...İşte, son demlerindeyiz konuşmamızın
vakit geldi!
Öyle ki, birazdan tiz sesleriyle seyyar satıcılar
caddeleri dolduracaklar.
Nasıl da buğulanıyor hayaller;
Omuzlarındaki dallarda bir küçük bohça
-Yolculuk imkansızın ötesine-
Bir süre sonra elde avuçta bir şey kalmıyor;
Kırık saz, yırtık parka, boş tabak...
O zamanlarda, itinayla
varlığın, yokluğunu çekip
Bilinçsiz bir umut büyütüyorsun.
Sonra benim sürgün gözlü kardeşim;
Coşkun dalgalar seyreltiyor elmacık kemiklerini.
İmreniyorsun tabi, utanıp sıkılarak
başka başka hayatlara.
İşte o zaman
Nasıl da alevleniyor
göğüs kafesindeki arsız et parçası;
delişmen, gözü pek, cesur bir delikanlı...
Sen de yalandan hırslanarak,
düz tabanlı pabucunla şehirler paspaslayıp,
İçten içe yaralı bir çocuk büyütüyorsun.
Yaşamak bu değildi aslında;
Bilemedin.
Tam bu noktada,
Ellerini ensende kavuşturup
benim çekingen kardeşim,
Ahengine vurulmalısın çaresizce;
yarı açık dudakların, küçük ayakların, şehvetli bakışların...
Bir koridordan diğerine oynarken
bu heyecanlı saklambaç oyununu;
Ufağından, zararsızından ve en masumundan
bir sevda büyütmelisin.
Aynı gençlik gibi
Ege kıyılarındaki evlerin panjurlu balkonlarında...
Şansızlığımıza;
İş çıkışlarına denk gelir sürekli bilirsin
yaprakların yaz sonu grevi.
Ve son olarak can dostum.
Aynaların gaddar dürüstlüğüyle söylenmeli ki:
İşten eve, evden fakir eğlencelerine,
oradan tekrar evine yorgun argın dönerken
-Gariptir-
Mutlu olduğunu sanıp sanıp
yaşadığına dair kendince bir yalan büyütüyorsun.
Kayıt Tarihi : 25.1.2021 01:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!