Proje, yatırım, kişisel krediler, iş kredileri, konut kredileri, öğrenci kredileri, konsolidasyon kredileri ve çeşitli projeler için kredilere ihtiyacınız var mı? Şirketimizden kredi almak isteyenlerin bugün ([email protected] veya [email protected]) bizimle iletişime geçip bugün kredi almanız gerekmektedir.
Proje, yatırım, kişisel krediler, iş kredileri, konut kredileri, öğrenci kredileri, konsolidasyon kredileri ve çeşitli projeler için kredilere ihtiyacınız var mı? Şirketimizden kredi almak isteyenlerin bugün ([email protected] veya [email protected]) bizimle iletişime geçip bugün kredi almanız gerekmektedir.
Bak yine gözlerim yaşlı. Hem de biraz hasta gibiyim. Şuan en çok senin şefkatli ve Pamuk ellerine hasretim...
O sıcacık nefesinle sar beni. Güzel sesinle doldur içimi. Sevgi taşan gözlerin gözlerim de olsun. Üşüyorum anne ısıt beni...
En çok da kalbim yaralı annem. Sevmeyi senden öğrendim ben. Ama kimse senin gibi sevemedi. Meğer senmişsin tek gerçek seven...
Çok mutsuzum çoook... Bir o kadar da yorgun. İçimde dinmez bir fırtınaya tutuldum. Gel annem bak yüzüm de solgun...
Al yüzümü yine ellerinin arasına. Sıcak sımsıcak sarıl bana. Buseler kondur en değerlisinden. Acıyla solmuş yüzüme gül dudaklarınla...
Koşulsuz, şartsız verdiğin sevginle, Isıt üşüyen ruhumu annem. Bana öğrettiklerini tekrar Sen hatırlat bana birtanem...
Hep aldanmaktan yalanlardan, Bıktım, usandım. Bir sen benimsin bir de sabrım. Ama artık sabrım da kalmadı. Seni üzmeyeceğini bilsem Düşünmeden Canıma kıyardım...
Şimdi sadece özlemim sana Sadece sen merhem olursun yaralarıma. Sevgin öyle büyük, öyle yüce ki, Senin gibi seven olmadı hiç hayatımda...
Sakın sende beni bırakma. Beni tek sevenden ayırma. Tüm sevgisizliklere alışırım katlanırım da. Ama annem senin sevginden yoksunluk İnan tek sebep olur yıkılışıma...
Gözlerinde yol bulup, yüreğine hicret ettim, Yeniden doğdum “aşkım” dediğin gün. Zaman çarklarında solarken benzim-betim, “Canım” dediğin an, bitti gurbetim. Martılarla çığlık çığlığaydım dün, “Balım” derken dilin, kalktı garabetim.
İçim içime sığmıyor, gözlerine bakarken, Söyle hangi lügat onların dilinden anlar? İki şehla yıldız gibi gecelerime akarken, Ve kandil gibi mahzenime ışık saçarken, Sükût bulur mu ay teninde canlar? Lav gibi değdiği yeri yakarken, Ve gecelerin çiçekleri sessiz açarken, Sevdanın resmigeçididir, seninle geçen anlar.
Dalgalar şimdi sahili aşkla öpüyor, Yüreğinin kıyılarına kürek çekiyorum. İçimdeki alaca atın dizginleri kopuyor, Hangi yana koşsa, yönü sana sapıyor; Sakarya gibi coşkuyla akıyorum.
Dudaklarının kıvrımlarında şen ezgiler, Kelepçeli yüreğin, inadına aşk der. Korkak kuşkularla taşıdığın sezgiler, Nasır tutmuş acılara özgüler. Unut maziyi, yepyeni bir sayfa ser, Otağ kur yüreğimde, tahtındır her yer.
“Canım” dediğinde, kederleri kovdum, Cemre gibi düştün, bahar getirdin. “Balım” derken, tüm sancıları boğdum, Ay utandı gözlerinden, güneş devşirdin. Mavi bir çiçektin, gülşenimde yeşerdin, “Aşkım” dediğin gün, yeniden doğdum.
Herkesin haksız bir şekilde kullandığı bir ifadedir 'Angut'. Biri laftan anlamayınca, boş boş bakınca ya da aptallık edince hemen 'Angut musun? ' der günümüzün insanı. Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir sürü insan var ülkemizde.
Özelliği nedir bilir misiniz? Angut kuşunun eşi öldüğü zaman yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun başucunda bekler.
İşte bu canlının yaptığı en büyük 'Angut'luk budur. Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen bir şey değildir. Dişi olsun erkek olsun bütün Angut kuşlarının... Çok ürkek bir hayvan olmasına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dahi oradan kaçmaz.
Hani derler ya 'Angut gibi bakmasana' diye... Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine. Bundan sonra bazılarına 'Angut' demeden önce bir kere daha düşünün. Bir 'Angut' bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde...
Durgunlaştım yine… Galiba özledim seni… Özledim kokunu, nefesini, Ara sıra kızmanı, kimi zaman bağırmanı, Bazen de en uyuz anlarını özledim… Karşımdasın şu an… Gözlerim üstünde… Korkma! Konuşamasak da, sevmesen de beni Uzaklarda seni koruyan meleğinim hep…
Durgunlaştım yine… Galiba korkuyorum senden… Korkuyorum gitmenden, Beni büsbütün terk etmenden, Bir daha da dönmemenden korkuyorum… İçimdesin şu an… Kalbimin o taa en derininde… Korkma! Korksam da, korkutsan da beni Uzaklarda seni koruyan meleğinim hep…
Durgunlaştım yine… Galiba seviyorum seni… Seviyorum teninin esmerliğini, Ara sıra elini tutmayı, kimi zaman saçmalamalarını, Bazen de o aklımdan hiç çıkmayan, Geceyi andıran gözlerini seviyorum… Aslında ben seni seviyorum… Hafif tılsımlı odamdasın şu an… Kalbim kalbinde… Korkma! Sarılamasam da sana, söyleyemesem de sevdiğimi Uzaklarda seni koruyan meleğinim hep…
Ne kadar da sevgiye muhtaçtır insan, Nazını çekecek biri olsun ister yanında, Çocukca mıkırdanmak, sızlanmak, tutturmak ister, Bir yetişkin gibi dinlenilmek, Bir çocuk gibi şımartılmak ister, Her zaman yetişkin olmak, yetişkin gibi davranmak yorar insanı. Bazen saçmalamak ister, Hesaplamadan, hesap etmeden karar vermek ister, Kalbinin tarifini dinleyip, Hissettiklerinle yol bulmaya çalışmanın dayanılmaz heyecanı içinde, Sırtını tüm yolları bilenin yüceliğine dayayıp, Küçük bir çocuk gibi koşabilmek... Arkamdan annem bana bakıyordur, -Düşersem öper ve gecer-in güvenliği içinde koşabilmek, Sıyrılan, kanayan ve acıyan tüm yerlerini, Öpen biri varsa eğer, Korkma düşmekten,
Bırak kanasın dizlerin, Ağla ağlayabildiğin kadar, Öper ve geçer....
