Sevinç ölümsüzdür
Bu yüzden
Gülümseyen bir bebeğin
Gözleri gibi ışıldar
Her sabah güneş
Sevinç ölümsüzdür
Kendimi unuturcasına
Bir coşkuyla
Sevdim seni
Sonradan öğrendim
Adı
Aşkmış bunun
Yeryüzü
Gökyüzü
Ve düş gücü
İşte benim sınırlarım
Ben şairim
Bu sınırsızlıktan
Sizce yüzde kaç olacak...
Eski yunanda aşk şiirlerinin(Eleigea) ünlü ozanlarından biri,bundan yaklaşık 2200 yıl önce,en tehlikeli silahların demir kılıçlar ve kargılar olduğu dönemde savaşın kötülüklerine, yıkım etkisine dair dizeler yazmış ve savaşı kınamış.Savaşa,silaha yapılan yatırımın daha doğru,daha insanca alanlara kaydırılması konusunda insanları uyarmış.Ama sanatçı duyarlılığını ve ön görüsünü önemsemeyen insanoğlu daha o günlerde önünü kesebileceği tehlikeyi bu gün engellenemez boyutlara büyültmüş.Ne olurdu insanlar o gün sanatçıların sesine kulak verse idi.Ne olurdu silah sanayii,silah teknolojisi demir kılıçlar-kargılar boyutlarını aşmasa idi...Ne olurdu silaha yapılacak trilyonlarca dolarlık yatırım eğitim,sağlık ve insanın mutluluğu alanına yapılsa idi...Ama olmadı ne yazık ki.Bu gün gelişmekte olan bir çok ülkede içler acısı durumda olan eğitim,sağlık,barınma,beslenme koşulları gibi insanca yaşam lnındaki bir çok konuya yapamadığı yatırımın onlarca katını savaşa ve silah sanayiine yapıyor.Yine rakamlar tam net olmamakla birlikte geçenlerde bir seminerde kulaklarımda çınlayan bir kaç istatistik bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.I. Dünya Savaşında ölenlerin%2-3 gibi bir oranı sivil.II.Dünya Savaşında bu oran %17-18 lere çıkmış.Körfez savaşında %67-70 gibi bir oran söz konusu.En son Irak savaşında bu oran %90 gibi bir değere ulaşmış.Savaş ve silah teknolojileri yaşamsal alana gapılacak yatırımlara el koymakla yetinmiyor.O kadarıyla gözü doymuyor.Günümüzün yüksek teknolojileriyle üretilen silahlar doğrudan insan yaşamına el koyuyor.Son Irak savaşında ölenlerin %90 gibi bir oranda sivil olması insanlık adına ne utanç verici bir durum.İsrail_Filistin savaşında ki tek taraflı vahşetten kim bilir ne gibi bir oran çıkmıştır...Gelelim ne uğruna,kimin çıkarlarına hizmet edeceği belli olmayan(!) ve kaşıyıp durduğumuz Suriye sorununa.Bu bölgedeki bir sıcak savaşta sivillerin ölüm oranı sizce yüzde kaç olacaktır?
İnsanlık keşke Eski Yunan döneminde sanatçılarını dinlese idi...Keşke en tehlikeli silahlar demir kılıçlar ve kargılardan öteye geçemese idi...Keşke gerçekte kimin çıkarına hizmet ettiğini bildiğimiz aptal savaşlarda giderek artan oranlarda sivillerin ölümüne tanık olmasaydık.Keşke savaşa ve silaha yapılan yatırımlar insanların sağlığına,eğitimine ve mutluluğuna yönelik alanlara yapılsa idi..Keşke insanlar taa o zamanlarda sanatçıların ön görüsüne saygı duyup,seslerine kulak verse idi...Keşke...
