THX 1138 (1971) Le Dernier combat (Last Battle) - 1983 The Day After - 1983 Mad Max Beyond Thunderdome - 1985 Akira - 1988 Fist of the North Star - 1995 Waterworld - 1995 The Postman - 1997 Final Fantasy: The Spirits Within - 2001 vb.
nasil ya! koskoca dunya haritasi bastan cizildi, SSCB cumhuriyetlere ayrildi, kore ikiye ayrildi, avrupa ulkeleri bolundu birlesti, daha ne kadar ornek vermek lazim, bal gibide cogu ulkenin hatta 2. Dunya savasindan bile daha fazla ulkenin katildigi savasa soguk oldugu icin bolgesel savas mi diyecez.... SSCB Afganistan'a girerken, ABD Irak-Iran savasini koruklerken, Vietnam'dan Kore'ye kadar savaslar olurken daha ne kadar sicak olsun, hele hele Kuba krizi SSCB ile ABD nukler bir duelloya sokmusken; dunyayi sonunu bile getirecek bir gucte iken nasil olurda daha sicak olmasi beklenir ki, olsaydi kim yazacakti; 2. degil 1. Dunya savasini bile hairlayacak kalmazdi.
Illa da oturup bir ulke baskaninin olanlara 3. Dunya Savasi demesini mi bekliyecez, kim karar veriyor bunlara; alin cogu dunya ulkelerinin etkilendigi ve katildigi, sicak sicak catismalarin oldugu, haritalarin degistigi, bir ulke parcalanirken yeni ulkelerin dogdugu, yeni silahlarin uretilip, yine ajan ve siyaset oyunlarinin cirit attigi bir doneme Dunya Savasiydi demek icin daha ne kadar delil lazim; adi ustunde SAVAS, Kibris cikartmasi degil ya da kar topu savasi...
'Dördüncü Dünya Savaşı'nda biz hangi 'koalisyon'un içindeyiz?
CIA eski Başkanı James Woosley; Amerika'nın 'Dördüncü Dünya Savaşı' yürüttüğünü söyledi. Soğuk Savaş'ı 'Üçüncü Dünya Savaşı' olarak tanımlayan Bill Clinton döneminin CIA Başkanı, 'Döndüncü Dünya Savaşı'nın birinci ve ikinci dünya savaşlarından çok daha uzun süreceğini' belirtti ve Soğuk Savaş gibi kırk beş yıl sürmemesini umduğunu söyledi. Savaş sonrası 'Irak'ın yeniden inşaası'nda rol üslenecek kişiler arasında adı geçen Woosley, California Üniversitesi öğrencilerine konuşurken, ABD'nin küresel savaşının aslında neleri amaçladığını özetledi ve Türkiye dahil bölge ülkelerinin hiçbir zaman görmek istemediği ancak Amerikan yönetimindeki savaş çetesi ve Yahudi lobisinin temsilcilerinin aylardır tekrarladıkları gerçekleri ortaya koydu. Woosley, Amerika'nın bu savaştaki düşmanlarını dini yönetimler, faşist yönetimler ve İslamcı örgütler olarak niteledi. Yani, Amerika'nın küresel işgaline direnenler, özgrülüklerini ve kaynaklarını savunanlar, İsrail için caydırıcı güç olanlar, ABD işgaline direnecek oranda silahlananlarla ABD karşıtı söyleme sahip İslami hareketler.