Acıyan yerlerini öpecek biri varsa hayatında, Önemli olmaz düştüğün yerler, Atıldığın kuyular, Aldığın yaralar, Yalan çıkan, bildiğin tüm doğrular, İşittiğin tüm kötü sözlerin yeri bile, çabuk iyileşir o zaman.
Bütün Aciyan Yerlerini Öptüm Sevgi her yaraya iyi gelir
Acıyan yerlerini öpecek biri varsa hayatında, Önemli olmaz düştüğün yerler, Atıldığın kuyular, Aldığın yaralar, Yalan çıkan, bildiğin tüm doğrular, İşittiğin tüm kötü sözlerin yeri bile, çabuk iyileşir o zaman.
Bazen kaç yaşında olursan ol, Küçük bir çocuğun ağlayarak annesinin yanına gelmesi gibi, Acıyan yerlerini öpecek birinin yanında olmak, Ağlamak istersin... Öperse geçer diye inandığın birinin yanında doyasıya ağlamak, Tüm yanmış yerlerine rüzgâr olur, serin yağmurlar gibi gelir, Nasihat etmeden, küçümsemeden dinleyen, Anlatırken bile geçecekmiş gibi gelen, Yuva sıcaklığında bakışlarıyla içini ısıtan, Seni olduğun gibi kabul eden, Değiştirmeye çalışmayan, İstediği kalıplara uymasan da, Seni sevmekten vazgeçmeyen, Biri varsa eğer... Korkma incinmekten. Bırak sıyrıklar olsun dizlerinde, Öper ve geçer...
Ne kadar da sevgiye muhtaçtır insan, Nazını çekecek biri olsun ister yanında, Çocukca mıkırdanmak, sızlanmak, tutturmak ister, Bir yetişkin gibi dinlenilmek, Bir çocuk gibi şımartılmak ister, Her zaman yetişkin olmak, yetişkin gibi davranmak yorar insanı. Bazen saçmalamak ister, Hesaplamadan, hesap etmeden karar vermek ister, Kalbinin tarifini dinleyip, Hissettiklerinle yol bulmaya çalışmanın dayanılmaz heyecanı içinde, Sırtını tüm yolları bilenin yüceliğine dayayıp, Küçük bir çocuk gibi koşabilmek... Arkamdan annem bana bakıyordur, -Düşersem öper ve gecer-in güvenliği içinde koşabilmek, Sıyrılan, kanayan ve acıyan tüm yerlerini, Öpen biri varsa eğer, Korkma düşmekten,
Bırak kanasın dizlerin, Ağla ağlayabildiğin kadar,
Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi.
Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı.
Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu. Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına: 'Çok özür dilerim gerçekten de uçakta boş yer yok... Birinci sınıfta bir yer bulduğum için mutlu oldum... Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, zira bu değişiklik için pilottan izin almam gerekiyordu. Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz´ dedi ve bu izni verdi.
Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı. Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:
'Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor.'
Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran Uçak personelini alkışladılar, tebrik ettiler. O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:
'İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar. İnsanları küçümsemek, hor görmek kadar çirkin bir davranış biçimi olamaz. İnsan, ne büyüktür ne küçük yalnızca insandır. Herkesin kendisine göre bir değeri vardır. Yaratılmış ve yaratanına muhtaçtır. Kendini beğenmiş mağrur insanın en büyük özelliği, daima önde olma isteğidir, lider olma, kendini kabul ettirebilme dürtüsü, beğenmeme, küçümseme, küstahlık, haddini bilememek olarak sergilediği davranışların karşılığı bazen yukarıda anlatılan hikayedeki gibi hor görülen kendisi olup dışlanabilir, küçük düşebilir. Hepimiz yaratılanız, fiziksel yapımız veya insanı özelliklerimizi küçümsemek günah ve affedilemezdir.
Hepimiz insanız ve bunu hiç bir zaman unutmayalım...birbirimizi sevmeyi, saymayı, hoşgörülü olmayı deneyelim.
Övünerek yaşayanlar, dövünerek ölürler. Yaradılanı horgörme yaratandan ötürü anlamlı iki sözde bizlere alçakgönüllü ve mütevazı olmamızı destekleyecektir.
Hayatınızda sevgi ve saygının bol olmasını dilerim.
'YÜREK SEVGİYLE DONANDIĞINDA... DÜNYAYA HÜKMEDEN BİR YÜREK OLUR... GÜZELLİK BAKAN GÖZDE..... GÖZÜ BAKTIRAN KALPTE, KALBE O GÜZELLİĞİ VEREN RAB'DEDİR.....
Anne pembe gülümsün, gül pembemsin anne. Anne nur-u gözümsün, gözümün nûrusun anne. Anne canımın özü, can özümsün anne. Anne gözümde yaşım, göz yaşımsın anne. Anne yüregimde canım, canımın icisin anne. Anne hayatımsın, her şeyimsin anne... anne...
- tık tık tık! kim o? - benim aşk... buyrun,ne istemiştiniz? - çekil önümden içeriye gireceğim.. hopp! öyle izinsiz giremezsiniz içeri. - yok ya; ben kimseden izin almadan girerim,arsız bir misafirim,işine gelirse! buyur otur şöyle bari, en güzel yere, misafir baş tacıdır. yalnız evde size ikram edecek hiçbirşeyim yok. hazırlıksız yakaladınız beni! - ben hazırlık falan istemem,özel muamele de istemem,özel zaman ayrılmasını da istemem,benim ne zaman,kimin ziyaretine gideceğim belli olmaz,çat kapı yaparım hep..kovalarsanız da,istemeseniz de,hiç düşünmeseniz de...yaşlı ya da genç,evli ya da bekar, hiç farketmez,herkesin kapısını çalarım...bir de bakarsınız ki ben misafir olmuşum.hadi bakalım! o zaman beni evden kovun da göreyim.siz kovaladıkça ben daha çok içeri içeri girerim,benden kaçış yok,hep sizle beraberimdir,kalp evinizin ömür boyu gitmeyen misafiri olurum,ne dersem yaptırırım.. var mı benden başka her istediğini yaptıran misafir?
..Kusursuz ni’metlerle yaşadığımız için şükredeceğimize,
..Ni’metleri görmeyen körlerden oldum diye..
..Utanıyorum, her yeni bir kıyafet aldığımda,
..Senelerce aynı kıyafetiyle dolaşanları göremedim diye..
..Utanıyorum aynaya her bakışımda..
..Kusursuz yaratıldığımızı farkedemiyoruz diye..
..Utanıyorum, bilmediklerimi şimdi bilmeye,
..Görmediklerimi şimdi görmeye..
..Çok utanıyorum Allah ım.!
..Senden bir şey istemeye..
..Derim hep, “istemek” benden, vermek “isteme hissini verenden” diye..
..Şimdiye kadarki hiçbir isteğimi bu kadar eziklikle istemedim..
..Rabbim, dünyada utandım, Ahirette utandırma..
..Huzurunda utandırma...
