Atilla İlhan Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • serbest kürsü

    09.12.2017 - 01:51

    Köpekten Fareye eşekten diğer mevlana kısalarına kimsenin ismi verilmeden yazılan yazılar yüzyıllar önce yazılmış yazılardır... Üstüne alınıp isim vererek hedef gösterip tehdit edenler demek ki yüzyıllar öncede vardı bu günde var demek ki evrim diye bir şey yok hep aynı kalıyor...

  • serbest kürsü

    09.12.2017 - 01:37

    Şiirle şahsiyeti birbirinden ayıramayıp soykırımcılara güzelleme yapanlar da gördü bu kürsü...

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 19:06

    Firavun ile Yüzyüze
    Fahru'n-nisa Emire Hadice
    Hanımefendi Hazretleri'ne
    Şu bağlı yelkeni çözsek de, nehri atlıyarak,
    Biraz da karşıki vadiye doğru yollansak.
    Güneş çocuk: Yoracak hali yok, sular durgun;
    Gelin gecikmiyelim, tam zamanı yolculuğun.
    Kürekler işlesin öyleyse, durmadan gideriz.
    Fakat, bu Nil-i Mübarek mezar kadar hissiz;
    Bütün sevahili boğmuş, gömerken emvacı,
    Ne vardı bir acı duysaydı? Şöyle dursun acı,
    Huzur içinde, sanırsın ki ninniler duyuyor:
    Semayı altına sermiş, derin derin uyuyor!
    O, belki yetmiş asırlık, mehib Karnak'lar;
    Alınların biriken kanlı, terli hüsranı:
    Şu Teb harabesinin dalga dalga ümranı;
    Şu, sermediyyeti hala sayıklıyan, asar,
    Ki hay u hüy-i medidiyle inlemişti civar
    Bugün, sütunlarının küskün ihtişamıyle,
    Ne ser-nigun oluvermiş, aman bakın Nil'e!
    Yanaştık öyle mi? A’la! Geniş de bir kumsal; ,
    Hemen basıp çıkalım, açmasın kenardaki sal.
    Zemin epey batıyor: Yolcu geçmemiş çokluk..
    Şu hurmalıkları tuttuk mu, oh, kurtulduk
    Meğer hiç öyle değilmiş, ne inkisar-ı hayal:
    Aşınca vahayı, bir kumdur etti istikbal!
    Batar, çıkar, gideriz, çaresiz, yorulsak da.
    Evet, belirmede, yer yer, birer sevimli ada;
    Nedir ki arkası ümran, filan değil, heyhat,
    O, çöl dedikleri aylarca bitmeyen nakarat!

    Daraldı gitgide vadi, demek yakınlaştık.
    Harabeler sökedursun, yavaş yavaş, artık:
    Göründü işte sütunlar, kırık dökük, yer yer,
    Göründü yerlere bi-tab düşmüş abideler;
    Göründü kaç sıra ma'bed ki kaplamış yurdu;
    Göründü birçoğunun pare pare Ma’budu!
    Sağında na-mütenahi yıkıntı dalgaları;
    Solunda hangi hariminse tek kalan duyarı;
    Önünde, gövdesi kırk elli parça, heykeller;
    İlerde burnu kopuk başlar, arkasız beller. ––
    O yanda kumlara yüzlerce dev kadidi batar;
    Bu yanda toprağı bin müstahase yırtar atar.
    Harab emellerin enkaazı savrulur şurada;
    Yıkık sarayları çiğner geçer nigah arada
    Hulasa, bir, ebedi kevni yok, zemin-i fesad,
    İçinde haşre kadar haşrolur durur ecsad!

    Sıkıştı gitgide vadi, nihayet oldu boğaz.
    Güneş çocuk değil artık, şu var ki pek yaramaz:
    Sonunda cevvi tutuşturmak istedikçe hele,
    Çekilmiyordu bu en nazlı günlerinde bile!

    Aman bakın, ne perişan şu toprağın hali:
    Bucak bucak deşerek, toprak olmuş ensali,
    Çukurlarıyle, hayır, leşleriyle yutmuşlar!
    Kefen soyanlar adanımış, bu fareler canavar!

    Delik deşik kayalıklar, delik deşik sağ sol:
    Mezar araştırıyor her tarafta bir sürü kol.
    Sürüklenir sıralanmış paçavra enkaazı,
    Zuhur eder diye, altında mumyalar ba'zı;
    Didiklenir, elenir, kül, kemik, bütün kümeler
    Nedir bu acz-i beşer karşısında hırs-ı beşer?