Bu köşeyi izleyenler, ABD-İngiliz-İsrail üçlüsü'nün yeni küresel sistem inşasına ve yağma savaşına ilişkin aktarılan detayları hatırlayacaklardır. Geçen yıl 13 Ocak'ta, yine bu köşede yazılan 'Unocal, Afganistan ve Halilzad' başlıklı yazı da ABD tehdidi altında bulunan ülkeleri şöyle sıralamıştım: 'Afganistan'da tezgahlanan oyunun bundan sonra nerelere uzanacağını dünyanın zengin enerji kaynaklarının haritasına bakarak görebiliriz. Irak öncelikli hedef: Petrol denizi. Türkiye, bu savaşta en fazla istismar edilen ülke olacak. İran, hedef: Zengin petrol ve doğal gaz yatakları ortada. Suriye, Lübnan, Hizbullah, Filistin'de Hamas ve İslami Cihad hedef. Zira hem İsrail'in güvenliğini tehdit ediyor hem de Batı sömürge savaşına karşı dik kafalılık yapıyor. Sudan hedef: Zengin enerji kaynakları toprak altında bekliyor. Somali hedef: Orta Afrika'yı ve Nijerya gibi ülkelerdeki enerji kaynaklarını kontrol edecek askeri üs olarak. Malezya hedef: Zengin enerji kaynakları iştah kabartıyor. Endonezya hedef: Açe ve Borneo adası petrol ve doğal gaz denizi.' Bir yıl sonra gelinen nokta ortada. O zaman Afganistan'a saldırının üzerinden bir kaç ay geçmişti. Şimdi Irak'a saldırıyı izliyoruz. Yarın yukarıda sayılan bir çok ülke aynı kaderi paylaşacak.
İran, Suriye ve bölgesel savaş
ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Dışişleri Bakanı Colin Powell, ikinci kez İran ve Suriye'yi hedef gösterdi. Daha Irak'ın işgali bitmeden, bu ülkenin petrolünü pazarlamaya başlamadan Türkiye'nin iki komşusu daha hedef ilan edildi. Kamuoyu hazırlanıyor. Powell ABD'deki Yahudi kuruluşu IPAC'te yaptığı konuşmada İran ve Suriye'yi tehdit ederken çılgınca alkışlandı. Yine Woolsey, 'Irak'ta başarılı bir rejim değişikliğinden sonra Suriye ile ilgilenmeliyiz' demişti. Küresel 'işgal çetesi'nin Richard Perle de, Irak'tan sonra 'İran, Suriye, Lübnan, Filistin hattı'na ve Suudi Arabistan'a yöneleceklerini, ardından da Sudan, Libya, Yemen ve Somali'nin ABD'nin askeri gücüyle yüzleştirileceklerini söyledi. Irak, Suriye, Suudi Arabistan'ın yerine mini devletler kurulacağını, İran ve Türkiye'nin savaşın içine çekileceğini, bölgesel düzeyde istikrarsızlık oluşturularak Amerikan askeri varlığı meşrulaştırılacağını bizzat savaş lobisinin üyeleri söyledi.
Afganistan'a, Pakistan'a, Gürcistan'a, Basra Körfezi'ne yerleşen, Türkiye'de bulunan Amerikan askeri gücü, Irak'a da yerleşince İran'ı tamamen kuşatmış olacak. İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan, Doğu Akdeniz ve Türkiye'de bulunan ABD askeri varlığı Suriye'yi Irak'a da yerleşince Suriye'yi kuşatma altına almış olacak. Irak 'a yerleşecek Amerikan askeri gücünün, Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Güney Asya'ya yönelik saldırıları bu topraklardan yürüteceği, ABD'nin Dicle ve Fırat havzasını ikinci İsrail olarak gördüğü, bölgede İsrail için tehdit oluşturabilecek hiçbir caydırıcı gücün yaşatılmayacağı, Amerika-İngiliz safında yer alarak İslam dünyasına yönelik köleleştirme harekatına destek veren ülke görünümündeki Türkiye'nin yarın aynı güçler için tehdit olarak görüleceği ortada.
'Yağma çetesi' planlarını şimdi Irak'ta uyguluyor. Ancak daha planlarının ilk aşamasında müthiş bir yalnızlığa düştüler. Artık küresel güvenlik ve adalet için en büyük tehdit olarak görülüyorlar. Irak halkının direnişi ise işgalden sonra da sürecek. Direniş sadece Irak'ta değil bütün Ortadoğu'da ve İslam coğrafyasında harekete geçecek. Bundan sonra düzenli orduların değil, halkın ve direniş güçlerinin özgürlük savaşlarını göreceğiz.