..Yine de utanıyorum isterken..
..”Ben lâyık mıyım diye..
..İlâhi, Sen içleri en iyi bilensin..
..Affet, merhamet et..
..Azabından koru..
Eger birgun dunyaya ait cok buyuk derdin olursa, Rabb'ine donup 'benim buyuk bir derdim var' deme! Derdine donup, ' Benim cok buyuk bir RABBim var' de!
Kusursuz hayat olmaz, kusur arayan önce kendine dönüp bakmalı! .
Hayatımız, yaşama karşı olan tutumumuzla, kendi bakış açımızla doğru orantılı aslında. Yaşama nasıl baktığımızla ilintilidir, içinde olduğumuz bu dünya...
Dışarısı ne kadar güzel olursa olsun, eğer gözlerimizi şehvet veya nefret bürümüşse, güzelliğin zerresine rastlamayız çoğu kez. Yahut tam tersi mayamızda güzellik varsa, hiçbir koşul bu güzelliği görmemize engel teşkil edemez. Çünkü hayatta olduğumuz her an, öyle bir bütünlük içinde oluruz ki, bakış açımız hiçbir olumsuzluktan yara almaz...
Tıpkı Hayyam'ın dediği gibi;
'Sevenler için güzel çirkin hepsi bir, Erenler için cennet cehennem hepsi bir, Kendini veren ha ipekli giymiş ha çul, Yastığı ha pamuklu ha diken, hepsi bir.'
Aslında ruhumuzda ne varsa, öyle bakıyoruz hayata öyle değil mi? Şayet bütünlük ve sevgiyle doluysa benliğimiz, gözlerimiz dünyaya ve yaşadıklarımıza kinle bakmıyor, bakamıyor...
Lübnanlı düşünür Halil Cibran'ın dediği gibi 'Gözlerimiz ruhumuzun penceresidir ve ruhumuzda umut varsa, dış dünyaya da umutla bakarız.'
Aslında, gerçekten de durum hep böyledir.
Ruhu karanlıklar içinde kalan kişinin, aydınlığı görmesi beklenemez. Ruhunda engeller olan kişinin, yaşadığı olaylardaki çirkinlikler yerine, güzellikleri görmesi beklenemez. Gül yerine diken ya da kelebek yerine koza fark edilecektir çoğu zaman. Engelleri aşmış ve kendi içinde mutlak barışa ulaşmış kişiler ise, olayların daha olumlu yönlerini göreceklerdir.
'Aynı pencereden dışarı bakan iki adamdan biri sokaktaki çamuru, diğeri ise gökteki yıldızları görür' diyen Frederick Langbridge, hayatımızın kendi bakış açımızla doğru orantılı olduğunu çok iyi vurgular.
Yolumuzun sonundaki o BİR'lik ve BÜTÜN'lüğe şartlar ne kadar zor olursa olsun, kötümserliğe kaptırmadan ve yüreklerimizdeki umudu yitirmeden, ulaşabilmeliyiz... Ya da ulaşabilmenin yollarını bulmalıyız... Veya Yol'un, gerçek yolcularının, peşi sıra gitmeliyiz...
'Kötümser, yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür' (J. Harris) .
Elbette, önümüzdeki ve elimizdeki hayata gerçekçi bakmak durumundayız. Çiçeği ve kelebeği fark etmek bizim elimizdedir yani...
Ruhumuzda yaralar ve şartlanmışlıklar varsa eğer veya ruhumuz hastalıklı ve dar kalıplı insanlar tarafından tıpkı günümüzdeki gibi etki altına alınıp yönetilmeye başlamışsa, yaşadığımız dünyayı biz de hastalıklı ve dar kalıplar içinde ve onların gözlerinden görmeye başlarız...
Bu durumu farkedip, bir an evvel kendimizi kurtarmalıyız...
Tutumumuz nasılsa, hayatımız da o anlamda yön değiştirir. Ya güzelleşir her şey ya da çirkinleşir. Bunu yapan biz oluruz daima. Sizler de görmüşsünüzdür muhakkak; hiçbir neden yokken vesvese, sinir yapan bazı insanlar... Olan her şeyde bir kusur bulurlar... Pürüz içeride mi, yoksa olaylarda mı acaba?
Oysa 'Kusursuz dost olmaz! ' diyor Mevlânâ; 'Kusursuz hayat olmaz, kusur arayan önce kendine dönüp bakmalı! ..'
Her şeyde bir kusur arayarak yaşarsak, hatayı arayan gözlerimizi çapak tutar. Bir süre sonra, yarım yamalak bakışlarımızla ne renklerin ayırdına varabilir ne de ışığı fark edebiliriz! ..
Elbette 'hayat detaylarda gizlidir' sözüne katılıyorum ama, bu detaylar da kusurlar üstüne kurulmamalı.
Her an karşınızdakine, 'Şimdi ne hata yapacak? ' gözüyle bakmamalıyız. Önümüze gelen her fırsatta, binbir sorun bulmamalıyız. İçinde bulunduğumuz anı sürekli kötülememeli ve memnuniyetsiz tavrımızı zaman zaman rafa kaldırmalıyız. Çünkü hayata nasıl bakıyorsak, o da öyle şekillenir.
Eğri bakıyorsak eğri, doğru bakıyorsak doğru... Ve bunu seçen sadece bizleriz. Dolayısıyla bazen aza kanaat getirmeli, bazen ufak sevinçleri abartmalı ve bazen de tüm durumlarda pozitif değerler aramalıyız. Tabii dışarıda iyi manzara istiyorsak.
Richard Wilkins'in de dediği gibi; 'Pencerenizin camı kirliyse, (veya kirletilmişse) dışarı çıkıp manzarayı parlatmanız boşunadır'.
İşte bu olumsuz durumdan ve olumsuz düşüncelerden bir an evvel kurtulmak ve sevdiklerimizi de kurtarmak için, içimizdeki o saf ve temiz SEVGİ enerjisine kendimizi döndürmeliyiz...
Çünkü, bizim tırtılın 'dünyanın sonu' dediğine, görmesini bilen usta 'kelebek' diyor, bunu asla unutmamalıyız...
Her daim 'sevgi'de, 'huzur'da ve 'içsel mutluluk'ta kalabilmemiz umuduyla...
iranlı bir şair derki: Aşka uçma kanatların yanar,
Mevlana der ki: Aşka uçmadıktan sonra kanat neye yarar,
Yunus Emre ise cevaben: Aşka düştükten sonra kanadı kim arar!
evet, ben de; kanat aşka, aşk ateşe, ateş yüreğe, yürek te Allah'a uzanmamışsa hiçbirisi neye yarar, diyorum.
Aşk da sevgi de değerini bilene verilmeli bence. Ama fanide değerini bilen yok ne yazıkki eskici de olsa. Öyleyse sevgiyle dopdolu olan yüreğimizi açmalıyız Yaradan'a. Çünkü gönlümüzü de gözümüzü de kör eden sevginin kıymetini ancak ve ancak Hakk Teala bilir. Ebed yolculuğunda yoldaşımız ancak 'O'dur.
