darılır...sevgi, şefkatle sarılır... aşkı kucaklayan yürek olur buz...sevgi sıcak bir omuz... aşk ansızın çıkagelir...sevgi gelmeden haber verir... aşk buzlu suda yanmak...sevgi bir yudumla kanmak... aşk diri diri toprağa girmek...sevgi yeniden dirilmek... aşk bir uçak gökte...sevgi bir tren raylar üzerinde... aşk daima açlık çeker...sevgi aza kanaat eder... aşk çekip gider...sevgi sabırla her zaman bekler... aşk aniden bırakır...sevgi sımsıcaktır, elini tutar... aşk boşa çekilen emek...sevgi durmaksızın üretmek... aşk yarı yolda bırakan yoldaş...sevgi ölene kadar arkadaş... aşk kavuran sam rüzgârı...sevgi serin çam ormanı... aşk cehenneme girmek...sevgi cennette huri melek... aşk iflah olmaz bağımlılıktır...sevgi her şartta ılımlılıktır... aşk üzer,yorar,tüketir...sevgi ölüye hayat verir... birinin çok çıkar tizdir sesi...diğeri neyzenin şifalı nefesi... seçme şansı varsa, aşk mı yoksa sevgi mi? Sizce hangisi? ...
Yağmurun yeni ıslattığı taze toprağın kokusunu duyduğunda aklına ben gelmek isterim.
Ya da gözlerin denizin maviliğine daldığında…
Uzakta ufuk çizgisinde sadece dumanı görünen o geminin içinde benim olduğumu düşünmeni isterim.
Beni hatırlamak istersen, her yeni doğan günle birlikte çıkarım karşına, güneş olur ışığımla aydınlatırım seni. Buram buram bir kahve kokusu olurum. Sokakta oynayan çocukların sesinde işe gitme telaşına düşmüş insanların gözünde, yere düşmüş yaprakların çıtırtısında bulursun beni. İstersen, duyduğun her ses beni hatırlatacaktır sana. Bazen bir kuş olup öterim pencerende. Bazen bir tren gibi tıkırtılarla geçerim önünden. Sözlerini ezbere bildiğin ve söylemekten asla bıkmadığın şarkı olurum. Sen o şarkıyı değil beni söylersin aslında. Beni görmek istersen hep karşında olurum. Gök yüzündeki beyaz bulutların arasındayım, ben. Başını yukarı kaldırman yeterli beni görmek için. Yolda rastladığın herkes benimdir aslında. Dostlara selam verirken o selamı ben alırım. Komşunun hatırını sorarken aslında bana “Nasılsın” demişsindir. Benimle çıkarsın yola her sabah, akşam evine benimle dönersin. Gittiğin her yere gelirim seninle. Sen yorulduğunda yorulurum ben de.sen oturduğunda oturur, kalktığında kalkarım. Eğer istersen bütün gece başucunda saçını okşarım sen uyurken. Yüzünde gülümsemeyle uykuya dalışını izlerim. Bana dokunmak istersen bir çiçeğin yapraklarında olurum ben. Yeşilin, kırmızının, sarının mavinin en canlısındayım. Elini uzattığın her yerdeyim. Dokunmak istersen bana kendine dokun. Çünkü ben her zaman sendeyim. Dudaklarındaki ateşim, tenindeki sıcaklık. Vücudunu ürperten rüzgârım ben. Hep sendeyim ben. Oradayım, beni görmek istediğin yerde. YÜREĞİNDE…
Ah be gülüm! Ben seni ….Senede bir gün için …………….Sevmedim.
Ben seni ……..her gün ……………..yüreğimle sevmek için ………………………………..sevdim
*Ben seni …….Koparılan bir gül ………….Gösterişli armağanlar kadar ………………………………. Sevmedim
Sen gülüm; ……kalbimde açan bir gülsün ………..Her gün goncalar veren *Yüreğimin yarısı sende ise Yüreğinin yarısı da ben de Günümüz, sevmekle geçiyor ise Bir gün değil gülüm Her gündür... sevgililer günümüz.
Yürekdir konuşan her zaman, dilin söylediğine bakmayın, Sevgidir her zaman ayakta tutan,ayaklarınıza bakmayın, Ruhunuzdur işiten güzel sözleri, kulaktır sanmayın, Özlemdir taşıyan sizi, araçtır sanmayın, Aşktır sizi hayata baglayan, para pulda aramayın. DOST'dur sizi bittiğiniz anda sarıp sarmalayan, SEVGİLİ sanmayın...
Bir adam kötü yoldan para kazanıp,bununla kendine bir inek alır.Neden sonra yaptıklarından pişman olunca,iyi bir şey yapabilmek düşüncesi ile ineği,Hacı Bektaşi Veli'nin dergahına bağışlamak ister.O zamanlar dergahlar aşevi şlevini görüyordu.Durumu Hacı Bektaşi Veli'ye anlatır,Hacı Bektaş Veli, - 'helal değildir 'diye bu kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider,aynı durumu Mevlana'ya anlatır.Mevlana ise hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaşi Veli'ye de anlattığını,ama onun kabul etmediğini söyler,Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der: 'Biz bir karga isek Hacı Bektaşi Veli şahin gibidir,öyle her leşe konmaz. O yüzden biz senin hediyeni kabul edebiliriz,o etmeyebilir. Adam üşenmez Hacı Bektaşi Veli'nin dergahına gider,Hacı Bektaşi Veli'ye Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip sebebini sorar. Hacı Bektaşi Veli:'Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise,Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir,ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten o senin hediyeni kabul etmiştir. Böylesi tevazu ile, birbirini yermek yerine, yüceltebilmeyi becerebilen insanlar olmamız dileğiyle...
Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi Neydi çekip kendine, beni bağlayan Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan Elleri ta içimde o dev miydi
Etime bir alev değmişçesine Nasıl da yakardı öptüğü zaman Bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan Yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine
Hani o yalnız benim olan gül, kırmızı Gözlerimin önünde açılan sonsuz bahçe Hani, o var olmalarımız öpüştükçe O delice sürdürmeler yaşantımızı
Hiç doymamak oysa, tene, kokuya, aşka Sarıldıkça güçlenmek, bütünlenmek Kudurmuş arzularla zamanı yenmek Ve en kuytularda buluşmak korka korka
Kimi gün utanmak otlardan, çimenlerden Kimi gece mıhlamak gölgemizi duvara Varmak için o sevgiyle açılmış kollara Apansız düşmek yükseklerden bir yerden
Oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de Sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık Avunmak... Kırık dökük anılarla artık Kimbilir? o geceler yaşanmadı belki de
'Doğru bildiklerini anlat, ama akıl verme. Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma. Sessiz kalmak, bir şey bilmediğin anlamına gelmez. Çok konuşmak da, çok şey bildiğini göstermez. Herkesi kendine eşit gör. Her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık; Çok büyük görmek ise korkaklıktır. Cesaret akıldan gelirse cesaret, bilgisizlikten gelirse cehalettir.
Beklemeyeceksiniz bir şey sevgiden, sevdiğinizden, sevgilinizden. Yine en geniş anlamı ile ele alabilirsiniz sevgiyi, sevgiliyi. Ben seviyorum, o da sevsin diyebilirsiniz. Severken sevilmemek kolay gelmez kimseye. Ama asıl sevgi o sevmese de sevebilmek değil mi? Beklenti ile sevmek, karşılık beklemek adeta sevgiye pazarlık katma gibi bir şey olmaz mı? Hani diyor ya büyük söz sultanı: “Karşılık bulamama elemi”. Sevmede öyle bir noktaya gelinir ki karşılık beklenmez orada. Sebeplerden geçilir, sıfatlar aşılır orada. Güzel diye değil, O diye seversiniz. Böyle sevince güzellik gitse de, olmasa da seversiniz. Seviyor diye değil, sadece ve sadece O diye seversiniz, ilhamla seversiniz. İşte bu yüzden çok zordur; ama o nispette güzeldir sevmede karşılık beklememek, hak etseniz bile..
Günlerden bir gün aşk meleği oklarını yanlışlıkla iki kişiye fırlatır. 'Bu ne biçim melek' demeyin olmuş bir kere.. Dünyada en son aşık olması gereken iki zıt karakterdir kahramanlarımız. Bir arada olmaması gereken bu iki karakter aslında ömürleri boyunca acı çekmişlerdir ta ki meleğimiz hayatının en büyük hatasını yapana kadar.. Resim, Meleklermekani.Com Tarafından Küçültülmüştür.
Oklar isimlerinin başharfi D ve M olan iki şanssız karakterimizi yaralamıştır. O büyük buluşma gününde yarım olan karakterlerimiz D ve M diğer yarısını bulmuştur ancak ortada çok büyük bir problem vardır. D ve M daha önce hiç hissetmedikleri ve belki başka hiçbir zaman hissedemeyecekleri güzel şeyler hissetmişlerdir ama bunun sonu olmadığından yakınıp durmuşlar bir süre.. İki karakterimizde işini gücünü bırakmış,dünyadan ve sorumlu oldukları insanlardan bihaber inzivaya çekilmişler. Ancak bu sırada dünya birbirine girmiştir,insanlar çıldırmış,dünya sanki tersine dönmüştür sadece D ve M'nin değil tüm insanların hayatı alt üst olmuştur.
Tabii aşkın gözü kördür D ve M'nin bunun farkına varması uzun zaman almıştır bu süre içinde küçük kıyametler kopmuş D ve M ancak dostlarının uyarmasıyla durumun farkına varmışlardır. Kahramanlarımızdan M'nin gözünün önündeki perdeler kalkıp olayın ciddiyetini fark edince D'ye artık ayrılmaları gerektiğini yoksa sadece ikisinin mutlu olması uğruna birçok insanın hayatının kararacağını anlatmıştır. Ancak, D kabullenememiş, bunun mümkün olmayacağını, onsuz hayatın zindanda yaşamaktan farklı olmayacağını anlatmış durmuştur, fakat M kafasına koymuştur bir kere ayrılmalarının en doğru karar olacağını söylemiş,bırakıp gitmiştir D'yi..
O günden sonra D ve M hiç aramamış, sormamışlar birbirlerini.. Ama ne D mutludur ne de M.. İkiside kendilerini görevlerine adamış hep başkaları için çalışmıştır,ne bir başkasına gönül verebilmişler ne de yaşadıkları o güzel günleri unutabilmişlerdir. D hiçbir zaman yedirememiştir,anlamamamıştır sevdiğini.. Ama gururunu yenipte gidememiştir M'ye..
M hep bu kararın en doğru karar olduğunu düşünmüş ama yürekten inanamamıştır buna sadece öyle yapması gerektiği için yapmıştır,mutsuzdur ama yapılabilecek başka bir şey yoktur. O günden sonra D ve M aynı yerde bulunmamak için çok çabalamışlardır. Aslında çoğu zaman buluşmuşlar mecburiyetten her buluşmada küçük kıyametler kopmuş,insanlar üzülmüş,ağlamıştır hatta kimi insanın canına mal olmuştur bu buluşma...
Merak ettiniz değilmi bu iki bahtsızın gerçek adını daha fazla meraklandırmayayım sizi. Duygu ve Mantıktır asıl isimleri.. Dünyada en son bir araya gelmesi gereken iki geçinemeyen sevgili
'Kim âşık olur da iffetini muhafaza eder, halini gizler ve bu yüzden ölürse şehit olarak vefat eder' Hadis-i şerif... Rabbim bizleri kendi aşkı ve sevgisi ile buluştursun. Amin...
