Sen gözyaşı dökmenin zevkini ne bilirsin
hep o eski anıların özlemine çarpıp duruyorsun
ve dayanılmaz bir sona yaklaşıyorsun
içndeki hüzünler kuytularda dönerken
bir alev gibi, büyüyor çaresizliğin
Zambak kokulu bir sonbahar kuşluğunda
avuçlarında biriken karıncalardan kaçarak gelirdin
kanatları Ege'de ıslanan göçmen kuşlar gibi
mavi gözlerindi naçar sabhlarımda büyüyen
anılardan kalma bir sarhoşluğu yaşıyor hâlâ kalbim.
Esme rüzgâr esme
beni çıldırtme!
ben öksüz bir çocuğum
gel gizemlerimi anlatacağım sana
Beni sürükle götür uzaklara
Dudaklarında kırgın bir sevinç, buruk yüzlü bir kız,
piyano çalıyor, gizli bir uçurum gibi
tuhaf... Efesli Helena'ya ne çok benziyor yüzü
yanaklarına yaşlar iniyor, gecenin dargın çiçeği
Sen, sürgün kalabalıkların sultanı
Dudakları buz, anısı kül, gecesi zindan
bir zamanlar sendin dillerde hüs-nüan
senin için yaşardım, ne kadar sıcaktın
şimdi ellerim boş, gönlüm viran
sen yoksun artık, herşey yalan.
Gül bahçeme bülbüller konmaz oldu
kanat çırpmalara döküldü yalnızlığı
günbatımı penceresindeki çevren
Üşürsün derdim ne çok
saçlarını savurma yele,kirpiklerinin ipeğini
Ayrılık bir geminin limandan ayrılması
bir akşamın gün batımı...
dikensi sınırlar...
aysız gecenin karanlığa ısrarı
Aç pencereyi,
dokun saçlarıma,usul usul
sök gül kokulu düş izlerini tenimden
ellerin serin,yaz rüzgâriymiş
ilk baharın coşkusuyla kokladığım.
Sessizlikti, birden güldüler
ürkek ceylan yalnızlığı
kirli, eski giyisileri
hangisiydim usul akan gözyaşımla



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!