Beklentilere girerek sevmek bencillik bence. Sevdiğini Allah rızası için seveceksin ki acıları acı, elemleri elem olmasın. Aşkın acısı tat olabilsin dudaklarında, heyacan olsun elemleri yüreğinde. Ama hak etmeli sevdi ğin bunca fedakarlığı. Peki böyle bir aşkı hak eden sevgili nerde, nerde hakiki aşklara merdiven dayayacak sevgili? Yok. Olmayacakta.
Öyleyse: Hakk'a uzanan sevgilerin yelkeni olabilme dileğiyle....
Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e) mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.
Üzülme!
Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.
Üzülme!
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki...
Üzülme!
Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki... Gözden çıkarmamış olmalı seni.
Üzülme!
Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.
Üzülme!
Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki... Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.
Üzülme!
Seni bir 'İşiten' var. Seni senin kendini bile sevmenden önce O sevdi seni. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.
Üzülme!
Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin? Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.
Üzülme!
O'nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan gözleri yaşlar içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: 'Lâ tahzen, innAllahe meânâ.'
Üzülme!
Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. 'Rabbin sana küsmedi ki...' Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. 'Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki...'
sen gelince aklıma sözlerim özlemdir hep derin bir ah çekiştir geçen güzel günlere mutluluktur huzurdur sığmayan enginlere mısra mısra şiirdir yazılan bugünlere
sen gelince aklıma dünleri yaşarım bir anda kır çiçekleri toplarım baharda kurduğum salıncakta sallarım bulutlara ipeksi saçların savrulur rüzgarda kokunu çekerim doya doya bir anda hoşça kal deyişin gelir aklıma bir ok gibi saplanır sol yanıma dinmek bilmez bir hasret sarar her yanı yüreğimde açar derin bir yara sensiz senden habersiz kanarda kanar
sen gelince aklıma gözlerim bulutlanır birden titreme düşer mahzun dudaklarıma derince bir sessizlik çöker sokaklarıma hasretin göz yaşları düşer yanaklarıma
sen gelince aklıma lokmalar dizilir birden boğazıma hüzündür şarkılar yokluğunda alır götürür gün batımlarına ve her sabah hasretin yeniden doğar ufuk da bir acı saplanır sol yanıma batarda batar
sen gelince aklıma dizlerim tutmaz olur ellerim üşür tutamadığım ellerinde sürüklenirim yaprak misali sellerinde bahar kokunu ararım hasret yellerinde
sen gelince aklıma bir başka atar yüreğim çırpınır,haykırır sensiz sokaklarda duyulmaz sesim yıldız uzaklığında hasretin düşer göz kapaklarıma bulutlanır gözlerim çaresizliğimde damla damla yaşlar dökülür yanaklarıma akarda akar
sen gelince aklıma yazlarım hasret kokar şubat ayazlarında kalır donar bedenim kırağı düşmüş anılarla geçer her günüm gözlerimde yaşlarla hasrette üç öğünüm
sen gelince aklıma kendimedir nazlarım sevdiğim bir tanem varlığıyla mutluluğum yokluğunda hüzünlerim gözlerimdeki yaş yüreğimdeki sancı hasretin içimi yaksa da acı acı ben seni sensiz de sevdim olamam ki bir yabancı
Abdullah Ramazan
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ey Rabbim, Her şeyi kaplayan rahmetinden Her şeye gücü yeten kuvvetinden Önünde her şeyin boyun egdigi kudretinden Karşısında hiçbir şeyin duramadıgı izzetinden Her şeyi kaplayan azametinden Her şeyi ...
29.04.2017 - 13:47
Proje, yatırım, kişisel krediler, iş kredileri, konut kredileri, öğrenci kredileri, konsolidasyon kredileri ve çeşitli projeler için kredilere ihtiyacınız var mı? Şirketimizden kredi almak isteyenlerin bugün ([email protected] veya [email protected]) bizimle iletişime geçip bugün kredi almanız gerekmektedir.
29.04.2017 - 13:46
Proje, yatırım, kişisel krediler, iş kredileri, konut kredileri, öğrenci kredileri, konsolidasyon kredileri ve çeşitli projeler için kredilere ihtiyacınız var mı? Şirketimizden kredi almak isteyenlerin bugün ([email protected] veya [email protected]) bizimle iletişime geçip bugün kredi almanız gerekmektedir.
26.05.2010 - 13:30
Annem
Bak yine gözlerim yaşlı.
Hem de biraz hasta gibiyim.
Şuan en çok senin şefkatli ve
Pamuk ellerine hasretim...
O sıcacık nefesinle sar beni.
Güzel sesinle doldur içimi.
Sevgi taşan gözlerin gözlerim de olsun.
Üşüyorum anne ısıt beni...
En çok da kalbim yaralı annem.
Sevmeyi senden öğrendim ben.
Ama kimse senin gibi sevemedi.
Meğer senmişsin tek gerçek seven...
Çok mutsuzum çoook...
Bir o kadar da yorgun.
İçimde dinmez bir fırtınaya tutuldum.
Gel annem bak yüzüm de solgun...
Al yüzümü yine ellerinin arasına.
Sıcak sımsıcak sarıl bana.
Buseler kondur en değerlisinden.
Acıyla solmuş yüzüme gül dudaklarınla...
Koşulsuz, şartsız verdiğin sevginle,
Isıt üşüyen ruhumu annem.
Bana öğrettiklerini tekrar
Sen hatırlat bana birtanem...
Hep aldanmaktan yalanlardan,
Bıktım, usandım.
Bir sen benimsin bir de sabrım.
Ama artık sabrım da kalmadı.
Seni üzmeyeceğini bilsem
Düşünmeden Canıma kıyardım...
Şimdi sadece özlemim sana
Sadece sen merhem olursun yaralarıma.
Sevgin öyle büyük, öyle yüce ki,
Senin gibi seven olmadı hiç hayatımda...
Sakın sende beni bırakma.
Beni tek sevenden ayırma.
Tüm sevgisizliklere alışırım katlanırım da.
Ama annem senin sevginden yoksunluk
İnan tek sebep olur yıkılışıma...
Aslı Demirel
25.05.2010 - 17:56
Aşkım Dediğin Gün
Gözlerinde yol bulup, yüreğine hicret ettim,
Yeniden doğdum “aşkım” dediğin gün.
Zaman çarklarında solarken benzim-betim,
“Canım” dediğin an, bitti gurbetim.
Martılarla çığlık çığlığaydım dün,
“Balım” derken dilin, kalktı garabetim.
İçim içime sığmıyor, gözlerine bakarken,
Söyle hangi lügat onların dilinden anlar?
İki şehla yıldız gibi gecelerime akarken,
Ve kandil gibi mahzenime ışık saçarken,
Sükût bulur mu ay teninde canlar?
Lav gibi değdiği yeri yakarken,
Ve gecelerin çiçekleri sessiz açarken,
Sevdanın resmigeçididir, seninle geçen anlar.
Dalgalar şimdi sahili aşkla öpüyor,
Yüreğinin kıyılarına kürek çekiyorum.