Kullar hayata online takılır ve Allah kulunu her zaman çevrimdışı takip eder. O ancak istediğine selam verir ve ancak dilediğine duyurur. Kaç milyon megapixel olduğunu tahmin bile edemeyeceğimiz bir çözünürlükle bilir kalbimizi. Allah her şeyi en iyi bilendir. Bize sabır ve kanaat dediğimiz müthiş bir anti virüs bağışlamasına rağmen, sistemimizi çökertse de bütün gafletlerimiz, o kendimize format atıp ona dönebileceğimiz bütün ağlarımızı açık tutarak tövbelerimizi sonuna kadar kabul eden tek varlıktır. Kirli bilgilerden uzak sonsuz bir ilim abidesidir ve yalnızca bir tık ötededir. Biz hard diskimizi ne kadar lüzumlu lüzumsuz bilgilerle doldursak da, o bize iyiyi ve kötüyü ayrı klasörlerde tutarak kötü olanı tarayıp iyiye çevirebilme kabiliyeti bağışlamıştır. Ömrümüzün neredeyse yarısını kaydedebileceğimiz ömür GB hafıza kartı bulunan ve adına göz dediğimiz bir kamera vererek her şeye görsel şahitlik edebilmemizi, kaydettiklerimizi gözlerimizi kapatıp dinlenirken montajlayabilmemizi sağlamıştır. Her şeye görsel bir kanıt arayan insana somut bir imkân sunmuştur. Yeryüzünü bize mescit kılarak kapsama alanındaki her yeri biz kullarının hizmetine tayin eden yaratıcı minimum 4GB Rem ve her yerden 5G hızında ona ulaşabilmemizi sağlamıştır. Bing bang’den bu yana peygamberler aracılığıyla yolladığı iletilerle hayatımızın monitörünün ekran kartını yenileyerek her şeyi daha net görebilmemize olanak sağlamıştır. USB ile bize bağlanan dostlarımızdan bize geçen virüslerimizi temizleyecek gücü vermiştir. Allah kullarına kaldıramayacağı hiçbir programı yüklememiştir. Allah müthiş bir hackerdir. Kulunun web sayfasında kendisinden başka hiçbir şey görmek istemez ve hemen heckler. Bu yüzdendir ki, ondan daha çok sevdiğimiz hiçbir şey bizim değildir. Müthiş bir mimardır. Yeryüzünü, gökyüzünü ve galaksiyi en makro haliyle dizayn etmiştir. O bir makine mühendisidir ve icat ettiği insanı gelmiş geçmiş ne bir insan figürü nede bir cerrah henüz tam olarak keşfedememiştir. Gerçek bir edebiyatçı, insanı hayretler içerisinde bırakan bir ressamdır. Dünyanın en ünlü ressamları birbirinden farklı maksimum 100–150 insan portresi çizebiliyor iken Allah, yeryüzüne gelmiş geçmiş bütün insanların çehrelerini ten çizgilerini parmak izlerini ve genlerini birbirinden farklı tasarlamıştır. Biz bütün fişleri çekip bütün sigortaları attırsak da, Allah tövbe kapılarını ardına kadar açmış bizi bekliyor olacaktır ta ki, bütün termik santraller yok olup var olan bütün klasörler hükmünü yitirinceye kadar…
Ben senin en çok sesini sevdim Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran Unutturur bana birden acıları, güçlükleri Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim Güçsüze merhametini, zalime direnişini Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim Tüm çocuklara kanat geren anneliğini Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
ümit yaşar oğuzcan...
Anlatamadım
Anlatamadım bir türlü kendimi Ne desem,ne anlatsam artık boşuna… Tutsak yüreğim bir kuş misali Son çırpınışlarım, kronik bir vaka gibi Anlamıyorsun bir türlü beni Ben,ne taş kalpli,ne de duygu körüyüm Ben benden geçmiş zavallı biriyim Seni,seni ulaşılmaz bildim hep arş-ı semada Sırf duygularıma yenik düşmemek adına Bir bilsen içimde ne volkanlar,ne ateşler yanar Kor kor olur,aleviyle yakar ürkek yüreğimi Bilirim fayda vermez onulmaz yarame.. Çaresizliğim,kendimle ve kederimle boğuştu Günlerce beynimde zonklayan sevda türküleri Beni alıp götürdü ummanlara,karıştı gözyaşlarımla Anlatamadım kimselere derdimi,halimi İçimde bir yara oldun sen, el değemeyen Her offf...çekişimde biraz daha içten içe kanadı Bugünümde nasıl mutluluğu arar gibi deli ise Yarınımda utanmalarımda olacaktı,bir serseri Ne çare,ne senin ne de duygularının olamadı esiri Yasak meyve ağacı gibiydin koparamadığım Kopmayacaktın,ezip geçsen de bu yüreği. Anlamadın,anlatamadım,bir türlü kendimi Ne sen ne de anlamadı kimse beni... Ne benliğimi,ne de tutsak yüreğimdeki esir sevgimi. Sessiz çığlıklarımda feryad-ı figana döndü sesim İçimde ürpertilerle doldu,kesildi nefesim Son atışlarını kulaklarımda dinledim kalbimin Ne çare,ne çare anlatamadım kendimi. Yüreğim taş olsaydı görmezdi gözlerindeki yüreği Belki bir aptalım,tanımamışsam seni Gerçi tanımakta görmekte fayda etmiyor ki Kan ter içinde biçare kalan bedeni. Uykularım zaten sarhoştu ha var ha yok Şimdi tümden kaybolup gittiler senin gibi Geceleri kabuslarla uyanırdım Üzülür ağlardım görmeyince seni Suskunluğum çok şeyi anlatmaktı aslında Anlatamadığım duygularımı sakladığım Git,git şimdi dönüp bakmadan arkana Son sözün zaten ayrılıktı arkadaşına Dileğim mutlu olursun sonsuzlukta Beni böyle bırakta git,dönüşü olmayan yolda Hadi git,git,ardına bakma bir daha da…………
İsmet Öztürk Ankara
Ben gönlü temiz insana kurban olayım Gezsin başım üstünde benim hoş tutayım Ham insanı al karşına, söylet azıcık Dön, sonra cehhennem ne imiş, gel sorayım
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırına ermişim az çok. Derken aklım geldi başıma, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok.
ÖMER HAYYAM
Hoş Geldin Gönlüme…
Bir gün geri döneceğini biliyordum
Gittiğin gibi ansızın…
Yine şiirlerim seni anlatacak
Resimlerim seni…
Dinlediğim şarkılarda
Yine sen olacaksın…
Gecelere yelken açacağız seninle
Fırtından çıkmış bir gemi gibi
Savrulacağız sabahı olmayan limanlara…
Avare avare gezeceğiz
Hayaller sokağını…
Yorulunca çökeceğiz
Yaşlı bir kavak ağacının altına
Kurduğumuz düşlerden uyanacağız…
Gözyaşlarımın şahidi yine sen olacaksın
Sen olacaksın gölgem misali peşim sıra…
Bir gün geri döneceğini biliyordum…
Hoş geldin gönlüme…
Seni bekleyen yüreğime…
Hoş geldin yalnızlığım…
Yelda Adley
O Sabah
Güneşin uyanışını görmüştüm saçlarında Gözbebeklerinde de ebem kuşağını Dallarda uçuşan serçeleri Yanaklarında duyuyordum Gonca gül soluyan kelebekler gibi Gönlüme sokulmuştun
Özleyip hasretlendiğimiz Beraberliğimizi bulmuştuk O arzumuz O kokun O renklenişimiz O nefesin Sonra dudakların Ah o ilk öpüşün heyecanı
Ve ansızın hüzünlenişin Kaybedecek gibi sarılışın Neydi dalgın dalgın ağlayışın Neydi bana sormak isteyişin Neydi kalır gibi gidişin
Sahi, söylesene O sabah Benimle miydin
Mustafa Halit Evcim
Allah Hak Ettiğini Versin
Ben sevmiştim seni, Sen ki arkana bile bakmadan gittin, Adını umut, hasret koymuştum oysa; Şimdi ise; Sadece tükenişimsin.
Ben sevmiştim seni,
Kır çiçeklerine benzetirdim gülüşünü, Yüzüme baktığında bahar dolardı içime, Hele o gözlerin yok mu? Okyanus bakışın, Adını tutku koymuştum, özlem, Şimdi ise; sadece yalansın yalan.
Ben sevmiştim seni, Sen ki bir hoşça kal bile demeden gittin,
Bumuydu senin sadakat dediğin? Hani birlikte ölecektik? Hani ölümde bile sevişecekti ellerimiz? Hani ikimiz aynı mezarda yatacaktık? Hani ayrılık yoktu bizim kitabımızda? Hani Ahiret te de beraber olacaktık?
Nerede verdiğin sözler konuşsana? Çıkıp karşıma iki kelime söylesene? Yalandı sözlerim yalandı desene! Oysa ben sana kitabım demiştim, Şimdi ise; sadece şiirlerimsin.
Ben sevmiştim seni,
Bir damlaydın bakışlarımdan süzülen, Nabzımda atan candın an ve an, Hülyalarımdın yalnız gecelerimde, Gök kuşağı rüyalarımdın düşlerimde,
Sıcak bir simidin susamıydın esirgediğim, Demli çayın şekeriydin tat veren, İnadımdın hayata karşı koyduğum, Sabrımdın, kem sözlere sustuğum,
Sen benim çıplak bedenimi saran sevdam, Gülümseyerek uyandığım günüm, Avaz, avaz şarkılar söylediğim mutluluğum, Yokluğuna dayanamayacak korkumdun!
Hani bazen dalardım gözlerine de; Beni çok mu seviyorsun diye sorardın? Peşinden de sarılır sıcak, sıcak bende derdin; Peki söylesene şimdi nerdesin? Oysa ben sana aşkım, hayatım demiştim, Şimdi ise; Sadece Allah hak ettiğini versin diyorum.
Adnan Yılmaz
O Sabah Güneşin uyanışını görmüştüm saçlarında Gözbebeklerinde de ebem kuşağını Dallarda uçuşan serçeleri Yanaklarında duyuyordum Gonca gül soluyan kelebekler gibi Gönlüme sokulmuştun
Özleyip hasretlendiğimiz Beraberliğimizi bulmuştuk O arzumuz O kokun O renklenişimiz O nefesin Sonra dudakların Ah o ilk öpüşün heyecanı
Ve ansızın hüzünlenişin Kaybedecek gibi sarılışın Neydi dalgın dalgın ağlayışın Neydi bana sormak isteyişin Neydi kalır gibi gidişin
Sahi, söylesene O sabah Benimle miydin
Mustafa Halit Evcim
İstanbul
Bilirim tepelerinin sayısı yedi, beni senin sevdan, bizi İstanbul yedi…
Aklıma düşünce İstanbul Yüreğimin penceresi kendiliğinden açılır Lime lime tüm benliğime anılarım saçılır
Farklılığı manasında gizli Oluveririm hemen o şehri düşündüm mü Hayalimdeki güllerle sizli bizli
Yanarım Uzanıveririm boğazın o mavi sularına Kurşun rengi balıklar şarkı söyler Karıncayı andıran vapurlar geçer Gözlerimin içinden
Deli demeyin sakın Kendimle hasbıhal ederim Derim At beni o Galata kulesinden Korkma at Sana minnet bin şükran sana Bize İstanbul u alan ecdat
İçimdeki hatıralarının tozu Silinmedi Her sokağının ayrı şavkı Yüzüme gözyaşı olur karışır Dolaşan dilimin sözüne mızrabını Vurur
Bilir misiniz Kız kulesi kaç asırdır Aynı yerinde Maviyle sevişerek durur
İçimdeki bir kız aşık o şehre O güzel ki Hayata karşı bu ne güzel hırs Nedir senin bu yaşama hevesindeki hız
Sen İstanbul dan daha uzakları gören Menekşe gözlü kız
Düşlerimde Bağlamışsın ellerini umutlarına Oturmuşsun mağrur bir çiçek gibi
Baktım dikkatlice Tertemiz Anadolu türküleri misali Sevgi notaları akıyor yüzünden Görebilseydim kendimi Çığlarının yanı sıra Çiçekleri eksik olmayan senin gözünden
Bilir misin Sonbaharın arkasından maşrapalarla Su dökerken ilkbahar
Keşke sana diyebilseydim Seslenebilseydim uzaklardan
Seni İstanbul kadar özledim Şimdi nerelerdesin
Nerelerdesin yar…
Gürsel Cengiz
****Sukutu Sustururken Dilinde
Sukutu sustururken dilinde, özlemin derin yaralar açar, terkettiği gönlünde. Bilinçaltında ki gizli sandığında, saklarsın bir hazine gibi özlemini, acılarını. Dilinle unuttuğunu söyler, beynini telkin edersin. Acıları da özlemleri de, sana eziyet eden tüm düşüncelerini silmek istersin, silersin, sildiğini zannedersin.
İzi kalmaz mı sence. Kara kalemler dahi silinmezken, izi kalırken hayatta, mürekkeplerin akıntıları nasıl temizlenir ki mümkün mü?
