Karıncaların yuvasında doğdu ağzım,
mama sandığım toprakla tanıdım sessizliği.
Bir çitin sırtından indim –
babaanne tembihiyle kaldım orada,
karınca duasına benzemeyen bir sabırla.
Tüm parmaklarımı öptü karıncalar,
tüm sesimi unuttu dünya.
“Uşak ölüyor yenge!” çığlığı
bir ağıt gibi düşerken avluya,
ben çoktan gömülmüştüm
küçük bir çukurun kıyısına.
Bir kuyuya eğdiler beni –
başımda Elmas’tan kalma bir hüzün,
karnında taşırken beni
bir vakit oradan geçmişti,
kokusunu bırakıp gitmişti.
Ben hâlâ ısırıyordum karıncaları,
ekşiydi hayat, çocuk ağızları için fazla derindi.
Giysilerim rüzgârla konuştu sonra,
ağaçların en yüksek dallarında
salınan, solmuş bir hatıra oldular.
Elmas yoktu,
ama kokusu
geceyi baştan sona örten
ince bir sızıydı üzerimde.
Yeni ciciler yollamıştı uzaktan,
gece gündüz
onun kokusunu taşıyordum üzerimde.
Ah kuyusu –
kimseye görünmeyen,
yalnızca içimi gösteren
o karanlık, o bilge göz.
Ne zaman Elmas deseler
bir “ah” çıkar içimden,
sanki her mevsim
o kuyuya bir çocuk daha düşer.
Hatice GÜZEN
Kayıt Tarihi : 15.4.2025 10:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)