Seçimimizi yapalım: Hangi cephedeyiz
Türkiye bu aşamada bir karar vermeli: Afganistan'la başlayan, Irak'ta süren, bütün Ortadoğu'ya ve İslam coğrafyasına yayılacak olan Amerikan-İngiliz imparatorluk savaşında, sömürgecilerle birlikte mi hareket edecek yoksa bu ülkenin tarihine ve geleceğine mi sahip çıkacak. Bu karar şimdi verilmezse sonra verilemeyecek. Zira süreç Türkiye'yi de tehdit eder hale geldi. İran ve Suriye'ye yönelik tazyik başladığında Türkiye'nin bağımsız hareket yeteneğini kaybettiğini göreceğiz. Türkiye, kendisini adım adım uçuruma sürükleyen 'ABD-İsrail-Türkiye-Ürdün ekseni'nin güdümünden kurtulmak zorunda. Bugün bu eksenin biçtiği rolü oynuyoruz. Ama bu eksen Türkiye'nin geleceğini yok edecek.
Hangi 'koalisyon' içindeyiz? Fas'tan Endonezya'ya uzanan, yeryüzünün orta kuşağını oluşturan, küresel imparatorluk hevesindeki Amerika'nın mutlaka denetim altına alıp yağmalamak zorunda olduğunu hissettiği İslam coğrafyasına yönelik emperyal saldırganların tetikçiliğini mi yapacağız yoksa tarihimizle, kültürümüzle, insanlarımızla barışık mı yaşayacağız. Birinci yolu seçenlerin gelecek kuşaklar için hain ilan edilecekleri bir gerçek. Yine birinci yolu seçenler, geçmişten hiç ders almayanlar, daha dün bizi bu topraklardan sürenlerle aynı cepheyi paylaşanlar aslında kendi halklarına cephe almış olacaklar.
Seçimimizi yapalım: Dördüncü Dünya Savaşı'nda işgalcilerin safında mıyız?
sanırım çıkması yakındır...
bunun 3 ü nerde ya...ben onu kaçırdım herhal...
alttan gaza aldı geliyoo...
THX 1138 (1971)
Le Dernier combat (Last Battle) - 1983
The Day After - 1983
Mad Max Beyond Thunderdome - 1985
Akira - 1988
Fist of the North Star - 1995
Waterworld - 1995
The Postman - 1997
Final Fantasy: The Spirits Within - 2001
vb.
Ölen ölür, kalan saglar bizimdir.
nasil ya! koskoca dunya haritasi bastan cizildi, SSCB cumhuriyetlere ayrildi, kore ikiye ayrildi, avrupa ulkeleri bolundu birlesti, daha ne kadar ornek vermek lazim, bal gibide cogu ulkenin hatta 2. Dunya savasindan bile daha fazla ulkenin katildigi savasa soguk oldugu icin bolgesel savas mi diyecez.... SSCB Afganistan'a girerken, ABD Irak-Iran savasini koruklerken, Vietnam'dan Kore'ye kadar savaslar olurken daha ne kadar sicak olsun, hele hele Kuba krizi SSCB ile ABD nukler bir duelloya sokmusken; dunyayi sonunu bile getirecek bir gucte iken nasil olurda daha sicak olmasi beklenir ki, olsaydi kim yazacakti; 2. degil 1. Dunya savasini bile hairlayacak kalmazdi.
Illa da oturup bir ulke baskaninin olanlara 3. Dunya Savasi demesini mi bekliyecez, kim karar veriyor bunlara; alin cogu dunya ulkelerinin etkilendigi ve katildigi, sicak sicak catismalarin oldugu, haritalarin degistigi, bir ulke parcalanirken yeni ulkelerin dogdugu, yeni silahlarin uretilip, yine ajan ve siyaset oyunlarinin cirit attigi bir doneme Dunya Savasiydi demek icin daha ne kadar delil lazim; adi ustunde SAVAS, Kibris cikartmasi degil ya da kar topu savasi...
Gorunen koy klavuz istemez...
einstein'a göre oklar ve mızraklarla yapılacak olan savaş
Daha çıkmadı, çıksın er meydanındayız....
'Dördüncü Dünya Savaşı'nda biz hangi 'koalisyon'un içindeyiz?