İçimdeki alaca atın dizginleri kopuyor,
Hangi yana koşsa, yönü sana sapıyor;
Sakarya gibi coşkuyla akıyorum.
Dudaklarının kıvrımlarında şen ezgiler,
Kelepçeli yüreğin, inadına aşk der.
Korkak kuşkularla taşıdığın sezgiler,
Nasır tutmuş acılara özgüler.
Unut maziyi, yepyeni bir sayfa ser,
Otağ kur yüreğimde, tahtındır her yer.
“Canım” dediğinde, kederleri kovdum,
Cemre gibi düştün, bahar getirdin.
“Balım” derken, tüm sancıları boğdum,
Ay utandı gözlerinden, güneş devşirdin.
Mavi bir çiçektin, gülşenimde yeşerdin,
“Aşkım” dediğin gün, yeniden doğdum.
Muhittin Alaca
25.05.2010 - 11:00
GÖRÜNMEYEN MELEK
Bazen bize hayat acı verebilir
Mucize yerine her şey elden gidebilir
Küsüp kapanıp ağlar yürek
Sabretmeyi bilmek gerek
Kalbimde olsun görünmeyen melek
Korkma, korkma bebeğim
Buna da alışırsın
Korkma, korkma bebeğim
Buna da dayanırsın
Derdim çok diye ağlanma
Sığın inan Allah’ına
O gerçeği bilir sevgi aşk ondan gelir
DOĞUŞ
22.05.2010 - 09:26
değerli yorumlarınız için tşkr beni onurlandırdınız diğer şiirlerimide takip etmeniz dileğiyle
21.05.2010 - 17:00
ANGUT'un Sadakati...
Herkesin haksız bir şekilde kullandığı bir ifadedir 'Angut'. Biri laftan anlamayınca, boş boş bakınca ya da aptallık edince hemen 'Angut musun? ' der günümüzün insanı. Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir sürü insan var ülkemizde.
Özelliği nedir bilir misiniz? Angut kuşunun eşi öldüğü zaman yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun başucunda bekler.
İşte bu canlının yaptığı en büyük 'Angut'luk budur. Ayrıca bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen bir şey değildir. Dişi olsun erkek olsun bütün Angut kuşlarının...
Çok ürkek bir hayvan olmasına rağmen eşinin ölüsünün başında bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dahi oradan kaçmaz.
Hani derler ya 'Angut gibi bakmasana' diye... Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine. Bundan sonra bazılarına 'Angut' demeden önce bir kere daha düşünün. Bir 'Angut' bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde...
Anonim
19.05.2010 - 14:39
Durgunlaştım Yine...
Durgunlaştım yine…
Galiba özledim seni…
Özledim kokunu, nefesini,
Ara sıra kızmanı, kimi zaman bağırmanı,
Bazen de en uyuz anlarını özledim…
Karşımdasın şu an…
Gözlerim üstünde…
Korkma!
Konuşamasak da, sevmesen de beni
Uzaklarda seni koruyan meleğinim hep…
Durgunlaştım yine…
Galiba korkuyorum senden…
Korkuyorum gitmenden,
Beni büsbütün terk etmenden,
Bir daha da dönmemenden korkuyorum…
İçimdesin şu an…
Kalbimin o taa en derininde…
Korkma!
Korksam da, korkutsan da beni
Uzaklarda seni koruyan meleğinim hep…
Durgunlaştım yine…
Galiba seviyorum seni…
Seviyorum teninin esmerliğini,
Ara sıra elini tutmayı, kimi zaman saçmalamalarını,
Bazen de o aklımdan hiç çıkmayan,
Geceyi andıran gözlerini seviyorum…
Aslında ben seni seviyorum…
Hafif tılsımlı odamdasın şu an…
Kalbim kalbinde…
Korkma!
Sarılamasam da sana, söyleyemesem de sevdiğimi
Uzaklarda seni koruyan meleğinim hep…
Ümmü Gülsüm 1
18.05.2010 - 16:40
Ne kadar da sevgiye muhtaçtır insan,
Nazını çekecek biri olsun ister yanında,
Çocukca mıkırdanmak, sızlanmak, tutturmak ister,
Bir yetişkin gibi dinlenilmek,
Bir çocuk gibi şımartılmak ister,
Her zaman yetişkin olmak, yetişkin gibi davranmak yorar insanı.
Bazen saçmalamak ister,
Hesaplamadan, hesap etmeden karar vermek ister,
Kalbinin tarifini dinleyip,
Hissettiklerinle yol bulmaya çalışmanın dayanılmaz heyecanı içinde,
Sırtını tüm yolları bilenin yüceliğine dayayıp,
Küçük bir çocuk gibi koşabilmek...
Arkamdan annem bana bakıyordur,
-Düşersem öper ve gecer-in güvenliği içinde koşabilmek,
Sıyrılan, kanayan ve acıyan tüm yerlerini,
Öpen biri varsa eğer,
Korkma düşmekten,
Bırak kanasın dizlerin, Ağla ağlayabildiğin kadar,
Öper ve geçer....
18.05.2010 - 14:53
Öper ve geçer....
Acıyan yerlerini öpecek biri varsa hayatında, Önemli olmaz düştüğün yerler, Atıldığın kuyular, Aldığın yaralar, Yalan çıkan, bildiğin tüm doğrular, İşittiğin tüm kötü sözlerin yeri bile, çabuk iyileşir o zaman.
Bütün Aciyan Yerlerini Öptüm
Sevgi her yaraya iyi gelir
Acıyan yerlerini öpecek biri varsa hayatında,
Önemli olmaz düştüğün yerler,
Atıldığın kuyular,
Aldığın yaralar,
Yalan çıkan, bildiğin tüm doğrular,
İşittiğin tüm kötü sözlerin yeri bile, çabuk iyileşir o zaman.
Bazen kaç yaşında olursan ol,
Küçük bir çocuğun ağlayarak annesinin yanına gelmesi gibi,
Acıyan yerlerini öpecek birinin yanında olmak,
Ağlamak istersin...
Öperse geçer diye inandığın birinin yanında doyasıya ağlamak,
Tüm yanmış yerlerine rüzgâr olur, serin yağmurlar gibi gelir,
Nasihat etmeden, küçümsemeden dinleyen,
Anlatırken bile geçecekmiş gibi gelen,
Yuva sıcaklığında bakışlarıyla içini ısıtan,
Seni olduğun gibi kabul eden,
Değiştirmeye çalışmayan,
İstediği kalıplara uymasan da,
Seni sevmekten vazgeçmeyen,
Biri varsa eğer...
Korkma incinmekten.
Bırak sıyrıklar olsun dizlerinde,
Öper ve geçer...
Ne kadar da sevgiye muhtaçtır insan,
Nazını çekecek biri olsun ister yanında,
Çocukca mıkırdanmak, sızlanmak, tutturmak ister,
Bir yetişkin gibi dinlenilmek,
Bir çocuk gibi şımartılmak ister,
Her zaman yetişkin olmak, yetişkin gibi davranmak yorar insanı.
