Kurban Bayramı sabahı... Hava kapalı ve sert... Sert bir rüzgâr yüzleri tarıyor. Şubat ayında bir sonbahar manzarası var. Çarşı ıssız, tek tük simit poğaça dükkânları açık. Minarelerin şerefelerinden hilâlli bayraklar sarkıyor, kandiller yanıyor.
Bu bayram sabahında, Yahya Kemâl’in Süleymaniye gibi muhteşem bir abideye yaraşır ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiirini hatırladım. Düşüncelerim mâzî ile hâl arasında bir saat sarkacı gibi gidip gelmeye başladı.
Belki yine böyle bir bayram sabahında bakır renkli kaldırımlarda, hafif yan duran fesi, yeni terlemiş bıyıklarıyla Yahya Kemâl yürüyordu. ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiirinin nüvesinin bu topraklarda, hatta bu çarşıda filizlendiğini düşünüyor, hissediyor ve yaşıyorum.
Düşüncelerim beni daha ötelere götürüyor: Yahya Kemâl, bu gün, burada, bu bayram sabahında Murat Paşa, Hacı Balaban, İsa Bey, Yahya Paşa, Mustafa Paşa, II. Murat Camilerinde olsaydı neler hissederdi? İçindeki mâzî tahassürü ona neler söyletirdi? Bu düşünceler iç iklimimde, Tanpınar’ın dediği gibi, ‘bir rüyadan arta kalmanın hüznü’ ile dolu yeni çağrışımlara götürüyor beni. Zamanın derinliklerinde ‘belki’lerle dolu bir seyahat başlıyor......
Öyle yerler vardır ki zaman içinde orada yaşamak, sıradan bir iş olmaktan çıkar, manası itibariyle ulvîleşir. Bu bayram sabahı Üsküp Çarşısı’nda, Murat Paşa Camii’nde bu düşünce zihnimi işgal etti.
Beş yüz küsür sene önce bu çarşıda, belki Murat Paşa Camii’nin yakınındaki başka bir camide güzelim Osmanlı Türkçesi ile bir vaaz dinlendiğini düşündüm. Belki bu topraklardaki ilk Cuma namazıydı, belki ilk bayram namazıydı. Belki o gün kürsüde, bu günkü vâiz Durak Bey’in kimbilir kaçıncı göbekten atası bir başka vâiz vardı. Adı Turak Hoca’ydı. Ve belki yine o gün bu camide bir başka Raşid Koca bayram hutbesini okuyordu. Safların en önünde Şar Dağı’nın heybetiyle Yiğit Paşa oturuyordu. Belki de muzaffer bir komutan olduğunu unutmuş, omuzlarını, kısa bir süre önce Üsküp’ü beraber fethettiği gazilerin omuzlarına dayamıştı. Saflarda Rum Gazileri ile IV. asırdan beri burada yaşayan yeni müslüman olmuş Kuman, Peçenek, Uz ve Vardar Türkleri yan yana duruyorlardı. Sadece yüzleri değil, yürekleri ve gaza sırasında aldıkları yaraları bile mütebessim idi. Bir şanlı harbin silahlarını ‘arşa asmış’, huzur ve huşu içinde bir bayram sabahını idrak ediyorlardı. Belki bayram namazından sonra, kendi yaralarından önce müslim-gayri müslim ayırımı yapmadan, insanların yaralarını sarmayı düşünüyorlardı. Alınan tekbirlerin Bursa’ya, Edirne’ye, Konya’ya ulaştığını hissediyorlardı. Yürekleri kadar temiz olan bu topraklarda Makedon, Arnavut, Boşnak, Sırp, Roman, Ulah ve diğer kavimlere mensup insanlarla huzur içinde yüzyıllarca yaşayacaklarına, akrabalık kuracaklarına inanıyorlardı. Burada yaşamayı, insanlara düzen getirmeyi belki de bir ibadet gibi görüyorlardı. Engelleri ortadan kaldıran, kıyıları ve yürekleri birleştiren köprüler inşa etmeyi planlıyorlardı.
..........
Vardar Ana, Şar Dağı’nın eteklerini yalayarak sonsuz yolculuğuna devam ediyor.. O da bu sabah sevinç ve hüznü, umut ve umutsuzluğu birlikte yaşıyor olmalı. Bu bayram sabahında geçmiş ile gelecek arasında bir saat sarkacı gibi gidip gelen ruhuma yeni çağrışımlar doluyor
Bu bayram sabahında zihnimden binlerce karelik bir film şeridi ışık hızıyla geçiyor. Umutları kanatlandıran, ‘Fetih günlerinin saf neş’esini’ estiren bir dalgalanma oluyor. Bir an sanki Yiğit Paşa, türbesinden süzülüp safların birine ilişiveriyor. Yanında KÖPRÜ’ye omuz veren gençler var. Evlerinde bu bayram sabahı için hazırlık yapan kızlarımızın fısıltılı duaları kulaklarıma kadar geliyor. Yahya Kemâl’i düşünüyorum. Süleymaniye’de hissettiklerini kendi hissettiklerimle kıyaslıyorum.
Bugün, yaşamanın ibadet mesabesinde olduğuna inandığım bu topraklarda, ahşap mütevaziliğindeki Murat Paşa Camii bana Süleymaniye kadar muhteşem ve bu camide kılınan bayram namazı Süleymaniye’de kılınan namazdan daha anlamlı ve daha makbul görünüyor.
(20 Şubat 2002 Üsküp)
Hayati YavuzerKayıt Tarihi : 10.1.2006 09:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
(20 Şubat 2002 Üsküp)'
Geçmişimize olan bağınızdır kanımca bu ruh haliniz. Saygılarımla.
TÜM YORUMLAR (1)