Geçmişine merdiven atmaya yeltenirsin yer yer. İnip o dehlizlerde turlamak istersin acı çekeceğini bile bile. mührelenmiş yaralarının kanayacağından emin olsan bile. İncecik bir sızı çekilir yüreğinin derinliklerinden. Zaman zaman korkarsın geçmişle yüzleşmeye. Yıllarca kilit vurmuşsundur bilinç altı sandığına, fakat yok edemezsin, silinmez yaşanılmış gerçekler.
Bazen bu bu sandıkta bugün koymuş gibi taptazedir acılar: Evlat acısı gibi, baba acısı gibi. Gençliğinin en büyük kaybı, günün en büyük acısıdır.
Bazen küflenmiş ama bir o kadar da keskindir hayatının hatıra defterindeki tozlu sayfaların gülüşleri.
Bir an önce tırmanırsın merdivenleri indiğine pişman olurcasına. Terkedersin yada terkeddiğini zannedersin seni mum gibi eriten hatıralarını. Koşarak tırmanırsın merdivenlerden yukarıya. Tövbe dersin bir daha inmem o dehlizlere.
Sonra gözyaşların yağmurla dansa başlar temennasız. Özlemin mayalanmış hamur gibi kabardıkça kabarır yüreğinde.
Bazen öyle bir taşar ki deniz köpüğü gibi kıyıları siler süpürür hep.
Bazen de fırtınada çalkalanıp azan dalgalar gibi hırçınlaşır kanın damarlarında prangasız, başıboş.
Ya sonra! Sonrası yok. Tahammülsüz, sabırsız, geçmişli gününre taşımaya gerek yok. Sil baştan başla hayata (mı acaba?)
Yorum yok...................
Yaradan'a dayanmayan noktalarda yangın çok. Yalımlar dilini her yere uzatıyor. Dokunuverse yeter. Ya Rab! Geçmişimdeki acılardan, geleceğimdeki belirsizliklerden, bu günümün dehşetinden sana sığınıyorum. Ne olur tuıt ellerimi, medet sende, umut sende, ebed sende................
Ümmügülsüm Hasyıldırım.
NEYİMSİN....
Sen benim ruhuma çok öncesinden giren... Dağ rüzgarımsın.. Sen benim yasaklım... Sen benim imkansızımsın.. Sen benim.. İlk yürek çarpıntım; sen benim nefretim.. Sen benim... Rüzgarıyla yandığım....sen benim.. Yalan yanlış gördüğüm.. Sevdalanışımsın.. Sen elimi uzatıp varamadığım... Gözüne bakmaya doyamadığım.. Ateşlerde çırpınışlarına kıyamadığımsın... Sen..yanında kalamadığım... Varlığına doyamadığımsın... Sen..benim mutluluğuma koyamadığım.. Mutsuzluğuna..kıyamadığım... Sen benim.... NEYİMSİN...BİLMİYORUM..Kİ....
alıntı
Sebnem KISAPARMAK (Sevmek Günahmı)
Nereye Kadar...
Yine gecenin ayazı işliyor iliklerime...İçimde bilinmeyen korkularım var...Üşüyor olmama aldırmadan,gelmeyeceğini bile bile...Bütün bir gece,üşüyen bedenimle seni bekliyorum...Sana bu kadar yakınken...Seni deli divane severken...Bana eziyet etmen niye? ...Her gece aynı film sahnesi...Her gece aynı son...Umutsuz bir bekleyiş...Ve gözlerden akan bir kaç damla yaş...Böyle bir aşkın karşılığı...Bu denli acı olmamalı...Evet,bende biliyorum...Bir araya gelemeyeceğimizi...Bunun mümkün olmadığını...Ama yazık ki şu gönlüme laf geçmiyor...ille de sen...ille de sen diyor...Keşke bende senin gibi aşkıma gem vurabilsem...Senin beni bensiz yaşadığın gibi...Seni sensiz yaşayabilsem...Olmuyor...Olmuyor...Seni sensiz yaşamak bana göre değil...İçimde coşkun fırtınalar koparken...Yüreğimi sakin sulara çevirebilmem mümkün değil...Ben sevdiğim zaman sevdiğimle olmalı,onun için ölümü bile göze almalıyım...Ne desem,ne söylesem boş...İmkansız olduğunu bile bile seviyorum...Bu gönlüm laf anlamaz...Söz dinlemez...Sevgine talip olmuş bir kere...Yine gün ağarmaya yüz tuttu...Ben ise uzun bir geceyi daha uğurladım...Ne zamana kadar sürecek,günü uykusuz gözlerle karşılamam...Nereye kadar böyle sensizlik...Nereye kadar böyle yalnızlık...Söyle nereye kadar...
Yelda Adley
Gelir Misin Yine Yeniden
Seni Bekliyorum Yalnızlığımda daha çok özlüyorum
Denizden esen Meltemdesin sen Sahi gelir misin yeniden Açar mı yediverenler Sarar mı sarmaşıklar etrafı Ve sevda tutar mı elimizden yeniden
Kırık dökük bir şarkının Hüzünlü notalarında gizli aşkla Her dinlediğimde Kırk dökük yüreğimi ağlatan Her sözünde kendimi bulduğum Her notasında seni duyduğum Ve bir gün dizlerinde Kırık dökük de olsa Bu şarkıyı dinlerken Bulacak mıyım kendimi Bu hikaye… Bu şarkı… Ağlatıyor beni Sahi neredesin sen Gelecek misin yeniden
Silmek istiyorum rengi solmuş anıları Yerine koymak için senli yarınları Bekliyorum seni Sahi neredesin sen Gelir misin yine yeniden…
Ebru Ertaş
Ben seni uzaklarda
SENİ UZAKTAN SEVMELİYİM
Seni
Uzaktan sevmeliyim
Hasret kalmalıyım sesine
Al başını git
Çok uzaklara....
O zaman bende sevgin büyür
Devleşir
Seni
Uzaktan sevmeliyim
Sesin başımı döndürmeli
Hasretinden
Şarkılar dinlemeliyim
Seni
Özlemle, sabırsızlıkla
Beklemeliyim...
Deliler gibi özlemeliyim
Özlemin yollara vurmalı beni
Her bakışta
Gözlerinin gölgesini bulmalıyım
Her kahkahada
Çılgınca sesinin rengini aramalıyım...
Seni daha çok sevmek için
Özledikçe daha çok
Özlemek için seni
Uzaktan sevmeliyim....
alıntı
Bir Gül... Sen içimde kalan bir sırdın Yokluğunda oldun aşikar... Şarkılarım seni söyledi Şiirlerim ise dumanlı gözlerini... Eller güldü halime Unut onu gelmez dediler Unuttum,unuttum ama seni değil kendimi... Gönül gülüm kanıyor Aşkımın matemine ağlıyor Beni benden çekip aldın Yüreğime hasretin hançerini sapladın... Döneceğin güne kadar Odam hücrem olacak... Yakmayacağım ışıkları Açmayacağım perdeleri Güneş odama giremeyecek... Yaşanmış acı,tatlı anılarımla Yalnız kalacağım... Daha fazla özlemine dayanamazsa yüreğim Kendimi ölümün koynuna bırakacağım... Yıllar sonra bir gün dönersen eğer Beni burada bulamayacaksın... Bir yabancı gibi geleceksin mezarımın başına Sevdi de kavuşamadı diyecekler... O an ayrılığın acısı işleyecek yüreğine Aşak acısı ne demekmiş anlayacaksın... Gözlerinden akan damlalar Yağmurum olup karışacak toprağa Toprak yarılıp,bir gül filizlenecek kabrimde... Seni sevmenin o eşsiz gücünü Yokluğumda anlayacaksın...
Kalbimin başkentine saplanan aşk oku'msun Bu nasıl bir vurgundur sorar mısın sevgilim? Gönlümün sarayında müebbete mahkûmsun Azât etsem yine de girer misin sevgilim?
Mühürlense bir an'da gözlerim gözlerine Ruhum öyle muhtaç ki okşayan sözlerine Şu yorgun bedenimle uzansam dizlerine Ak düşen saçlarımı tarar mısın sevgilim?
Gün batımı gurûba örter siyah tülleri Hep elele yürüsek sahil boyu yolları Sevginle büyüttüğüm kan kırmızı gülleri Gamze gamze yanaktan derer misin sevgilim?
Gözlerin derininde kara sevdâyı gördüm Senli rüyalarımı inan hep hayra yordum Bahtıma ilmek ilmek candan sevgini ördüm Aşk tahtını gönlüme kurar mısın sevgilim?
Hasret tüten yürekle gözüm yolda kalsa da Yıllar girse araya güller dalda solsa da Baharlar, yazlar geçip mevsim hazân olsa da Şefkatli kollarınla sarar mısın sevgilim?
Derya SEZER
(16.02.'09)
Dost kalemlerden inci taneleri
Farzet ki sensiz hiçim, sokaklar yuttu beni, Kaldırımlar bağladı, caddeler tuttu beni, Şehirler tenhalara yoklara attı beni, Bunca yokluk içinde arar mısın sevgilim.... Mustafa Çelebi Çetinkaya
Ahlarım alev alsa vahlarla tutuşarak Mum tüketse gölgeni damla damla sızarak Akkor olan sevdamı bir de sen dağlayarak Bu canı diri diri yakar mısın sevgili.........ilhami bulut
Sensiz nefes alamadığım, Gözünü gözümden ayıramadığım, Gelirsin diye yollarına baktığım, Sensin desem sever misin sen beni? .....Canan Ereren
Kına diye ellerine kalbimi koydum, Nakış nakış şiirlere aşkımı oydum Ayrılık yok, ayrılmayacağız diyordun Kara toprağa düştüğünde yanına koyar mısın sevgilim......Bekir Tolu
Dalından koparılmış aşk gülü; gül-i rana Al ateşinde için için aşkınla yana Sararan benzimde bir can bir nefes ol bana SEN diye atan kalbi, kırar mısın sevgilim? ........Cengiz Akdağ
Hasretin katmerleşti çekilmiyor bunu bil, Eğer dönmeyeceksen aşkımı kalbinden sil, Her seher vaktinde ahı arşa yükselen bülbül, Tenim toprağa düşmeden,ararmısın sevgilim.......Nurullah Muslu
sevgiden sevgiliden herkes birşeyler bekler sevgiyle sevgiliye gülücükleri ekler karşılık beklenilen sevgi biryerde tekler allah için sen beni severmisin sevgilim.....Ahmet Arslan
Sevdim seni çok, inan yandım canım görmedin Hayatımı yoluna serdin değer bilmedin Rüyalarımda gördüm seni ben hayra yordum Özledim sevgilim dedim,hiç önemsemedin......Filiz Aktaş
Ben senin en çok sesini sevdim Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran Unutturur bana birden acıları, güçlükleri Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim Güçsüze merhametini, zalime direnişini Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim Tüm çocuklara kanat geren anneliğini Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
Ne zaman anıların coğrafyasınla yüzyüze gelsem çocukluğum duruyor yüreğimin uzaklarında sevindiğim zaman üzüldüğüm zaman tutup ellerinden kendime çektiğim zaman birikmiş hikayem yüreğimi yakan musade et kirpiklerinin anılar salıncağında avunayım tuz kokulu geçmiş akşamların bir istanbul vapuru inceliğinde geçip giderken ömür bilki günün her saatinde odamı doldurur anılar
çocukluğumun bahçesinde dört dönüyorum kucağımda buz gibi pembe yanaklı bez bebeğim akide şekerli nöbetlerdeyim elimden hiç eksik etmediğim küçük kese kağıdındaki renk renk tarçınlı susamlı limonlu ah akide şekerlerim yumuyorum gözlerimi adımlarım arnavut kaldırımlarınla yarışıyor bir lunapark çoşkusunda atlıkarıncaya biniyorum rüzgar gibi hafızamda derin izler bırakan ya o şarkılar gözlerimde resimleşiyor anılar içimdeki çocuk sesim hiç büyümüyor ki
ılık rüzgarım nefesim sonbaharım kışım öpüp gözlerinden üstümü örtüğüm zaman iki gözüm ağzımda çitlenbik tadım gülüşüm karışır ağaçlıklarında mor akşamlara inat geçip giderken yılların ardından zaman
ah ne güzel ne güzel bol güneşli bir kır kahvesinin en tenha köşesinde koyusundan demli çayımı yudumlarken içimi ısıtan o günlere şiir yazmak ne güzel
tut saçlarından zamanı ey çocukluğum mazinin sütbeyaz meydanlarında buluşalım evvel zaman içindedir sarıp sarmalamak hatırlamak ve hiç susmadan seni anmak
ey zaman aman-aman içimdeki kuşları ürkütmeden seni alıp alıp gideyim gideyim alıp alıp seni gökyüzü dursun donsun bulutlar eski bir tadı yeniden duymak gibi
NEYİMSİN.... Sen benim ruhuma çok öncesinden giren... Dağ rüzgarımsın.. Sen benim yasaklım... Sen benim imkansızımsın.. Sen benim.. İlk yürek çarpıntım; sen benim nefretim.. Sen benim... Rüzgarıyla yandığım....sen benim.. Yalan yanlış gördüğüm.. Sevdalanışımsın.. Sen elimi uzatıp varamadığım... Gözüne bakmaya doyamadığım.. Ateşlerde çırpınışlarına kıyamadığımsın... Sen..yanında kalamadığım... Varlığına doyamadığımsın... Sen..benim mutluluğuma koyamadığım.. Mutsuzluğuna..kıyamadığım... Sen benim.... NEYİMSİN...BİLMİYORUM..Kİ....