    Büküldü tuttuğumuz yol cenuba doğru biraz;
    Güneşse rüşdüne rağmen bütün bütün yaramaz:
    Önünde damla kadar gölge sezmesin alevi,
    Bir an içinde, bakarsın, adımlayıp cevvi,
    Ne kuytu der, ne siper, parçalar geçer mutlak;
    Nasıl ki parçalamış: Her taraf çırılçıplak!

    Asıl bela sı: Bu gittikçe kıvrılan dirsek,
    Uzun sürerse, eminim, devam edilmiyecek:
    Kireç yakılmaya mahsus ocakların bir eşi,
    Kürek kürek saçıyor küllenip duran güneşi!
    Hayır, sürekli değil, bitti, hem yaman bitti;
    Gelin de sahneyi bir seyredin, gelin şimdi:

    Geçit biraz dönerek garba sarkacak yerde,
    Gerildi analsın alaka, bu kızıl perde:
    Ne ihtişam-ı İlahi ! Ne saltanat! Ne celal!
    Eteklerinde zemin, devre devre, izmihlal.
    Bu cebhe fecr-i ezelden örülmüş olsa gerek;
    Gurub alevleri, yahud , tehaccür eyliyerek,
    Haris emelleri tehdide etmek üzre devam,
    Fezada alnım çatmış bu sermedi ehram!
    Evet, murakabe halinde bir sükut-i mehib,
    Çıkıp harabe-i edvara yaslanan bu hatib.
    Ne bir hitabe, hayır, yükselen, ne bir minber,
    O çünkü çok daha yüksek, o bir derin makber!

    Bu kıpkızıl kayanın bağrı kaç y erinden oyuk!
    Sırayla birçok isim var Tesadüfen okuduk:
    İkinci Amnofis a'la! Hemen girip görelim
    Eşikte loştu, kovuk, şimdi büsbütün muzlim.
    Şu var ki, sürmedi, sıyrıldı perdeler nagah,
    Çevirdi düğmeyi, besbelli, arkadan fellah.
    Işık güzel, azıcık yol çetin, fakat bu da hiç;
    İşin fenası: içerden gelen sıcak müz'ic
    Ne çare! inmeli, madem ki sormadan girdik
    Aşağya doğru zeminin devamı haylice dik
    Hayır, kapanmıyabilmek hüner değil o kadar:
    Adımda bir basamak var ki taştan oymuşlar.

    Yavaş yavaş iniyorken uzandı bir köprü
    Önünde var ya delilin, tevekkül et de yürü!
    Geçer miyiz, geçeriz, haydi şimdi, bismillah!
    Kaza savuştu ya , lakin , ne söylüyor fellah:
    Meğer, zifir mi zifir, bir belalı kan kuyusu,
    Bu takma köprünün altında tutmamış mı pusu!
    Demek ki: Çalmak için muhteşem kemiklerim,
    İkinci Amnofis'in kim delerse makberini;
    - Nüfüza uğraşıyorken yolun serairine -
    Basınca eğreti konmuş kapakların birine,
    Cehennemin dibi buymuş, deyip tekerlenecek!

    Aman çabuk geçelim, yer tekin değilmiş pek
    Demin kalan basamaklar yetiştiler tekrar,
    Beraber etmeye baktık aşağya doğru firar.
    Sitare mevkibi halinde kaafileyle ziya,
    Geçit boyunca dizilmiş, pırıl pırıl, guya :
    Kovanda bahsedilen bir yığın ateşböceği,
    Delip halas olayım, der, bu sermedi geceyi!
    Duvarların, tavanın her yerinde, bi-payan,
    Tekerrürüyle tevali eden rumüz-i beyan.
    Nedir leyale bürünmüş o renk renk eşkal?
    Kimin hesabına zulmette oynıyan bu hayal?

