Ömrümün yarısını bu şehirde geçirdim diyebilirim… Soğuktur buralar. Kışı pek uzar. Her köşe başında başı sarıklı kubbeler, minareler, kümbetler… Kusar karanlık her gece bütün rüzgarını insanın üzerine… Üşütür bazen. Üşütür ki, sevdandan yollar yolu uzak kalmışçasına dokunur içine. Şehri izleyenin içi sığmaz içine. İçi sıcak ama tandır gibi isli bir yapı derim gönlüme. Dışarda kar yağar, gönüllerde ateşler yetiştirilir yâre. Yaradır ya içlere yâr denen musibet,her neyse… Yan derim kendime, yan ki, yan yana durabilesin. Yan ki hamlık giderilsin… Yan ki, yana yana kül eyleyip viraneyi, bir yol bulasın kendine… Gönül yandıkça gözler su getirir oluk oluk. Gönlün yangınında gözlerin yaşarması bu yüzdendir işte… Yaşları yetiremez kendime, akarım kıvrım kıvrım bir çay misali toprağın göğsüne… Belki bulut olur giderim şehrine, yağarım ona. Ve o kanar belki bana diye… İşte böyle bir ütopyada yetişen, çift köşeli üçgen yapının üçüncü noktası olarak varolurum hayatta. Adaklar adarım, dilekler tutarım. Herkes gibi yıldızlara bakarım –belki biri kayar diye- Bencilim onları kaydırıp yok olmasını dileyecek kadar. Ve kinciyim bir bebeğin ağlaması susana kadar. Dinlerim konuşan olursa. Ki ses çıkmasına gerek de yoktur o anda. Susulsa da duyarım. zaten anlatamadıklarımızı hep susarak anlatmadık mı? Yazarım öğrendiklerimi. Bazen ruhum bana sır verir, aklım yoğurur, kalemim iz bırakır. Her ne kadar yazılana şiir deseler de, asıl şiir, yazıl(a) mayandır. Ruh eşinin izini sürer gözlerim. Gel gör ki bulsam da anlatamam, gizlerim. Her ne kadar belliyse de izlerim, ben gönlümde yeşertirim onu, gönlümde beslerim… Feryad eder dilim ama kulaklar duyamaz. O yüzden bendeniz; Nalende bir beşerim…
Ömrümün yarısını bu şehirde geçirdim diyebilirim… Soğuktur buralar. Kışı pek uzar. Her köşe başında başı sarıklı kubbeler, minareler, kümbetler… Kusar karanlık her gece bütün rüzgarını insanın üzerine… Üşütür bazen. Üşütür ki, sevdandan yollar yolu uzak kalmışçasına dokunur içine. Şehri izleyenin içi sığmaz içine. İçi sıcak ama tandır gibi isli bir yapı derim gönlüme. Dışarda kar yağar, gönüllerde ateşler yetiştirilir yâre. Yaradır ya içlere yâr denen musibet,her neyse… Yan derim kendime, yan ki, yan yana durabilesin. Yan ki hamlık giderilsin… Yan ki, yana yana kül eyleyip viraneyi, bir yol bulasın kendine… Gönül yandıkça gözler su getirir oluk oluk. Gönlün yangınında gözlerin yaşarması bu yüzdendir işte… Yaşları yetiremez kendime, akarım kıvrım kıvrım bir çay misali toprağın göğsüne… Belki bulut olur giderim şehrine, yağarım ona. Ve o kanar belki bana diye… İşte böyle bir ütopyada yetişen, çift köşeli üçgen yapının üçüncü noktası olarak varolurum hayatta. Adaklar adarım, dilekler tutarım. Herkes gibi yıldızlara bakarım –belki biri kayar diye- Bencilim onları kaydırıp yok olmasını dileyecek kadar. Ve kinciyim bir bebeğin ağlaması susana kadar. Dinlerim konuşan olursa. Ki ses çıkmasına gerek de yoktur o anda. Susulsa da duyarım. zaten anlatamadıklarımızı hep susarak anlatmadık mı? Yazarım öğrendiklerimi. Bazen ruhum bana sır verir, aklım yoğurur, kalemim iz bırakır. Her ne kadar yazılana şiir deseler de, asıl şiir, yazıl(a) mayandır. Ruh eşinin izini sürer gözlerim. Gel gör ki bulsam da anlatamam, gizlerim. Her ne kadar belliyse de izlerim, ben gönlümde yeşertirim onu, gönlümde beslerim… Feryad eder dilim ama kulaklar duyamaz. O yüzden bendeniz; Nalende bir beşerim…