Hem Her Yerli, Hem De Hiç Bir Yerli Bir Şair Adnan Durmaz (Kitap Değerlendirmesi)
Kıbrısta Çıkan Yeni Düzen Gazetesinin 24 Ağustos Tarihli Sayısından Bir Yazı
Yazar:Neriman Cahit
..............................................................
Yine uyku tutmuyor...
Saat 04.00’e gelmiş...
Yeryüzünün bu köşesi en ıssız, en yalnız, en savunmasız... belki de en ürpertici anlarını yaşıyor sanki...
Bedenler uykuyla çoktan merhabalaşmış... güne... alışıldık, bildik sabahlara, telaşlara, umutlara vakit var daha...
Şimdi ne gece, ne güzdüz...
Kendime benzettiğim için mi seviyorum bu saati?
Kimbilir...
***
Enis Batur bir denemesinde, sinemadan çıkanların, “seyirci ile oyuncu arasında kalmış bir konumda” yürüdüklerinden söz eder... Sinemadan değilse de TV’deki bir geç saat filminden buraya aynı konumda vardığımı hissediyorum. Ben biraz da Shirley’im şimdi. Hep böyle olur... her filmden, her tipten birşeyleri omuzlarım bir süre. Hem kendim hem onlar olurum... Roland Barthes’in sözünü ettiği ‘hypnose’ hali bu olsa gerek.
Yaşam olanca tekdüzeliği, ağırlığı ve donukluğuyla geçip giderken... Onu renkli, canlı, anlamlı kılabilmek için uğraşıp didinen bir kadının öyküsünü taşıyorum bugünlerde içimde. “Shirley Valentine” in öyküsünü... Artık kaybettiğini (ya da kaybettirildiğini) , hiç bulamayacağını sandığı “gerçek ben” ini yeniden keşfeden kadın...
***
Ve o, filmde kalıyor... bense hayata dönüyorum yeniden... Saat dört sularında... hayata ve kendi hesaplaşmalarıma...
Yanımda, yöremde, uzağımda olanları da katıyorum... Varsın onların haberleri olmasın... Ve kaçımızın kendi gerçeğini yaşayabildiğini bulmaya çalışıyorum...
Sonuç: Umutsuz...
İlk sorguya çekilecek ise: Benim...
“Düşün biraz”... (söyleyeceğin her söz, aleyhine delil olarak kullanılabilir çünkü) ve sonra yanıtla... “Hayatımı” dediğin şey gerçekten senin mi... senin seçimin mi? İstediğin, özlediğin şimdi yaşadıkların mı? ... Kendini mi kandırıyorsun yoksa? Yoksa... yoksa... yoksa...
Hangimizin hayatı dört dörtlük kendi seçimi ki... Çoğumuzunki hayatın dayattıkları, uyulmasını istedikleri...
Ve galiba en doğrusu... Özlemlerimizi ardında saklayan kapıları bazı sihirli ellerin açmasını beklemek yerine... gerekli güç ve deneyimi sağlayarak... kendi ellerimizle açmak... (Bedeli ne olursa olsun! ..)
***
Saat sabahın 04.30’u... Hala uyku tutmuyor...
Sokaklar hala tenha... evler hala karanlık...
Ve çoğumuz hala uykuda...
Hem her yerli, hem de hiç bir yerli bir Şair
ADNAN DURMAZ
“Hangi yaşam tek sayfada anlatılır... Ve insanlık tarihi içinde bir toz zerresinden daha büyüktür... İnsanın kaç penceresi var yüreğinde içini ışıklarla doldurmak, dışarıya ışıklar salmak için... Sen ona bak... Hem her yerli hem de hiç bir yerlisin... Eğer şairsen, insanın vatanı insandır bellemişsen (...) Bazen doğduğun bozkırın çileli çatlaklarında ararsın güzellikleri (...) yalnızlığın da, sevincin de, hasretin de tanımlanamaz. Ama güzellik, kendi içinde yoksa, oluşturamamışsan, aramakla bulunmaz, bilirsin...”
Yukarıdaki satırlar Şair Adnan Durmaz’ın. Durmaz, Afyon Emirdağ’ın Tabaklar köyünden. A.Ü. Dil-Tarih- Coğrafya Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Böl. Mezunu. Öğretmen. Beş Şiir kitabı var.
Bu sayfayı okuyanlar bilirler... Genelde ben – çok önemli olgular dışında – ülkemiz kültür – sanat olaylarını yansıtmaya çalışırım. Adnan Durmaz’ın şiirini bu sayfalara aktarmamın nedeni onun - bir arkadaş vasıtasıyla – elime geçen kitabı...