    Kimin? Nedir? diye, lakin , kolayladık geçidi;
    Direkli bir yere çıkmaktayız, bakın, şimdi.
    Harim-i hasma geldik demek ki, Fir'avn'ın;
    Gürültü etmiyelim, bi-Huzur olur, amanın!
    Fakat, bu sahne, dağın sinesinde, pek müdhiş:
    Açık sema gibi yıldızlı, mavi bir meneviş,
    Parıldayıp duruyor, kaplamış bütün sakfı.
    Duvarların görünen sağlı, sollu, her tarafı,
    -Mematı hep akabatıyle gösterir yollu-
    Ecinni ordusu şeklinde bin hurafe dolu.
    Nasıl ki aynı hikayatı söylüyor tekmil,
    -Şu perde perde sütunlar da işte ber-tafsil.-

    Peki, o nerde? diyorduk, hemen zuhur etti,
    Benekli kırmızı benziyle parlayan lahdi.
    Acıktı üstü, kapak, şimdi, bir kalın camdı;
    Basında düğme de varmış ki, asrın evladı,
    Koşup bükünce, ziya huzme huzme fışkırarak,
    Göründü, kalkamaz olmuş, zavallı bir hortlak

    Adaletin ne şehametli bir tecellisi,
    Şu, leş görür gibi görmek ikinci Amnofis'i!
    Bu Fir'avun ki, civarından ürküyordu beşer;
    Bu Fir'avun ki, saraylar, sütunlar, abideler,
    Bütün hayatım ezberletirdi afaka;
    Bu Fir'avun ki eğilmişse boynu bir hakka,
    O sade kendi bekaasıydı, kendi nefsiydi;
    Bu Fir'avun ki, o zıllin hayal-i te'bidi,

    Dumanlı beynim sardıkça, artık efrada,
    Muhal olurdu huzur ihtimali dünyada;
    Bu Fir'avun ki, cehennemdi yerde kabusu,
    Cehennem olmadan evvel vücud-i menhusu;
    Bu Fir'avun ki, beşer, korkudan, büküp belini,
    Huşu' içinde tavaf eylemişti heykelim;
    Bu Fir'avun, bu görünmez kaza, bu saklı bela ,
    Ki bir zaman tapılıp dendi: Rabbune'1-a'la!
    Ne intikaam-ı İlahi , ne sermedi hüsran:
    Gelen, geçenlere ibret, yatar sefil, üryan!
    Soyulmadık eti kalmış, bilinmiyor kefeni;
    Açıkta, mumyası hala dağılmıyan, bedeni.
    Bu çehre miydi ki titrerdi karşısında zemin?
    Bunun mu handesi afaka tarh ederdi enin?
    Hayır, bu, çehre değil şimdi, bir sicill-i azabı
    Bütün hututu perişan , bütün harab.
    Birer siyah uçurum gürleyen, çakan gözler;––
    O yıldırımların artık yerinde yeller eser!
    Ölüm derinleşedursun çökük şakaklarda,
    Düğümlü bir acı hüsran henüz dudaklarda.
    Nedir düşündüğü, bilmem, o seyrelen sakalın;
    Bir ıztırab-ı mehibin zebunu lakin alın.
    Yanık kütüklere dönmüş, karın, kasık, el, ayak;
    Yakında küllenerek hepsi tarumar olacak.

    Şu gördüğüm mü nihayet , bu leş mi akıbet in?
    Bunun mu uğruna milyonla ruhu inlettin?
    Şeametin ne de etmiş ki cevvi istila:
    Hayatın ayrı felaket, mematın ayrı bela !
    Evet, sen eyliyemezdin sütun sütun feveran,
    Boşanmasaydı o ter bigünah alınlardan.
    Zehirli ot gibi fışkırdı heykelin, yer yer,
    Sulandı çünkü şu vadi beşer kanıyle, beşer!
    Zemine sığmadı bir türlü, korkarım, cesedin;
    Yazık ki murdarı toprak bulup da örtemedin!
    Değer mi dağları tırnakla, dişle oydurarak,
    İçinde bir leş için muhteşem saray kurmak?
    Nedir bu kokmuşa dünyada olmadık tekrim?
    Niçin nasibi değil ruhunun, bu naz ü naim?
    Meramın ölmeyebilmekse, ölmemek mümkin:
    Saçıp savurduğun enfas-ı ömrünün, lakin ,
    Dedin de birkaçı olsun Huda yolunda feda ,
    Şu mavi kubbeye gömdün mü bir sürekli sada ?
    Ölüm saçarken o şimşekli gözler afaka,
    Eğildi baktı mı toprakta can veren halka?
    Şu duygusuz yüreğin susturup leametini,
    Yanık yüreklere sundun mu yad-ı rahmetin!?
    Geçen hayat-ı sefilin - ki hep çamur, hep kan! -
    Deşildi, taştı da bir gün samim-i yadından,
    O levsi gördün, utandın, terinle oğdun mu?
    Ağarmıyorsa, nedamet selinde boğdun mu?–
    Hayır, haya denilen renk o çehreden ne uzak!
    Yumuldu gitti gözün, kirpiğin yaşarmıyarak!
    Sığındı mumyaya ciyfen, yegane şaheserin;
    Fakat, sığındı mı gufrana ruh-i derbederin?