Sukutu sustururken dilinde, özlemin derin yaralar açar, terkettiği gönlünde. Bilinçaltında ki gizli sandığında, saklarsın bir hazine gibi özlemini, acılarını. Dilinle unuttuğunu söyler, beynini telkin edersin. Acıları da özlemleri de, sana eziyet eden tüm düşüncelerini silmek istersin, silersin, sildiğini zannedersin.
İzi kalmaz mı sence. Kara kalemler dahi silinmezken, izi kalırken hayatta, mürekkeplerin akıntıları nasıl temizlenir ki mümkün mü?
Geçmişine merdiven atmaya yeltenirsin yer yer. İnip o dehlizlerde turlamak istersin acı çekeceğini bile bile. mührelenmiş yaralarının kanayacağından emin olsan bile. İncecik bir sızı çekilir yüreğinin derinliklerinden. Zaman zaman korkarsın geçmişle yüzleşmeye. Yıllarca kilit vurmuşsundur bilinç altı sandığına, fakat yok edemezsin, silinmez yaşanılmış gerçekler.
Bazen bu bu sandıkta bugün koymuş gibi taptazedir acılar: Evlat acısı gibi, baba acısı gibi. Gençliğinin en büyük kaybı, günün en büyük acısıdır.
Bazen küflenmiş ama bir o kadar da keskindir hayatının hatıra defterindeki tozlu sayfaların gülüşleri.
Bir an önce tırmanırsın merdivenleri indiğine pişman olurcasına. Terkedersin yada terkeddiğini zannedersin seni mum gibi eriten hatıralarını. Koşarak tırmanırsın merdivenlerden yukarıya. Tövbe dersin bir daha inmem o dehlizlere.
Sonra gözyaşların yağmurla dansa başlar temennasız. Özlemin mayalanmış hamur gibi kabardıkça kabarır yüreğinde.
Bazen öyle bir taşar ki deniz köpüğü gibi kıyıları siler süpürür hep.
Bazen de fırtınada çalkalanıp azan dalgalar gibi hırçınlaşır kanın damarlarında prangasız, başıboş.
Ya sonra! Sonrası yok. Tahammülsüz, sabırsız, geçmişli gününre taşımaya gerek yok. Sil baştan başla hayata (mı acaba?)
Yorum yok...................
Yaradan'a dayanmayan noktalarda yangın çok. Yalımlar dilini her yere uzatıyor. Dokunuverse yeter. Ya Rab! Geçmişimdeki acılardan, geleceğimdeki belirsizliklerden, bu günümün dehşetinden sana sığınıyorum. Ne olur tuıt ellerimi, medet sende, umut sende, ebed sende................
Ey Rabbim, Her şeyi kaplayan rahmetinden Her şeye gücü yeten kuvvetinden Önünde her şeyin boyun egdigi kudretinden Karşısında hiçbir şeyin duramadıgı izzetinden Her şeyi kaplayan azametinden Her şeyi ...
04.03.2010 - 09:31
Aşkın sırrı cehennemden korkmamak ve cenneti arzulamamaktır.
Aşkın sırrı Rahmani nefesin parçası olmaktır.
Aşkın sırrı asıl vatana dönmektir.
Aşkın sırrı Halık-ı Zü’l-celal’imizin her zerre ve hücreyi ihata eden sınırsız Kudreti karşısında acziyet ve muhtaciyeti ilan etmektir!
Aşkın sırrı saf tevazu hazinesidir.
Aşkın sırrı açlık kapısını çalmaktır.
Aşkın sırrı iki kez doğmaktır.
Aşkın sırrı alemlere Rahmet olan Sultanımız Efendimiz’in (sav) güzelliğini görmek ve hissetmektir.
Aşkın sırrı ölmeden önce ölmektir.
Aşkın sırrı idrak meyvesini kazanmaktır.
Aşkın sırrı varlık kokusunu duymaktır.
Aşkın sırrı benliksiz ve diğergam olmaktır.
Aşkın sırrı Cenab-ı Hakk’ın Cemal’i vasıtasıyla öğrenmektir.
Aşkın sırrı korku ve endişe duymamaktır.
Aşkın sırrı su yerine susuzluğu aramaktır.
Aşkın sırrı kendi hiçliğimizi ve Rabbimizin Yüceliğini keşfetmektir.
Aşkın sırrı kalp gözüyle görmek ve duymaktır.
Aşkın sırrı dünyevi varlığımızın sınırlarından sınırsız ilahi güzellik alemine kaçmak için şiddetli arzu duymaktır.
Aşkın sırrı kendini hiç olarak görmektir.
Aşkın sırrı yalnızca Rabbimizin var olduğunu bilmektir.
Aşkın sırrı açlığın gıdamız haline gelmesidir.
Aşkın sırrı Allah’tan, Allah’a yakınlığı satın almaktır.
Dostları olmalı insanın,
Aynen gemilerin limanları gibi.
Zaman zaman uğradığın, yükünü boşalttığın,
Dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda.
Sonra açık denizlere uğurlamalı insanı
Geri döneceğin günü bekleme umuduyla.
Bazen, rüzgara o açmalı yelkenini,
Yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla,
Halatlarını çözmeli,
Seni çok ama çok özlemeli.
Dostları olmalı insanın;
Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen.
Düşünmediklerini düşündüren,
Seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen,
Gerektiğinde senin için ateşi yutabilen,
Yolunu ışıtan ustan olmalı.
Şekillendirmeyi öğretmeli hayat çömleğini,
Sana vermeli soğuk bir kış gününe
Üzerindeki tek gömleğini...'
Bu kitapta güzel sözler, özlü deyişler de var. Birisi şöyle:
'Gerçek dostlar yıldızlar gibidir; karanlık çökünce ilk onlar parlar ve size ışık olurlar.'
Bence sahte dostlar da yıldızlara benzerler, bize yakın gibi görünürler, oysa kilometrelerce uzaktadırlar. Sen bana şu anda çok uzaksın ama kalbimde, ruhumda,
içimdesin. Bu konuda görünüşe aldanmamak gerekiyor değil mi dostum!
Uzak, yakın derken laf lafı açtı, aklıma bir fıkra geldi. Fıkra değil bu, ders verici bir kısa öykü. Adamın birinin çok güzel bir atı varmış, namı dört
yana yayılmış. Uzaktaki bir arkadaşı hem onunla özlem gidermek hem de bu ünlü atı görmek için arkadaşının yanına gelmiş. Bizimki ne ikram edeceğini bilemez.
Civardaki hayvanlarda salgın bir hastalık vardır. Bunlardan birini kestirip arkadaşına yedirmeye çekinir ama bir yolunu bulup onu etlisiyle tatlısıyla
ağırlar. Yenilip içildikten sonra, uzaktan gelen dostu ünlü atı görmek ister.
Arkadaşı önüne bakarak üzgün bir tavırla:
'Ne yazık ki atımı sana gösteremem, der.
'Niye, yoksa nazar değdireceğimden mi korkuyorsun? Ben onu görmek için ne kadar uzaklardan geldim, biliyor musun? Atını benden kıskanıyor musun yoksa? '
der dostu.
'Hayır, der arkadaşı. Senden atımı kıskandığım, nazar değdirecek diye korktuğum falan yok. Ona kem gözle bakmayacağını biliyorum.'
'Göster hadi öyleyse. Beni daha fazla merakta bırakma.'
'Gösteremem dedim ya. Aklına başka bir şey gelmesin. Gerçek şu: Senin gibi değerli bir arkadaşımı nasıl ağırlayacağımı bilemedim. Çevredeki hasta hayvanları
kesip sana yedirmek istemedim, kendi atımı kestirip sana sundum. Biraz önce yediğin et onun etiydi.'
'Ne yaptın, o kadar değerli bir ata nasıl kıydın? '
'Senden daha değerli olacak değildi ya. Senin için bir değil, bin atım feda olsun! '
Bir dergide arkadaşlık konusunda Nazım Hikmet'in yazdığı okudum:
'Arkadaşlık çeşit çeşit olur, tıpkı yemişler gibi. Bir çeşit arkadaşlık vardır muza benzer, ne niyetle yersen onun tadını verir. Ben ne muzu, ne de bu çeşit
arkadaşlığı severim.
Arkadaşlığın başka bir çeşidi keçiboynuzu gibidir. Bir tadımlık tat almak için bir araba posa çiğnemek ister.
Eğlence arkadaşlıkları vardır. Bunlar Frenk üzümü gibidirler. Olsa da olurlar olmasalar da.
Okul sıralarının arkadaşlıkları ayva soyundandırlar. Tatları yoktur. Uzun uzun, bir duman gibi belli belirsiz kokuları kalır.
Kafa arkadaşlıklarına gelince, arkadaşlığın özsoylusu budur işte. Kiraz gibidir, kokusu yoktur ama, kütür kütür etli, serin bir tatları vardır...
Sevgiyle saygıyla ve dua ile kal
alıntı
03.03.2010 - 16:09
SUSTUM!
Suskunluğun misafiri olmaktan haz alıyor yüreğim!
Musalla taşındaki cesedin suskunluğu kadar suskunum
Konuşmalara küstüm! Gemilerim artık kendime yol alıyor.
Her zaman her yerde her istenileni anlatamıyorum.
Kime, neyi, nasıl ispatlayacaksın! O halde suskunluğun elini tutuyorum.
Merhem tutmaz öyle yaralarım var ki! Konuşamıyorum…
İçime atıp susuyorum.
Kurşun geçmez şartlanmış beyinlere söz geçiremiyorum.
Sayfalarca susuyorum.
Kelimelerimin dinlenmeye en çok muhtaç olduğu anlarda,
Beni anlayacak bana derman olacak birini aradığımda,
O çok (boş) konuşanlar kaçıyor.
Sokağımın gece yarısı suskunluğa terk edildiği gibi,
Bende yüreğimi suskunluğun kucağına bırakıyorum
Konuştuğum zaman mahkûm,
Sustuğum zaman zanlı muamelesi görüyorum.
Ne yapacaksın, kime gideceksin…
Anlamsız konuşmalardan kendime sığınıyorum
Zor olanı tercih ettim sustum…
Boğazıma dizilmiş sözcükleri söylemeden, haykıramadan, içime atarak…
Bir bilseler susan birinin gözlerinde çuvallar dolusu kelime olduğunu,
Ve yine bir bilseler söz tükenmişse en güzel cevabın susmak olduğunu…
…
Tarif edemediğim acıları,
Hayal kırıklıklarımı susuşlarımla örtüyorum.
Yüreğimin en ücra köşelerine inen zehirli oklardan
Canım çok yandı!
Konuşursam;
Kırmaktan, kırılmaktan,
Gözyaşlarımı tutamamaktan
Kelimeleri yan yana getirememekten,
Yaralı kelimeler sunmaktan korkuyorum.
Geri alınmayacak kelimeler adına; ağzımın sürgüsünü çektim!
Şuan boğazımda düğümlenen kelimeleri çarmıha germekle meşgulüm
Sustum…
Ben sustukça suskunluğumun üstüne düşman gibi sözcükler yağsa da
İncitseler de beni, artık vakit susma vaktidir
Korkup kaçtı,
Suçunu kabul etti,
Haksız olduğunu kabullendi diyecekler…
Desinler… Dudağım mühürlü!
