Sanki iki dirhem sızıda bana damlamıştı.
Ilıman iklimlerin bana yazdığı satırlar vurmuştu yüzüme.
Ve ne kadar '' sen'' olmuş ruhum dedim boşluğa, benliğini arayan bir çöl aslanı gibi.
Akşam sefaları açıverdi sonra ay göğe açılmamışken,
Lakin; dilime dolanan felsefi satırların kocaman cümleleri,
Kaybolduğumu kulağıma haykırıyor
Ve benim cümlelerim adreslerine hiç ulaşmıyordu.
İşte ben bu yağmurda cümleler türettim.
Ne varki yine dün gibi,
Nişangahı bozuk cümle gibiydim.
Mitolojinin kayalara kazınan kayıp çocuğu gibiydim.
Ve, darma duman şehirleri aşındıran devrin arabaları,
Çamurlu sularıyla ıslatıyordu beni,
Aşık divanelerin kahır cümlelerini kulağıma fısıldıyarak.
Kapımın eşiğinden gül giriyor.
Damarlarına basılmış karabasanlar yorgan döşek,
Yedi ayın ıstırabı gözlerime oturuyor.
Ve korkutuyor zulamdaki nemlenmiş harfler aşkı.
Tüm parağraflar ben yazıyor.
Sessiz kilometreler yırtılıyor satır aralarında,
Aklım kaldırmıyor moral fonksiyonlarını,
Ve,
Gülüşlerdeki o renksiz kalyonu, gözüm umursamıyor.
Yürek titremelerinin lakırdıları dolduruyor sonradan mahallemi
Biliyorum, anlıyabiliyorum
Benim ismim zikredilmiyor
İşkencelerin ötesinde lal olan gece, gündüz ve tüm tabiat olayları,
Yalnızlığımı senin pencerende paylaşmıyor.
Katliam öncesi bir susuş, bu ruhun tercümesi
Ve kurulmuş tüm cümlelerin postal sesleri
Telaşımı tükürüyor hayatın her bir zerresine.
Önder ÖZTÜRK
03 MAYIS 2009
14: 01
KADIKÖY / İSTANBUL
Önder ÖztürkKayıt Tarihi : 5.5.2009 20:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!