“ Bilirsin Aşk da Serseri” (şiirler) ve “Ateş Çiçeği” (Bir Destan Denemesi) . Bu kitaplardan bana akan dizelerden edindiğim izlenim, Adnan Durmaz çocukluğunu ve bozkırını, köyünü... nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın hiç bırakmamış... Oralardan sızdırdığı derin duygular, duyarlılıklar, anılar ve bilinci şiirlerine ve dolayısıyla okurlarına müthiş bir başarıyla iletiyor... Onu saran ve sarsan ne varsa tümü sizi de sarıp sarsıyor. Özellikle de bir destan denemesi olan “Ateş Çiçeği”, 1917 ve sonrasını anlatan, kahramanları ve olayların tümünün de gerçek olduğu... Afyon – Emirdağ’da Kuva-i Milliye Hareketi’nin örgütlenmesini anlatan coşkulu, sürükleyici bir destan... ki bizzat şair tarafından uzun bir derleme, toparlama, araştırma sonucunda çok sağlam kaynaklara dayanıyor. O yüzden de kendi sesi, müziği ve sözü olan... okuyanı sarsan bir destan. (Kitabın anlaşılır olması ve Türkçe’ye katkı amacıyla bölgede kullanılan sözcükler kitabın sonunda açıklamalarıyla verilmiş) .
“ Ve bitmez bir gece / insana kulluk / uzak bir yerlerden kalkan / katar katar trenler / o toz burgaçlarının geldiği yol / kara haber getirenler... Şahan yürekler bükülür ay yükseldikçe...”
Ve “bir tarih zuhur eder göğün yırtık yerinden...”
“ Aziziye sokaklarında / bir kıran yeli gibi eserken zaman / bir bedenin kolları / bir ağacın dalları gibi / kardeşçe yaşardı ellik Gavuruyla Müslüman / Halince koydun muydu insanoğlunu / dünya bahçesinde çiçekleşirdi / minarelerde ezan / kiliselerde çan...”
UÇURUM BİR ÖPÜŞTE YAŞAMAK...
Adnan Durmaz, sanki varlık ile yokluk arasındaki o ince çizgide gidip gelerek yazmaktadır şiirlerini... Yalınlığı, sessizliği yeğlemiştir. Ve belli ki hep muhalefettedir. Duyguları hep yağmur giyinmiştir... Sürekli ıslatır ruhunu...
“Nerelisin yabancı / yüreğinin patikalarından tırmanan / yağmur giyinmiş duyguları harlayan / başka ve derin / bir hikayen vardır elbet...”
Hep yaralıdır, yalnızdır, hüznün ikiz kardeşidir... Ah, bir de o bulut zamanları... ve minel aşk...
“Ötesin sen / gül kurusu saçlarında gün batar...
Ah o bulut zamanları / ki zamandan kovgun / kül hiçlik...”
Aşkın gölgesi hep peşindedir... Bütün zamanlarda...
“Bütün zamanları uçurum bir öpüşte yaşamak...”
Ve bir düşe aşk düşürmek...
“Bir düşle düş bölüştüm... düşüm düştü... ben düştüm...
Bir düşe aşk düşürdüm... sahici...”
***
Bugün tümümüz... yakınımızda ve uzağımızda müthiş bir edilgenliği, suskunluğu yaşamıyor muyuz... ve vasatın iktidarını...
“Kendimin celladı oldum her şafak sökümünde / gördüm ki hepimiz katiliz haksızlığa sustukça...
Kafesini kabullenen hüzün kuşu / unutur gökyüzünü / uslanır...
Her düş / kendi gözyaşında uslanır...”
***
“Dil, şairin yurdudur...” Adnan Durmaz, bir dil bilgini... O yüzden Türkçe’yi çok güzel kullanıyor. Ama, sadece bir kullanım değil... Derinine yüreğini / yaşamını da yatırarak... Özellikle “Ateş Çiçeği” gerçekten bir tarih bilgisi değil, tarihin içinde yuvarlanarak büyüyen bir ateş topu gibi sarıyor / sarsıyor okuyanı...
Sanki... O dün... bugün gibi...
Kuru bir bilgi aktarımına dönüşen tarih’e dupduru bir şiir ırmağı akıtmak... gibi...
Ölümsüzlüğe tutulan bir ışık gibi...
http://www.yeniduzen.com/? action=journalist&aid=1454
Adnan DurmazKayıt Tarihi : 6.3.2006 13:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!