Büyüklerin içtiği, kutu kutu biranın,
Çöplüklerden topluyor, boşlarını Kardelen.
Annesi, babasıyla, ev denilen viranın,
Elleriyle örüyor, taşlarını Kardelen.
BarışaRock’mış meğer bu keşmekeşin adı,
İçince geliyormuş, kiminin ağız tadı.
Bir oyuncak bebekmiş, onunsa tek muradı,
İsyan edip sıkıyor, dişlerini Kardelen.
İsmi umut çiçeği, bahar ile açıyor,
Kamerayı görünce, utanıyor, kaçıyor.
Çakmak gibi gözlerden, kor alevler saçıyor,
Silmeye utanıyor, yaşlarını Kardelen.
Kutular satılınca, eve ekmek gelecek,
Kuru bir lokma ile masum yüzler gülecek.
Yoksulluğu tatmayan, onu nerden bilecek?
Gözünde uçuruyor, kuşlarını Kardelen.
Zaman öyle kötü ki, güldürmez hiç garibi,
Yalnız onları yutar, dipsiz dünyanın dibi.
Hemen yanı başında, insanlar hayvan gibi
Tepindikçe çatıyor, kaşlarını Kardelen.
Kader denen tokadın, hissetmiş vuruşunu,
Hiç görmemiş paranın, lirası, kuruşunu.
Yine boynunu büküp, bozmayıp duruşunu,
Dünlere bırakıyor, düşlerini Kardelen.
Dört yaşında bir çocuk, kim bilir, kimler tanır,
Minicik elbiseyle, görenler bebek sanır.
Onun sefil halinden, insan olan utanır,
Soğuklarla geçirir, kışlarını Kardelen.
Kimisi servet öder, bira ile arak’a,
Kimineyse yurt olur, tahtadan bir baraka.
Gün gelince dövecek, kaçsalar da ırak'a,
Vicdan sahiplerinin, döşlerini Kardelen…
İşte böyle bu dünya, acımasız, vicdansız,
Damarlarım kurudu, kaldım bir anda kansız.
Gördüğümü anlattım, düzensiz ve yalansız,
Dondurdu daktilomun, tuşlarını Kardelen.
28.08.2007
G.
Kayıt Tarihi : 28.8.2007 16:15:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Star Televizyonunun 27.08.2007 tarihli haberlerini seyrederken bir anda kanımın donduğunu zannettim. 4 yaşında bir kız çocuğu olan Kardelen, babası ile beraber İstanbul’da düzenlenen BarışaRock konserlerine gelip, sabahlara kadar alkol alan gençlerin boşalttığı bira kutularını topluyordu. Bu ne tezat, bu ne acımasız bir tablodur ki, oradaki çadırların içinde alkolün etkisiyle kendinden geçip kucak kucağa yatan, baba parası ile hayat yaşayan kızlı-erkekli gençler ve hemen yanı başında ise 4 yaşında babası ile kutu toplamaya çalışan minicik bir kız çocuğu. Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK’in dediği gibi: Allah’ın on kulu, bekleyedursun on pul, Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul, Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa… Bu nasıl bir sosyal devlet, bu nasıl bir taksimdir? Bu küçücük çocukların ruhlarındaki çöküntüyü ve yıkıntıyı kaldırmaya hangi iş makinesinin gücü yetebilir? Ve bu haberi izleyen devlet büyükleri olmuşsa, acaba onların da yüreği bizler gibi sızladı mı? Eğer sızlıyor ise bu küçük çocuklar için ne yapmayı düşünüyorlar? Cevapsız kalacağını bilsek de soruları çoğaltmak, bir tespihin taneleri gibi ardı ardına sıralamak mümkün. Saygıdeğer dostlar! Bizler şairiz veya olmaya gayret ediyoruz. Toplumun bakıp da görmediği şeyleri görmekle mükellefiz. Bunu derken, “Herkes bu tür şiirleri yazsın! ” demek istemiyorum. Ama hiç olmazsa duyarsız kalmayalım. Etrafımızda yaşayan, her gün onlarca kez, adeta kayarcasına gözümüzün önünden gelip geçen çocuklara ve yaşlılara gerekli ilgiyi gösterip, maddi gücümüz yoksa bile çocukların yanağından bir makas alıp, yaşlıların halini hatırını sorsak bile bence bir eylem gerçekleştirmiş oluruz. Unutmayalım ki toplumlar duyarlı insanlar sayesinde düzelir ve gelişirler. Sezai KARAKOÇ’un dediği gibi: “Tarihte her hareket, hep bir kişinin ayağa kalkmasıyla başlamıştır.” Lütfen ayağa kalkan o bir kişi bizler olalım. Ayağa kalkanlar çoğaldıkça da yarınların daha güzel olacağına inanıyorum. Selam ve saygılarımla…

...Evet malesef Mustafa bey tezatlıklarla dolu bir dünyada yaşıyoruz...Beş yıldızlı otellerin çöpüyle geçinen insanlara şahit oldum..Belli gün ve saatlerde gelip, otelin mutfak artıklarını toplayıp evine götüren, öte yandan o kadının belki bir ay rahat ısınıp, doyacağı parayı, sadece bir kaç saat içinde harcayan insanlar...Tezat ki tezat..sizi yürekten kutluyorum...selamlar.
TÜM YORUMLAR (44)