Bazen saçmalamak ister,
Hesaplamadan, hesap etmeden karar vermek ister,
Kalbinin tarifini dinleyip,
Hissettiklerinle yol bulmaya çalışmanın dayanılmaz heyecanı içinde,
Sırtını tüm yolları bilenin yüceliğine dayayıp,
Küçük bir çocuk gibi koşabilmek...
Arkamdan annem bana bakıyordur,
-Düşersem öper ve gecer-in güvenliği içinde koşabilmek,
Sıyrılan, kanayan ve acıyan tüm yerlerini,
Öpen biri varsa eğer,
Korkma düşmekten,
Bırak kanasın dizlerin, Ağla ağlayabildiğin kadar,
Öper ve geçer....
alıntı...
14.05.2010 - 08:44
Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu.
Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı.
Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi.
Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı.
Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti.
Bu kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu.
Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına:
'Çok özür dilerim gerçekten de uçakta boş yer yok... Birinci sınıfta bir yer bulduğum için mutlu oldum...
Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, zira bu değişiklik için pilottan izin almam gerekiyordu.
Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz´ dedi ve bu izni verdi.
Diğer yolcular kulaklarına inanamıyorlardı, bu esnada kadın da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı.
Aynı anda hostes, oturmakta olan zenciye dönerek:
'Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen?
Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor.'
Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran Uçak personelini alkışladılar, tebrik ettiler. O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler. Aşağıdaki mesaj, tüm ofislere personelin görebileceği bir biçimde iletildi:
'İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler.
İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler.
Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.
İnsanları küçümsemek, hor görmek kadar çirkin bir davranış biçimi olamaz.
İnsan, ne büyüktür ne küçük yalnızca insandır.
Herkesin kendisine göre bir değeri vardır.
Yaratılmış ve yaratanına muhtaçtır.
Kendini beğenmiş mağrur insanın en büyük özelliği,
daima önde olma isteğidir,
lider olma,
kendini kabul ettirebilme dürtüsü,
beğenmeme,
küçümseme,
küstahlık,
haddini bilememek
olarak sergilediği davranışların karşılığı bazen yukarıda anlatılan hikayedeki gibi hor görülen kendisi olup dışlanabilir, küçük düşebilir.
Hepimiz yaratılanız, fiziksel yapımız veya insanı özelliklerimizi küçümsemek günah ve affedilemezdir.
Hepimiz insanız ve bunu hiç bir zaman unutmayalım...birbirimizi sevmeyi, saymayı, hoşgörülü olmayı deneyelim.
Övünerek yaşayanlar, dövünerek ölürler.
Yaradılanı horgörme yaratandan ötürü anlamlı iki sözde bizlere alçakgönüllü ve mütevazı olmamızı destekleyecektir.
Hayatınızda sevgi ve saygının bol olmasını dilerim.
13.05.2010 - 18:23
Gönül Bilmem Ne Tez İhtiyarladın
Gönü,l bilmem ne tez ihtiyarladın
Hep aşktan sevgiden uzakta kaldın
Aşk nedir sevgi ne hiç anlamadın
Gönül, bilmem ne tez ihtiyarladın.
Gönül,birden bire,mateme daldın
Karamsar dünyanın içinde kaldın
Aklını kim çeldi,kime aldandın
Gönül, birden bire,mateme daldın.
Ne bir gün neşeme,bir neşe kattın
Ne bir meyhanede,bir kadeh attın
Nede bu dünyaya eser bıraktın
Ne bir gün neşeme, bir neşe kattın.
Geldin gideceksin, yok arkadaşın
Yalnızlık içinde kıvranır başın
Yoktur dertlerini bilen dertdaşın
Geldin gideceksin yok arkadaşın.
Boyun büktüm susuz kalmış gül gibi
Sararıp kurudum kırık dal gibi
Sayende talihim küstü el gibi
Boyun büktüm susuz kalmış gül gibi
Şair Yusuf Değirmenci
11.05.2010 - 15:51
'YÜREK SEVGİYLE DONANDIĞINDA... DÜNYAYA HÜKMEDEN BİR YÜREK OLUR... GÜZELLİK BAKAN GÖZDE..... GÖZÜ BAKTIRAN KALPTE, KALBE O GÜZELLİĞİ VEREN RAB'DEDİR.....
07.05.2010 - 16:18
Anne...
Anne pembe gülümsün, gül pembemsin anne.
Anne nur-u gözümsün, gözümün nûrusun anne.
Anne canımın özü, can özümsün anne.
Anne gözümde yaşım, göz yaşımsın anne.
Anne yüregimde canım, canımın icisin anne.
Anne hayatımsın, her şeyimsin anne... anne...
09.03.2006 saat 13.11
Fatima Humeyra Kavak
03.05.2010 - 09:29
*Kim O? *
- tık tık tık!
kim o?
- benim aşk...
buyrun,ne istemiştiniz?
- çekil önümden içeriye gireceğim..
hopp! öyle izinsiz giremezsiniz içeri.
- yok ya; ben kimseden izin almadan girerim,arsız bir misafirim,işine gelirse!
buyur otur şöyle bari, en güzel yere,
misafir baş tacıdır.
yalnız evde size ikram edecek hiçbirşeyim yok.
hazırlıksız yakaladınız beni!
- ben hazırlık falan istemem,özel muamele de istemem,özel zaman ayrılmasını da istemem,benim ne zaman,kimin ziyaretine gideceğim belli olmaz,çat kapı yaparım hep..kovalarsanız da,istemeseniz de,hiç düşünmeseniz de...yaşlı ya da genç,evli ya da bekar, hiç farketmez,herkesin kapısını çalarım...bir de bakarsınız ki ben misafir olmuşum.hadi bakalım! o zaman beni evden kovun da göreyim.siz kovaladıkça ben daha çok içeri içeri girerim,benden kaçış yok,hep sizle beraberimdir,kalp evinizin ömür boyu gitmeyen misafiri olurum,ne dersem yaptırırım.. var mı benden başka her istediğini yaptıran misafir?
Serpil Çınaroğlu
30.04.2010 - 17:33
Ben Kim miyim? ? ...
Duymasını Bilene SES...
Çekmesini Bilene NEFES...
Gitmesini Bilene HEDEF'im...
Değerini Bilene SEDEF.....
Yaşamasını Bilene HAYAT.....
Sevmesini Bilene YÜREK...
Yüreğini Sunmasını Bilene KIYMET....
Savaşmasını Bilene ZAFER'im......
Ben Yürekliyim.... Yüreğimin Karşılığında YÜREK isterim! ....
alıntı.
30.04.2010 - 08:51
Hayatın en hüzünlü anı, deli gibi sevdiğin insanın buna hiç değmediğini
gördüğün andır ve en büyük kaybın onun için harcadığın yıllardır... Senin
aşkını şu gün hak etmeyen, bil ki on sene sonra yine hak
etmeyecektir.. Bırak, gitsin...
alıntı
26.04.2010 - 10:40
UTANIYORUM ALLAHIM
Ondört asır önce çekilen eziyetleri hayırlayıp, çekilenleri bilince..