Duygularım susuşlarımda saklı kalacak.
Yıllardır biriktirdiğim hiç kullanılmamış kelimelerimi
Devren satılığa çıkarıyorum. İlan verdim!
Alan olmazsa kalbimin morgunda biriktireceğim
…
Sahi, her susan haksız mıdır?
Belki de her Suskunluğun arka planında ciltler dolusu anlamlar vardır.
Kim bilir!
Ve bir gün Söylenmemiş cümlelerimi zulama koyup gideceğim bu şehirden
Varsın kaçtı desinler…
Susacağım!
Derin denizleri her rüzgâr dalgalandıramaz…
Mehmet Orhan durdu
23.02.2010 - 14:49
BULAMAZSIN
Zeki Müren'in bir şarkısı var...
Hayat Öpücüğü albümünde yer alan ve beni çok etkileyen bir şarkı bu...
Sevgiyi, muhabbeti, dostluğu, vefayı anlatan bir şarkı...
Eski şarkılarla ne güzel anlatılmış duygular...
Dinledikçe yüreğiniz kabarır, anılarınız tazelenir, iç geçirirsiniz yaşananlara...
Hele içinizde bir sevda yaşamışsa bir zamanlar, daha çok etkilenirsiniz...
Yarı yolda kalmışlığınız, satılmışlığınız, aldatılmışlığınız, ihanete uğramışlığınız varsa, daha çok vurulursunuz...
Arkadaşın, dostun, sevgilinin vefasızlığı anlatılır şarkıda...
Pişman oluşlar da vardır satırlarda...
Ancak asıl önemlisi, her yaşanmış şeye rağmen, yine de yüreğinin derinliklerine gömebilme gerçeği vardır kelimelerin içinde...
Ölünce, yitip gidince dost; insan (affınıza sığınarak, tam tabirle) eşekten düşmüş gibi olur...
Bir başınıza kalmış hissi dolar yüreğinize...
Yaşamanız anlamını yitirir sanki...
Soluk alış-verişleriniz bile önemsizleşir...
Ve hatta ölmek istersiniz ama ölemezsiniz...
Yüreğiniz burkulur dostun gidişinden...
Acırsınız kendinize ve yalnızlığınıza... Lâkin alışmak zorunda olduğunuzu da bilirsiniz...
Alışırsınız...
Çünkü bilirsiniz ki; dostluklarda ihanet ölmekle eş değerdir...
Gözyaşı dökersiniz... Dizlerinizi döversiniz...
Ama ihaneti, vefasızlığı ve kadirbilmezliği cezalandırırsınız yüreğinizde... Siz de ceza çekersiniz...
Yaşamayı haram sayacak kadar ağır bir ceza da olsa bu; katlanırsınız...
ASIM YILDIRI
İşte o şarkı;
BULAMAZSIN
Ellere kanıp da gitme sevgilim,
Hayat bu, gün gelir harcarlar seni.
Bir de saçlarına karlar yağınca,
Eskimiş şal gibi atarlar seni.
Eğer gideceksen, mani olamam,
Düşersen sonunda yine bul beni.
Vefasız kullardan, vefa bekleme,
Kıymetsiz bir pula satarlar seni.
Bulamazsın, bulamazsın, benim gibi seveni,
Bulamazsın, bulamazsın, seni mutlu edeni.
Bulamazsın, bulamazsın, benim gibi seveni,
Bulamazsın, bulamazsın, senin için öleni.
Sevgilim dünyanın kanunu böyle,
Sevip mutlu olan var mıdır söyle,
Seni benim gibi kimse anlamaz,
Mutlu olamazsın başka biriyle.
Eğer gideceksen, mani olamam,
Düşersen sonunda yine bul beni.
Vefasız kullardan, vefa bekleme,
Kıymetsiz bir pula satarlar seni.
Bulamazsın, bulamazsın, benim gibi seveni,
Bulamazsın, bulamazsın, seni mutlu edeni.
Bulamazsın, bulamazsın, benim gibi seveni,
Bulamazsın, bulamazsın, senin için öleni.
ZEKİ MÜREN
22.02.2010 - 15:40
Aşk mı sevgi mi?
Aşk yaralar...sevgi yaraları sarar...
aşk hasta eder...sevgi iyileştirir...
aşk ağlatır...sevgi güldürür...
aşk incitir... sevgi naziktir...
aşk terkeder...sevgi sadıktır...
aşk yalnızdır...sevgi kalabalıktır...
aşk okyanus...sevgi yunus...
aşk dikendeki kan...sevgi gül kokan...
aşk acı keder...sevgi gelince acı gider...
aşk sivri acı biber...sevgi acıyı tatlı eder...
aşk koyu karanlık...sevgi güllük gülistanlık...
aşk yoldan şaşırtır...sevgi karlı dağı aşırtır...
aşk hep aceleci...sevgi sabırla yüzen gemi...
aşk kış ortasında gonca...sevgi baharda yonca...
aşk taşıveren deredir...sevgi kaynak gözesidir...
aşk her fırsatta küser darılır...sevgi, şefkatle sarılır...
aşkı kucaklayan yürek olur buz...sevgi sıcak bir omuz...
aşk ansızın çıkagelir...sevgi gelmeden haber verir...
aşk buzlu suda yanmak...sevgi bir yudumla kanmak...
aşk diri diri toprağa girmek...sevgi yeniden dirilmek...
aşk bir uçak gökte...sevgi bir tren raylar üzerinde...
aşk daima açlık çeker...sevgi aza kanaat eder...
aşk çekip gider...sevgi sabırla her zaman bekler...
aşk aniden bırakır...sevgi sımsıcaktır, elini tutar...
aşk boşa çekilen emek...sevgi durmaksızın üretmek...
aşk yarı yolda bırakan yoldaş...sevgi ölene kadar arkadaş...
aşk kavuran sam rüzgârı...sevgi serin çam ormanı...
aşk cehenneme girmek...sevgi cennette huri melek...
aşk iflah olmaz bağımlılıktır...sevgi her şartta ılımlılıktır...
aşk üzer,yorar,tüketir...sevgi ölüye hayat verir...
birinin çok çıkar tizdir sesi...diğeri neyzenin şifalı nefesi...
seçme şansı varsa, aşk mı yoksa sevgi mi? Sizce hangisi? ...
(08.12.2009-İstanbul)
Gülhan Çeliktaş
22.02.2010 - 12:07
YÜREĞİNDE
Yağmurun yeni ıslattığı taze toprağın kokusunu duyduğunda aklına ben gelmek isterim.
Ya da gözlerin denizin maviliğine daldığında…
Uzakta ufuk çizgisinde sadece dumanı görünen o geminin içinde benim olduğumu düşünmeni isterim.
Beni hatırlamak istersen, her yeni doğan günle birlikte çıkarım karşına, güneş olur ışığımla aydınlatırım seni.
Buram buram bir kahve kokusu olurum.
Sokakta oynayan çocukların sesinde işe gitme telaşına düşmüş insanların gözünde, yere düşmüş yaprakların çıtırtısında bulursun beni.
İstersen, duyduğun her ses beni hatırlatacaktır sana.
Bazen bir kuş olup öterim pencerende.
Bazen bir tren gibi tıkırtılarla geçerim önünden.
Sözlerini ezbere bildiğin ve söylemekten asla bıkmadığın şarkı olurum.
Sen o şarkıyı değil beni söylersin aslında.
Beni görmek istersen hep karşında olurum.
Gök yüzündeki beyaz bulutların arasındayım, ben.
Başını yukarı kaldırman yeterli beni görmek için.
Yolda rastladığın herkes benimdir aslında. Dostlara selam verirken o selamı ben alırım.
Komşunun hatırını sorarken aslında bana “Nasılsın” demişsindir.
Benimle çıkarsın yola her sabah, akşam evine benimle dönersin. Gittiğin her yere gelirim seninle.
Sen yorulduğunda yorulurum ben de.sen oturduğunda oturur, kalktığında kalkarım.
Eğer istersen bütün gece başucunda saçını okşarım sen uyurken.
Yüzünde gülümsemeyle uykuya dalışını izlerim.
Bana dokunmak istersen bir çiçeğin yapraklarında olurum ben.
Yeşilin, kırmızının, sarının mavinin en canlısındayım.
Elini uzattığın her yerdeyim.
Dokunmak istersen bana kendine dokun.
Çünkü ben her zaman sendeyim.
Dudaklarındaki ateşim, tenindeki sıcaklık.
Vücudunu ürperten rüzgârım ben.
Hep sendeyim ben.
Oradayım, beni görmek istediğin yerde. YÜREĞİNDE…
alıntı
15.02.2010 - 14:49
Ah be gülüm!
Ben seni
….Senede bir gün için
…………….Sevmedim.
Ben seni
……..her gün
……………..yüreğimle sevmek için
………………………………..sevdim
*Ben seni
…….Koparılan bir gül
………….Gösterişli armağanlar kadar
………………………………. Sevmedim
Sen gülüm;
……kalbimde açan bir gülsün
………..Her gün goncalar veren
*Yüreğimin yarısı sende ise
Yüreğinin yarısı da ben de
Günümüz, sevmekle geçiyor ise
Bir gün değil gülüm
Her gündür... sevgililer günümüz.
alıntı
15.02.2010 - 08:40
Yürekdir konuşan her zaman, dilin söylediğine bakmayın,
Sevgidir her zaman ayakta tutan,ayaklarınıza bakmayın,
Ruhunuzdur işiten güzel sözleri, kulaktır sanmayın,
Özlemdir taşıyan sizi, araçtır sanmayın,
Aşktır sizi hayata baglayan, para pulda aramayın.
DOST'dur sizi bittiğiniz anda sarıp sarmalayan, SEVGİLİ sanmayın...
alıntı
12.02.2010 - 13:36
TEVAZU
Bir adam kötü yoldan para kazanıp,bununla kendine bir inek alır.Neden sonra yaptıklarından pişman olunca,iyi bir şey yapabilmek düşüncesi ile ineği,Hacı Bektaşi Veli'nin dergahına bağışlamak ister.O zamanlar dergahlar aşevi şlevini görüyordu.Durumu Hacı Bektaşi Veli'ye anlatır,Hacı Bektaş Veli, - 'helal değildir 'diye bu kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider,aynı durumu Mevlana'ya anlatır.Mevlana ise hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaşi Veli'ye de anlattığını,ama onun kabul etmediğini söyler,Mevlana'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der: 'Biz bir karga isek Hacı Bektaşi Veli şahin gibidir,öyle her leşe konmaz. O yüzden biz senin hediyeni kabul edebiliriz,o etmeyebilir.
Adam üşenmez Hacı Bektaşi Veli'nin dergahına gider,Hacı Bektaşi Veli'ye Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip sebebini sorar.
Hacı Bektaşi Veli:'Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise,Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir,ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten o senin hediyeni kabul etmiştir. Böylesi tevazu ile, birbirini yermek yerine, yüceltebilmeyi becerebilen insanlar olmamız dileğiyle...
12.02.2010 - 08:00
..AŞKMIYDI O?
Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi
Neydi çekip kendine, beni bağlayan
Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan
Elleri ta içimde o dev miydi
Etime bir alev değmişçesine
Nasıl da yakardı öptüğü zaman
Bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan
Yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine
Hani o yalnız benim olan gül, kırmızı
Gözlerimin önünde açılan sonsuz bahçe
Hani, o var olmalarımız öpüştükçe
O delice sürdürmeler yaşantımızı
Hiç doymamak oysa, tene, kokuya, aşka
Sarıldıkça güçlenmek, bütünlenmek
Kudurmuş arzularla zamanı yenmek
Ve en kuytularda buluşmak korka korka
Kimi gün utanmak otlardan, çimenlerden
Kimi gece mıhlamak gölgemizi duvara
Varmak için o sevgiyle açılmış kollara
Apansız düşmek yükseklerden bir yerden
Oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de
Sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık
Avunmak... Kırık dökük anılarla artık
Kimbilir? o geceler yaşanmadı belki de
ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
11.02.2010 - 16:39
'Doğru bildiklerini anlat, ama akıl verme. Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma. Sessiz kalmak, bir şey bilmediğin anlamına gelmez. Çok konuşmak da, çok şey bildiğini göstermez. Herkesi kendine eşit gör. Her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık; Çok büyük görmek ise korkaklıktır. Cesaret akıldan gelirse cesaret, bilgisizlikten gelirse cehalettir.