    Hayatının deşiversem birinci perdesin!,
    Kulaklarım duyacak çıplak etlerin sesini.
    O etlerin ki alev püsküren sıcaklarda,
    Tüter dururdu, inen kırbacınla kalkar da!
    Yorulmak onlar için bir bilinmedik haktı,
    O etlerin ki bütün hakkı parçalanmaktı!

    Gözümde canlanıyor, şimdi, devr-i muhteşemin;
    Nasıl hayaleti kumlardan uğradıysa, demin.
    Fakat, nasibini almış ki her tarafta ibad,
    Yetim iniltisi, ancak, kesilmeyen feryad!

    Ne hanümanları yıktın yıkılmadan şuraya?
    Ne aşiyanlan, ezmişti, kim bilir, şu kaya?
    Dokunsam ağlıyacak, söylemez ki kaç kanı var,
    Uzandığın çukurun, karşıdan bakan şu duvar.
    Ne yüzle söyliy ehilsin: Şerik-i hüsranı!
    Bileydim, ey koca Mısr'ın ilah-ı üryanı!
    Mezara, heykele aid bütün bu velveleler,
    Bekaan için mi hakikat? Meramın oysa, heder:
    Evet, bütün beşerin hakkıdır bekaa emeli;
    Fakat bu hakkı ne taştan, ne leşten istemeli!
    M.AKİF ERSOY

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 18:39

    HAN-I YAĞMA

    Bu sofracık, efendiler – ki iltikaama muntazır
    Huzurunuzda titriyor – bu milletin hayatıdır;
    Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
    Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır…

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
    Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
    Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
    Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir…

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
    Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
    Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
    Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay…

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
    Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
    Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
    Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar…

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
    Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
    Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
    Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini…

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
    Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
    Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
    Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

    Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    TEVFİK FİKRET

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 18:17

    HIRSIZ FARE
    Nefis bir faredir. Eşeğin aklı çayırda olduğu gibi fare de hep lokma peşindedir. Yolları hep toprak altındadır. Toprak ise süflî dünyadır. Fare nefis, lokma bulmaya yarayan akl-ı meâşa kulak verir, yarınları düşünen akl-ı meâda değil!
    Nefsin fareye benzetilme vecihlerinden biri de onun hırsızlığıdır. Kırk yıldır toplanan buğday ambarda yoksa bunca yıllık ibadetten hâsıl olması beklenen iç huzuru kayıpsa onu nefis çalmıştır:
    “Ey Hak talibi can, önce ambara giren fareden kurtulma çaresini ara, ondan sonra buğday toplamaya çalış.”
    Mevlanadan

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 14:43

    Ne yazık ki öyle Sayın Karaca çünkü iktidara sormadan iktidar adına işgal girişimi insanları yaftalayıp, hedef göstermelere varacak yazılarla dolunca insanlar düşüncelerini serbest kürsüde ifade etmiyor... Bu yüzden üyelikten ayrılan arkadaşlar bile var...

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 13:17

    Hiçbir zaman hiç bir şekilde teröristlerle bir menzile yürümedik hiç bir zaman hiçbir şekilde de Allahın izniyle yürümeyeceğiz... Oculuk buculukla suçlayıp iftira atmak onurlu bir davranış değildir... Hiç bir siyasi partiye sempatizanlığım ve üyeliğim olmadığı gibi olmamda... Hakikatı dost doğru söyler Allahtan başka da kimseden korkmam... İktidar sadece kendisine yalakalık edenlerin iktidarı değil bütün Türkiye Cumhuriyeti nin iktidarıdır... Dün haklı söylediklerimiz bugün doğru çıktı diye dün de kalacak olanlardan değilim bugün hakikati söyleyip yarın Allah affetsin ucuzluğuna düşmesin diye iktidarı yalakalıkla yalan söyleyenlerden korumak için... Anlayana...

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 13:02

    Okuyalım atamız soylar, bakalım ne soylar..