..Saçma sapan sebepleri sorunmuş gibi büyüttüğüme..
..O Allah dostlarının çektikleri onca çileye ve yılmadıklarını düşününce..
..Utanıyorum yıldığım o günlere..
..Sebepsiz üzüldüğüm “çare”li çaresizliklerime..
..İmkansız sandığım her bir şeyi önüme sunulmuş görünce..
..Utanıyorum, kimsem yokmuş gibi yakındığım günlere..
..Annem babam olduğu halde hemde..
..Oysa Sultanlar Sultanının (s.a.v.) ne annesi oldu ne babası..
..Bunun için eziğim ki öyle..
..İmkanım ve zamanım olduğu halde değerlendiremediğim günlere..
..Cahiliye dönemini yaşamışız diye..
..Utanıyorum, uykumu ibâdetime tercih ettiğim gecelere..
..Rabbe en yakın vakit gecedir, bunu bile bile hemde..
..Duanın red olunmadığı, o eşsiz gece vakitlerinde,
..Alnımı seccademde yeterince tutamadım diye..
..Elimi dua için açamadığım gün ve gecelere..
..Utanıyorum, Rabbimin ve Resûlünün (s.a.v.) adını yeterince anamadım diye..
..Yemek yerken, aç kalanları hatırlıyamadığım günlere..
..Bir kaç hurma ile doyan Resûl-i Ekrem’i ve Ashabını bilince..
..Sıkıntıyı dert ettiğim “sıkıntısız” hâlime..
..”Sıkıntı nedir, bilmedik ki..” gerçeğini bilince hemde..
..Şükretmeyi unuttuğum anlara, acziyetime..
..Her şeye utanıyorum işte..
..Kusursuz ni’metlerle yaşadığımız için şükredeceğimize,
..Ni’metleri görmeyen körlerden oldum diye..
..Utanıyorum, her yeni bir kıyafet aldığımda,
..Senelerce aynı kıyafetiyle dolaşanları göremedim diye..
..Utanıyorum aynaya her bakışımda..
..Kusursuz yaratıldığımızı farkedemiyoruz diye..
..Utanıyorum, bilmediklerimi şimdi bilmeye,
..Görmediklerimi şimdi görmeye..
..Çok utanıyorum Allah ım.!
..Senden bir şey istemeye..
..Derim hep, “istemek” benden, vermek “isteme hissini verenden” diye..
..Şimdiye kadarki hiçbir isteğimi bu kadar eziklikle istemedim..
..Rabbim, dünyada utandım, Ahirette utandırma..
..Huzurunda utandırma...
..Yine de utanıyorum isterken..
..”Ben lâyık mıyım diye..
..İlâhi, Sen içleri en iyi bilensin..
..Affet, merhamet et..
..Azabından koru..
Eger birgun dunyaya ait cok buyuk derdin olursa,
Rabb'ine donup 'benim buyuk bir derdim var' deme! Derdine donup, ' Benim cok buyuk bir RABBim var' de!
ALINTI
----------
23.04.2010 - 17:34
Kusursuz hayat olmaz, kusur arayan önce kendine dönüp bakmalı! .
Hayatımız, yaşama karşı olan tutumumuzla, kendi bakış açımızla doğru orantılı aslında. Yaşama nasıl baktığımızla ilintilidir, içinde olduğumuz bu dünya...
Dışarısı ne kadar güzel olursa olsun, eğer gözlerimizi şehvet veya nefret bürümüşse, güzelliğin zerresine rastlamayız çoğu kez. Yahut tam tersi mayamızda güzellik varsa, hiçbir koşul bu güzelliği görmemize engel teşkil edemez. Çünkü hayatta olduğumuz her an, öyle bir bütünlük içinde oluruz ki, bakış açımız hiçbir olumsuzluktan yara almaz...
Tıpkı Hayyam'ın dediği gibi;
'Sevenler için güzel çirkin hepsi bir,
Erenler için cennet cehennem hepsi bir,
Kendini veren ha ipekli giymiş ha çul,
Yastığı ha pamuklu ha diken, hepsi bir.'
Aslında ruhumuzda ne varsa, öyle bakıyoruz hayata öyle değil mi? Şayet bütünlük ve sevgiyle doluysa benliğimiz, gözlerimiz dünyaya ve yaşadıklarımıza kinle bakmıyor, bakamıyor...
Lübnanlı düşünür Halil Cibran'ın dediği gibi 'Gözlerimiz ruhumuzun penceresidir ve ruhumuzda umut varsa, dış dünyaya da umutla bakarız.'
Aslında, gerçekten de durum hep böyledir.
Ruhu karanlıklar içinde kalan kişinin, aydınlığı görmesi beklenemez. Ruhunda engeller olan kişinin, yaşadığı olaylardaki çirkinlikler yerine, güzellikleri görmesi beklenemez. Gül yerine diken ya da kelebek yerine koza fark edilecektir çoğu zaman. Engelleri aşmış ve kendi içinde mutlak barışa ulaşmış kişiler ise, olayların daha olumlu yönlerini göreceklerdir.
'Aynı pencereden dışarı bakan iki adamdan biri sokaktaki çamuru, diğeri ise gökteki yıldızları görür' diyen Frederick Langbridge, hayatımızın kendi bakış açımızla doğru orantılı olduğunu çok iyi vurgular.
Yolumuzun sonundaki o BİR'lik ve BÜTÜN'lüğe şartlar ne kadar zor olursa olsun, kötümserliğe kaptırmadan ve yüreklerimizdeki umudu yitirmeden, ulaşabilmeliyiz... Ya da ulaşabilmenin yollarını bulmalıyız... Veya Yol'un, gerçek yolcularının, peşi sıra gitmeliyiz...
'Kötümser, yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür' (J. Harris) .
Elbette, önümüzdeki ve elimizdeki hayata gerçekçi bakmak durumundayız. Çiçeği ve kelebeği fark etmek bizim elimizdedir yani...
Ruhumuzda yaralar ve şartlanmışlıklar varsa eğer veya ruhumuz hastalıklı ve dar kalıplı insanlar tarafından tıpkı günümüzdeki gibi etki altına alınıp yönetilmeye başlamışsa, yaşadığımız dünyayı biz de hastalıklı ve dar kalıplar içinde ve onların gözlerinden görmeye başlarız...
Bu durumu farkedip, bir an evvel kendimizi kurtarmalıyız...
Tutumumuz nasılsa, hayatımız da o anlamda yön değiştirir. Ya güzelleşir her şey ya da çirkinleşir. Bunu yapan biz oluruz daima. Sizler de görmüşsünüzdür muhakkak; hiçbir neden yokken vesvese, sinir yapan bazı insanlar... Olan her şeyde bir kusur bulurlar... Pürüz içeride mi, yoksa olaylarda mı acaba?
Oysa 'Kusursuz dost olmaz! ' diyor Mevlânâ; 'Kusursuz hayat olmaz, kusur arayan önce kendine dönüp bakmalı! ..'