Kızılderili Öğretisi
07.02.2010 - 15:28
Beklemeyeceksiniz bir şey sevgiden, sevdiğinizden, sevgilinizden. Yine en geniş anlamı ile ele alabilirsiniz sevgiyi, sevgiliyi. Ben seviyorum, o da sevsin diyebilirsiniz. Severken sevilmemek kolay gelmez kimseye. Ama asıl sevgi o sevmese de sevebilmek değil mi? Beklenti ile sevmek, karşılık beklemek adeta sevgiye pazarlık katma gibi bir şey olmaz mı? Hani diyor ya büyük söz sultanı: “Karşılık bulamama elemi”. Sevmede öyle bir noktaya gelinir ki karşılık beklenmez orada. Sebeplerden geçilir, sıfatlar aşılır orada. Güzel diye değil, O diye seversiniz. Böyle sevince güzellik gitse de, olmasa da seversiniz. Seviyor diye değil, sadece ve sadece O diye seversiniz, ilhamla seversiniz. İşte bu yüzden çok zordur; ama o nispette güzeldir sevmede karşılık beklememek, hak etseniz bile..
04.02.2010 - 15:59
Günlerden bir gün aşk meleği oklarını yanlışlıkla iki kişiye
fırlatır.
'Bu ne biçim melek' demeyin olmuş bir kere..
Dünyada en son aşık olması gereken iki zıt karakterdir
kahramanlarımız.
Bir arada olmaması gereken bu iki karakter aslında ömürleri boyunca acı
çekmişlerdir ta ki meleğimiz hayatının en büyük hatasını yapana kadar..
Resim, Meleklermekani.Com Tarafından Küçültülmüştür.
Oklar isimlerinin başharfi D ve M olan iki şanssız karakterimizi
yaralamıştır.
O büyük buluşma gününde yarım olan karakterlerimiz D ve M diğer
yarısını bulmuştur ancak ortada çok büyük bir problem vardır.
D ve M daha önce hiç hissetmedikleri ve belki başka hiçbir zaman
hissedemeyecekleri güzel şeyler hissetmişlerdir ama bunun sonu
olmadığından yakınıp durmuşlar bir süre..
İki karakterimizde işini gücünü bırakmış,dünyadan ve sorumlu
oldukları insanlardan bihaber inzivaya çekilmişler.
Ancak bu sırada dünya birbirine girmiştir,insanlar çıldırmış,dünya sanki
tersine dönmüştür sadece D ve M'nin değil tüm insanların
hayatı alt üst olmuştur.
Tabii aşkın gözü kördür D ve M'nin bunun farkına varması uzun zaman
almıştır bu süre içinde küçük kıyametler kopmuş D ve M ancak
dostlarının uyarmasıyla durumun farkına varmışlardır.
Kahramanlarımızdan M'nin gözünün önündeki perdeler kalkıp olayın
ciddiyetini fark edince D'ye artık ayrılmaları gerektiğini yoksa sadece
ikisinin mutlu olması uğruna birçok insanın hayatının
kararacağını anlatmıştır.
Ancak, D kabullenememiş, bunun mümkün olmayacağını, onsuz hayatın
zindanda yaşamaktan farklı olmayacağını anlatmış durmuştur, fakat M
kafasına koymuştur bir kere ayrılmalarının en doğru karar olacağını
söylemiş,bırakıp gitmiştir D'yi..
O günden sonra D ve M hiç aramamış, sormamışlar birbirlerini..
Ama ne D mutludur ne de M..
İkiside kendilerini görevlerine adamış hep başkaları için
çalışmıştır,ne bir başkasına gönül verebilmişler ne de yaşadıkları o
güzel günleri unutabilmişlerdir.
D hiçbir zaman yedirememiştir,anlamamamıştır sevdiğini..
Ama gururunu yenipte gidememiştir M'ye..
M hep bu kararın en doğru karar olduğunu düşünmüş ama yürekten
inanamamıştır buna sadece öyle yapması gerektiği için
yapmıştır,mutsuzdur ama yapılabilecek başka bir şey yoktur.
O günden sonra D ve M aynı yerde bulunmamak için çok
çabalamışlardır.
Aslında çoğu zaman buluşmuşlar mecburiyetten her buluşmada küçük
kıyametler kopmuş,insanlar üzülmüş,ağlamıştır hatta kimi insanın canına
mal olmuştur bu buluşma...
Merak ettiniz değilmi bu iki bahtsızın gerçek adını daha fazla
meraklandırmayayım sizi.
Duygu ve Mantıktır asıl isimleri..
Dünyada en son bir araya gelmesi gereken iki geçinemeyen sevgili
ALINTI
02.02.2010 - 13:12
Sevilen Güzeldir.
Her Güzel Sevilmez.
************************
'Sen anilmasi güzel olan söz ol;
Cünki insan kendi hakkinda söylenen,
Güzel sözlerden ibarettir.'
Hz Mevlana...
02.02.2010 - 09:52
Ben gidene kal demem..! Giden yolunu; kalan yerini belirler... Ben seni kaybetmedim... Senden vazgeçtim! ! !
01.02.2010 - 08:07
Sevgili peygamberimiz buyuruyor...
'Kim âşık olur da iffetini muhafaza eder, halini gizler ve bu yüzden ölürse şehit olarak vefat eder' Hadis-i şerif... Rabbim bizleri kendi aşkı ve sevgisi ile buluştursun. Amin...
21.01.2010 - 10:55
FORMAT ATALIM KENDİMİZE
Kullar hayata online takılır ve Allah kulunu her zaman çevrimdışı takip eder. O ancak istediğine selam verir ve ancak dilediğine duyurur.
Kaç milyon megapixel olduğunu tahmin bile edemeyeceğimiz bir çözünürlükle bilir kalbimizi. Allah her şeyi en iyi bilendir.
Bize sabır ve kanaat dediğimiz müthiş bir anti virüs bağışlamasına rağmen, sistemimizi çökertse de bütün gafletlerimiz, o kendimize format atıp ona dönebileceğimiz bütün ağlarımızı açık tutarak tövbelerimizi sonuna kadar kabul eden tek varlıktır.
Kirli bilgilerden uzak sonsuz bir ilim abidesidir ve yalnızca bir tık ötededir. Biz hard diskimizi ne kadar lüzumlu lüzumsuz bilgilerle doldursak da, o bize iyiyi ve kötüyü ayrı klasörlerde tutarak kötü olanı tarayıp iyiye çevirebilme kabiliyeti bağışlamıştır.
Ömrümüzün neredeyse yarısını kaydedebileceğimiz ömür GB hafıza kartı bulunan ve adına göz dediğimiz bir kamera vererek her şeye görsel şahitlik edebilmemizi, kaydettiklerimizi gözlerimizi kapatıp dinlenirken montajlayabilmemizi sağlamıştır. Her şeye görsel bir kanıt arayan insana somut bir imkân sunmuştur.
Yeryüzünü bize mescit kılarak kapsama alanındaki her yeri biz kullarının hizmetine tayin eden yaratıcı minimum 4GB Rem ve her yerden 5G hızında ona ulaşabilmemizi sağlamıştır.
Bing bang’den bu yana peygamberler aracılığıyla yolladığı iletilerle hayatımızın monitörünün ekran kartını yenileyerek her şeyi daha net görebilmemize olanak sağlamıştır. USB ile bize bağlanan dostlarımızdan bize geçen virüslerimizi temizleyecek gücü vermiştir. Allah kullarına kaldıramayacağı hiçbir programı yüklememiştir.
Allah müthiş bir hackerdir. Kulunun web sayfasında kendisinden başka hiçbir şey görmek istemez ve hemen heckler. Bu yüzdendir ki, ondan daha çok sevdiğimiz hiçbir şey bizim değildir.
Müthiş bir mimardır. Yeryüzünü, gökyüzünü ve galaksiyi en makro haliyle dizayn etmiştir. O bir makine mühendisidir ve icat ettiği insanı gelmiş geçmiş ne bir insan figürü nede bir cerrah henüz tam olarak keşfedememiştir.
Gerçek bir edebiyatçı, insanı hayretler içerisinde bırakan bir ressamdır. Dünyanın en ünlü ressamları birbirinden farklı maksimum 100–150 insan portresi çizebiliyor iken Allah, yeryüzüne gelmiş geçmiş bütün insanların çehrelerini ten çizgilerini parmak izlerini ve genlerini birbirinden farklı tasarlamıştır.
Biz bütün fişleri çekip bütün sigortaları attırsak da, Allah tövbe kapılarını ardına kadar açmış bizi bekliyor olacaktır ta ki, bütün termik santraller yok olup var olan bütün klasörler hükmünü yitirinceye kadar…
(Sümeyye Çamyar)
19.01.2010 - 11:13
BEN SENİN EN COK.....
Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
ümit yaşar oğuzcan...
Anlatamadım
Anlatamadım bir türlü kendimi
Ne desem,ne anlatsam artık boşuna…
Tutsak yüreğim bir kuş misali
Son çırpınışlarım, kronik bir vaka gibi
Anlamıyorsun bir türlü beni
Ben,ne taş kalpli,ne de duygu körüyüm
Ben benden geçmiş zavallı biriyim
Seni,seni ulaşılmaz bildim hep arş-ı semada
Sırf duygularıma yenik düşmemek adına
Bir bilsen içimde ne volkanlar,ne ateşler yanar
Kor kor olur,aleviyle yakar ürkek yüreğimi
Bilirim fayda vermez onulmaz yarame..
Çaresizliğim,kendimle ve kederimle boğuştu
Günlerce beynimde zonklayan sevda türküleri
Beni alıp götürdü ummanlara,karıştı gözyaşlarımla
Anlatamadım kimselere derdimi,halimi
İçimde bir yara oldun sen, el değemeyen
Her offf...çekişimde biraz daha içten içe kanadı
Bugünümde nasıl mutluluğu arar gibi deli ise
Yarınımda utanmalarımda olacaktı,bir serseri
Ne çare,ne senin ne de duygularının olamadı esiri
Yasak meyve ağacı gibiydin koparamadığım
Kopmayacaktın,ezip geçsen de bu yüreği.
Anlamadın,anlatamadım,bir türlü kendimi
Ne sen ne de anlamadı kimse beni...
Ne benliğimi,ne de tutsak yüreğimdeki esir sevgimi.
Sessiz çığlıklarımda feryad-ı figana döndü sesim
İçimde ürpertilerle doldu,kesildi nefesim
Son atışlarını kulaklarımda dinledim kalbimin
Ne çare,ne çare anlatamadım kendimi.
Yüreğim taş olsaydı görmezdi gözlerindeki yüreği
Belki bir aptalım,tanımamışsam seni
Gerçi tanımakta görmekte fayda etmiyor ki
Kan ter içinde biçare kalan bedeni.
Uykularım zaten sarhoştu ha var ha yok
Şimdi tümden kaybolup gittiler senin gibi
Geceleri kabuslarla uyanırdım
Üzülür ağlardım görmeyince seni
Suskunluğum çok şeyi anlatmaktı aslında
Anlatamadığım duygularımı sakladığım
Git,git şimdi dönüp bakmadan arkana
Son sözün zaten ayrılıktı arkadaşına
Dileğim mutlu olursun sonsuzlukta
Beni böyle bırakta git,dönüşü olmayan yolda
Hadi git,git,ardına bakma bir daha da…………
İsmet Öztürk Ankara
Ben gönlü temiz insana kurban olayım
Gezsin başım üstünde benim hoş tutayım
Ham insanı al karşına, söylet azıcık
Dön, sonra cehhennem ne imiş, gel sorayım
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok.
