Eskiden bir anda söylenemezdi öyle her şey…aşkı önce içinde yaşardın, melankoli ve platonik. Kaçamak bakışlar, uzaktan süzüşler, saçma gülüşler vardı. Sonra araya bir arkadaş girerdi. Ortak olurdu o arkadaş genelde neye ‘ortak’ olacaksa… sanki Aşk şirketi açıyorduk da oda ortak oluyordu aşkımıza… sağlam olmalıydı bu Ortak yoksa ulu orta yerde bağırıverirdi –‘ Ali Ayşeyi seviyor’ diye…
Sonra kıpkırmızı olur kalırdın öylece, silerdin defterden. Doğum gününe çağırmazdın en kötü ihtimal. 07 uç vermezdin yada sınavda kopya, beden eğitimi dersinde aynı takıma almazdın. Ancak bu kadar kötü düşünebilirdin onun hakkında.
Eskiden küçük mutluluklarımız vardı bizim. Bir cikletle bile mutlu olurduk, çekirdek çitlemekle mesela, kantinden alınan tostumuzu ikiye bölmekle, simidimizi,poğacamızı evden annemizin ekmek arası yaptığı peynirmizi yada mahallede salçalı ekmeğimizi, komşunun bahçesine kaçan topumuzu, son defterimizin orta sayfasını…(ben ortayı geçtim demezdik asla)
Günler daha uzundu eskiden, akşam olmak bilmezdi…sanki gün birkaç gün gibiydi. Okuldan çıktıktan sonra bir o kadar daha sokaklardaydık ta ki ezan sesini duyana kadar… bizim jenerasyonda özellikle akşam ezan sesi ortak bir zil sesi gibiydi…herkes duyar duymaz ne oynuyorsa,her neredeyse evin yolunu tutardı,sanki büyülenmiş gibiydik hep kulağımızda o dış ses;
-‘ akşam ezanı okunmadan evde ol’
Eskiden bu kadar hazır değildi yemekler…pizza ve makarnayı sadece İtalyanların yediğini sanırdık. Bize sobanın üzerinde kızartılmış bir dilim ekmek kafiydi, birde sıcacık çorba oldu mu tamamdır. Elma kokusu kaplardı odayı o sobanın üstünden, oda spreyide neydi? o sobanın üzerine geleceğin bilim adamları gibi her şeyi koyar ve dökerdik acaba ne olacak? diye…ya sonrası?
Mesela ‘Anne terliği’ diye bir kavram vardı. Acıtmayan ama uzaktan etkili, ve her daim annemizin yanında dolaşan, kadın sanki komando gibi attı mı istediği noktadan tam 12 den vururdu. Hatta annemin gizli bir Sniper (keskin nişancı) olduğunu düşünürdüm. Babalar sert olurdu, kışlar gibi. (şimdi kışlar kış mı ya) ataerkil bir toplumda büyümüşseniz, babanızdan hep çekinmişsinizdir o aranızdaki sessiz duvarı kimse fark edemez ama o hep vardır. Eskiden kulak çekmek diye bir şeyde vardı. Şimdi kaç öğretmen bir öğrencisinin kulağını çekiyor acaba?
Eskiden eski şeylerinde tadı vardı…mesela cep telefonu olmamasına rağmen aklınızdan geçen arkadaşınız karşınıza çıkardı ve hep şu cümle kurulurdu –‘tam bende sana geliyordum’
bizi bir araya getiren şey neydi acaba? Yada komşuların evine habersiz dalmak nasıl bir cesaretti? Sırf cep telefonu üreticilerine gıcıklık sırtına ankesörlü telefon alıp gezen kaç kişi var acaba? Yada habersiz kaçımız misafirliğe gidebiliyoruz en samimi arkadaşımıza bile?
Çok mu varoş oldu bilmiyorum yazı, ama hiç burjuvai olmadığı kesin… ki denizi olmayan küçük bir Karadeniz ilçesinde büyümüşseniz anlarsınız bazı şeyleri. Şimdi ne kadar sosyaliz oysa…facebook,twetter,instagram ama bir o kadar yalnızız ki..tek ve en samimi arkadaşımız şu an bunları okuduğunuz PC’ niz. Şu öz eleştiriyi de yapmadan edemeyeceğim adama demezler mi?
-‘e kardeşim sen o zaman bu yazıyı neden facebook dan paylaşıyorsun.’
İşte o tartışılır …(denedi)
Kayıt Tarihi : 17.3.2014 18:56:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
eskiler aklıma geldi 90 larda çocuk falan olmak...