Ayni dili konuşamasak da,
Duygularımız hep aynı basamakta.
Hayallerimiz uzak uzak,
Orada dumanı tüten bir baca var,
Biz o evde birlikte diz dizeyiz.
Sızıyor aman sızıyor!
Yüreğimden kan,
Sobadan gaz
Üç can yitirdim....
Zeliş'im, Aliş'im, Salih'im...
Olmamış armutlarım.
Yaban gülü diken diken,
Kırmızı gül, buruk yırtıcı
Senin olan, sende doğaçlayan.
Kırmızı gül, ateşten daha sıcak,
Aşktan daha özlü,
Ve o denli tutkulu.
Geçmişin anılarla dolu,
Dar sokaklarında,
Tanıdık bir yüz, bir ses,
Bir türkü aradığım belki.
Sahilde yağmur yağıyor,
Denizin üstüne düşen damlalarla,
Bir asırlık tarihi omuzlarında taşıyor.
Yükü o kadar ağır ki;
iki büklüm.
Bir zamanlar iki adım koşturduğu kaldırımlarda,
Mutluluk
Avuçlarımdaki elin, sıcaklık
Dağların üstündeki bulutçuk
Dudaklarımdaki gülücük
Ağaç kovuğundan çıkan kurtçuk
Sabah beşte yollarda
Bir kadın topuk izlerinden tanıdığım,
Evsiz kalmış bir kedi gibi singin,
Uykuda kalmış göz gibi mahmur.
Dudaklarında bir mırıltı,
Ne söylediğini bilmediğim,
Her adımda loş sokaklar inledi.
Kapılarda, panjurların arkasında,
Oyalı yaşmakları alınlarında,
On beşinden, yirmi beşine kızlar dinledi.
Adım adım bir sızı dolaştı uzuvlarında,
Dudaklarından kan tükürdü,
Duvarın üzerine oturmuş çocuk
Yaşı ya beş ya altı
Gözleri sanki mavi bir boncuk
Dalmış duman olmuş
Ufacık elleri bir lokma ekmekte kilitli.
Yanağını okşayan akşam güneşi
Pencerede düşmüş bir baş,
Gözleri dalmış uzaklara,
Böyle bekleyen sen olma,
Sen aşk kadınısın.
Sen aşklar için yaratılmışsın.
Deniz bir yanda, dövsün kayalıkları.



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!