Her şeyde bir kusur arayarak yaşarsak, hatayı arayan gözlerimizi çapak tutar. Bir süre sonra, yarım yamalak bakışlarımızla ne renklerin ayırdına varabilir ne de ışığı fark edebiliriz! ..
Elbette 'hayat detaylarda gizlidir' sözüne katılıyorum ama, bu detaylar da kusurlar üstüne kurulmamalı.
Her an karşınızdakine, 'Şimdi ne hata yapacak? ' gözüyle bakmamalıyız. Önümüze gelen her fırsatta, binbir sorun bulmamalıyız. İçinde bulunduğumuz anı sürekli kötülememeli ve memnuniyetsiz tavrımızı zaman zaman rafa kaldırmalıyız. Çünkü hayata nasıl bakıyorsak, o da öyle şekillenir.
Eğri bakıyorsak eğri, doğru bakıyorsak doğru... Ve bunu seçen sadece bizleriz. Dolayısıyla bazen aza kanaat getirmeli, bazen ufak sevinçleri abartmalı ve bazen de tüm durumlarda pozitif değerler aramalıyız. Tabii dışarıda iyi manzara istiyorsak.
Richard Wilkins'in de dediği gibi; 'Pencerenizin camı kirliyse, (veya kirletilmişse) dışarı çıkıp manzarayı parlatmanız boşunadır'.
İşte bu olumsuz durumdan ve olumsuz düşüncelerden bir an evvel kurtulmak ve sevdiklerimizi de kurtarmak için, içimizdeki o saf ve temiz SEVGİ enerjisine kendimizi döndürmeliyiz...
Çünkü, bizim tırtılın 'dünyanın sonu' dediğine, görmesini bilen usta 'kelebek' diyor, bunu asla unutmamalıyız...
Her daim 'sevgi'de, 'huzur'da ve 'içsel mutluluk'ta kalabilmemiz umuduyla...
ALINTI
22.04.2010 - 13:38
iranlı bir şair derki: Aşka uçma kanatların yanar,
Mevlana der ki: Aşka uçmadıktan sonra kanat neye yarar,
Yunus Emre ise cevaben: Aşka düştükten sonra kanadı kim arar!
evet, ben de; kanat aşka, aşk ateşe, ateş yüreğe, yürek te Allah'a uzanmamışsa hiçbirisi neye yarar, diyorum.
Aşk da sevgi de değerini bilene verilmeli bence. Ama fanide değerini bilen yok ne yazıkki eskici de olsa. Öyleyse sevgiyle dopdolu olan yüreğimizi açmalıyız Yaradan'a. Çünkü gönlümüzü de gözümüzü de kör eden sevginin kıymetini ancak ve ancak Hakk Teala bilir. Ebed yolculuğunda yoldaşımız ancak 'O'dur.
Beklentilere girerek sevmek bencillik bence. Sevdiğini Allah rızası için seveceksin ki acıları acı, elemleri elem olmasın. Aşkın acısı tat olabilsin dudaklarında, heyacan olsun elemleri yüreğinde. Ama hak etmeli sevdi
ğin bunca fedakarlığı. Peki böyle bir aşkı hak eden sevgili nerde, nerde hakiki aşklara merdiven dayayacak sevgili? Yok. Olmayacakta.
Öyleyse:
Hakk'a uzanan sevgilerin yelkeni olabilme dileğiyle....
ÜMMÜGÜLSÜM HASYILDIRIM
21.04.2010 - 14:05
FUZULİ'YE
'SEVMEK Mİ YOKSA SEVİLMEK Mİ DAHA GÜZELDİR..? '
DİYE SORMUŞLAR.
'SEVMEK' DİYE CEVAPLAMIŞ VE EKLEMİŞ:
ÇÜNKÜ
'SEVİLDİĞİNDEN ASLA EMİN OLAMAZSIN '
03.04.2010 - 00:12
Yazılarınızdaki inceliik ve seviyeli notlarınızla tanıdığım kardeşlerdensiniz. Hakka uzanan merdivende basamak olabilme temennisiyle......
20.03.2010 - 13:20
Üzülme!
Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e) mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.
Üzülme!
Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.
Üzülme!
Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki...
Üzülme!
Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki... Gözden çıkarmamış olmalı seni.
Üzülme!
Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.
Üzülme!
Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki... Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.
Üzülme!
Seni bir 'İşiten' var. Seni senin kendini bile sevmenden önce O sevdi seni. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.
Üzülme!
Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin? Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.
Üzülme!
O'nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan gözleri yaşlar içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: 'Lâ tahzen, innAllahe meânâ.'
Üzülme!
Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. 'Rabbin sana küsmedi ki...' Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. 'Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki...'
07.03.2010 - 15:47
Ben Seni Sensiz de Sevdim(Gülce –Buluşma)
sen gelince aklıma sözlerim özlemdir hep
derin bir ah çekiştir geçen güzel günlere
mutluluktur huzurdur sığmayan enginlere
mısra mısra şiirdir yazılan bugünlere
sen gelince aklıma
dünleri yaşarım bir anda
kır çiçekleri toplarım baharda
kurduğum salıncakta sallarım bulutlara
ipeksi saçların savrulur rüzgarda
kokunu çekerim doya doya
bir anda hoşça kal deyişin gelir aklıma
bir ok gibi saplanır sol yanıma
dinmek bilmez bir hasret sarar her yanı
yüreğimde açar derin bir yara
sensiz senden habersiz
kanarda kanar
sen gelince aklıma gözlerim bulutlanır
birden titreme düşer mahzun dudaklarıma
derince bir sessizlik çöker sokaklarıma
hasretin göz yaşları düşer yanaklarıma
sen gelince aklıma
lokmalar dizilir birden boğazıma
hüzündür şarkılar yokluğunda
alır götürür gün batımlarına
ve her sabah hasretin yeniden doğar ufuk da
bir acı saplanır sol yanıma
batarda batar
sen gelince aklıma dizlerim tutmaz olur
ellerim üşür tutamadığım ellerinde
sürüklenirim yaprak misali sellerinde
bahar kokunu ararım hasret yellerinde
sen gelince aklıma
bir başka atar yüreğim
çırpınır,haykırır sensiz sokaklarda
duyulmaz sesim yıldız uzaklığında
hasretin düşer göz kapaklarıma
bulutlanır gözlerim çaresizliğimde
damla damla yaşlar dökülür yanaklarıma
akarda akar
sen gelince aklıma yazlarım hasret kokar
şubat ayazlarında kalır donar bedenim
kırağı düşmüş anılarla geçer her günüm
gözlerimde yaşlarla hasrette üç öğünüm
sen gelince aklıma kendimedir nazlarım
sevdiğim bir tanem varlığıyla mutluluğum
yokluğunda hüzünlerim
gözlerimdeki yaş yüreğimdeki sancı
hasretin içimi yaksa da acı acı
ben seni sensiz de sevdim olamam ki bir yabancı
Abdullah Ramazan
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Toplam 90 mesaj bulundu