Neden düşürdün ölümün gölgesini
Ey kan
Ağızları süt kokulu
Kırmızı gül yapraklarına
Daha ayak izleri bile yok
Ne karda
Sevginin sihirli değneği dokundu bana
Kalıpların dışına çıkacak konuşmalarım
Bundan böyle
Denetlemesin beni aklım
Tüm sesleri yüreğimle işitmek istiyorum
Ve şair kimliğimle algılamak dünyayı
Doğdu
Adını Gül koydular
Büyüdü
O'na yakın olanlar
Kırmızı güllerden yapılmış
Duru bir pınar gibisiniz
Gözlerim kamaşıyor
Umudunuzun ışığından
Siz
Kayalıklarda kartallara komşu
Dağ başlarında kara komşu
Daha ondört onbeş yaşında iken keşfetmiştim sağlık için sporun önemini. Salon ve takım sporlarından çok doğa sporları idi dikkatimi çeken. Sessiz ortamda, doğayı dinleyerek yürürken temiz hava, bol oksijen avantajını da düşünürseniz doğa yürüyüşlerinin yerine hiç bir sporu koyamazsınız. Hele hele bu yürüyüşlerde çevreyi dikkatli izlemek gibi bir mekarınız varsa yaşadınız. Doğa, her zaman mucizevi bir sürpriz sunarak şaşırtacaktır sizi. Ben işte o iki işi birden yapabilenlerdenim. Hem yürüyüp hem de çevreyi dikkatle gözleyebilme becerisini gösterebilenlerden. Yıllarca süren yürüyüşler sonunda size bir çok deneyim de kazandırıyor bu gözlemciliğiniz. Geçen yıl Kavaklık’ta bir sabah yürüyüş bitiminde eve dönerken serçelerin uçuşmaları ve çıkardıkları ses çok ilginç geldi bana. Bugüne dek ne böyle uçtuklarını görmüş, ne de böyle ses çıkardıklarını işitmiştim. Serçelerin yiyecek buldukları zaman birbirlerini haberdar etmek için çıkardıkları sesi bilirdim. Yerdekiler yem yerken o bölgeye yaklaşan mahallenin kedisini ağaçtakilerin haber vermek için çıkardıkları tehlike sinyali seslerini de. Ya da çiftleşme mevsiminde dişilere kur yapan erkeklerin seslerini, kavga seslerini hepsini bilirim. Ama bu sefer ötüşleri bambaşka idi. Bu sesi tanımıyordum. Ne olup da böyle ses çıkardıklarını merak ederek koşar adım o bölgeye yöneldim. Yaklaştığımda ve manzarayı tam olarak gördüğümde şaşkınlığım bir kat daha arttı. Daha ilk uçma deneyiminde bir kargaya yem olma tehlikesiyle yüz yüze gelmiş bir yavru serçe idi sorun. O bölgede bulunan tüm serçeler toplanmış yaklaşık otuz kırk birey mini bir sürü oluşturmuş karganın burnunun dibinden uçuşuyor, havada çemberler çizerek ve acayip sesler çıkararak karganın dikkatini dağıtmaya ve yavruya kaçabilmesi için zaman kazandırmaya çalışıyorlardı. Oysa karga her an onlardan birini de avlayabilirdi. Durdum ve düşündüm! Hem de insanlığımdan utanarak! Kendi türünden bir yavru bireyi korumak, kurtarmak adına kendi yaşamını tehlikeye atan bir serçe kadar bile olamıyoruz. Kendi çocukları değil, kendi soylarından bir bebek serçe söz konusu olan! Onların bu cesaretini, bu dayanışma, bu ortak tavır becerilerini bırakın insan soyundan her hangi bir çocuk kendi çocuklarımız için bile göstermiyoruz çoğu kez.
Çocuklarının geleceğine ilişkin bir çok yanlış karara, yanlış uygulamaya seyirci olan, tepkisiz kalan yetişkinlere gönderiyorum bu yazıyı. Fon müziği olarak da “Bir Kuş Kadar Olamadım Oy Aman Aman Vay Aman Aman” türküsünü yolluyorum.
Yaşam
Sanki akrebi kırık bir saat
Yelkovana bakarsak
Beş var
Neye mi
Kime mi



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!