    KÖPEK
    Nefis azgın bir aslan kesilse de aslen, asâleten aslan değildir. O gurbetteki rûha karşılık kendi çöplüğünde, yani dünyada ve beden mülkünde olduğundan aslan kesilmektedir. Eğer ormana gerçek aslanlar olan Hak dostları davet edilirse köpek nefis, aslan taklidini bırakır.
    Nefis, rûhu taşıyan bir binek olduğu gibi, rûha verdiği hizmet yönünden bir av köpeğine de benzetilir:
    “Avlanırken senin işine yarayan ancak köpektir, yani nefsindir. Bu nefis köpeğini fazla besleme, önüne az kemik at. Çünkü köpek doyunca azgınlaşır, emrine uymaz, karnı tok olduğu için avın arkasında koşmaz.”
    Eşeğin bağlandığı kazığın yerini köpekte tasma alır. Ejderhadan, donmuş olsa da çekinilmesi gerektiği gibi köpeğin de köpekliğinden emin olunmamalı boynundan tasma eksik edilmemelidir:
    “Kendine güvenip de sakın tasmayı nefis köpeğinin boynundan çıkarma! Bu nefis köpeği terbiye edilse, hattâ terbiyeli bile olsa, yine de köpektir!”
    Necip Fâzıl da nefsi iradeye dişlerini geçirmiş bir köpek şeklinde tasvir ederek kadîm temsili kullanır:
    Doğmaz güneşlere bağlandı vâde;
    Dişlerinde köpek nefsin, irade.

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 11:18

    İşte "sokma adım üç adım gider" atasözü burdan gelir... Yine mevlana ya gönderme yapıyoruz ne yapalım... Rezillik kalanlar içindir.. Ama işte anlayana...

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 09:31

    Her zaman söyledim yine söylüyorum omurilikten fazlası lazım... Bize göre zaten mantarlar bile canlı... Bitki olarak severiz de koruruz da....

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 02:01

    Yunanistan adalarımızı işgal etti mi, etmedi mi? İkiyüzlülük yapmadan bunun bir cevabı vardır verilecek...
    Yunanistan bu adaları silahlandırdı mı, silahlandırdı... İkiyüzlülük yapmadan uluslararası hangi hakkımız kullanıldı? Pkk kamplarından, fetöcu teröristleri barındırmaya her türlü teröre destek verdi mi verdi... İkiyüzlülük yapmadan hangi müttefiklik desteğinden bahsediliyor... Tv konuşurken bile yalakalıkla uluslar ilişkileri halledeceğini zannetmek nasıl bir kafa bütün sarhoşların merakıdır...

  • serbest kürsü

    08.12.2017 - 00:06

    Ben de öyle tahmin etmiştim... Diğer atasözleri ağır gelir...

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 22:23

    Yüzde yüz katılıyorum... Beni temsil edenler yaptı... Çanakkale'de, Sakarya da... Hatta Kıbrıs da, Kardak da... Şimdi beni birinin temsil edebilmesi için söylediğin gibi " laf artistliğinin lüzumu yok, ya yapacaksın ya susacaksın"

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 21:37

    Çok samimiyim sıkar biraz benim hamisi olduğum bir yeri kafasına göre kurşunlamak... Allah tan başka korkacak hiç bir şey tanımıyorum... Siz aklınızla korktuklarınızla yaşamaya devam edin.. . Filistinliler ve araplar yaşıyor zaten... Sefillikleri ortada... Allahtan başka güçten korkmak böyle bir sefalet işte... İbret alacak olan alır.. Daha adamın lafı kurumadan yere düşerse çok daha beklersiniz akıllanmayı...

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 20:55

    Ben de öyle söylüyorum "Havlayan köpek dalmak" diye bir atasözü vardı değil mi... Biz yalnız Allah a ibadet eder yalnız Ondan mağfiret dileriz ve yalnız Allah tan korkarız...

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 20:18

    Facebook dan twitter a program yazdım milyarder oldum komedisi kim yerse yesin... Varsa milyar dolarları hadi geçtik Afrika yi güney Amerika yı Meksika yı, kendi ülkesindeki açları doyursunlar da bir görelim... Kimse yemez gelir adaletsizliği falan da filan da... En azından ben yemem... Arkası sağlam olanlara gelince... "Sanma ki gücüm var haklıyım diye, Haklıysan güçlüsün" (Cumhurbaşkanı)... "Hadi ölümü isteyin" Kur'an... Bakalım ne kadarmış güçleri...