ÖMER HAYYAM
Hoş Geldin Gönlüme…
Bir gün geri döneceğini biliyordum
Gittiğin gibi ansızın…
Yine şiirlerim seni anlatacak
Resimlerim seni…
Dinlediğim şarkılarda
Yine sen olacaksın…
Gecelere yelken açacağız seninle
Fırtından çıkmış bir gemi gibi
Savrulacağız sabahı olmayan limanlara…
Avare avare gezeceğiz
Hayaller sokağını…
Yorulunca çökeceğiz
Yaşlı bir kavak ağacının altına
Kurduğumuz düşlerden uyanacağız…
Gözyaşlarımın şahidi yine sen olacaksın
Sen olacaksın gölgem misali peşim sıra…
Bir gün geri döneceğini biliyordum…
Hoş geldin gönlüme…
Seni bekleyen yüreğime…
Hoş geldin yalnızlığım…
Yelda Adley
O Sabah
Güneşin uyanışını görmüştüm saçlarında
Gözbebeklerinde de ebem kuşağını
Dallarda uçuşan serçeleri
Yanaklarında duyuyordum
Gonca gül soluyan kelebekler gibi
Gönlüme sokulmuştun
Özleyip hasretlendiğimiz
Beraberliğimizi bulmuştuk
O arzumuz
O kokun
O renklenişimiz
O nefesin
Sonra dudakların
Ah o ilk öpüşün heyecanı
Ve ansızın hüzünlenişin
Kaybedecek gibi sarılışın
Neydi dalgın dalgın ağlayışın
Neydi bana sormak isteyişin
Neydi kalır gibi gidişin
Sahi, söylesene
O sabah
Benimle miydin
Mustafa Halit Evcim
Allah Hak Ettiğini Versin
Ben sevmiştim seni,
Sen ki arkana bile bakmadan gittin,
Adını umut, hasret koymuştum oysa;
Şimdi ise; Sadece tükenişimsin.
Ben sevmiştim seni,
Kır çiçeklerine benzetirdim gülüşünü,
Yüzüme baktığında bahar dolardı içime,
Hele o gözlerin yok mu? Okyanus bakışın,
Adını tutku koymuştum, özlem,
Şimdi ise; sadece yalansın yalan.
Ben sevmiştim seni,
Sen ki bir hoşça kal bile demeden gittin,
Bumuydu senin sadakat dediğin?
Hani birlikte ölecektik?
Hani ölümde bile sevişecekti ellerimiz?
Hani ikimiz aynı mezarda yatacaktık?
Hani ayrılık yoktu bizim kitabımızda?
Hani Ahiret te de beraber olacaktık?
Nerede verdiğin sözler konuşsana?
Çıkıp karşıma iki kelime söylesene?
Yalandı sözlerim yalandı desene!
Oysa ben sana kitabım demiştim,
Şimdi ise; sadece şiirlerimsin.
Ben sevmiştim seni,
Bir damlaydın bakışlarımdan süzülen,
Nabzımda atan candın an ve an,
Hülyalarımdın yalnız gecelerimde,
Gök kuşağı rüyalarımdın düşlerimde,
Sıcak bir simidin susamıydın esirgediğim,
Demli çayın şekeriydin tat veren,
İnadımdın hayata karşı koyduğum,
Sabrımdın, kem sözlere sustuğum,
Sen benim çıplak bedenimi saran sevdam,
Gülümseyerek uyandığım günüm,
Avaz, avaz şarkılar söylediğim mutluluğum,
Yokluğuna dayanamayacak korkumdun!
Hani bazen dalardım gözlerine de;
Beni çok mu seviyorsun diye sorardın?
Peşinden de sarılır sıcak, sıcak bende derdin;
Peki söylesene şimdi nerdesin?
Oysa ben sana aşkım, hayatım demiştim,
Şimdi ise; Sadece Allah hak ettiğini versin diyorum.
Adnan Yılmaz
O Sabah
Güneşin uyanışını görmüştüm saçlarında
Gözbebeklerinde de ebem kuşağını
Dallarda uçuşan serçeleri
Yanaklarında duyuyordum
Gonca gül soluyan kelebekler gibi
Gönlüme sokulmuştun
Özleyip hasretlendiğimiz
Beraberliğimizi bulmuştuk
O arzumuz
O kokun
O renklenişimiz
O nefesin
Sonra dudakların
Ah o ilk öpüşün heyecanı
Ve ansızın hüzünlenişin
Kaybedecek gibi sarılışın
Neydi dalgın dalgın ağlayışın
Neydi bana sormak isteyişin
Neydi kalır gibi gidişin
Sahi, söylesene
O sabah
Benimle miydin
Mustafa Halit Evcim
İstanbul
Bilirim tepelerinin sayısı yedi, beni senin sevdan, bizi İstanbul yedi…
Aklıma düşünce İstanbul
Yüreğimin penceresi kendiliğinden açılır
Lime lime tüm benliğime anılarım saçılır
Farklılığı manasında gizli
Oluveririm hemen o şehri düşündüm mü
Hayalimdeki güllerle sizli bizli
Yanarım
Uzanıveririm boğazın o mavi sularına
Kurşun rengi balıklar şarkı söyler
Karıncayı andıran vapurlar geçer
Gözlerimin içinden
Deli demeyin sakın
Kendimle hasbıhal ederim
Derim
At beni o Galata kulesinden
Korkma at
Sana minnet bin şükran sana
Bize İstanbul u alan ecdat
İçimdeki hatıralarının tozu
Silinmedi
Her sokağının ayrı şavkı
Yüzüme gözyaşı olur karışır
Dolaşan dilimin sözüne mızrabını
Vurur
Bilir misiniz
Kız kulesi kaç asırdır
Aynı yerinde
Maviyle sevişerek durur
İçimdeki bir kız aşık o şehre
O güzel ki
Hayata karşı bu ne güzel hırs
Nedir senin bu yaşama hevesindeki hız
Sen İstanbul dan daha uzakları gören
Menekşe gözlü kız
Düşlerimde
Bağlamışsın ellerini umutlarına
Oturmuşsun mağrur bir çiçek gibi
Baktım dikkatlice
Tertemiz Anadolu türküleri misali
Sevgi notaları akıyor yüzünden
Görebilseydim kendimi
Çığlarının yanı sıra
Çiçekleri eksik olmayan senin gözünden
Bilir misin
Sonbaharın arkasından maşrapalarla
Su dökerken ilkbahar
Keşke sana diyebilseydim
Seslenebilseydim uzaklardan
Seni İstanbul kadar özledim
Şimdi nerelerdesin
Nerelerdesin yar…
Gürsel Cengiz
****Sukutu Sustururken Dilinde
Sukutu sustururken dilinde, özlemin derin yaralar açar, terkettiği gönlünde. Bilinçaltında ki gizli sandığında, saklarsın bir hazine gibi özlemini, acılarını. Dilinle unuttuğunu söyler, beynini telkin edersin. Acıları da özlemleri de, sana eziyet eden tüm düşüncelerini silmek istersin, silersin, sildiğini zannedersin.
İzi kalmaz mı sence. Kara kalemler dahi silinmezken, izi kalırken hayatta, mürekkeplerin akıntıları nasıl temizlenir ki mümkün mü?
Geçmişine merdiven atmaya yeltenirsin yer yer. İnip o dehlizlerde turlamak istersin acı çekeceğini bile bile. mührelenmiş yaralarının kanayacağından emin olsan bile. İncecik bir sızı çekilir yüreğinin derinliklerinden. Zaman zaman korkarsın geçmişle yüzleşmeye. Yıllarca kilit vurmuşsundur bilinç altı sandığına, fakat yok edemezsin, silinmez yaşanılmış gerçekler.
Bazen bu bu sandıkta bugün koymuş gibi taptazedir acılar: Evlat acısı gibi, baba acısı gibi. Gençliğinin en büyük kaybı, günün en büyük acısıdır.
Bazen küflenmiş ama bir o kadar da keskindir hayatının hatıra defterindeki tozlu sayfaların gülüşleri.
Bir an önce tırmanırsın merdivenleri indiğine pişman olurcasına. Terkedersin yada terkeddiğini zannedersin seni mum gibi eriten hatıralarını. Koşarak tırmanırsın merdivenlerden yukarıya. Tövbe dersin bir daha inmem o dehlizlere.
Sonra gözyaşların yağmurla dansa başlar temennasız. Özlemin mayalanmış hamur gibi kabardıkça kabarır yüreğinde.
Bazen öyle bir taşar ki deniz köpüğü gibi kıyıları siler süpürür hep.
Bazen de fırtınada çalkalanıp azan dalgalar gibi hırçınlaşır kanın damarlarında prangasız, başıboş.
Özlem yüreğindeki cehennemi ateşlemeye görsün,
Rüyaların, düşlerindeki cephaneliği ateşlemeye görsün,
Acıların biklinçaltını mayın tarlasına çevirmeye görsün,
Ya sonra!
Sonrası yok. Tahammülsüz, sabırsız, geçmişli gününre taşımaya gerek yok. Sil baştan başla hayata (mı acaba?)
Yorum yok...................
Yaradan'a dayanmayan noktalarda yangın çok. Yalımlar dilini her yere uzatıyor. Dokunuverse yeter. Ya Rab! Geçmişimdeki acılardan, geleceğimdeki belirsizliklerden, bu günümün dehşetinden sana sığınıyorum. Ne olur tuıt ellerimi, medet sende, umut sende, ebed sende................
Ümmügülsüm Hasyıldırım.
NEYİMSİN....
Sen benim ruhuma çok öncesinden giren...
Dağ rüzgarımsın..
Sen benim yasaklım...
Sen benim imkansızımsın..
Sen benim..
İlk yürek çarpıntım; sen benim nefretim..
Sen benim...
Rüzgarıyla yandığım....sen benim..
Yalan yanlış gördüğüm..
Sevdalanışımsın..
Sen elimi uzatıp varamadığım...
Gözüne bakmaya doyamadığım..
Ateşlerde çırpınışlarına kıyamadığımsın...
Sen..yanında kalamadığım...
Varlığına doyamadığımsın...
Sen..benim mutluluğuma koyamadığım..
Mutsuzluğuna..kıyamadığım...
Sen benim....
NEYİMSİN...BİLMİYORUM..Kİ....
alıntı
Sebnem KISAPARMAK (Sevmek Günahmı)
Nereye Kadar...
Yine gecenin ayazı işliyor iliklerime...İçimde bilinmeyen korkularım var...Üşüyor olmama aldırmadan,gelmeyeceğini bile bile...Bütün bir gece,üşüyen bedenimle seni bekliyorum...Sana bu kadar yakınken...Seni deli divane severken...Bana eziyet etmen niye? ...Her gece aynı film sahnesi...Her gece aynı son...Umutsuz bir bekleyiş...Ve gözlerden akan bir kaç damla yaş...Böyle bir aşkın karşılığı...Bu denli acı olmamalı...Evet,bende biliyorum...Bir araya gelemeyeceğimizi...Bunun mümkün olmadığını...Ama yazık ki şu gönlüme laf geçmiyor...ille de sen...ille de sen diyor...Keşke bende senin gibi aşkıma gem vurabilsem...Senin beni bensiz yaşadığın gibi...Seni sensiz yaşayabilsem...Olmuyor...Olmuyor...Seni sensiz yaşamak bana göre değil...İçimde coşkun fırtınalar koparken...Yüreğimi sakin sulara çevirebilmem mümkün değil...Ben sevdiğim zaman sevdiğimle olmalı,onun için ölümü bile göze almalıyım...Ne desem,ne söylesem boş...İmkansız olduğunu bile bile seviyorum...Bu gönlüm laf anlamaz...Söz dinlemez...Sevgine talip olmuş bir kere...Yine gün ağarmaya yüz tuttu...Ben ise uzun bir geceyi daha uğurladım...Ne zamana kadar sürecek,günü uykusuz gözlerle karşılamam...Nereye kadar böyle sensizlik...Nereye kadar böyle yalnızlık...Söyle nereye kadar...
Yelda Adley
Gelir Misin Yine Yeniden
Seni Bekliyorum
Yalnızlığımda daha çok özlüyorum
Denizden esen
Meltemdesin sen
Sahi gelir misin yeniden
Açar mı yediverenler
Sarar mı sarmaşıklar etrafı
Ve sevda tutar mı elimizden yeniden
Kırık dökük bir şarkının
Hüzünlü notalarında gizli aşkla
Her dinlediğimde
Kırk dökük yüreğimi ağlatan
Her sözünde kendimi bulduğum
Her notasında seni duyduğum
Ve bir gün dizlerinde
Kırık dökük de olsa
Bu şarkıyı dinlerken
Bulacak mıyım kendimi
Bu hikaye…
Bu şarkı…
Ağlatıyor beni
Sahi neredesin sen
Gelecek misin yeniden
Silmek istiyorum rengi solmuş anıları
Yerine koymak için senli yarınları
Bekliyorum seni
Sahi neredesin sen
Gelir misin yine yeniden…
Ebru Ertaş
Ben seni uzaklarda
SENİ UZAKTAN SEVMELİYİM
Seni
Uzaktan sevmeliyim
Hasret kalmalıyım sesine
Al başını git
Çok uzaklara....