CIA eski Başkanı James Woosley; Amerika'nın 'Dördüncü Dünya Savaşı' yürüttüğünü söyledi. Soğuk Savaş'ı 'Üçüncü Dünya Savaşı' olarak tanımlayan Bill Clinton döneminin CIA Başkanı, 'Döndüncü Dünya Savaşı'nın birinci ve ikinci dünya savaşlarından çok daha uzun süreceğini' belirtti ve Soğuk Savaş gibi kırk beş yıl sürmemesini umduğunu söyledi. Savaş sonrası 'Irak'ın yeniden inşaası'nda rol üslenecek kişiler arasında adı geçen Woosley, California Üniversitesi öğrencilerine konuşurken, ABD'nin küresel savaşının aslında neleri amaçladığını özetledi ve Türkiye dahil bölge ülkelerinin hiçbir zaman görmek istemediği ancak Amerikan yönetimindeki savaş çetesi ve Yahudi lobisinin temsilcilerinin aylardır tekrarladıkları gerçekleri ortaya koydu. Woosley, Amerika'nın bu savaştaki düşmanlarını dini yönetimler, faşist yönetimler ve İslamcı örgütler olarak niteledi. Yani, Amerika'nın küresel işgaline direnenler, özgrülüklerini ve kaynaklarını savunanlar, İsrail için caydırıcı güç olanlar, ABD işgaline direnecek oranda silahlananlarla ABD karşıtı söyleme sahip İslami hareketler.
Bu köşeyi izleyenler, ABD-İngiliz-İsrail üçlüsü'nün yeni küresel sistem inşasına ve yağma savaşına ilişkin aktarılan detayları hatırlayacaklardır. Geçen yıl 13 Ocak'ta, yine bu köşede yazılan 'Unocal, Afganistan ve Halilzad' başlıklı yazı da ABD tehdidi altında bulunan ülkeleri şöyle sıralamıştım: 'Afganistan'da tezgahlanan oyunun bundan sonra nerelere uzanacağını dünyanın zengin enerji kaynaklarının haritasına bakarak görebiliriz. Irak öncelikli hedef: Petrol denizi. Türkiye, bu savaşta en fazla istismar edilen ülke olacak. İran, hedef: Zengin petrol ve doğal gaz yatakları ortada. Suriye, Lübnan, Hizbullah, Filistin'de Hamas ve İslami Cihad hedef. Zira hem İsrail'in güvenliğini tehdit ediyor hem de Batı sömürge savaşına karşı dik kafalılık yapıyor. Sudan hedef: Zengin enerji kaynakları toprak altında bekliyor. Somali hedef: Orta Afrika'yı ve Nijerya gibi ülkelerdeki enerji kaynaklarını kontrol edecek askeri üs olarak. Malezya hedef: Zengin enerji kaynakları iştah kabartıyor. Endonezya hedef: Açe ve Borneo adası petrol ve doğal gaz denizi.' Bir yıl sonra gelinen nokta ortada. O zaman Afganistan'a saldırının üzerinden bir kaç ay geçmişti. Şimdi Irak'a saldırıyı izliyoruz. Yarın yukarıda sayılan bir çok ülke aynı kaderi paylaşacak.
İran, Suriye ve bölgesel savaş
ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Dışişleri Bakanı Colin Powell, ikinci kez İran ve Suriye'yi hedef gösterdi. Daha Irak'ın işgali bitmeden, bu ülkenin petrolünü pazarlamaya başlamadan Türkiye'nin iki komşusu daha hedef ilan edildi. Kamuoyu hazırlanıyor. Powell ABD'deki Yahudi kuruluşu IPAC'te yaptığı konuşmada İran ve Suriye'yi tehdit ederken çılgınca alkışlandı. Yine Woolsey, 'Irak'ta başarılı bir rejim değişikliğinden sonra Suriye ile ilgilenmeliyiz' demişti. Küresel 'işgal çetesi'nin Richard Perle de, Irak'tan sonra 'İran, Suriye, Lübnan, Filistin hattı'na ve Suudi Arabistan'a yöneleceklerini, ardından da Sudan, Libya, Yemen ve Somali'nin ABD'nin askeri gücüyle yüzleştirileceklerini söyledi. Irak, Suriye, Suudi Arabistan'ın yerine mini devletler kurulacağını, İran ve Türkiye'nin savaşın içine çekileceğini, bölgesel düzeyde istikrarsızlık oluşturularak Amerikan askeri varlığı meşrulaştırılacağını bizzat savaş lobisinin üyeleri söyledi.