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 18:53

    Bill Gates den Steve Jobs milyar dolarları küçücük zaman dilimlerinde kazanan insanları örnek vermenize bayılıyorum... Bu iki insanın yönettikleri sermaye toplamı bütün Afrikanın tamamından fazla... Hatta Gates in yönettiği yardım fonunun miktarı Afrika ekonomisinden fazla ve bir insan zeki diye böyle bir para kazanıyorsa Albert Einstein sülalesi zenginlik içinde yüzüyor olurdu.. Sadece patentlerden aldığı para dünya ekonomisini alt üst ederdi... Bu zengin adamların istihbarat kaynakları ya babası ya dayısı ya anası... Aklın durur.. Çok zeki olduklarından olsa gerek koca Afrikaya bir çeşme yaptırmışlıkları yok... Sorsan açlıkla mücadele için fonları dünyayı paraya boğar... Bir tane insan kalmaz açlıktan ölen... Batının bir nesil zenginleri günlük piyonlarıdır... Operasyonları bittiğinde sermayeleri de gerçek sahiplerine geri döner... "Sırlar evreni" iyi bir açık istihbarat kitabıdır.. Tavsiye ederim..

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 18:38

    Şimdi fili neresinden tuttuğunla ilgili anladıklarınız diyeceğim o da anlaşılmayacak...
    En iyisi tek tek anlatayım kıtasahanlığı konusu ege ve Akdeniz le ilgilidir... Karasularımızda hertürlü hükümranlık hakkımızı istediğimiz gibi kullanırız... Ne anlama geliyor ege ve Akdeniz'de gezen uluslararası savaş gemilerine kim ne için izin verdi... Kim ki Türkiye nin himayesinde bir yardım gemisine operasyon yapıp insanları katledebiliyor... Türkiyenin karasularında yardım operasyonu adı altında batırılan kaç tane mülteci var... Peki o mülteciler boğulmasın diye yardım eden Türklere hangi hükümet nasıl yardım etti... Utanmasalar insan kaçakçısı bile diyecek olanlar kim..

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 15:31

    Mevlanadan rivayetle tezahür eden bir anlayış olsa gerek " ne kadar anlatırsan anlat bütün anlattıkların karşındakinin anlayabileceği kadardır " anlayışı önümüzü tıkıyor... Hollywood kılıklı olan ülkesinin politikalarını film zanneden anlayışla ilgili... Zira isim vermek yazımın silinmesine sebebiyet veriyor ki böyle bir şey olsun istemiyorum... Neden örnekleme hollywood üzerinden çünkü bu tacizci ahlaksızlar bunu bile isteye yapıyor ve dayatıyor... Şimdi kim kimi nezaman nasıl taciz etti "me too" dan takip edebilirsiniz... Ama senaryo değişmeyecektir... Konuşmak bizim işimiz iktidarın ise icraat... Yiyorsa kıta sağınlığından kaynaklanan uluslararası hukukun u babalar gibi kullanır ve gereğini yerine getirir.. Yok maksat gaz almaksa takiyye en kolay iş...

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 02:37

    Kudüs konusunda Hollywood vari açıklama...
    Taciz edilmiş bir Hollywood yıldızının başlattığı "me too" time da yılın kampanyası seçilmiş...

  • serbest kürsü

    07.12.2017 - 01:52

    Belkide bütün kavga ve anlaşmazlıklarımızın sebebidir bunca güzelliğin elimizden çalınıyor olması... Camiisiz İstanbul düşünülemeyeceği gibi Camii'leri gölgeleyen gökdelenler acı verici ve islamın sembolü yeşil olmadan bir Türk yurdu bizim olmaktan çıkar... Sevgi ve saygılar bizden

  • serbest kürsü

    06.12.2017 - 17:06

    Bodrum mandalinası ile meşhur... Ama kavun da sözümüz olsun Milas yolu üzerinde güzelim bir mısırcı var zannımca orada var... Nar da güzel olur Bodrumda pek bilinmesede... Adaçayı ve kekik hatta mantar... Yalnız zaman en önemli kavram ayırmanız gerekir... Dünyanın 7 harikasından biri dünyanın en büyük su altı arkeoloji müzesi antik medeniyetler ve zengin bitki örtüsü ile birlikte hayvan çeşitliliği görülmeye değerdir

  • serbest kürsü

    06.12.2017 - 16:48

    Evet yeterince konuştuk imla konusunu... Sizin kabulunuz imla konusuda böyle edebi açıdan doğrumu değil ama dediğiniz gibi gerekçelerini de yazdığınız gibi tercih meselesi... herkesin gerçekliği kendinin... Sevgi ve saygılar bizden sayın Karaca

  • serbest kürsü

    06.12.2017 - 15:28

    Doğru... imlâ imlâdır kimin yaptığından ziyade yapılmış olması edebi açıdan yanlış, düzeltilmesi doğrudur...

Toplam 3556 mesaj bulundu