O zaman bende sevgin büyür
Devleşir
Seni
Uzaktan sevmeliyim
Sesin başımı döndürmeli
Hasretinden
Şarkılar dinlemeliyim
Seni
Özlemle, sabırsızlıkla
Beklemeliyim...
Deliler gibi özlemeliyim
Özlemin yollara vurmalı beni
Her bakışta
Gözlerinin gölgesini bulmalıyım
Her kahkahada
Çılgınca sesinin rengini aramalıyım...
Seni daha çok sevmek için
Özledikçe daha çok
Özlemek için seni
Uzaktan sevmeliyim....
alıntı
Bir Gül...
Sen içimde kalan bir sırdın
Yokluğunda oldun aşikar...
Şarkılarım seni söyledi
Şiirlerim ise dumanlı gözlerini...
Eller güldü halime
Unut onu gelmez dediler
Unuttum,unuttum ama seni değil kendimi...
Gönül gülüm kanıyor
Aşkımın matemine ağlıyor
Beni benden çekip aldın
Yüreğime hasretin hançerini sapladın...
Döneceğin güne kadar
Odam hücrem olacak...
Yakmayacağım ışıkları
Açmayacağım perdeleri
Güneş odama giremeyecek...
Yaşanmış acı,tatlı anılarımla
Yalnız kalacağım...
Daha fazla özlemine dayanamazsa yüreğim
Kendimi ölümün koynuna bırakacağım...
Yıllar sonra bir gün dönersen eğer
Beni burada bulamayacaksın...
Bir yabancı gibi geleceksin mezarımın başına
Sevdi de kavuşamadı diyecekler...
O an ayrılığın acısı işleyecek yüreğine
Aşak acısı ne demekmiş anlayacaksın...
Gözlerinden akan damlalar
Yağmurum olup karışacak toprağa
Toprak yarılıp,bir gül filizlenecek kabrimde...
Seni sevmenin o eşsiz gücünü
Yokluğumda anlayacaksın...
Yelda Adley
18.01.2010 - 18:06
ღ ••ღ ღ ••ღ AŞK'A MÜEBBET ღ ••ღ ღ ••ღ
Kalbimin başkentine saplanan aşk oku'msun
Bu nasıl bir vurgundur sorar mısın sevgilim?
Gönlümün sarayında müebbete mahkûmsun
Azât etsem yine de girer misin sevgilim?
Mühürlense bir an'da gözlerim gözlerine
Ruhum öyle muhtaç ki okşayan sözlerine
Şu yorgun bedenimle uzansam dizlerine
Ak düşen saçlarımı tarar mısın sevgilim?
Gün batımı gurûba örter siyah tülleri
Hep elele yürüsek sahil boyu yolları
Sevginle büyüttüğüm kan kırmızı gülleri
Gamze gamze yanaktan derer misin sevgilim?
Gözlerin derininde kara sevdâyı gördüm
Senli rüyalarımı inan hep hayra yordum
Bahtıma ilmek ilmek candan sevgini ördüm
Aşk tahtını gönlüme kurar mısın sevgilim?
Hasret tüten yürekle gözüm yolda kalsa da
Yıllar girse araya güller dalda solsa da
Baharlar, yazlar geçip mevsim hazân olsa da
Şefkatli kollarınla sarar mısın sevgilim?
Derya SEZER
(16.02.'09)
Dost kalemlerden inci taneleri
Farzet ki sensiz hiçim, sokaklar yuttu beni,
Kaldırımlar bağladı, caddeler tuttu beni,
Şehirler tenhalara yoklara attı beni,
Bunca yokluk içinde arar mısın sevgilim.... Mustafa Çelebi Çetinkaya
Ahlarım alev alsa vahlarla tutuşarak
Mum tüketse gölgeni damla damla sızarak
Akkor olan sevdamı bir de sen dağlayarak
Bu canı diri diri yakar mısın sevgili.........ilhami bulut
Sensiz nefes alamadığım,
Gözünü gözümden ayıramadığım,
Gelirsin diye yollarına baktığım,
Sensin desem sever misin sen beni? .....Canan Ereren
Kına diye ellerine kalbimi koydum,
Nakış nakış şiirlere aşkımı oydum
Ayrılık yok, ayrılmayacağız diyordun
Kara toprağa düştüğünde yanına koyar mısın sevgilim......Bekir Tolu
Dalından koparılmış aşk gülü; gül-i rana
Al ateşinde için için aşkınla yana
Sararan benzimde bir can bir nefes ol bana
SEN diye atan kalbi, kırar mısın sevgilim? ........Cengiz Akdağ
Hasretin katmerleşti çekilmiyor bunu bil,
Eğer dönmeyeceksen aşkımı kalbinden sil,
Her seher vaktinde ahı arşa yükselen bülbül,
Tenim toprağa düşmeden,ararmısın sevgilim.......Nurullah Muslu
sevgiden sevgiliden herkes birşeyler bekler
sevgiyle sevgiliye gülücükleri ekler
karşılık beklenilen sevgi biryerde tekler
allah için sen beni severmisin sevgilim.....Ahmet Arslan
Sevdim seni çok, inan yandım canım görmedin
Hayatımı yoluna serdin değer bilmedin
Rüyalarımda gördüm seni ben hayra yordum
Özledim sevgilim dedim,hiç önemsemedin......Filiz Aktaş
Derya Sezer
16.01.2010 - 12:18
yaşam tarzı
Düşünmeye vakit ayır; Düşünce güç için kaynaktır.
Eğlenceye vakit ayır; Eğlence gençliğin sırrıdır.
Okumaya vakit ayır; Okuma bilginin pınarıdır.
Duaya vakit ayır; Dua, güç anlarda direnmenin desteğidir.
Sevmeye vakit ayır; Sevme yaşamı tatlı kılandır.
Anlaşmaya vakit ayır; Anlaşma hoşgörünün anahtarıdır.
Gülmeye vakit ayır; Gülme ruhun müziğidir.
Vermeye vakit ayır; Verme günün aydınlığıdır.
İşini yapmaya vakit ayır; İş, huzurun kaynağıdır.
Teşekküre vakit ayır; Teşekkür, yaşam pastasının kremasıdır
16.01.2010 - 08:47
BEN SENİN EN COK.....
Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
ümit yaşar oğuzcan...
12.01.2010 - 12:50
Zaman
Ne zaman anıların coğrafyasınla yüzyüze gelsem
çocukluğum duruyor yüreğimin uzaklarında
sevindiğim zaman
üzüldüğüm zaman
tutup ellerinden kendime çektiğim zaman
birikmiş hikayem
yüreğimi yakan
musade et kirpiklerinin anılar salıncağında avunayım
tuz kokulu geçmiş akşamların
bir istanbul vapuru inceliğinde
geçip giderken ömür
bilki günün her saatinde
odamı doldurur anılar
çocukluğumun bahçesinde dört dönüyorum
kucağımda buz gibi pembe yanaklı bez bebeğim
akide şekerli nöbetlerdeyim
elimden hiç eksik etmediğim küçük kese kağıdındaki
renk renk tarçınlı susamlı limonlu ah akide şekerlerim
yumuyorum gözlerimi adımlarım arnavut kaldırımlarınla yarışıyor
bir lunapark çoşkusunda atlıkarıncaya biniyorum rüzgar gibi
hafızamda derin izler bırakan ya o şarkılar
gözlerimde resimleşiyor anılar
içimdeki çocuk sesim hiç büyümüyor ki
ılık rüzgarım
nefesim
sonbaharım kışım
öpüp gözlerinden üstümü örtüğüm zaman
iki gözüm ağzımda çitlenbik tadım
gülüşüm karışır ağaçlıklarında mor akşamlara inat
geçip giderken yılların ardından zaman
ah ne güzel ne güzel
bol güneşli bir kır kahvesinin
en tenha köşesinde
koyusundan demli çayımı yudumlarken
içimi ısıtan o günlere şiir yazmak ne güzel
tut saçlarından zamanı ey çocukluğum
mazinin sütbeyaz meydanlarında buluşalım
evvel zaman içindedir
sarıp sarmalamak
hatırlamak ve hiç susmadan seni anmak
ey zaman aman-aman
içimdeki kuşları ürkütmeden
seni alıp alıp gideyim
gideyim alıp alıp seni
gökyüzü dursun
donsun bulutlar
eski bir tadı yeniden
duymak gibi
gülüşünün ağaçlıklarından....
Emel Can
21.12.2009 - 07:35
Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun Etme
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme
Mevlana Celaleddin Rumi
20.12.2009 - 09:21
NEYİMSİN....
Sen benim ruhuma çok öncesinden giren...
Dağ rüzgarımsın..
Sen benim yasaklım...
Sen benim imkansızımsın..
Sen benim..
İlk yürek çarpıntım; sen benim nefretim..
Sen benim...
Rüzgarıyla yandığım....sen benim..
Yalan yanlış gördüğüm..
Sevdalanışımsın..
Sen elimi uzatıp varamadığım...
Gözüne bakmaya doyamadığım..
Ateşlerde çırpınışlarına kıyamadığımsın...
Sen..yanında kalamadığım...
Varlığına doyamadığımsın...
Sen..benim mutluluğuma koyamadığım..
Mutsuzluğuna..kıyamadığım...
Sen benim....
NEYİMSİN...BİLMİYORUM..Kİ....
18.12.2009 - 18:11
Sukutu sustururken dilinde, özlemin derin yaralar açar, terkettiği gönlünde. Bilinçaltında ki gizli sandığında, saklarsın bir hazine gibi özlemini, acılarını. Dilinle unuttuğunu söyler, beynini telkin edersin. Acıları da özlemleri de, sana eziyet eden tüm düşüncelerini silmek istersin, silersin, sildiğini zannedersin.
İzi kalmaz mı sence. Kara kalemler dahi silinmezken, izi kalırken hayatta, mürekkeplerin akıntıları nasıl temizlenir ki mümkün mü?
Geçmişine merdiven atmaya yeltenirsin yer yer. İnip o dehlizlerde turlamak istersin acı çekeceğini bile bile. mührelenmiş yaralarının kanayacağından emin olsan bile. İncecik bir sızı çekilir yüreğinin derinliklerinden. Zaman zaman korkarsın geçmişle yüzleşmeye. Yıllarca kilit vurmuşsundur bilinç altı sandığına, fakat yok edemezsin, silinmez yaşanılmış gerçekler.
Bazen bu bu sandıkta bugün koymuş gibi taptazedir acılar: Evlat acısı gibi, baba acısı gibi. Gençliğinin en büyük kaybı, günün en büyük acısıdır.
Bazen küflenmiş ama bir o kadar da keskindir hayatının hatıra defterindeki tozlu sayfaların gülüşleri.
Bir an önce tırmanırsın merdivenleri indiğine pişman olurcasına. Terkedersin yada terkeddiğini zannedersin seni mum gibi eriten hatıralarını. Koşarak tırmanırsın merdivenlerden yukarıya. Tövbe dersin bir daha inmem o dehlizlere.
Sonra gözyaşların yağmurla dansa başlar temennasız. Özlemin mayalanmış hamur gibi kabardıkça kabarır yüreğinde.
Bazen öyle bir taşar ki deniz köpüğü gibi kıyıları siler süpürür hep.
Bazen de fırtınada çalkalanıp azan dalgalar gibi hırçınlaşır kanın damarlarında prangasız, başıboş.
Özlem yüreğindeki cehennemi ateşlemeye görsün,
Rüyaların, düşlerindeki cephaneliği ateşlemeye görsün,
Acıların biklinçaltını mayın tarlasına çevirmeye görsün,
Ya sonra!
Sonrası yok. Tahammülsüz, sabırsız, geçmişli gününre taşımaya gerek yok. Sil baştan başla hayata (mı acaba?)
Yorum yok...................
Yaradan'a dayanmayan noktalarda yangın çok. Yalımlar dilini her yere uzatıyor. Dokunuverse yeter. Ya Rab! Geçmişimdeki acılardan, geleceğimdeki belirsizliklerden, bu günümün dehşetinden sana sığınıyorum. Ne olur tuıt ellerimi, medet sende, umut sende, ebed sende................
Ümmügülsüm Hasyıldırım.
Toplam 90 mesaj bulundu