Afganistan'a, Pakistan'a, Gürcistan'a, Basra Körfezi'ne yerleşen, Türkiye'de bulunan Amerikan askeri gücü, Irak'a da yerleşince İran'ı tamamen kuşatmış olacak. İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan, Doğu Akdeniz ve Türkiye'de bulunan ABD askeri varlığı Suriye'yi Irak'a da yerleşince Suriye'yi kuşatma altına almış olacak. Irak 'a yerleşecek Amerikan askeri gücünün, Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Güney Asya'ya yönelik saldırıları bu topraklardan yürüteceği, ABD'nin Dicle ve Fırat havzasını ikinci İsrail olarak gördüğü, bölgede İsrail için tehdit oluşturabilecek hiçbir caydırıcı gücün yaşatılmayacağı, Amerika-İngiliz safında yer alarak İslam dünyasına yönelik köleleştirme harekatına destek veren ülke görünümündeki Türkiye'nin yarın aynı güçler için tehdit olarak görüleceği ortada.
'Yağma çetesi' planlarını şimdi Irak'ta uyguluyor. Ancak daha planlarının ilk aşamasında müthiş bir yalnızlığa düştüler. Artık küresel güvenlik ve adalet için en büyük tehdit olarak görülüyorlar. Irak halkının direnişi ise işgalden sonra da sürecek. Direniş sadece Irak'ta değil bütün Ortadoğu'da ve İslam coğrafyasında harekete geçecek. Bundan sonra düzenli orduların değil, halkın ve direniş güçlerinin özgürlük savaşlarını göreceğiz.
Seçimimizi yapalım: Hangi cephedeyiz
Türkiye bu aşamada bir karar vermeli: Afganistan'la başlayan, Irak'ta süren, bütün Ortadoğu'ya ve İslam coğrafyasına yayılacak olan Amerikan-İngiliz imparatorluk savaşında, sömürgecilerle birlikte mi hareket edecek yoksa bu ülkenin tarihine ve geleceğine mi sahip çıkacak. Bu karar şimdi verilmezse sonra verilemeyecek. Zira süreç Türkiye'yi de tehdit eder hale geldi. İran ve Suriye'ye yönelik tazyik başladığında Türkiye'nin bağımsız hareket yeteneğini kaybettiğini göreceğiz. Türkiye, kendisini adım adım uçuruma sürükleyen 'ABD-İsrail-Türkiye-Ürdün ekseni'nin güdümünden kurtulmak zorunda. Bugün bu eksenin biçtiği rolü oynuyoruz. Ama bu eksen Türkiye'nin geleceğini yok edecek.
Hangi 'koalisyon' içindeyiz? Fas'tan Endonezya'ya uzanan, yeryüzünün orta kuşağını oluşturan, küresel imparatorluk hevesindeki Amerika'nın mutlaka denetim altına alıp yağmalamak zorunda olduğunu hissettiği İslam coğrafyasına yönelik emperyal saldırganların tetikçiliğini mi yapacağız yoksa tarihimizle, kültürümüzle, insanlarımızla barışık mı yaşayacağız. Birinci yolu seçenlerin gelecek kuşaklar için hain ilan edilecekleri bir gerçek. Yine birinci yolu seçenler, geçmişten hiç ders almayanlar, daha dün bizi bu topraklardan sürenlerle aynı cepheyi paylaşanlar aslında kendi halklarına cephe almış olacaklar.
Seçimimizi yapalım: Dördüncü Dünya Savaşı'nda işgalcilerin safında mıyız?
kaynak: ikaragul@yenisafak.com